Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah o bir güne karşılık o insanın yüzünü cehennemden yetmiş yıl uzak tutar."
(Nesai, Sıyam 44)
Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Oruç tutan bir kimse yalancılığı, yalan yere şahitliği ve cahilce davranışları bırakmaz, böyle günahları işlerse,
yemesini içmesini terk etmesine Allah bir değer vermez."
(İbni Mace, Sıyam 21)
"Üç kişi vardır ki yedikleri şeyden dolayı Allah onları hesaba çekmez: Oruçlu, sahura kalkan, Allah yoluna kendini adayan"
(Ramuzü'l-Ehadis, 3319)
"Ramazan orucunu tutup ardından Şevval'den altı gün daha oruç tutan kimse, bütün sene oruç tutmuş gibidir."
(Müslim, Sıyam 204)
Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ademoğlunun işlemiş olduğu her iyilik ve ibadet sevap bakımından on katından yediyüz katına, Allah'ın dilediği sayıya kadar artar.Allah buyuruyor ki: 'Ancak oruçlu böyle değildir. Çünkü oruç sırf benim rızam için tutulmuştur, Bana aittir. O, zevklerini ve yemesini Benim için bırakmıştır.'
Oruçlu için iki sevap vardır:'Birinci sevinci, iftar vaktindeki sevincidir. Diğeri de, Rabbine kavuşup mükafatını aldığı zamanki sevincidir.' Allah'a
yemin ederim ki, oruç tutanın ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur."
(İbni Mace, Sıyam 1)
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Hurma bulabilen hurma ile orucunu açsın hurma bulamayan da su ile iftar etsin. Çünkü su
temizdir.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 21; İbn Mâce, Sıyam: 25)
Tirmîzî: Bu konuda Selman b. Âmir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisini; Saîd b. Âmir’den başkasının Şu’be’den bu şekilde rivâyet ettiğini bilmiyoruz.yoktur.
Bu rivâyet pek sağlam değildir. Abdulaziz b. Suheyb’in, Enes’den rivâyeti hakkında elimizde bir belge
Şu’be’nin arkadaşları bu hadisi; Şu’be, Âsım el Ahvel, Hafsa binti Sirin, Rebab, Selman
b. Âmir yoluyla rivâyet ediyor ki bu rivâyet Saîd b. Âmir’in rivâyetinden daha sahihtir. Aynı
şekilde Şu’be’den, Âsım’dan, Hafsa binti Sirîn’den, Selman’dan (Şu’be, Rebab’tan demedi)
rivâyet edilmiştir.
Sahih olan rivâyet: Sûfyân es Sevrî’nin, İbn Uyeyne ve başkalarından, Âsım el
Ahvel’den, Hafsa binti Sirîn’den, Rebab’tan ve Selman b. Âmir’in rivâyetidir.
İbn Avn diyor ki: Ümmür Raîh binti Suley’, Selman b. Âmir’den diyor “er Rebab” Ümmür Raih’in
kendisidir.
Selman b. Âmir ed Dabbî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz orucunu açacağında hurma ile açsın.” İbn Uyeyne şu ilaveyi yapmıştır: “Çünkü o hurma
bereketlidir. Hurma bulamayan su ile iftar etsin çünkü su temizdir.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 21; İbn Mâce,
Sıyam: 25)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) orucunu namazdan önce
birkaç yaş hurma ile, yaş hurma bulamadığı hallerde kuru hurma ile onu da bulamaz ise birkaç
yudum su ile iftar ederdi.” (Ebû Dâvûd, Savm: 21; İbn Mâce, Sıyam: 25)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Tirmîzî: Rasûlullah (s.a.v.)’in kış günlerinde hurma ile, yaz günlerinde ise su ile orucunu açtığına dair
rivâyetler vardır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ramazan: Oruca
başladığınız gün; Bayram: Orucu bitirdiğiniz gün; Kurban bayramı da: Kurban kestiğiniz
gündür.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 5)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bazı ilim adamları bu hadisi tefsir ederek şöyle demiştir: Oruç ve
bayram halkın çoğunluğu ile yapılmalıdır.
Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Gece gelip
gündüz gidince ve güneş kaybolunca orucunu açarsın.” (Müslim, Sıyam: 10)
Tirmîzî: Bu konuda İbn ebî Evfâ ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ömer hadisi hasen sahihtir.
Sehl b. Sa’d (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar
vakti girince iftar etmeye acele davrandıkları sürece daima hayırla beraberdirler.” (Müslim, Sıyam:
9; İbn Mâce, Sıyam: 24)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Âişe ve Enes b. Mâlik’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Sehl b. Sa’d’ın hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem ilim
adamları bu hadisle amel ederek iftarda acele etmeyi müstehab görürler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah buyurdu
ki: “Kullarımın bana en sevimli gelenleri oruçlarını açmakta acele edenlerdir.” (Tirmîzî rivâyet
etmiştir.)
Abdullah b. Abdurrahman (r.a.), Ebû Âsım, Ebûl Muğîre ve Evzâî’den naklederek bu
hadisin benzerini aktarmıştır.
