Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 Surah :  51 - ZariyatGörüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 60 - Sure no: 51
1.
[51:1]
veẕẕâriyâti ẕervâ.والذاريات ذروا
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
Elmalılı O tozdurup savuranlara,
Y. AliBy the (Winds) that scatter broadcast;
 Words|والذاريات - By those scattering,| ذروا - dispersing,|
2.
[51:2]
felḥâmilâti viḳrâ.فالحاملات وقرا
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Elmalılı Derken bir ağırlık taşıyanlara,
Y. AliAnd those that lift and bear away heavy weights;
 Words|فالحاملات - And those carrying| وقرا - a load,|
3.
[51:3]
felcâriyâti yüsrâ.فالجاريات يسرا
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Elmalılı Derken bir kolaylıkla akanlara,
Y. AliAnd those that flow with ease and gentleness;
 Words|فالجاريات - And those sailing| يسرا - (with) ease,|
4.
[51:4]
felmüḳassimâti emrâ.فالمقسمات أمرا
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Elmalılı Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,
Y. AliAnd those that distribute and apportion by Command;-
 Words|فالمقسمات - And those distributing| أمرا - Command,|
5.
[51:5]
innemâ tû`adûne leṣâdiḳ.إنما توعدون لصادق
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Elmalılı O size vaad edilen elbette doğrudur.
Y. AliVerily that which ye are promised is true;
 Words|إنما - Indeed, what| توعدون - you are promised| لصادق - (is) surely true,|
6.
[51:6]
veinne-ddîne levâḳi`.وإن الدين لواقع
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Elmalılı Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.
Y. AliAnd verily Judgment and Justice must indeed come to pass.
 Words|وإن - And indeed,| الدين - the Judgment| لواقع - (is) surely to occur.|
7.
[51:7]
vessemâi ẕâti-lḥubük.والسماء ذات الحبك
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ
Elmalılı Yollara sahip göğe andolsun ki,
Y. AliBy the Sky with (its) numerous Paths,
 Words|والسماء - By the heaven| ذات - full of| الحبك - pathways.|
8.
[51:8]
inneküm lefî ḳavlim muḫtelif.إنكم لفي قول مختلف
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
Elmalılı Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.
Y. AliTruly ye are in a doctrine discordant,
 Words|إنكم - Indeed, you| لفي - (are) surely in| قول - a speech| مختلف - differing.|
9.
[51:9]
yü'fekü `anhü men üfik.يؤفك عنه من أفك
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Elmalılı Ondan çevrilen (imana) çevrilir.
Y. AliThrough which are deluded (away from the Truth) such as would be deluded.
 Words|يؤفك - Deluded away| عنه - from it| من - (is he) who| أفك - is deluded.|
10.
[51:10]
ḳutile-lḫarrâṣûn.قتل الخراصون
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
Elmalılı Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!
Y. AliWoe to the falsehood-mongers,-
 Words|قتل - Cursed be| الخراصون - the liars,|
11.
[51:11]
elleẕîne hüm fî gamratin sâhûn.الذين هم في غمرة ساهون
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
Elmalılı Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.
Y. AliThose who (flounder) heedless in a flood of confusion:
 Words|الذين - Those who| هم - [they]| في - (are) in| غمرة - flood| ساهون - (of) heedlessness.|
12.
[51:12]
yes'elûne eyyâne yevmü-ddîn.يسألون أيان يوم الدين
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
Elmalılı Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar.
Y. AliThey ask, "When will be the Day of Judgment and Justice?"
 Words|يسألون - They ask,| أيان - "When| يوم - (is the) Day| الدين - (of) Judgment?"|
13.
[51:13]
yevme hüm `ale-nnâri yüftenûn.يوم هم على النار يفتنون
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Elmalılı O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.
Y. Ali(It will be) a Day when they will be tried (and tested) over the Fire!
 Words|يوم - A Day,| هم - they| على - over| النار - the Fire| يفتنون - will be tried,|
14.
[51:14]
ẕûḳû fitneteküm. hâẕe-lleẕî küntüm bihî testa`cilûn.ذوقوا فتنتكم هذا الذي كنتم به تستعجلون
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
Elmalılı Onlara: "Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!" denecektir.
Y. Ali"Taste ye your trial! This is what ye used to ask to be hastened!"
 Words|ذوقوا - "Taste| فتنتكم - your trial.| هذا - This| الذي - (is) what| كنتم - you were| به - for it| تستعجلون - seeking to hasten."|
15.
[51:15]
inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.إن المتقين في جنات وعيون
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Y. AliAs to the Righteous, they will be in the midst of Gardens and Springs,
 Words|إن - Indeed,| المتقين - the righteous| في - (will be) in| جنات - Gardens| وعيون - and springs,|
16.
[51:16]
âḫiẕîne mâ âtâhüm rabbühüm. innehüm kânû ḳable ẕâlike muḥsinîn.آخذين ما آتاهم ربهم إنهم كانوا قبل ذلك محسنين
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
Elmalılı Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Y. AliTaking joy in the things which their Lord gives them, because, before then, they lived a good life.
