Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :  28 - KasasGörüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 88 - Sure no: 28
1.
[28:1]
ṭâ-sîn-mîm.طسم
طسم
Elmalılı Tâ, Sîn, Mîm.
Y. AliTa. Sin. Mim.
 Words|طسم - Ta Seem Meem.|
2.
[28:2]
tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.تلك آيات الكتاب المبين
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
Y. AliThese are Verses of the Book that makes (things) clear.
 Words|تلك - These| آيات - (are the) Verses| الكتاب - (of) the Book| المبين - the clear.|
3.
[28:3]
netlû `aleyke min nebei mûsâ vefir`avne bilḥaḳḳi liḳavmiy yü'minûn.نتلو عليك من نبإ موسى وفرعون بالحق لقوم يؤمنون
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru okuyacağız.
Y. AliWe rehearse to thee some of the story of Moses and Pharaoh in Truth, for people who believe.
 Words|نتلو - We recite| عليك - to you| من - from| نبإ - (the) news| موسى - (of) Musa| وفرعون - and Firaun| بالحق - in truth| لقوم - for a people| يؤمنون - who believe.|
4.
[28:4]
inne fir`avne `alâ fi-l'arḍi vece`ale ehlehâ şiye`ay yestaḍ`ifü ṭâifetem minhüm yüẕebbiḥu ebnâehüm veyestaḥyî nisâehüm. innehû kâne mine-lmüfsidîn.إن فرعون علا في الأرض وجعل أهلها شيعا يستضعف طائفة منهم يذبح أبناءهم ويستحيي نساءهم إنه كان من المفسدين
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.
Y. AliTruly Pharaoh elated himself in the land and broke up its people into sections, depressing a small group among them: their sons he slew, but he kept alive their females: for he was indeed a maker of mischief.
 Words|إن - Indeed,| فرعون - Firaun| علا - exalted himself| في - in| الأرض - the land| وجعل - and made| أهلها - its people| شيعا - (into) sects,| يستضعف - oppressing| طائفة - a group| منهم - among them,| يذبح - slaughtering| أبناءهم - their sons| ويستحيي - and letting live| نساءهم - their women.| إنه - Indeed, he| كان - was| من - of| المفسدين - the corrupters.|
5.
[28:5]
venürîdü en nemünne `ale-lleẕîne-stuḍ`ifû fi-l'arḍi venec`alehüm eimmetev venec`alehümü-lvâriŝîn.ونريد أن نمن على الذين استضعفوا في الأرض ونجعلهم أئمة ونجعلهم الوارثين
وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ
Elmalılı Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.
Y. AliAnd We wished to be Gracious to those who were being depressed in the land, to make them leaders (in Faith) and make them heirs,
 Words|ونريد - And We wanted| أن - to| نمن - bestow a favor| على - upon| الذين - those who| استضعفوا - were oppressed| في - in| الأرض - the land| ونجعلهم - and make them| أئمة - leaders| ونجعلهم - and make them| الوارثين - the inheritors,|
6.
[28:6]
venümekkine lehüm fi-l'arḍi venüriye fir`avne vehâmâne vecünûdehümâ minhüm mâ kânû yaḥẕerûn.ونمكن لهم في الأرض ونري فرعون وهامان وجنودهما منهم ما كانوا يحذرون
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Elmalılı Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
Y. AliTo establish a firm place for them in the land, and to show Pharaoh, Haman, and their hosts, at their hands, the very things against which they were taking precautions.
 Words|ونمكن - And [We] establish| لهم - them| في - in| الأرض - the land| ونري - and show| فرعون - Firaun| وهامان - and Haman| وجنودهما - and their hosts| منهم - through them| ما - what| كانوا - they were| يحذرون - fearing.|
7.
[28:7]
veevḥaynâ ilâ ümmi mûsâ en arḍi`îh. feiẕâ ḫifti `aleyhi feelḳîhi fi-lyemmi velâ teḫâfî velâ taḥzenî. innâ râddûhü ileyki vecâ`ilûhü mine-lmürselîn.وأوحينا إلى أم موسى أن أرضعيه فإذا خفت عليه فألقيه في اليم ولا تخافي ولا تحزني إنا رادوه إليك وجاعلوه من المرسلين
وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı O esnada Musa'nın anasına "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirdik.
