Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 Surah :  16 - NahlGörüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 128 - Sure no: 16
1.
[16:1]
etâ emru-llâhi felâ testa`cilûh. sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yüşrikûn.أتى أمر الله فلا تستعجلوه سبحانه وتعالى عما يشركون
أَتَى أَمْرُ اللّهِ فَلاَ تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Allah'ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.
Y. Ali(Inevitable) cometh (to pass) the Command of Allah: seek ye not then to hasten it: Glory to Him, and far is He above having the partners they ascribe unto Him!
 Words|أتى - Will come| أمر - (the) command of Allah| الله - (the) command of Allah| فلا - so (do) not| تستعجلوه - (be) impatient for it.| سبحانه - Glorified is He| وتعالى - and Exalted (is) He| عما - above what| يشركون - they associate.|
2.
[16:2]
yünezzilü-lmelâikete birrûḥi min emrihî `alâ mey yeşâü min `ibâdihî en enẕirû ennehû lâ ilâhe illâ ene fetteḳûn.ينزل الملائكة بالروح من أمره على من يشاء من عباده أن أنذروا أنه لا إله إلا أنا فاتقون
يُنَزِّلُ الْمَلَآئِكَةَ بِالْرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنذِرُواْ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ أَنَاْ فَاتَّقُونِ
Elmalılı Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.
Y. AliHe doth send down His angels with inspiration of His Command, to such of His servants as He pleaseth, (saying): "Warn (Man) that there is no god but I: so do your duty unto Me."
 Words|ينزل - He sends down| الملائكة - the Angels| بالروح - with the inspiration| من - of| أمره - His Command,| على - upon| من - whom| يشاء - He wills| من - of| عباده - His slaves,| أن - that| أنذروا - "Warn| أنه - that [He]| لا - (there is) no| إله - god| إلا - except| أنا - Me,| فاتقون - so fear Me."|
3.
[16:3]
ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. te`âlâ `ammâ yüşrikûn.خلق السماوات والأرض بالحق تعالى عما يشركون
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
Y. AliHe has created the heavens and the earth for just ends: Far is He above having the partners they ascribe to Him!
 Words|خلق - He created| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth,| بالحق - in truth.| تعالى - Exalted is He| عما - above what| يشركون - they associate.|
4.
[16:4]
ḫaleḳa-l'insâne min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn.خلق الإنسان من نطفة فإذا هو خصيم مبين
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Elmalılı O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır.
Y. AliHe has created man from a sperm-drop; and behold this same (man) becomes an open disputer!
 Words|خلق - He created| الإنسان - the human kind| من - from| نطفة - a minute quantity of semen| فإذا - then behold,| هو - he| خصيم - (is) an opponent| مبين - clear.|
5.
[16:5]
vel'en`âme ḫaleḳahâ. leküm fîhâ dif'üv vemenâfi`u veminhâ te'külûn.والأنعام خلقها لكم فيها دفء ومنافع ومنها تأكلون
وَالْأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.
Y. AliAnd cattle He has created for you (men): from them ye derive warmth, and numerous benefits, and of their (meat) ye eat.
 Words|والأنعام - And the cattle,| خلقها - He created them| لكم - for you,| فيها - in them| دفء - (is) warmth| ومنافع - and benefits| ومنها - and from them| تأكلون - you eat.|
6.
[16:6]
veleküm fîhâ cemâlün ḥîne türîḥûne veḥîne tesraḥûn.ولكم فيها جمال حين تريحون وحين تسرحون
وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ
Elmalılı O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır.
Y. AliAnd ye have a sense of pride and beauty in them as ye drive them home in the evening, and as ye lead them forth to pasture in the morning.
 Words|ولكم - And for you| فيها - in them| جمال - (is) beauty| حين - when| تريحون - you bring them in| وحين - and when| تسرحون - you take them out.|
7.
[16:7]
vetaḥmilü eŝḳâleküm ilâ beledil lem tekûnû bâligîhi illâ bişiḳḳi-l'enfüs. inne rabbeküm leraûfür raḥîm.وتحمل أثقالكم إلى بلد لم تكونوا بالغيه إلا بشق الأنفس إن ربكم لرءوف رحيم
وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الْأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Y. AliAnd they carry your heavy loads to lands that ye could not (otherwise) reach except with souls distressed: for your Lord is indeed Most Kind, Most Merciful,
 Words|وتحمل - And they carry| أثقالكم - your loads| إلى - to| بلد - a land| لم - not| تكونوا - you could| بالغيه - reach it| إلا - except| بشق - with great trouble| الأنفس - (to) yourselves.| إن - Indeed,| ربكم - your Lord| لرءوف - surely is Most Kind,| رحيم - Most Merciful.|
8.
