Uhud Savaşı

Peygamberimiz (s.a.v.), savaştan önce strateji olarak uygun bir şekilde savunma yapılması taraftarı idi. Ancak yapılan müzakerelerde sahabelerin çoğunluğu şehir dışına çıkarak düşman ordusunun üzerine gitme ve meydan savaşı yapma taraftarı olduğundan peygamberimiz onların isteklerine uydu. Peygamberimizin isteğine uymadıkları için pişman olan bazı sahabeler, Resulullah'ın zırhını giyerek evinden dışarı çıktığını gördüklerinde, ısrarlarından vazgeçtiklerini söylediler "Siz savunma savaşını daha uygun görüyorsanız, öyle yapalım" dedilerse de, peygamberimiz:
“Bir peygamber zırhını giydikten sonra Allah onunla düşmanları arasında hüküm verinceye kadar çıkarmaz. Eğer sabreder ve görevinizi yaparsanız Allah zaferi size ihsan edecektir” buyurdular. (Vâkıdî, I, 214)

Peygamberimiz, dünya gözü kapalı ama gönül gözü açık olan sahabe Hz. Abdullah bin Ümmü Mektum'u Medine'de vekil bırakarak yola çıktılar. Mescid-i Nebevi'ye uzaklığı aşağı yukarı 5 km. olan Uhud'da iki ordu karşı karşıya geldi. Müsülüman ordusunun sayısı 700 kişi civarında iken, müşrik ordusunun sayısı 3000 kişi civarında idi. Müşrik ordusunda yaklaşık 3000 deve ve 200 at vardı. Bazı kadınlar da kocalarını teşvik etmek için müşrik ordusuna katılmışlardı. Müslüman ordusu 1000 kişi olarak yola çıkmış, ancak münafıkların başı olan Abdullah b. Selül'ün ihanet ederek 300 kişi ile birlikte geri dönmesi ile sayı 700'e düşmüştü.

Peygamberimiz (s.a.v.), savaşın başında okçular tepesini denetleyerek, okçulara kendisinden emir almadıkça bu stratejik noktayı asla terketmemelerini iyice tembih etmişti. O günün savaşlarında adet olduğu üzere yapılan meydan okumalarda Hz. Ali(r.a.) ve Hz. Hamza (r.a.) düşmanlarını mağlup ettiler. Müslüman ordusu, saldırıya geçince müşrikler paniklemiş, sancakları da yere düşmüştü. Savaş müslümanların lehinde başlamış, düşman ordusu kaçmaya başlamıştı. Okçuların çoğunluğu peygamberimizin tembihini, "Nasılsa savaşı kazandık, artık burada beklemenin bir anlamı yok, biz de gidip ganimet malı toplayalım" düşüncesiyle önemsemediler. İslam ordusunun arka cephesini koruyan bu tepenin az sayıda müslüman okçuyla savunulmasıyla birlikte durumdan faydalanan müşrik ordusunun hamleleriyle savaştaki durum müslümanların aleyhine döndü. Tepede kalan okçular şehit edildiler. Müslüman ordusu bir anda bozguna uğradı. Peygamberimiz ve yanında kalan sahabeler büyük kahramanlık göstererek orduyu tekrar toparlamaya çalıştılar.

Ne yazık ki Uhud Savaşı'nda Hz. Hamza, Hz. Musab bin Umeyr, Hz. Abdullah bin Cahş gibi yetmiş civarında güzide sahabe şehit olacaktı. Müşrik ordusunun ölü sayısı ise 20 kişi civarındaydı.

Efendimiz (s.a.v.), bir grup sahabe ile birlikte bir tepeye sığındı. O sırada aşağıdan müslümanlara seslenen Mekke müşrüklerinin reisi Ebu Süfyan, peygamberimizin, Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Ömer'in sağ olup olmadığını öğrenmek için onlara seslendi. Peygamerimizin emriyle kimse karşılık vermedi. Ebu Süfyan: "Sağ olsalardı cevap verirlerdi. Cevap vermediklerine göre onlar ölmüş, bu işte burada bitmiştir" deyince Hz. Ömer dayanamadı: "Yalan söyledin, saydıklarının hepsi buradadır ve sağdır" dedi. Ebu Süfyan : "Güne karşı gün! Harp elden ele geçen kova gibidir!" diyerek, Bedir Savaşı'na karşı Uhud'da durumu eşitlediklerini söyledi. Hz. Ömer bu söze şöyle cevap verdi:
"Hayır, eşitlik yok! Bizim ölülerimiz cennette, sizinkiler cehennemde!"
Bu cevap Ebu Süfyan'ı susturacaktı. Bu veciz söz karşısında verecek cevap bulamayan Ebu Süfyan "Sizinle gelecek yıl Bedir'de buluşup savaşalım" deyince Hz. Ömer, peygamberimizin müsadesiyle "Olur, inşallah" diyerek karşılık verdi. Gelecek yıl ise müslümanlar Bedir'de hazır bulunmuş, bir hafta beklemelerine rağmen müşrikler ise savaş meydanına gelmeye cesaret edememişlerdir.

Kur'an-ı Kerim'de özellikle Al-i İmran ve Enfal surelerinde Uhud Savaşı ile ilgili ayetler mevcuttur.

Peygamberimiz:
“Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” buyurmuşlardır.
(Buhârî, “Megazî”, 27; Müslim, “Hac”,503-504)


Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Bilgi