Y. AliSo We sent this inspiration to the mother of Moses: "Suckle (thy child), but when thou hast fears about him, cast him into the river, but fear not nor grieve: for We shall restore him to thee, and We shall make him one of Our messengers."
 Words|وأوحينا - And We inspired| إلى - [to]| أم - (the) mother| موسى - (of) Musa| أن - that,| أرضعيه - "Suckle him,| فإذا - but when| خفت - you fear| عليه - for him,| فألقيه - then cast him| في - in(to)| اليم - the river| ولا - and (do) not| تخافي - fear| ولا - and (do) not| تحزني - grieve.| إنا - Indeed, We| رادوه - (will) restore him| إليك - to you| وجاعلوه - and (will) make him| من - of| المرسلين - the Messengers."|
8.
[28:8]
felteḳaṭahû âlü fir`avne liyekûne lehüm `adüvvev veḥazenâ. inne fir`avne vehâmâne vecünûdehümâ kânû ḫâṭiîn.فالتقطه آل فرعون ليكون لهم عدوا وحزنا إن فرعون وهامان وجنودهما كانوا خاطئين
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
Elmalılı Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.
Y. AliThen the people of Pharaoh picked him up (from the river): (It was intended) that (Moses) should be to them an adversary and a cause of sorrow: for Pharaoh and Haman and (all) their hosts were men of sin.
 Words|فالتقطه - Then picked him up| آل - (the) family| فرعون - (of) Firaun| ليكون - so that he might become| لهم - to them| عدوا - an enemy| وحزنا - and a grief.| إن - Indeed,| فرعون - Firaun| وهامان - and Haman| وجنودهما - and their hosts| كانوا - were| خاطئين - sinners.|
9.
[28:9]
veḳâleti-mraetü fir`avne ḳurratü `aynil lî velek. lâ taḳtülûh. `asâ ey yenfe`anâ ev netteḫiẕehû veledev vehüm lâ yeş`urûn.وقالت امرأت فرعون قرت عين لي ولك لا تقتلوه عسى أن ينفعنا أو نتخذه ولدا وهم لا يشعرون
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz" dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı.
Y. AliThe wife of Pharaoh said: "(Here is) joy of the eye, for me and for thee: slay him not. It may be that he will be use to us, or we may adopt him as a son." And they perceived not (what they were doing)!
 Words|وقالت - And said| امرأت - (the) wife| فرعون - (of) Firaun,| قرت - "A comfort| عين - (of the) eye| لي - for me| ولك - and for you;| لا - (Do) not| تقتلوه - kill him;| عسى - perhaps| أن - (that)| ينفعنا - he may benefit us,| أو - or| نتخذه - we may take him| ولدا - (as) a son."| وهم - And they| لا - (did) not| يشعرون - perceive.|
10.
[28:10]
veaṣbeḥa füâdü ümmi mûsâ fârigâ. in kâdet letübdî bihî levlâ er rabaṭnâ `alâ ḳalbihâ litekûne mine-lmü'minîn.وأصبح فؤاد أم موسى فارغا إن كادت لتبدي به لولا أن ربطنا على قلبها لتكون من المؤمنين
وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Musa'nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.
Y. AliBut there came to be a void in the heart of the mother of Moses: She was going almost to disclose his (case), had We not strengthened her heart (with faith), so that she might remain a (firm) believer.
 Words|وأصبح - And became| فؤاد - (the) heart| أم - (of the) mother| موسى - (of) Musa| فارغا - empty.| إن - That,| كادت - she was near| لتبدي - (to) disclosing| به - about him,| لولا - if not| أن - that| ربطنا - We strengthened| على - [over]| قلبها - her heart,| لتكون - so that she would be| من - of| المؤمنين - the believers.|
11.
[28:11]
veḳâlet liuḫtihî ḳuṣṣîh. febeṣurat bihî `an cünübiv vehüm lâ yeş`urûn.وقالت لأخته قصيه فبصرت به عن جنب وهم لا يشعرون
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et" dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
Y. AliAnd she said to the sister of (Moses), "Follow him" so she (the sister) watched him in the character of a stranger. And they knew not.
