Kervansaraylar

Evliya Çelebi seyehatnamesinde Osmanlılar zamanındaki vakıflardan bahsederken, yolcuların dağ başında misafir olup, bedavadan yiyip içtikten sonra, sabah kalkıp yine yollarına devam ettiklerini, Belgrad'dan Bağdat'a gitmek üzere yola çıkan fakir bir kimsenin, yeme-içme dahil beş kuruş harcamadan, huzur içinde yolculuk yapabildiğini şöyle anlatır:
Bu vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur. Ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde kapıları açıp kim olduğuna bakmaksızın yolcuyu içeri alırlar, vakıftan hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkarırlardı. Fakat gece içeri gireni bir daha dışarı bırakmazlardı. Kervansaraylar da müslüman olmayanlar da, 3 gün müddetle kalabilirlerdi. Sabah olduğu zaman dualarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırlardı. Bu sırada kervansarayların arasında dolaşan görevli şöyle bağırırdı:
"Ey Ümmet-i Muhammed! Maldan, candan, elbiseden eksiği olan var mı?" Bu soruya misafirler şöyle cevap verirlerdi:
"Hiçbir eksiğimiz yoktur. Herşeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayrını kabul etsin. Hayatta ise kendisine selamet, vefat etmişse rahmet eylesin."
Yolcuları uğurlayan kervansaray bekçileri de şöyle derlerdi:
"Ey din kardeşlerimiz! Yolunuzda durmayın! Sizi namazınızdan alıkoyanlarla arkadaşlık etmeyin! Her yüzünüze güleni dost sanıp da, ibadetinizden kalmayın.! Haydi, Hak yardımcınız olsun, güle güle uğurla gidin.!"


Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Bilgi