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Ebû Atıyye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben ve Mesrûk, Âişe’nin yanına girdik
ve: “Ey Mü’min’lerin annesi dedik, Muhammed (s.a.v.)’in ashabından iki adam var ki birisi hem iftarı
acele ediyor hem de namazları acele kılıyor diğeri ise iftarı da namazı da geciktiriyor dedik. Âişe;
Bunlardan hangisi namazda ve iftarda acele ediyor diye sordu. Biz de Abdullah b. Mes’ûd’tur. Cevabını
verdik. Âişe (r.anha) ise; “Rasûlullah (s.a.v.) de işte böyle yapardı” dedi. Diğer kimse ise “Ebû
Musa’dır.” (Müslim, Sıyam: 9; İbn Mâce, Sıyam: 24)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Atıyye’nin adı Mâlik b. Ebû Âmir el Hemdanî’dir. Onun Mâlik b.
Âmir el Hemdanî olduğu da söylenmektedir. Bu ikinci rivâyet daha sahihtir.
Zeyd b. Sabit (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber sahur
yemeğini yedik ve sabah namazını kılmaya kalktık, Enes diyor ki: Bu süre yani sahurla sabah
namazı arası ne kadardır dedim. Zeyd elli ayet kadardır dedi.” (Müslim, Sıyam: 9; İbn Mâce, Sıyam: 23)
Hennâd Vekî’ ve Hişâm’dan bu hadisin benzerini rivâyet etmiş ve “Elli ayet okuyacak
kadar” demiştir.
Tirmîzî: Bu konuda Huzeyfe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Zeyd b. Sabit hadisi hasen sahihtir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu hadise uyarlar ve sahuru
geciktirmek gerekir derler.
Talk b. Ali (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yeyiniz içiniz,
yukarıya doğru yükselerek parlayan yalancı fecr sizi rahatsız etmesin yiyip içmenize engel olmasın.
Kırmızılık ortalığı kaplayıncaya kadar yani gerçek fecr çıkıncaya kadar yiyip içiniz.” (Ebû Dâvûd,
Sıyam: 17; Müslim, Sıyam: 8)
Tirmîzî: Bu konuda Adiyy b. Hatîm, Ebû Zerr, ve Semure’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Talk b. Ali hadisi bu şekliyle hasen garibtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler. Fecri sadık
kadar (Gerçek fecr) denilen kırmızılık ortalığı kaplayıncaya kadar yemek içmek serbesttir. Tüm ilim adamları
bu şekilde amel etmişlerdir.
Semure b. Cündüp (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ne
Bilâl’in okuduğu ezan ne de yukarı doğru yükselerek parlayan yalancı fecr sizin sahur yemeği
yemenize engel olmasın. Fakat gerçek fecr denilen ortalığın kırmızılıkla kaplanması yeme ve
içmenize engel olabilir.” (Müslim, Sıyam: 8; Ebû Dâvûd, Savm: 17)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse
yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini terk etmesine
Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Müslim, Sıyam: 29; İbn Mâce, Sıyam: 21)
Bu konuda Enes (r.a.)’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Sahur yemeği yeyiniz,
sahur yemeğinde bereket vardır.” (Müslim, Sıyam: 9; Ebû Dâvûd, Sıyam: 15)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Mes’ûd, Câbir b. Abdillah, İbn Abbâs, Amr b. As,
Irbad b. Sariye, Utbe b. Abdillah ve Ebû’d Derdâ’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisi hasen sahihtir.
Yine Rasûlullah (s.a.v.)’den şu şekilde de bir hadis rivâyet edilmiştir: “Bizim orucumuzla ehli kitap
denilen insanların orucunun farkı sahur yemeği yemektir.”
Aynı şekilde bir hadisi Kuteybe (r.a.), Leys, Musa b. Ali, babasından, Amr b. As’ın azatlı
kölesi ve Amr b. As’dan bir hadis daha rivâyet edilmiştir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Hamza b. Amr el Eslemî
Rasûlullah (s.a.v.)’e yolculukta oruç tutmanın hükmünü sordu kendisi çok oruç tutmanın hükmünü sordu
kendisi çok oruç tutan biriydi. Rasûlullah (s.a.v.): “İstersen tut, istersen tutma” buyurdular. (Buhârî,
Savm: 33; Müslim, Sıyam: 17)
Tirmîzî: Bu konuda Enes b. Mâlik, Ebû Saîd, Abdullah b. Amr, Ebû’d Derdâ, Hamza b. Amr el
Eslemî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe (r.anha)’nın: “Hamza b. Amr Rasûlullah (s.a.v.)’e sordu...” diye başlayan hadisi hasen
sahihtir.