 Words|وقالت - And she said| لأخته - to his sister,| قصيه - "Follow him."| فبصرت - So she watched| به - him| عن - from| جنب - a distance| وهم - while they| لا - (did) not| يشعرون - perceive.|
12.
[28:12]
veḥarramnâ `aleyhi-lmerâḍi`a min ḳablü feḳâlet hel edüllüküm `alâ ehli beytiy yekfülûnehû leküm vehüm lehû nâṣiḥûn.وحرمنا عليه المراضع من قبل فقالت هل أدلكم على أهل بيت يكفلونه لكم وهم له ناصحون
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Elmalılı Biz (annesine geri vermezden) daha önce, onun süt analarının sütünü kabulüne müsade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.
Y. AliAnd we ordained that he refused suck at first, until (His sister came up and) said: "Shall I point out to you the people of a house that will nourish and bring him up for you and be sincerely attached to him?"...
 Words|وحرمنا - And We had forbidden| عليه - for him| المراضع - the wet nurses| من - before,| قبل - before,| فقالت - so she said,| هل - "Shall I| أدلكم - direct you| على - to| أهل - (the) people| بيت - (of) a house| يكفلونه - who will rear him| لكم - for you| وهم - while they| له - to him| ناصحون - (will be) sincere?"|
13.
[28:13]
feradednâhü ilâ ümmihî key teḳarra `aynühâ velâ taḥzene velita`leme enne va`de-llâhi ḥaḳḳuv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.فرددناه إلى أمه كي تقر عينها ولا تحزن ولتعلم أن وعد الله حق ولكن أكثرهم لا يعلمون
فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Y. AliThus did We restore him to his mother, that her eye might be comforted, that she might not grieve, and that she might know that the promise of Allah is true: but most of them do not understand.
 Words|فرددناه - So We restored him| إلى - to| أمه - his mother| كي - that| تقر - might be comforted| عينها - her eye,| ولا - and not| تحزن - she may grieve| ولتعلم - and that she would know,| أن - that| وعد - the Promise of Allah| الله - the Promise of Allah| حق - (is) true.| ولكن - But| أكثرهم - most of them| لا - (do) not| يعلمون - know.|
14.
[28:14]
velemmâ belega eşüddehû vestevâ âteynâhü ḥukmev ve`ilmâ. vekeẕâlike neczi-lmuḥsinîn.ولما بلغ أشده واستوى آتيناه حكما وعلما وكذلك نجزي المحسنين
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.
Y. AliWhen he reached full age, and was firmly established (in life), We bestowed on him wisdom and knowledge: for thus do We reward those who do good.
 Words|ولما - And when| بلغ - he reached| أشده - his full strength| واستوى - and became mature,| آتيناه - We bestowed upon him| حكما - wisdom| وعلما - and knowledge.| وكذلك - And thus| نجزي - We reward| المحسنين - the good-doers.|
15.
[28:15]
vedeḫale-lmedînete `alâ ḥîni gafletim min ehlihâ fevecede fîhâ racüleyni yaḳtetilân. hâẕâ min şî`atihî vehâẕâ min `adüvvih. festegâŝehü-lleẕî min şî`atihî `ale-lleẕî min `adüvvihî fevekezehû mûsâ feḳaḍâ `aleyh. ḳâle hâẕâ min `ameli-şşeyṭân. innehû `adüvvüm müḍillüm mübîn.ودخل المدينة على حين غفلة من أهلها فوجد فيها رجلين يقتتلان هذا من شيعته وهذا من عدوه فاستغاثه الذي من شيعته على الذي من عدوه فوكزه موسى فقضى عليه قال هذا من عمل الشيطان إنه عدو مضل مبين
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ
Elmalılı Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi.
Y. AliAnd he entered the city at a time when its people were not watching: and he found there two men fighting,- one of his own religion, and the other, of his foes. Now the man of his own religion appealed to him against his foe, and Moses struck him with his fist and made an end of him. He said: "This is a work of Evil (Satan): for he is an enemy that manifestly misleads!"
