Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 Surah :  65 - TalakGörüntülenen ayetler : 1 ... 12 | 12 - Sure no: 65
1.
[65:1]
yâ eyyühe-nnebiyyü iẕâ ṭallaḳtümü-nnisâe feṭalliḳûhünne li`iddetihinne veaḥṣü-l`iddeh. vetteḳu-llâhe rabbeküm. lâ tuḫricûhünne mim büyûtihinne velâ yaḫrucne illâ ey ye'tîne bifâḥişetim mübeyyineh. vetilke ḥudûdü-llâh. vemey yete`adde ḥudûde-llâhi feḳad żaleme nefseh. lâ tedrî le`alle-llâhe yuḥdiŝü ba`de ẕâlike emrâ.يا أيها النبي إذا طلقتم النساء فطلقوهن لعدتهن وأحصوا العدة واتقوا الله ربكم لا تخرجوهن من بيوتهن ولا يخرجن إلا أن يأتين بفاحشة مبينة وتلك حدود الله ومن يتعد حدود الله فقد ظلم نفسه لا تدري لعل الله يحدث بعد ذلك أمرا
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِن بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْرًا
Elmalılı Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.
Y. AliO Prophet! When ye do divorce women, divorce them at their prescribed periods, and count (accurately), their prescribed periods: And fear Allah your Lord: and turn them not out of their houses, nor shall they (themselves) leave, except in case they are guilty of some open lewdness, those are limits set by Allah: and any who transgresses the limits of Allah, does verily wrong his (own) soul: thou knowest not if perchance Allah will bring about thereafter some new situation.
 Words|يا - O| أيها - O| النبي - Prophet!| إذا - When| طلقتم - you divorce| النساء - [the] women,| فطلقوهن - then divorce them| لعدتهن - for their waiting period,| وأحصوا - and keep count| العدة - (of) the waiting period,| واتقوا - and fear| الله - Allah,| ربكم - your Lord.| لا - (Do) not| تخرجوهن - expel them| من - from| بيوتهن - their houses,| ولا - and not| يخرجن - they should leave| إلا - except| أن - that| يأتين - they commit| بفاحشة - an immorality| مبينة - clear.| وتلك - And these| حدود - (are the) limits| الله - (of) Allah.| ومن - And whoever| يتعد - transgresses| حدود - (the) limits| الله - (of) Allah| فقد - then certainly| ظلم - he has wronged| نفسه - himself.| لا - Not| تدري - you know;| لعل - Perhaps| الله - Allah| يحدث - will bring about,| بعد - after| ذلك - that,| أمرا - a matter.|
2.
[65:2]
feiẕâ belagne ecelehünne feemsikûhünne bima`rûfin ev fâriḳûhünne bima`rûfiv veeşhidû ẕevey `adlim minküm veeḳîmü-şşehâdete lillâh. ẕâliküm yû`ażu bihî men kâne yü'minü billâhi velyevmi-l'âḫir. vemey yetteḳi-llâhe yec`al lehû maḫracâ.فإذا بلغن أجلهن فأمسكوهن بمعروف أو فارقوهن بمعروف وأشهدوا ذوي عدل منكم وأقيموا الشهادة لله ذلكم يوعظ به من كان يؤمن بالله واليوم الآخر ومن يتق الله يجعل له مخرجا
فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا
Elmalılı Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun, yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahidliği Allah için yapın. İşte Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır.
Y. AliThus when they fulfil their term appointed, either take them back on equitable terms or part with them on equitable terms; and take for witness two persons from among you, endued with justice, and establish the evidence (as) before Allah. Such is the admonition given to him who believes in Allah and the Last Day. And for those who fear Allah, He (ever) prepares a way out,
 Words|فإذا - Then when| بلغن - they have reached| أجلهن - their term,| فأمسكوهن - then retain them| بمعروف - with kindness| أو - or| فارقوهن - part with them| بمعروف - with kindness.| وأشهدوا - And take witness| ذوي - two men| عدل - just| منكم - among you| وأقيموا - and establish| الشهادة - the testimony| لله - for Allah.| ذلكم - That| يوعظ - is instructed,| به - with it,| من - whoever| كان - [is]| يؤمن - believes| بالله - in Allah| واليوم - and the Day| الآخر - the Last.| ومن - And whoever| يتق - fears| الله - Allah,| يجعل - He will make| له - for him| مخرجا - a way out,|
3.