[16:8]
velḫayle velbigâle velḥamîra literkebûhâ vezîneh. veyaḫlüḳu mâ lâ ta`lemûn.والخيل والبغال والحمير لتركبوها وزينة ويخلق ما لا تعلمون
وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.
Y. AliAnd (He has created) horses, mules, and donkeys, for you to ride and use for show; and He has created (other) things of which ye have no knowledge.
 Words|والخيل - And horses| والبغال - and mules| والحمير - and donkeys| لتركبوها - for you to ride them| وزينة - and (as) adornment.| ويخلق - And He creates| ما - what| لا - not| تعلمون - you know.|
9.
[16:9]
ve`ale-llâhi ḳaṣdü-ssebîli veminhâ câir. velev şâe lehedâküm ecme`în.وعلى الله قصد السبيل ومنها جائر ولو شاء لهداكم أجمعين
وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Y. AliAnd unto Allah leads straight the Way, but there are ways that turn aside: if Allah had willed, He could have guided all of you.
 Words|وعلى - And upon| الله - Allah| قصد - (is) the direction| السبيل - (of) the way,| ومنها - and among them| جائر - (are) crooked.| ولو - And if| شاء - He willed,| لهداكم - surely He would have guided you| أجمعين - all.|
10.
[16:10]
hüve-lleẕî enzele mine-ssemâi mâel leküm minhü şerâbüv veminhü şecerun fîhi tüsîmûn.هو الذي أنزل من السماء ماء لكم منه شراب ومنه شجر فيه تسيمون
هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ
Elmalılı Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.
Y. AliIt is He who sends down rain from the sky: from it ye drink, and out of it (grows) the vegetation on which ye feed your cattle.
 Words|هو - He| الذي - (is) the One Who| أنزل - sends down| من - from| السماء - the sky| ماء - water| لكم - for you| منه - of it| شراب - (is) drink,| ومنه - and from it| شجر - (grows) vegetation| فيه - in which| تسيمون - you pasture your cattle.|
11.
[16:11]
yümbitü leküm bihi-zzer`a vezzeytûne venneḫîle vel'a`nâbe vemin külli-ŝŝemerât. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yetefekkerûn.ينبت لكم به الزرع والزيتون والنخيل والأعناب ومن كل الثمرات إن في ذلك لآية لقوم يتفكرون
يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالْأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır. ()
Y. AliWith it He produces for you corn, olives, date-palms, grapes and every kind of fruit: verily in this is a sign for those who give thought.
 Words|ينبت - He causes to grow| لكم - for you| به - with it,| الزرع - the crops| والزيتون - and the olives| والنخيل - and the date-palms| والأعناب - and the grapes| ومن - and of| كل - every kind| الثمرات - (of) fruits.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآية - surely (is) a sign| لقوم - for a people| يتفكرون - who reflect.|
12.
[16:12]
veseḫḫara lekümü-lleyle vennehâra veşşemse velḳamer. vennücûmü müseḫḫarâtüm biemrih. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn.وسخر لكم الليل والنهار والشمس والقمر والنجوم مسخرات بأمره إن في ذلك لآيات لقوم يعقلون
وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Elmalılı Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
Y. AliHe has made subject to you the Night and the Day; the sun and the moon; and the stars are in subjection by His Command: verily in this are Signs for men who are wise.
 Words|وسخر - And He has subjected| لكم - for you| الليل - the night| والنهار - and the day,| والشمس - and the sun| والقمر - and the moon,| والنجوم - and the stars| مسخرات - (are) subjected| بأمره - by His command.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآيات - surely (are) signs| لقوم - for a people| يعقلون - who use reason.|
13.
[16:13]
vemâ ẕerae leküm fi-l'arḍi muḫtelifen elvânüh. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yeẕẕekkerûn.وما ذرأ لكم في الأرض مختلفا ألوانه إن في ذلك لآية لقوم يذكرون
وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Elmalılı Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.
Y. AliAnd the things on this earth which He has multiplied in varying colours (and qualities): verily in this is a sign for men who celebrate the praises of Allah (in gratitude).
 Words|وما - And whatever| ذرأ - He multiplied| لكم - for you| في - in| الأرض - the earth| مختلفا - (of) varying| ألوانه - colors.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآية - surely (is) a sign| لقوم - for a people| يذكرون - who remember.|
14.