 Words|ودخل - And he entered| المدينة - the city| على - at| حين - a time| غفلة - (of) inattention| من - of| أهلها - its people| فوجد - and found| فيها - therein| رجلين - two men| يقتتلان - fighting each other;| هذا - this| من - of| شيعته - his party| وهذا - and this| من - of| عدوه - his enemy.| فاستغاثه - And called him for help| الذي - the one who| من - (was) from| شيعته - his party| على - against| الذي - the one who| من - (was) from| عدوه - his enemy,| فوكزه - so Musa struck him with his fist| موسى - so Musa struck him with his fist| فقضى - and killed him.| عليه - and killed him.| قال - He said,| هذا - "This (is)| من - of| عمل - (the) deed| الشيطان - (of) Shaitaan.| إنه - Indeed, he| عدو - (is) an enemy -| مضل - one who misleads| مبين - clearly."|
16.
[28:16]
ḳâle rabbi innî żalemtü nefsî fagfir lî fegafera leh. innehû hüve-lgafûru-rraḥîm.قال رب إني ظلمت نفسي فاغفر لي فغفر له إنه هو الغفور الرحيم
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.
Y. AliHe prayed: "O my Lord! I have indeed wronged my soul! Do Thou then forgive me!" So (Allah) forgave him: for He is the Oft-Forgiving, Most Merciful.
 Words|قال - He said,| رب - "My Lord!| إني - Indeed, I| ظلمت - [I] have wronged| نفسي - my soul,| فاغفر - so forgive| لي - [for] me."| فغفر - Then He forgave| له - [for] him.| إنه - Indeed He,| هو - He (is)| الغفور - the Oft-Forgiving,| الرحيم - the Most Merciful.|
17.
[28:17]
ḳâle rabbi bimâ en`amte `aleyye felen ekûne żahîral lilmücrimîn.قال رب بما أنعمت علي فلن أكون ظهيرا للمجرمين
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Musa, "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım" dedi.
Y. AliHe said: "O my Lord! For that Thou hast bestowed Thy Grace on me, never shall I be a help to those who sin!"
 Words|قال - He said,| رب - "My Lord!| بما - Because| أنعمت - You have favored| علي - [on] me,| فلن - so not| أكون - I will be| ظهيرا - a supporter| للمجرمين - (of) the criminals."|
18.
[28:18]
feaṣbeḥa fi-lmedîneti ḫâifey yeteraḳḳabü feiẕe-lleẕi-stenṣarahû bil'emsi yestaṣriḫuh. ḳâle lehû mûsâ inneke legaviyyüm mübîn.فأصبح في المدينة خائفا يترقب فإذا الذي استنصره بالأمس يستصرخه قال له موسى إنك لغوي مبين
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ
Elmalılı Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: "Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!"
Y. AliSo he saw the morning in the city, looking about, in a state of fear, when behold, the man who had, the day before, sought his help called aloud for his help (again). Moses said to him: "Thou art truly, it is clear, a quarrelsome fellow!"
 Words|فأصبح - In the morning he was| في - in| المدينة - the city| خائفا - fearful| يترقب - (and) was vigilant,| فإذا - when behold!| الذي - The one who| استنصره - sought his help| بالأمس - the previous day| يستصرخه - cried out to him for help.| قال - Said| له - to him| موسى - Musa,| إنك - "Indeed, you| لغوي - (are) surely a deviator| مبين - clear."|
19.
[28:19]
felemmâ en erâde ey yebṭişe billeẕî hüve `adüvvül lehümâ ḳâle yâ mûsâ etürîdü en taḳtülenî kemâ ḳatelte nefsem bil'ems. in türîdü illâ en tekûne cebbâran fi-l'arḍi vemâ türîdü en tekûne mine-lmuṣliḥîn.فلما أن أراد أن يبطش بالذي هو عدو لهما قال يا موسى أتريد أن تقتلني كما قتلت نفسا بالأمس إن تريد إلا أن تكون جبارا في الأرض وما تريد أن تكون من المصلحين
فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ
Elmalılı Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!"
Y. AliThen, when he decided to lay hold of the man who was an enemy to both of them, that man said: "O Moses! Is it thy intention to slay me as thou slewest a man yesterday? Thy intention is none other than to become a powerful violent man in the land, and not to be one who sets things right!"