 Words|آخذين - Taking| ما - what| آتاهم - their Lord has given them.| ربهم - their Lord has given them.| إنهم - Indeed, they| كانوا - were| قبل - before| ذلك - that| محسنين - good-doers.|
17.
[51:17]
kânû ḳalîlem mine-lleyli mâ yehce`ûn.كانوا قليلا من الليل ما يهجعون
كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Elmalılı Onlar geceleyin pek az uyurlardı.
Y. AliThey were in the habit of sleeping but little by night,
 Words|كانوا - They used to| قليلا - little| من - of| الليل - the night| ما - [what]| يهجعون - sleep.|
18.
[51:18]
vebil'esḥâri hüm yestagfirûn.وبالأسحار هم يستغفرون
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Elmalılı Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi.
Y. AliAnd in the hour of early dawn, they (were found) praying for Forgiveness;
 Words|وبالأسحار - And in the hours before dawn| هم - they| يستغفرون - would ask forgiveness,|
19.
[51:19]
vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.وفي أموالهم حق للسائل والمحروم
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Elmalılı Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
Y. AliAnd in their wealth and possessions (was remembered) the right of the (needy,) him who asked, and him who (for some reason) was prevented (from asking).
 Words|وفي - And in| أموالهم - their wealth| حق - (was the) right| للسائل - (of) those who asked| والمحروم - and the deprived.|
20.
[51:20]
vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.وفي الأرض آيات للموقنين
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
Elmalılı Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
Y. AliOn the earth are signs for those of assured Faith,
 Words|وفي - And in| الأرض - the earth| آيات - (are) signs| للموقنين - for those who are certain,|
21.
[51:21]
vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.وفي أنفسكم أفلا تبصرون
وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
Y. AliAs also in your own selves: Will ye not then see?
 Words|وفي - And in| أنفسكم - yourselves.| أفلا - Then will not| تبصرون - you see?|
22.
[51:22]
vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.وفي السماء رزقكم وما توعدون
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Elmalılı Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.
Y. AliAnd in heaven is your Sustenance, as (also) that which ye are promised.
 Words|وفي - And in| السماء - the heaven| رزقكم - (is) your provision| وما - and what| توعدون - you are promised.|
23.
[51:23]
feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.فورب السماء والأرض إنه لحق مثل ما أنكم تنطقون
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
Elmalılı Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
Y. AliThen, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.
 Words|فورب - Then by (the) Lord| السماء - (of) the heaven| والأرض - and the earth,| إنه - indeed, it| لحق - (is) surely (the) truth| مثل - (just) as| ما - [what]| أنكم - you| تنطقون - speak.|
24.
[51:24]
hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.هل أتاك حديث ضيف إبراهيم المكرمين
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
Elmalılı Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Y. AliHas the story reached thee, of the honoured guests of Abraham?
 Words|هل - Has| أتاك - reached you| حديث - (the) narration| ضيف - (of the) guests| إبراهيم - (of) Ibrahim| المكرمين - the honored?|
25.
[51:25]
iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.إذ دخلوا عليه فقالوا سلاما قال سلام قوم منكرون
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
Elmalılı Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.
Y. AliBehold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."
 Words|إذ - When| دخلوا - they entered| عليه - upon him| فقالوا - and said,| سلاما - "Peace."| قال - He said,| سلام - "Peace,| قوم - a people| منكرون - unknown."|
26.
[51:26]
ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.فراغ إلى أهله فجاء بعجل سمين
فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Elmalılı İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.
Y. AliThen he turned quickly to his household, brought out a fatted calf,
 Words|فراغ - Then he went| إلى - to| أهله - his household| فجاء - and came| بعجل - with a calf| سمين - fat,|
27.
[51:27]
feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.فقربه إليهم قال ألا تأكلون
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.
Y. AliAnd placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"
 Words|فقربه - And he placed it near| إليهم - [to] them,| قال - he said,| ألا - "Will not| تأكلون - you eat?"|
28.
[51:28]
feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.فأوجس منهم خيفة قالوا لا تخف وبشروه بغلام عليم
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
Elmalılı Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Y. Ali(When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.
 Words|فأوجس - Then he felt| منهم - from them| خيفة - a fear.| قالوا - They said,| لا - "(Do) not| تخف - fear,"| وبشروه - and they gave him glad tidings| بغلام - of a son| عليم - learned.|
29.
[51:29]
feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.فأقبلت امرأته في صرة فصكت وجهها وقالت عجوز عقيم
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Elmalılı Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.
Y. AliBut his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
 Words|فأقبلت - Then came forward| امرأته - his wife| في - with| صرة - a loud voice,| فصكت - and struck| وجهها - her face| وقالت - and she said,| عجوز - "An old woman| عقيم - barren!"|
30.
[51:30]
ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.قالوا كذلك قال ربك إنه هو الحكيم العليم
قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Y. AliThey said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
 Words|قالوا - They said,| كذلك - "Thus| قال - said| ربك - your Lord.| إنه - Indeed, He| هو - [He]| الحكيم - (is) the All-Wise,| العليم - the All-Knower."|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17