[16:14]
vehüve-lleẕî seḫḫara-lbaḥra lite'külû minhü laḥmen ṭariyyev vetestaḫricû minhü ḥilyeten telbesûnehâ. vetera-lfülke mevâḫira fîhi velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.وهو الذي سخر البحر لتأكلوا منه لحما طريا وتستخرجوا منه حلية تلبسونها وترى الفلك مواخر فيه ولتبتغوا من فضله ولعلكم تشكرون
وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.
Y. AliIt is He Who has made the sea subject, that ye may eat thereof flesh that is fresh and tender, and that ye may extract therefrom ornaments to wear; and thou seest the ships therein that plough the waves, that ye may seek (thus) of the bounty of Allah and that ye may be grateful.
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| سخر - subjected| البحر - the sea| لتأكلوا - for you to eat| منه - from it| لحما - meat| طريا - fresh| وتستخرجوا - and that you bring forth| منه - from it,| حلية - ornaments| تلبسونها - (that) you wear them.| وترى - And you see| الفلك - the ships| مواخر - ploughing| فيه - through it,| ولتبتغوا - and that you may seek| من - of| فضله - His Bounty,| ولعلكم - and that you may| تشكرون - (be) grateful.|
15.
[16:15]
veelḳâ fi-l'arḍi ravâsiye en temîde biküm veenhârav vesübülel le`alleküm tehtedûn.وألقى في الأرض رواسي أن تميد بكم وأنهارا وسبلا لعلكم تهتدون
وَأَلْقَى فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Elmalılı Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.
Y. AliAnd He has set up on the earth mountains standing firm, lest it should shake with you; and rivers and roads; that ye may guide yourselves;
 Words|وألقى - And He has cast| في - in| الأرض - the earth| رواسي - firm mountains,| أن - lest| تميد - it should shake| بكم - with you,| وأنهارا - and rivers| وسبلا - and roads| لعلكم - so that you may| تهتدون - be guided,|
16.
[16:16]
ve`alâmât. vebinnecmi hüm yehtedûn.وعلامات وبالنجم هم يهتدون
وَعَلامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
Elmalılı Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.
Y. AliAnd marks and sign-posts; and by the stars (men) guide themselves.
 Words|وعلامات - And landmarks.| وبالنجم - And by the stars| هم - they| يهتدون - guide themselves.|
17.
[16:17]
efemey yaḫlüḳu kemel lâ yaḫlüḳ. efelâ teẕekkerûn.أفمن يخلق كمن لا يخلق أفلا تذكرون
أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لاَّ يَخْلُقُ أَفَلا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?
Y. AliIs then He Who creates like one that creates not? Will ye not receive admonition?
 Words|أفمن - Then is He Who| يخلق - creates| كمن - like one who| لا - (does) not| يخلق - create?| أفلا - Then will you not| تذكرون - remember?|
18.
[16:18]
vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuḥṣûhâ. inne-llâhe legafûrur raḥîm.وإن تعدوا نعمة الله لا تحصوها إن الله لغفور رحيم
وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Y. AliIf ye would count up the favours of Allah, never would ye be able to number them: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
 Words|وإن - And if| تعدوا - you should count| نعمة - the Favors of Allah,| الله - the Favors of Allah,| لا - not| تحصوها - you could enumerate them.| إن - Indeed,| الله - Allah| لغفور - (is) Oft-Forgiving,| رحيم - Most Merciful.|
19.
[16:19]
vellâhü ya`lemü mâ tüsirrûne vemâ tü`linûn.والله يعلم ما تسرون وما تعلنون
وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Elmalılı Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
Y. AliAnd Allah doth know what ye conceal, and what ye reveal.
 Words|والله - And Allah| يعلم - knows| ما - what| تسرون - you conceal| وما - and what| تعلنون - you reveal.|
20.
[16:20]
velleẕîne yed`ûne min dûni-llâhi lâ yaḫlüḳûne şey'ev vehüm yuḫleḳûn.والذين يدعون من دون الله لا يخلقون شيئا وهم يخلقون
وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ
Elmalılı Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.
Y. AliThose whom they invoke besides Allah create nothing and are themselves created.
 Words|والذين - And those whom| يدعون - they invoke| من - besides| دون - besides| الله - Allah| لا - not| يخلقون - they create| شيئا - anything,| وهم - but (are) themselves| يخلقون - created.|
21.
[16:21]
emvâtün gayru aḥyâ'. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.أموات غير أحياء وما يشعرون أيان يبعثون
أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاءٍ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Elmalılı O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.