[65:3]
veyerzuḳhü min ḥayŝü lâ yaḥtesib. vemey yetevekkel `ale-llâhi fehüve ḥasbüh. inne-llâhe bâligu emrih. ḳad ce`ale-llâhü likülli şey'in ḳadrâ.ويرزقه من حيث لا يحتسب ومن يتوكل على الله فهو حسبه إن الله بالغ أمره قد جعل الله لكل شيء قدرا
وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Elmalılı Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
Y. AliAnd He provides for him from (sources) he never could imagine. And if any one puts his trust in Allah, sufficient is (Allah) for him. For Allah will surely accomplish his purpose: verily, for all things has Allah appointed a due proportion.
 Words|ويرزقه - And He will provide for him| من - from| حيث - where| لا - not| يحتسب - he thinks.| ومن - And whoever| يتوكل - puts his trust| على - upon| الله - Allah,| فهو - then He| حسبه - (is) sufficient for him.| إن - Indeed,| الله - Allah| بالغ - (will) accomplish| أمره - His purpose.| قد - Indeed,| جعل - has set| الله - Allah| لكل - for every| شيء - thing| قدرا - a measure.|
4.
[65:4]
vellâî yeisne mine-lmeḥîḍi min nisâiküm ini-rtebtüm fe`iddetühünne ŝelâŝetü eşhüriv vellâî lem yeḥiḍn. veülâtü-l'aḥmâli ecelühünne ey yeḍa`ne ḥamlehünn. vemey yetteḳi-llâhe yec`al lehû min emrihî yüsrâ.واللائي يئسن من المحيض من نسائكم إن ارتبتم فعدتهن ثلاثة أشهر واللائي لم يحضن وأولات الأحمال أجلهن أن يضعن حملهن ومن يتق الله يجعل له من أمره يسرا
وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِن نِّسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُوْلَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا
Elmalılı Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
Y. AliSuch of your women as have passed the age of monthly courses, for them the prescribed period, if ye have any doubts, is three months, and for those who have no courses (it is the same): for those who carry (life within their wombs), their period is until they deliver their burdens: and for those who fear Allah, He will make their path easy.
 Words|واللائي - And those who| يئسن - have despaired| من - of| المحيض - the menstruation| من - among| نسائكم - your women,| إن - if| ارتبتم - you doubt,| فعدتهن - then their waiting period| ثلاثة - (is) three| أشهر - months,| واللائي - and the ones who| لم - not| يحضن - [they] menstruated.| وأولات - And those who (are)| الأحمال - pregnant,| أجلهن - their term| أن - until| يضعن - they deliver| حملهن - their burdens.| ومن - And whoever| يتق - fears| الله - Allah,| يجعل - He will make| له - for him| من - of| أمره - his affair| يسرا - ease.|
5.
[65:5]
ẕâlike emru-llâhi enzelehû ileyküm. vemey yetteḳi-llâhe yükeffir `anhü seyyiâtihî veyü`żim lehû ecrâ.ذلك أمر الله أنزله إليكم ومن يتق الله يكفر عنه سيئاته ويعظم له أجرا
ذَلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْرًا
Elmalılı Bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür.
Y. AliThat is the Command of Allah, which He has sent down to you: and if any one fears Allah, He will remove his ills, from him, and will enlarge his reward.
 Words|ذلك - That| أمر - (is the) Command| الله - (of) Allah,| أنزله - which He has sent down| إليكم - to you;| ومن - and whoever| يتق - fears| الله - Allah,| يكفر - He will remove| عنه - from him| سيئاته - his evil deeds| ويعظم - and make great| له - for him| أجرا - (his) reward.|
6.
[65:6]
eskinûhünne min ḥayŝü sekentüm miv vucdiküm velâ tüḍârrûhünne litüḍayyiḳû `aleyhinn. vein künne ülâti ḥamlin feenfiḳû `aleyhinne ḥattâ yeḍa`ne ḥamlehünn. fein erḍa`ne leküm feâtûhünne ücûrahünn. ve'temirû beyneküm bima`rûf. vein te`âsertüm fesetürḍi`u lehû uḫrâ.أسكنوهن من حيث سكنتم من وجدكم ولا تضاروهن لتضيقوا عليهن وإن كن أولات حمل فأنفقوا عليهن حتى يضعن حملهن فإن أرضعن لكم فآتوهن أجورهن وأتمروا بينكم بمعروف وإن تعاسرتم فسترضع له أخرى
أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُم مِّن وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ وَإِن كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُم بِمَعْرُوفٍ وَإِن تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُ أُخْرَى
Elmalılı O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.