 Words|فلما - Then when| أن - [that]| أراد - he wanted| أن - to| يبطش - strike| بالذي - the one who| هو - [he] (was)| عدو - an enemy| لهما - to both of them,| قال - he said,| يا - O| موسى - "O Musa!| أتريد - Do you intend| أن - to| تقتلني - kill me| كما - as| قتلت - you killed| نفسا - a person| بالأمس - yesterday?| إن - Not| تريد - you want| إلا - but| أن - that| تكون - you become| جبارا - a tyrant| في - in| الأرض - the earth,| وما - and not| تريد - you want| أن - that| تكون - you be| من - of| المصلحين - the reformers."|
20.
[28:20]
vecâe racülüm min aḳṣe-lmedîneti yes`â. ḳâle yâ mûsâ inne-lmelee ye'temirûne bike liyaḳtülûke faḫruc innî leke mine-nnâṣiḥîn.وجاء رجل من أقصى المدينة يسعى قال يا موسى إن الملأ يأتمرون بك ليقتلوك فاخرج إني لك من الناصحين
وَجَاءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ
Elmalılı Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim."
Y. AliAnd there came a man, running, from the furthest end of the City. He said: "O Moses! the Chiefs are taking counsel together about thee, to slay thee: so get thee away, for I do give thee sincere advice."
 Words|وجاء - And came| رجل - a man| من - from| أقصى - (the) farthest end| المدينة - (of) the city| يسعى - running.| قال - He said,| يا - O| موسى - "O Musa!| إن - Indeed,| الملأ - the chiefs| يأتمرون - are taking counsel| بك - about you| ليقتلوك - to kill you,| فاخرج - so leave;| إني - indeed, I am| لك - to you| من - of| الناصحين - the sincere advisors."|
21.
[28:21]
feḫarace minhâ ḫâifey yeteraḳḳab. ḳâle rabbi neccinî mine-lḳavmi-żżâlimîn.فخرج منها خائفا يترقب قال رب نجني من القوم الظالمين
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar" dedi.
Y. AliHe therefore got away therefrom, looking about, in a state of fear. He prayed "O my Lord! save me from people given to wrong-doing."
 Words|فخرج - So he left| منها - from it| خائفا - fearing,| يترقب - (and) vigilant.| قال - He said,| رب - "My Lord!| نجني - Save me| من - from| القوم - the people -| الظالمين - the wrongdoers."|
22.
[28:22]
velemmâ teveccehe tilḳâe medyene ḳâle `asâ rabbî ey yehdiyenî sevâe-ssebîl.ولما توجه تلقاء مدين قال عسى ربي أن يهديني سواء السبيل
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ
Elmalılı Medyen'e doğru yöneldiğinde: "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.
Y. AliThen, when he turned his face towards (the land of) Madyan, he said: "I do hope that my Lord will show me the smooth and straight Path."
 Words|ولما - And when| توجه - he turned his face| تلقاء - towards| مدين - Madyan,| قال - he said,| عسى - "Perhaps| ربي - my Lord| أن - [that]| يهديني - will guide me| سواء - (to the) sound| السبيل - way."|
23.
[28:23]
velemmâ verade mâe medyene vecede `aleyhi ümmetem mine-nnâsi yesḳûn. vevecede min dûnihimü-mraeteyni teẕûdân. ḳâle mâ ḫaṭbükümâ. ḳâletâ lâ nesḳî ḥattâ yuṣdira-rri`âü veebûnâ şeyḫun kebîr.ولما ورد ماء مدين وجد عليه أمة من الناس يسقون ووجد من دونهم امرأتين تذودان قال ما خطبكما قالتا لا نسقي حتى يصدر الرعاء وأبونا شيخ كبير
وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
Elmalılı Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz ( onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır. "
Y. AliAnd when he arrived at the watering (place) in Madyan, he found there a group of men watering (their flocks), and besides them he found two women who were keeping back (their flocks). He said: "What is the matter with you?" They said: "We cannot water (our flocks) until the shepherds take back (their flocks): And our father is a very old man."
 Words|ولما - And when| ورد - he came| ماء - (to the) water| مدين - (of) Madyan,| وجد - he found| عليه - on it| أمة - a group| من - of| الناس - men| يسقون - watering,| ووجد - and he found| من - besides them| دونهم - besides them| امرأتين - two women| تذودان - keeping back.| قال - He said,| ما - "What| خطبكما - (is the) matter with both of you?"| قالتا - They said,| لا - "We cannot water| نسقي - "We cannot water| حتى - until| يصدر - take away| الرعاء - the shepherds;| وأبونا - and our father| شيخ - (is) a very old man."| كبير - (is) a very old man."|
24.