Ebû Saîd el Hudrî’ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte
yolculuğa çıkardık da: “Oruç tutanın tutması, oruç tutmayanın da oruç tutmaması
ayıplanmazdı.” (Müslim, Sıyam: 15; Buhârî, Savm: 33)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte
yolculuğa çıkardık kimimiz oruç tutar kimimizde oruç tutmazdı ne oruç tutan tutmayanı ayıpladı
nede tutmayanlar tutan kimseleri ayıpladı. Kendisinde kuvvet bulup da oruç tutanı iyi ve hoş
karşılarlar. Oruca dayanamayıp yiyen kimseleri de iyi ve hoş karşılarlardı.” (Müslim, Sıyam: 15;
Buhârî, Savm: 33)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Câbir b. Abdillah (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) Fetih yılı Mekke’ye doğru yola
çıkmıştı. Küra-ül Gamîm denilen yere varıncaya kadar kendisi de ashabı da oruçlu idiler Rasûlullah
(s.a.v.)’e şöyle denildi: “Oruç insanlara zor geliyor insanlar sizin yaptığınıza bakıp duruyorlar.
Rasûlullah (s.a.v.) ikindiden sonra bir bardak su istedi ve insanların gözü önünde içti. Bunu
görenlerin bir kısmı oruçlarını açtılar bir kısmı ise oruca devam ettiler. Bir kısım ashabının
oruçlarına devam ettikleri haberi kendisine ulaşınca onlar itaat etmiyorlar isyan etmişlerdir”
buyurdular. (Müslim, Sıyam: 15)
Tirmîzî: Bu konuda Ka’b b. Âsım, İbn Abbâs ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir.
Rasûlullah (s.a.v.)’den “Yolculukta oruç tutmak iyi Müslüman olmak demek değildir” diye de bir hadis
rivâyet edilmiştir.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı alimler yolculukta oruç tutulması taraftarıdırlar
hatta bir kısmı yolculukta tutulan orucun kaza edilmesi görüşündedirler. Ahmed ve İshâk yolculukta oruç
tutmamayı tercih etmişlerdir. Ahmed ve İshâk yolculukta oruç tutmamayı tercih etmişlerdir. Rasûlullah
(s.a.v.)’in ashabından ve diğer bazı alimler ise “Gücü yeterde oruç tutarsa ne güzeldir ve değerli bir iş yapmış
olur” derler. Sûfyân es Sevrî, Mâlik b. Enes, Abdullah b. Mübarek bunlardandır. Şâfii diyor ki: Rasûlullah(s.a.v.)’in “Yolculukta oruç tutmak iyi Müslüman olmak demek değildir” sözünün manası ve “bazı kimselerin oruçlu kalması haberi ulaşınca” onlar âsidirler sözünün manası: Allah’ın verdiği bu izni gönlü kaldıramayan kimseler içindir. Kişi yolculukta oruç tutmayı mübah görür fakat dayanabileceği için oruç tutarsa
bu benim hoşuma gider.
İbn Müseyyeb (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre kendisine savaşta oruç tutmanın hükmü
soruldu da; Ömer b. Hattâb’ın şöyle dediğini aktardı: “Ramazanda Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber iki
savaşa katıldık BEDİR ve MEKKE FETHİ ikisindede oruç tutmadık.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Bu konuda Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ömer (r.a.)’in hadisini ancak bu şekliyle bilmekteyiz. Ebû Saîd (r.a.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’den
aktardığına göre Rasûlullah (s.a.v.) bulunduğu bir savaşta oruç açmayı emretti.
Ömer b. Hattâb’tan da buna benzer bir hadis rivâyet edilmiş olup Rasûlullah (s.a.v.)
düşmanla karşılaştığında oruç yemeye izin verdi. Bazı ilim adamları da aynı şekilde söylerler.
(Beş Enes’den biri olan) Abdullah b. Ka’b oğullarından Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete
göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in atlıları bizim kabilemize baskın yapmışlardı, Rasûlullah
(s.a.v.)’e geldim yemek yiyordu, yaklaş sende ye buyurdular. Ben oruçluyum dedim. Bunun
üzerine yaklaş sana oruçtan bahsedeyim dedi ve: Allah yolculuk yapandan orucu ve namazın
yarısını kaldırmıştır. Hamile ve emziren kadından da oruç tutmayı kaldırmıştır. Vallahi
Peygamber (s.a.v.) bu iki kadından (emzikli veya hamile) ikisini veya birini söyledi. Enes şöyle
devam etti: O zaman Rasûlullah (s.a.v.)’in yemeğinden yemediğim için kendi kendime
üzüldüm.” (Ebû Dâvûd, Savm: 43; Nesâî, Sıyam: 62)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Ümeyye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes b. Mâlik hadisi hasendir. Bu Enes b. Mâlik’in Peygamber (s.a.v.)’den bu hadisten başka bir
hadis rivâyet ettiğini bilmiyoruz. İlim adamlarından bir kısmı uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Bazı ilim adamları
ise; “Hamile ve emziren kadınlar orucu tutmaz sonra kaza eder veya fidye verebilirler.” Sûfyân, Mâlik, Şâfii ve
Ahmed bu görüşte olanlardır. Bir kısım alimler de diyorlar ki: “Hamile ve emziren kadınlar orucu tutmaz fidye verir.