Y. AliLet the women live (in 'iddat) in the same style as ye live, according to your means: Annoy them not, so as to restrict them. And if they carry (life in their wombs), then spend (your substance) on them until they deliver their burden: and if they suckle your (offspring), give them their recompense: and take mutual counsel together, according to what is just and reasonable. And if ye find yourselves in difficulties, let another woman suckle (the child) on the (father's) behalf.
 Words|أسكنوهن - Lodge them| من - from| حيث - where| سكنتم - you dwell,| من - (out) of| وجدكم - your means| ولا - and (do) not| تضاروهن - harm them| لتضيقوا - to distress| عليهن - [on] them.| وإن - And if| كن - they are| أولات - those (who are)| حمل - pregnant,| فأنفقوا - then spend| عليهن - on them| حتى - until| يضعن - they deliver| حملهن - their burden.| فإن - Then if| أرضعن - they suckle| لكم - for you,| فآتوهن - then give them| أجورهن - their payment,| وأتمروا - and consult| بينكم - among yourselves| بمعروف - with kindness,| وإن - but if| تعاسرتم - you disagree,| فسترضع - then may suckle| له - for him| أخرى - another (women).|
7.
[65:7]
liyünfiḳ ẕû se`atim min se`atih. vemen ḳudira `aleyhi rizḳuhû felyünfiḳ mimmâ âtâhü-llâh. lâ yükellifü-llâhü nefsen illâ mâ âtâhâ. seyec`alü-llâhü ba`de `usriy yüsrâ.لينفق ذو سعة من سعته ومن قدر عليه رزقه فلينفق مما آتاه الله لا يكلف الله نفسا إلا ما آتاها سيجعل الله بعد عسر يسرا
لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا مَا آتَاهَا سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا
Elmalılı Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.
Y. AliLet the man of means spend according to his means: and the man whose resources are restricted, let him spend according to what Allah has given him. Allah puts no burden on any person beyond what He has given him. After a difficulty, Allah will soon grant relief.
 Words|لينفق - Let spend| ذو - owner| سعة - (of) ample means| من - from| سعته - his ample means,| ومن - and (he) who,| قدر - is restricted| عليه - on him| رزقه - his provision,| فلينفق - let him spend| مما - from what| آتاه - he has been given| الله - (by) Allah.| لا - Does not| يكلف - burden| الله - Allah| نفسا - any soul| إلا - except| ما - (with) what| آتاها - He has given it.| سيجعل - Will bring about| الله - Allah| بعد - after| عسر - hardship| يسرا - ease.|
8.
[65:8]
vekeeyyim min ḳaryetin `atet `an emri rabbihâ verusülihî feḥâsebnâhâ ḥisâben şedîdev ve`aẕẕebnâhâ `aẕâben nükrâ.وكأين من قرية عتت عن أمر ربها ورسله فحاسبناها حسابا شديدا وعذبناها عذابا نكرا
وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُّكْرًا
Elmalılı Nice kent var ki Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrine başkaldırdı, biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara görülmemiş şekilde azab ettik.
Y. AliHow many populations that insolently opposed the Command of their Lord and of His messengers, did We not then call to account,- to severe account?- and We imposed on them an exemplary Punishment.
 Words|وكأين - And how many| من - of| قرية - a town| عتت - rebelled| عن - against| أمر - (the) Command| ربها - (of) its Lord| ورسله - and His Messengers,| فحاسبناها - so We took it to account,| حسابا - an account| شديدا - severe;| وعذبناها - and We punished it,| عذابا - a punishment| نكرا - terrible.|
9.
[65:9]
feẕâḳat vebâle emrihâ vekâne `âḳibetü emrihâ ḫusrâ.فذاقت وبال أمرها وكان عاقبة أمرها خسرا
فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْرًا
Elmalılı İşlerinin vebalini tattılar. İşlerinin sonucu tam bir hüsran olmuştur.
Y. AliThen did they taste the evil result of their conduct, and the End of their conduct was Perdition.
 Words|فذاقت - So it tasted| وبال - (the bad) consequence| أمرها - (of) its affair,| وكان - and was| عاقبة - (the) end| أمرها - (of) its affair| خسرا - loss.|
10.