Y. Ali(They are things) dead, lifeless: nor do they know when they will be raised up.
 Words|أموات - (They are) dead| غير - not alive.| أحياء - not alive.| وما - And not| يشعرون - they perceive| أيان - when| يبعثون - they will be resurrected.|
22.
[16:22]
ilâhüküm ilâhüv vâḥid. felleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḳulûbühüm münkiratüv vehüm müstekbirûn.إلهكم إله واحد فالذين لا يؤمنون بالآخرة قلوبهم منكرة وهم مستكبرون
إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Elmalılı İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.
Y. AliYour Allah is one Allah: as to those who believe not in the Hereafter, their hearts refuse to know, and they are arrogant.
 Words|إلهكم - Your god| إله - (is) God| واحد - One.| فالذين - But those who| لا - (do) not| يؤمنون - believe| بالآخرة - in the Hereafter,| قلوبهم - their hearts| منكرة - refuse,| وهم - and they| مستكبرون - (are) arrogant.|
23.
[16:23]
lâ cerame enne-llâhe ya`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn. innehû lâ yüḥibbü-lmüstekbirîn.لا جرم أن الله يعلم ما يسرون وما يعلنون إنه لا يحب المستكبرين
لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
Elmalılı Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.
Y. AliUndoubtedly Allah doth know what they conceal, and what they reveal: verily He loveth not the arrogant.
 Words|لا - No doubt| جرم - No doubt| أن - that| الله - Allah| يعلم - knows| ما - what| يسرون - they conceal| وما - and what| يعلنون - they reveal.| إنه - Indeed, He| لا - (does) not| يحب - love| المستكبرين - the arrogant ones.|
24.
[16:24]
veiẕâ ḳîle lehüm mâẕâ enzele rabbüküm ḳâlû esâṭîru-l'evvelîn.وإذا قيل لهم ماذا أنزل ربكم قالوا أساطير الأولين
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Onlara: "Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman "Öncekilerin efsanelerini" dediler.
Y. AliWhen it is said to them, "What is it that your Lord has revealed?" they say, "Tales of the ancients!"
 Words|وإذا - And when| قيل - it is said| لهم - to them,| ماذا - "What| أنزل - has your Lord sent down?| ربكم - has your Lord sent down?| قالوا - They say,| أساطير - "Tales| الأولين - (of) the ancient."|
25.
[16:25]
liyaḥmilû evzârahüm kâmiletey yevme-lḳiyâmeti vemin evzâri-lleẕîne yüḍillûnehüm bigayri `ilm. elâ sâe mâ yezirûn.ليحملوا أوزارهم كاملة يوم القيامة ومن أوزار الذين يضلونهم بغير علم ألا ساء ما يزرون
لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاءَ مَا يَزِرُونَ
Elmalılı Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!
Y. AliLet them bear, on the Day of Judgment, their own burdens in full, and also (something) of the burdens of those without knowledge, whom they misled. Alas, how grievous the burdens they will bear!
 Words|ليحملوا - That they may bear| أوزارهم - their own burdens| كاملة - (in) full| يوم - on (the) Day| القيامة - (of) the Resurrection,| ومن - and of| أوزار - the burdens| الذين - (of) those whom| يضلونهم - they misled [them]| بغير - without| علم - knowledge.| ألا - Unquestionably,| ساء - evil| ما - (is) what| يزرون - they will bear.|
26.
[16:26]
ḳad mekera-lleẕîne min ḳablihim feete-llâhü bünyânehüm mine-lḳavâ`idi feḫarra `aleyhimü-ssaḳfü min fevḳihim veetâhümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.قد مكر الذين من قبلهم فأتى الله بنيانهم من القواعد فخر عليهم السقف من فوقهم وأتاهم العذاب من حيث لا يشعرون
قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ
Elmalılı Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi.
Y. AliThose before them did also plot (against Allah's Way): but Allah took their structures from their foundations, and the roof fell down on them from above; and the Wrath seized them from directions they did not perceive.
 Words|قد - Verily,| مكر - plotted| الذين - those who| من - (were) before them,| قبلهم - (were) before them,| فأتى - but Allah came| الله - but Allah came| بنيانهم - (at) their building| من - from| القواعد - the foundations,| فخر - so fell| عليهم - upon them| السقف - the roof| من - from| فوقهم - above them,| وأتاهم - and came to them| العذاب - the punishment| من - from| حيث - where| لا - they (did) not perceive.| يشعرون - they (did) not perceive.|
27.