[28:24]
feseḳâ lehümâ ŝümme tevellâ ile-żżilli feḳâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min ḫayrin feḳîr.فسقى لهما ثم تولى إلى الظل فقال رب إني لما أنزلت إلي من خير فقير
فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
Elmalılı Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.
Y. AliSo he watered (their flocks) for them; then he turned back to the shade, and said:"O my Lord! truly am I in (desperate) need of any good that Thou dost send me!"
 Words|فسقى - So he watered| لهما - for them.| ثم - Then| تولى - he turned back| إلى - to| الظل - the shade| فقال - and said,| رب - "My Lord!| إني - Indeed, I am| لما - of whatever| أنزلت - You send| إلي - to me| من - of| خير - good| فقير - (in) need."|
25.
[28:25]
fecâethü iḥdâhümâ temşî `ale-stiḥyâ'. ḳâlet inne ebî yed`ûke liyecziyeke ecra mâ seḳayte lenâ. felemmâ câehû veḳaṣṣa `aleyhi-lḳaṣaṣa ḳâle lâ teḫaf. necevte mine-lḳavmi-żżâlimîn.فجاءته إحداهما تمشي على استحياء قالت إن أبي يدعوك ليجزيك أجر ما سقيت لنا فلما جاءه وقص عليه القصص قال لا تخف نجوت من القوم الظالمين
فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor." Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o, "korkma, o zalim kavimden kurtuldun"dedi.
Y. AliAfterwards one of the (damsels) came (back) to him, walking bashfully. She said: "My father invites thee that he may reward thee for having watered (our flocks) for us." So when he came to him and narrated the story, he said: "Fear thou not: (well) hast thou escaped from unjust people."
 Words|فجاءته - Then came to him| إحداهما - one of the two women| تمشي - walking| على - with| استحياء - shyness.| قالت - She said,| إن - "Indeed,| أبي - my father| يدعوك - calls you,| ليجزيك - that he may reward you| أجر - (the) reward| ما - (for) what| سقيت - you watered| لنا - for us."| فلما - So when| جاءه - he came to him| وقص - and narrated| عليه - to him| القصص - the story,| قال - he said,| لا - "(Do) not| تخف - fear.| نجوت - You have escaped| من - from| القوم - the people -| الظالمين - the wrongdoers."|
26.
[28:26]
ḳâlet iḥdâhümâ yâ ebeti-ste'cirh. inne ḫayra meni-ste'certe-lḳaviyyü-l'emîn.قالت إحداهما يا أبت استأجره إن خير من استأجرت القوي الأمين
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
Elmalılı (Şuayb'ın) iki kızından biri: "Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır" dedi.
Y. AliSaid one of the (damsels): "O my (dear) father! engage him on wages: truly the best of men for thee to employ is the (man) who is strong and trusty"....
 Words|قالت - Said| إحداهما - one of them,| يا - O| أبت - "O my father!| استأجره - Hire him.| إن - Indeed,| خير - (the) best| من - whom| استأجرت - you (can) hire| القوي - (is) the strong,| الأمين - the trustworthy."|
27.
[28:27]
ḳâle innî ürîdü en ünkiḥake iḥde-bneteyye hâteyni `alâ en te'cüranî ŝemâniye ḥicec. fein etmemte `aşran femin `indik. vemâ ürîdü en eşüḳḳa `aleyk. setecidünî in şâe-llâhü mine-ṣṣâliḥîn.قال إني أريد أن أنكحك إحدى ابنتي هاتين على أن تأجرني ثماني حجج فإن أتممت عشرا فمن عندك وما أريد أن أشق عليك ستجدني إن شاء الله من الصالحين
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı (Şuayb) Dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın."
Y. AliHe said: "I intend to wed one of these my daughters to thee, on condition that thou serve me for eight years; but if thou complete ten years, it will be (grace) from thee. But I intend not to place thee under a difficulty: thou wilt find me, indeed, if Allah wills, one of the righteous."