[65:10]
e`adde-llâhü lehüm `aẕâben şedîden fetteḳu-llâhe yâ ûli-l'elbâb. elleẕîne âmenû. ḳad enzele-llâhü ileyküm ẕikrâ.أعد الله لهم عذابا شديدا فاتقوا الله يا أولي الألباب الذين آمنوا قد أنزل الله إليكم ذكرا
أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُوْلِي الْأَلْبَابِ الَّذِينَ آمَنُوا قَدْ أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكُمْ ذِكْرًا
Elmalılı Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde ey inanan aklı selim sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi.
Y. AliAllah has prepared for them a severe Punishment (in the Hereafter). Therefore fear Allah, O ye men of understanding - who have believed!- for Allah hath indeed sent down to you a Message,-
 Words|أعد - Has prepared| الله - Allah| لهم - for them| عذابا - a punishment| شديدا - severe.| فاتقوا - So fear| الله - Allah,| يا - O| أولي - O men| الألباب - (of) understanding,| الذين - those who| آمنوا - have believed!| قد - Indeed,| أنزل - Has sent down| الله - Allah| إليكم - to you| ذكرا - a Message.|
11.
[65:11]
rasûley yetlû `aleyküm âyâti-llâhi mübeyyinâtil liyuḫrice-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti mine-żżulümâti ile-nnûr. vemey yü'mim billâhi veya`mel ṣâliḥay yüdḫilhü cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. ḳad aḥsene-llâhü lehû rizḳâ.رسولا يتلو عليكم آيات الله مبينات ليخرج الذين آمنوا وعملوا الصالحات من الظلمات إلى النور ومن يؤمن بالله ويعمل صالحا يدخله جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا قد أحسن الله له رزقا
رَّسُولًا يَتْلُواْ عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ لِّيُخْرِجَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقًا
Elmalılı Size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir.
Y. AliAn Messenger, who rehearses to you the Signs of Allah containing clear explanations, that he may lead forth those who believe and do righteous deeds from the depths of Darkness into Light. And those who believe in Allah and work righteousness, He will admit to Gardens beneath which Rivers flow, to dwell therein for ever: Allah has indeed granted for them a most excellent Provision.
 Words|رسولا - A Messenger| يتلو - reciting| عليكم - to you| آيات - (the) Verses| الله - (of) Allah| مبينات - clear,| ليخرج - that he may bring out| الذين - those who| آمنوا - believe| وعملوا - and do| الصالحات - righteous deeds| من - from| الظلمات - the darkness[es]| إلى - towards| النور - the light.| ومن - And whoever| يؤمن - believes| بالله - in Allah| ويعمل - and does| صالحا - righteous deeds,| يدخله - He will admit him| جنات - (into) Gardens| تجري - flow| من - from| تحتها - underneath it| الأنهار - the rivers,| خالدين - abiding| فيها - therein| أبدا - forever.| قد - Indeed,| أحسن - Has been (granted) good| الله - (by) Allah| له - for him| رزقا - provision.|
12.
[65:12]
allâhü-lleẕî ḫaleḳa seb`a semâvâtiv vemine-l'arḍi miŝlehünn. yetenezzelü-l'emru beynehünne lita`lemû enne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîruv veenne-llâhe ḳad eḥâṭa bikülli şey'in `ilmâ.الله الذي خلق سبع سماوات ومن الأرض مثلهن يتنزل الأمر بينهن لتعلموا أن الله على كل شيء قدير وأن الله قد أحاط بكل شيء علما
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
Elmalılı Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.
Y. AliAllah is He Who created seven Firmaments and of the earth a similar number. Through the midst of them (all) descends His Command: that ye may know that Allah has power over all things, and that Allah comprehends, all things in (His) Knowledge.
 Words|الله - Allah| الذي - (is) He Who| خلق - created| سبع - seven| سماوات - heavens| ومن - and of| الأرض - the earth,| مثلهن - (the) like of them.| يتنزل - Descends| الأمر - the command| بينهن - between them| لتعلموا - that you may know| أن - that| الله - Allah| على - (is) on| كل - every| شيء - thing| قدير - All-Powerful.| وأن - And that,| الله - Allah| قد - indeed,| أحاط - encompasses| بكل - all| شيء - things| علما - (in) knowledge.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17