Kaza lazım gelmez. Dilerse kaza ederler fakat bu sefer fidye vermeleri gerekmez.” İshâk bu görüştedir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Bir kadın Rasûlullah (s.a.v.)’e
geldi ve “Kız kardeşim peş peşe iki ay oruç borcu olduğu halde vefat etti” dedi. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Ne dersin kardeşinin borcu olsa onu öder miydin?” Kadın:
“Evet” deyince; Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’a olan borç ödenmeye daha
layıktır.” (Müslim, Sıyam: 27)
Tirmîzî: Bu konuda Büreyde, İbn Ömer ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebû Küreyb (r.a.), Ebû Hâlid el Ahmer ve A’meş’den de bu hadisin benzerini rivâyet
etmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.
Tirmîzî: Muhammed’den işittim şöyle diyordu: “Bu hadisi Ebû Hâlid el Ahmer, A’meş’den en güzel bir
senetle rivâyet etmiştir.”
Muhammed diyor ki: Ebû Hâlid’den başkaları da A’meş’den, Ebû Hâlid’in rivâyeti gibi rivâyet
etmişlerdir.
Tirmîzî: Ebû Muaviye ve pek çok kimse bu hadisi A’meş’den, Müslim el Batîn, Saîd b. Cübeyr ve İbn
Abbâs’tan rivâyet ettiler ve rivâyetlerinde; Seleme b. Küheyl demedikleri gibi Atâ ve Mûcâhid’i de
söylemediler. Ebû Hâlid’in ismi; Süleyman b. Habban’dır.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim
ölür ve üzerinde bir aylık oruç borcu olursa arkasındaki kimseler her bir orucunun yerine bir
fakiri doyursun.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: İbn Ömer’in hadisini merfu olarak sadece bu şekliyle bilmekteyiz. İbn Ömer’den sahih olan
rivâyet mevkuf olarak gelen şeklidir. Bu konuda ilim adamları değişik görüşler ortaya koymuşlar olup bir kısmı:
Ölen kimsenin borcu olan oruçları yerine başkası oruç tutabilir” derler, Ahmed ve İshâk bunlardan olup şöyle
derler: “Ölü adak orucu bırakmışsa başkaları onun yerine oruç tutabilir. Ölen kimsenin borcu Ramazan orucu
ise onun yerine fidye verilir.”
Mâlik, Sûfyân ve Şâfii: “Kimse kimsenin yerine oruç tutamaz” derler.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim elinde
olmayarak kusarsa o orucu kaza etmesi gerekmez, bile bile kusan kimse ise orucunu kaza
etsin.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 33; İbn Mâce, Sıyam: 15)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû’d Derdâ, Sevbân, Fedale b. Ubeyd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir. Bu hadisin Hişâm b. Sirin’den, Ebû Hüreyre’den rivâyetini
sadece İsa b. Yunus’un rivâyetiyle bilmekteyiz.
Muhammed diyor ki: Bu hadis Ebû Hüreyre’den değişik şekillerde rivâyet edilmiş olup
senedi pek sağlam değildir. Ebû’d Derdâ, Sevbân, Fedale b. Ubeyd’den de Rasûlullah (s.a.v.)’in kusarak
orucunu bozduğu rivâyet edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Rasûlullah (s.a.v.) nafile oruç tutuyordu, kustu zayıf ve
güçsüz kaldığı için orucunu devam ettirmedi bu konudaki bazı hadisler bu şekilde yorumlanmıştır. İlim adamları
Ebû Hüreyre’nin “Kim elinde olmaksızın kusarsa kaza gerekmez kim de bile bile kusarsa o
günün orucunu kaza etsin” hadisiyle amel ederler. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim unutarak
yer ve içerse orucunu bozmasın devam etsin çünkü o Allah’ın rızıklandırdığı bir rızıktır.” (Ebû Dâvûd,
Sıyam: 39; İbn Mâce, Sıyam: 15)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den bu hadisin bir benzeri daha rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, Ümmü İshâk el Ganevîyye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadisle amel ederler.
Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Mâlik b. Enes der ki: Bir kimse Ramazan’da unutarak yerse o orucu kaza etmesi gerekir. Birinci görüş daha sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimse
Ramazan’da yolculuk hastalık gibi bir durum olmaksızın bir oruç yerse bir yılı oruçlu geçirse bile
o orucu ödemiş olmaz.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 38)
Tirmîzî: Ebû Hüreyre’nin bu hadisini sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Muhammed’den işitim diyor ki:
Ebûl Mutavvisin adı Yezîd b. el Mutavvıstir. Bu hadisten başka hadis rivâyet ettiğini bilmiyorum.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)’e bir adam geldi ve
Ey Allah’ın Rasûlü helak oldum dedi. Peygamber (s.a.v.) seni helak eden şey nedir dedir? Buyurdular.
Adamda Ramazan ayında oruçlu iken hanımıma yaklaştım dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): Bir
köleyi hürriyetine kavuşturabilir misin? Buyurdular. Adam hayır dedi. Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?