 Words|قال - He said,| إني - "Indeed, I| أريد - [I] wish| أن - to| أنكحك - marry you to| إحدى - one| ابنتي - (of) my daughters| هاتين - (of) these two| على - on| أن - that| تأجرني - you serve me,| ثماني - (for) eight| حجج - years;| فإن - but if| أتممت - you complete| عشرا - ten,| فمن - then from| عندك - you.| وما - And not| أريد - I wish| أن - to| أشق - make it difficult| عليك - for you.| ستجدني - You will find me,| إن - if| شاء - Allah wills,| الله - Allah wills,| من - of| الصالحين - the righteous."|
28.
[28:28]
ḳâle ẕâlike beynî vebeynek. eyyeme-l'eceleyni ḳaḍaytü felâ `udvâne `aleyy. vellâhü `alâ mâ neḳûlü vekîl.قال ذلك بيني وبينك أيما الأجلين قضيت فلا عدوان علي والله على ما نقول وكيل
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
Elmalılı Musa şöyle cevap verdi: "Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım demek ki, bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir."
Y. AliHe said: "Be that (the agreement) between me and thee: whichever of the two terms I fulfil, let there be no ill-will to me. Be Allah a witness to what we say."
 Words|قال - He said,| ذلك - "That| بيني - (is) between me| وبينك - and between you.| أيما - Whichever| الأجلين - (of) the two terms| قضيت - I complete| فلا - then no| عدوان - injustice| علي - to me,| والله - and Allah,| على - over| ما - what| نقول - we say| وكيل - (is) a Witness."|
29.
[28:29]
felemmâ ḳaḍâ mûse-l'ecele vesâra biehlihî ânese min cânibi-ṭṭûri nârâ. ḳâle liehlihi-mküŝû innî ânestü nâral le`allî âtîküm minhâ biḫaberin ev ceẕvetim mine-nnâri le`alleküm taṣṭalûn.فلما قضى موسى الأجل وسار بأهله آنس من جانب الطور نارا قال لأهله امكثوا إني آنست نارا لعلي آتيكم منها بخبر أو جذوة من النار لعلكم تصطلون
فَلَمَّا قَضَى مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Elmalılı Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm" dedi.
Y. AliNow when Moses had fulfilled the term, and was travelling with his family, he perceived a fire in the direction of Mount Tur. He said to his family: "Tarry ye; I perceive a fire; I hope to bring you from there some information, or a burning firebrand, that ye may warm yourselves."
 Words|فلما - Then when| قضى - Musa fulfilled| موسى - Musa fulfilled| الأجل - the term| وسار - and was traveling| بأهله - with his family,| آنس - he saw| من - in| جانب - (the) direction| الطور - (of) Mount Tur| نارا - a fire.| قال - He said| لأهله - to his family,| امكثوا - "Stay here;| إني - indeed, I| آنست - [I] perceive| نارا - a fire.| لعلي - Perhaps| آتيكم - I will bring you| منها - from there| بخبر - some information| أو - or| جذوة - a burning wood| من - from| النار - the fire| لعلكم - so that you may| تصطلون - warm yourselves."|
30.
[28:30]
felemmâ etâhâ nûdiye min şâṭii-lvâdi-l'eymeni fi-lbuḳ`ati-lmübâraketi mine-şşecerati ey yâ mûsâ innî ene-llâhü rabbü-l`âlemîn.فلما أتاها نودي من شاطئ الواد الأيمن في البقعة المباركة من الشجرة أن يا موسى إني أنا الله رب العالمين
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım."
Y. AliBut when he came to the (fire), a voice was heard from the right bank of the valley, from a tree in hallowed ground: "O Moses! Verily I am Allah, the Lord of the Worlds....
 Words|فلما - But when| أتاها - he came (to) it,| نودي - he was called| من - from| شاطئ - (the) side| الواد - (of) the valley -| الأيمن - the right| في - in| البقعة - the place even,| المباركة - blessed,| من - from| الشجرة - the tree| أن - that,| يا - O| موسى - "O Musa!| إني - Indeed,| أنا - I Am| الله - Allah,| رب - (the) Lord| العالمين - (of) the worlds.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17