[16:27]
ŝümme yevme-lḳiyâmeti yuḫzîhim veyeḳûlü eyne şürakâiye-lleẕîne küntüm tüşâḳḳûne fîhim. ḳâle-lleẕîne ûtü-l`ilme inne-lḫizye-lyevme vessûe `ale-lkâfirîn.ثم يوم القيامة يخزيهم ويقول أين شركائي الذين كنتم تشاقون فيهم قال الذين أوتوا العلم إن الخزي اليوم والسوء على الكافرين
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ
Elmalılı Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: "Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar: "Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir." diyeceklerdir.
Y. AliThen, on the Day of Judgment, He will cover them with shame, and say: "Where are My 'partners' concerning whom ye used to dispute (with the godly)?" Those endued with knowledge will say: "This Day, indeed, are the Unbelievers covered with shame and misery,-
 Words|ثم - Then| يوم - (on) the Day| القيامة - (of) the Resurrection,| يخزيهم - He will disgrace them| ويقول - and say,| أين - "Where| شركائي - (are) My partners| الذين - those (for) whom| كنتم - you used (to)| تشاقون - oppose| فيهم - [in them]?"| قال - Will say| الذين - those who| أوتوا - were given| العلم - the knowledge,| إن - "Indeed,| الخزي - the disgrace,| اليوم - this Day| والسوء - and evil| على - (are) upon| الكافرين - the disbelievers"|
28.
[16:28]
elleẕîne teteveffâhümü-lmelâiketü żâlimî enfüsihim. feelḳavu-sseleme mâ künnâ na`melü min sû'. belâ inne-llâhe `alîmüm bimâ küntüm ta`melûn.الذين تتوفاهم الملائكة ظالمي أنفسهم فألقوا السلم ما كنا نعمل من سوء بلى إن الله عليم بما كنتم تعملون
الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلاَئِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ فَأَلْقَوُاْ السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ بَلَى إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı (O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: "Biz, bir kötülükten dolayı yapmıyorduk." (Onlara): "Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir."
Y. Ali"(Namely) those whose lives the angels take in a state of wrong-doing to their own souls." Then would they offer submission (with the pretence), "We did no evil (knowingly)." (The angels will reply), "Nay, but verily Allah knoweth all that ye did;
 Words|الذين - Those whom -| تتوفاهم - take them in death| الملائكة - the Angels| ظالمي - (while) wronging| أنفسهم - themselves,| فألقوا - then they would offer| السلم - the submission,| ما - "Not| كنا - we were| نعمل - doing| من - any| سوء - evil."| بلى - Nay,| إن - indeed,| الله - Allah| عليم - (is) All-Knower| بما - of what| كنتم - you used (to)| تعملون - do.|
29.
[16:29]
fedḫulû ebvâbe cehenneme ḫâlidîne fîhâ. felebi'se meŝve-lmütekebbirîn.فادخلوا أبواب جهنم خالدين فيها فلبئس مثوى المتكبرين
فَادْخُلُواْ أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
Elmalılı "O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin" denir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
Y. Ali"So enter the gates of Hell, to dwell therein. Thus evil indeed is the abode of the arrogant."
 Words|فادخلوا - So enter| أبواب - (the) gates| جهنم - (of) Hell| خالدين - (to) abide forever| فيها - in it.| فلبئس - Surely, wretched| مثوى - (is the) abode| المتكبرين - (of) the arrogant.|
30.
[16:30]
veḳîle lilleẕîne-tteḳav mâẕâ enzele rabbüküm. ḳâlû ḫayrâ. lilleẕîne aḥsenû fî hâẕihi-ddünyâ ḥaseneh. veledâru-l'âḫirati ḫayr. veleni`me dâru-lmütteḳîn.وقيل للذين اتقوا ماذا أنزل ربكم قالوا خيرا للذين أحسنوا في هذه الدنيا حسنة ولدار الآخرة خير ولنعم دار المتقين
وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ
Elmalılı Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi" derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!
Y. AliTo the righteous (when) it is said, "What is it that your Lord has revealed?" they say, "All that is good." To those who do good, there is good in this world, and the Home of the Hereafter is even better and excellent indeed is the Home of the righteous,-
 Words|وقيل - And it will be said| للذين - to those who| اتقوا - fear Allah,| ماذا - "What| أنزل - has your Lord sent down?"| ربكم - has your Lord sent down?"| قالوا - They will say,| خيرا - "Good."| للذين - For those who| أحسنوا - do good| في - in| هذه - this| الدنيا - world| حسنة - (is) a good,| ولدار - and the home| الآخرة - of the Hereafter| خير - (is) better.| ولنعم - And surely excellent| دار - (is) the home| المتقين - (of) the righteous.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17