Buyurdular. Adam yine hayır dedi. Altmış fakiri sabah ve akşam doyurabilir misin? Deyince, Adam yine
hayır cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) otur bakalım dedi. O da oturdu. Bu arada
Peygamber (s.a.v.)’e büyük bir kap dolusu hurma getirildi. Peygamber (s.a.v.) ise bu hurmaları al götür ve
sadaka olarak dağıt buyurdu. Adam Medîne’nin iki taşlığı arasında bizden fakiri yok ki deyince Peygamber
(s.a.v.) azı dişleri gözükünceye kadar güldüler ve şöyle buyurdular: “O hurmaları al götür çoluk
çocuğuna yedir.” (İbn Mâce, Sıyam: 14)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer, Âişe ve Abdullah b. Âmir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederek Ramazan’da bilerek cinsel
ilişkide bulunan kimsenin durumuna göre bu hadisi uygulamaya koymuşlardır.
Ramazan’da bilerek yiyip içen konusunda ise değişik görüşler ortaya koymuşlar bir kısmı
o kimseye hem kaza hem de keffâret gerekir diyerek yeme içmenin cezasını cinsel ilişkinin
cezasına benzetmişlerdir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek ve İshâk bu görüştedirler.
Bir kısım ilim adamları ise: O kimse hakkında kaza lazımdır keffâret gerekmez derler
çünkü Peygamber (s.a.v.) keffâreti cinsel ilişki için söylemiştir, yeme- içme hakkında böyle bir şey
gelmemiştir. Dolayısıyla yeme-içme cinsel ilişkiye benzetilemez. Şâfii ve Ahmed bu görüştedirler.
Şâfii der ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in orucunu bozan ve sadakayı alan o adama “Al çoluk çocuğuna yedir”
sözü birkaç manaya gelebilir. Birinci olarak; Keffâret gücü yeten kimseye gereklidir. Bu adam ise keffârete
gücü yetmeyen birisidir. İkinci olarak: Keffâret, yiyecek içecekten artarsa gereklidir. Bu kimse o hurmaları
alınca burada bizden fakiri yoktur demekle çok fakir olduğunu ortaya koymuş ve ondan çoluk çocuğuyla
yemesi emredilmiş.
Şâfii: “Bu durumda olan kimsenin eline geçen rızkı yemesi gerekir, keffâret ise üzerinde borç olarak
kalır. Ne zaman maddi imkana kavuşursa o zaman keffaretini öder demektedir.”
Âmir b. Rabia (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) oruçlu
oldukları halde misvak kullandıklarını kaç kere gördüğümü sayamam.” (Ebû Dâvûd, Savm: 26;
Buhârî, Savm: 27)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âmir b. Rabia hadisi hasen olup ilim adamları bu hadisle amel etmişler ve oruçlunun misvak
kullanmasında bir sakınca olmadığını söylemişlerdir. Ama bazı ilim adamları oruçlunun yaş misvakla
misvaklanmasını ve gündüzün sonuna doğru misvak kullanmayı hoş karşılamamışlardır. Şâfii oruçlunun
gündüzün öncesinde ve sonrasında misvak kullanması sakıncalı değildir demekte, Ahmed ve İshâk ise
gündüzün son zamanında misvak kullanmayı hoş karşılamamaktadırlar.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) oruçlu olduğu aylarda
hanımlarını öperdi.” (İbn Mâce, Sıyam: 19; Ebû Dâvûd, Sıyam: 33)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer b. Hattâb, Hafsa, Ebû Saîd, Ümmü Seleme, İbn Abbâs, Enes ve Ebû
Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Oruçlunun hanımını öpmesi konusunda sahabe ve tabiin dönemi
ilim adamları değişik görüşler ortaya koymuşlardır.
Bir kısmı ihtiyar kimsenin öpmesine izin verirken orucunu tehlikeye düşürme korkusundan dolayı genç
olanlara izin vermezler ve cinsel ilişki olmaksızın beraber olmayı ise daha tehlikeli bulurlar. Bazı ilim adamları
ise öpmek orucu bozmaz fakat sevâbını azaltır derler. Kişi kendisine hâkim olduğu zaman öpebilir derler,
kendisine güvenemeyen kimsenin ise orucunu tehlikeye düşürmemesi için öpmeyi terk etmesi gerektiğini
söylerler. Sûfyân es Sevrî ve Şâfii bunlardandır.
Hafsa (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse gündüz
olmadan oruç tutmaya kesin karar verip niyet etmezse o kimsenin orucu yoktur.” (Ebû Dâvûd,
Savm: 72)
Tirmîzî: Hafsa’nın hadisini merfu olarak sadece bu şekliyle biliyoruz. Nafi’ yoluyla İbn Ömer’in sözü
olarak rivâyet edilmiştir ki bu rivâyet daha sahihtir.
Yine aynı şekilde bu hadis Zührî’den mevkuf olarak rivâyet edilmiş olup sadece Yahya b. Eyyûb,
merfu olarak rivâyet etmiştir. Bir kısım ilim adamlarına göre hadisin anlamı şöyledir. Ramazan’da ve
Ramazan’nın kazasında ve adak oruçlarında geceden karar verip niyet etmeyenin orucu yoktur. Nafile oruç
olursa fark etmez sabahladıktan sonra da niyet edebilir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
Ümmü Hâni (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında
oturuyordum bir meşrubat getirildi. Rasûlullah (s.a.v.) ondan içti ve bana da verdi bende içtim ve:
“Günaha girdim benim bağışlanmam için istiğfar et” dedim. “Neden?” buyurdular. “Oruçluydum
orucumu bozmuş oldum deyince, sen bir borcunu kaza mı ediyordun?” buyurdular. O da: “Hayır”
deyince, “Nafile ise zararı yoktur” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Savm: 73; İbn Mâce, Sıyam: 26)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Şu’be’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Simak b. Harb’den, Ümmü Hâni’nin çocuklarından
biri bana şöyle anlattı dediğini işitirdim; Ben onların en değerlisiyle karşılaştım ismi Ca’de idi Ümmü
Hâni, onun ninesi oluyordu. Ninesinden aktardığına göre Rasûlullah (s.a.v.) onun evine geldi ve bir
içecek istedi. Kendisi içti sonra ona verdi o da içti sonra Ey Allah’ın Rasûlü oruçtum. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Nafile oruç tutan kimse serbesttir; dilerse orucunu devam ettirir,
dilerse bozabilir.”
Şu’be diyor ki: Ca’de’ye bunu Ümmü Hâni’den sen mi işittin dedim hayır dedi. Ebû Salih ve aile
fertleri bize Ümmü Hâni’den aktardılar. (Ebû Dâvûd: Savm: 73; İbn Mâce, Sıyam: 26)
Hammad b. Seleme bu hadisi Simak b. Harb’den rivâyet ederek senedini “Ümmü Hâni’nin kızının
oğlu Harun’dan ve Ümmü Hâni’den” diyor. Şu’be’nin rivâyeti daha güzeldir. Mahmûd b. Gaylân bize Ebû
Dâvûd’tan aynı şekilde rivâyet etmiş olup “emirû nefsihi” veya “eminû nefsihi” diyerek şüphe üzerine bize
aktarmıştır. Değişik şekillerde yine Şu’be’den şüphe edilerek emir ve emin şeklinde rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ümmü Hâni’nin hadisinin senedi hakkında söz edilmiştir. Sahabe ve tabiin döneminden bazı
ilim adamları bu hadisle amel etmişler ve şöyle demişlerdir: “Nafile oruç tutan kimse orucunu bozarsa
kazası gerekmez” fakat ben kaza etmesini severim. Sûfyân es Sevrî, Ahmed, İshâk ve Şâfii bunlardandır.
Mü’minlerin anası Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir
gün yanıma geldi ve yanımızda yiyecek bir şey var mı? Dedi. Ben de yok dedim. O da “Ben
oruçluyum” buyurdular. (Buhârî, Savm: 21) _
Mü’minlerin anası Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir
gün yanımıza geldi ve yanınızda yiyecek bir şey var mı? dedi. Ben de hayır dedim. Bunun üzerine “Ben
oruçluyum” buyurdular.
Bir seferinde bana geldiğinde “Ey Allah’ın Rasûlü bize bir hediye getirildi” dedim. “Nedir o”
buyurdular. Hays (Hurma yağ ve peynir karışımından oluşan yemek)’tir dedim. “Ben oruçlu olarak
sabahlamıştım dedi ve o yemekten yedi.” (Müslim, Sıyam: 32; Ebû Dâvûd, Savm: 71)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ben ve Hafsa oruçluyduk, bize bir
yemek getirildi. Yemek hoşumuza gitti ve ondan yedik Rasûlullah (s.a.v.) geldi, Hafsa babasının
kızı olduğundan benden erken davranarak dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! İkimizde oruçlu idik bize
bir yemek çıkarıldı hoşumuza gitti ondan yedik” Rasûlullah (s.a.v.); “O orucunuzun yerine başka
bir gün oruç tutun” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Savm: 73; Müslim, Sıyam: 32)
Tirmîzî: Salih b. Ebil Ahdar, Muhammed b. Ebû Hafsa bu hadisi Zührî, Urve ve Âişe’den aynı
şekilde rivâyet etmişlerdir. Yine Mâlik b. Enes, Ma’mer, Ubeydullah b. Ömer, Ziyâd b. Sa’d hadis hafızı pek
çok kimse Âişe’den mürsel olarak rivâyet etmişler olup, “Urve” yi zikretmemişlerdir. Bu daha sahihtir. Çünkü
İbn Cüreyc’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Zührî’ye sordum: “Urve Âişe’den sana hadis aktardı mı?
Urve’den bu konuda bir şey işitmedim fakat Süleyman b. Abdülmelik’in halifeliği döneminde bu hadisi Âişe’ye
soranların bir kısmından işittim. Dedi. Ali b. İsa b. Yezîd el Bağdadî bu hadisi bize Ralh b. Ubâde yoluyla İbn
Cüreyc’den naklederek aynı hadisi bize aktardı. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonrakilerden bazı ilim
adamları bu hadisle amel ederek; “Nafile orucu bozan kimsenin kaza etmesi gerektiği kanaatindedirler.”
Mâlik b. Enes bunlardandır.
Ümmü Seleme (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in peş peşe iki
ay oruç tuttuğunu görmedim ancak Şaban ve Ramazanı tutardı.” (Ebû Dâvûd, Savm: 12; Nesâî,
Sıyam: 70)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ümmü Seleme hadisi hasendir. Bu hadis aynı şekilde Ebû Seleme yoluyla Âişe’den şu
şekilde rivâyet edilmiştir. “Peygamber (s.a.v.)’in hiçbir ayda Şaban’da tuttuğu oruçtan daha çok oruç
tuttuğunu görmedim çoğunlukla oruçla geçirirdi veya Şaban’ın tümünde oruç tutardı.”
Hennâd, Âişe (r.anha)’dan aynı şekilde bir hadis daha rivâyet etmiştir.
Bu hadis hakkında İbn’ül Mübarek’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bu konu yani ayın çoğunu oruç
tuttuğu zaman bütün ayı oruçla geçirdi demek, Arapça’da caiz olan bir konuşma şeklidir. Filan kimse tüm geceyi
ibadetle geçirdi denilir, o kimse akşam yemeği ve bazı işlerini de o gecede yapmıştır. Yani İbn’ül Mübarek iki
hadisin de aynı anlamda olduğu görüşündedir. Ve şöyle demek istiyor: “Ayın çoğunu oruçla geçirirdi.”
Tirmîzî: Sâlim, Ebûn Nadr ve başkalarından Ebû Seleme yoluyla Âişe’den, Muhammed b. Amr’ın
rivâyetinin benzerini rivâyet etmiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şaban ayının
ikinci yarısında oruç tutmayın.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 12; Müslim, Sıyam: 37)
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. Bu hadisi bu şekliyle bu sözcüklerle biliyoruz. Bazı ilim
adamlarınca bu hadisin anlamı: “Ramazan ayına dinç durumda çıkabilmek için şaban ayının ikinci
yarısında orucu tutmaz” derler. Peygamber (s.a.v.)’den buna benzer bir hadis Ebû Hüreyre’den rivâyet
edilmiştir. Şöyle ki: “Ramazan ayını oruçla karşılamaya çalışmayın ancak tutmakta olduğunuz bir oruca
denk gelirse tutabilirsiniz.” Oruç tutmanın hoş olmayışı Ramazan’ı karşılamak için olan oruçtan dolayıdır.
Dolayısıyla kişi Ramazan ayında dinç ve hazırlıklı olmuş olur.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ramazan ayından
sonra en kıymetli oruç Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.” (Müslim, Sıyam: 38;
Ebû Dâvûd, Savm: 56)
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasendir.
Ali (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Bir kimse Ali (r.a.)’e ramazan’dan sonra hangi ayda
oruç tutmamı emredersin diye sordu da bunun üzerine Ali (r.a.) dedi ki: Bu soruyu ben Rasûlullah
(s.a.v.)’in yanında oturuyorken bir kişinin sorduğunu işittim şöyle demişti. Ey Allah’ın Rasûlü,
Ramazan’dan sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersin? Buyurdular ki: Ramazan’dan sonra
oruç tutacaksan Muharrem ayında tut çünkü o Allah’ın aylarından ilk ayıdır. O ayda bir gün
vardır ki o günde Allah bir toplumun tevbesini kabul edip bağışlamıştır. Başka bir toplumu da
affedip bağışlayabilir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) her ayın parlak
günlerinde üç gün oruç tutardı. Cuma günleri oruçlu olmadığı çok azdı.” (Ebû Dâvûd, Savm: 52; İbn
Mâce, Sıyam: 37)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Abdullah hadisi hasen garibtir. ilim adamlarından bir kısmı Cuma günü oruç tutmayı müstehab
görmüşlerdir. Sadece Cuma günü oruç tutmak, öncesinde ve sonrasında tutmamak mekruhtur. Tirmîzî: Şu’be bu hadisi
Âsım’dan rivâyet ediyor ve Peygamber (s.a.v.)’e kadar ulaştırmamıştır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz tek
olarak Cuma günü oruç tutmasın önce ve sonraki günler tutulursa olabilir.” (Ebû Dâvûd, Savm: 52;
İbn Mâce, Sıyam: 37)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Câbir, Cünade el Ezdî, Cüveyriye, Enes ve Abdullah b. Amr’dan da hadis
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler. Sadece Cuma
gününü oruca tahsis edip o günden önce ve sonra oruç tutmamayı mekruh görürler. Ahmed ve İshâk ta bu
görüştedir.
Abdullah b. Büsr (r.a.)’ın kız kardeşinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cumartesi günü Allah’ın size farz kıldığı dışında oruç tutmayınız. O gün oruçlu olmadığınızı belirtmek için
üzüm çubuğu kabuğu veya bir ağaç dalından başka bir şey bulamasanız bile onu çiğneyin veya emin.” (Ebû
Dâvûd, Savm: 52; İbn Mâce, Sıyam: 38)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Bu hadisteki mekruh olmanın manası; Yahudilerin o günü büyük
saymalarından dolayı o günü oruca tahsis etmektir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Pazartesi ve
Perşembe günü oruçlarını dört gözle beklerlerdi.” (Nesâî, Sıyam: 70; İbn Mâce, Sıyam: 42)
Tirmîzî: Bu konuda Hafsa, Ebû Katâde, Ebû Hüreyre, Üsâme b. Zeyd’den de hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi bu şekliyle hasen garibtir.
Âişe (r.anha)’dan rivayete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bir ayın Cumartesi,
Pazar ve Pazartesi günlerini diğer ayda da Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerini oruçla
geçirirdi.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Abdurrahman b. Mehdî bu hadisi Sûfyân’dan rivâyet ederek
Peygamber (s.a.v.)’e kadar ulaştırmamıştır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanların
amelleri Pazartesi ve Perşembe günleri Allah’a arz olunur. Bu yüzden ben amelimin oruçlu olarak
Allah’a arz olunmasını severim.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir.
Ubeydullah b. Müslim el Kureşî (r.a.)’in babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.)’e
yıl boyu tutulan devamlı oruçtan soruldu (veya sordum) buyurdular ki: Senin üzerinde çoluk
çocuğunun da hakkı vardır. Ramazan ayında, sonraki ay olan Şevval ayında ve Çarşamba ile
Perşembe günleri oruç tut. Sen böyle yaparsan seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap kazanırsın ve
devamlı oruç tutmamış da olursun.” (Ebû Dâvûd, Savm: 57)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Müslim el Kureşî hadisi garibtir. Bazıları ise bu hadisi Harun b. Selman’dan, Müslim b.
Ubeydullah ve babasından rivâyet etmişlerdir.
Ebû Katâde (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Arefe günü
tutulacak orucun önceki ve sonraki senenin günahlarına keffâret olacağını ümid ederim.” (Müslim,
Sıyam: 18; İbn Mâce, Sıyam: 40)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Katâde hadisi hasendir. İlim adamları Hac için arafatta olanlar hariç Kurban bayramı
arefesinde oruç tutmayı müstehab görmüşlerdir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Arafat’ta oruç tutmadı Ümmü Fadl’ın
gönderdiği sütü içti. (İbn Mâce, Sıyam: 40; Ebû Dâvûd, Sıyam: 63)
Bu konuda Ebû Hüreyre, İbn Ömer ve Ümmü Fadl’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İbn Ömer’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.)
ile birlikte haccettim arefe günü oruç tutmadı. Ömer’le haccettim oruç tutmadı. Osman’la haccettim, oruç
tutmadı. Ebû Bekir’le haccettim oruç tutmadı. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadisle amel ederler. Arafatta dua
yapmaya kuvvet bulabilmek için o gün oruç tutulmamasını müstehab görüyorlar bazı ilim adamları da Arafat’ta
oruç tutmuşlardır.
Ebû Nüceyh (r.a.)’ın babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Îbn Ömer’e arefe günü
Arafat’taki oruç hakkında soruldu da dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte haccettim Arafat’ta oruç
tutmadı. Ebû Bekir’le haccettim, o da tutmadı. Ömer’le haccettim o da tutmadı. Osman ile
haccettim o da tutmadı. Bende o gün oruç tutmuyorum, tutulmasını da emretmem, tutulmasın da
demem.” (İbn Mâce, Sıyam: 40; Ebû Dâvûd, Sıyam: 63)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Bu hadis İbn ebî Nüceyh’in babasından başka bir adamdan ve İbn
Ömer’den de rivâyet edilmiştir. Ebû Nüceyh’in ismi “Yesâr” dır.
Ebû Katâde’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Aşûrâ günü
orucunun bir önceki yılın günahlarına keffâret olmasını ümit ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 64;
Müslim, Sıyam: 20)
Bu konuda Ali, Muhammed b. Sayfiy, Selemetübnül Ekvâ’, Hind b. Esma, İbn Abbâs, Rübeyyi’ binti
Muavviz b. Afrâ, Abdurrahman b. Seleme el Huzaî’nin amcasından, Abdullah b. Zübeyr’den hadis rivâyet
edilmiş olup Peygamber (s.a.v.)’in aşûrâ orucunun tutulmasını teşvik ettiğini söylemişlerdir.
Tirmîzî: Peygamber (s.a.v.)’in “Aşûrâ günü orucu bir senenin keffaretidir” dediğini sadece Ebû Katâde
rivâyetiyle biliyoruz Ahmed ve İshâk’ta, Ebû Katâde rivâyetiyle amel ederler.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Aşûrâ günü cahiliyye döneminde
Kureyş’in oruç tuttuğu bir gündü. Rasûlullah (s.a.v.)’de o günü oruç tutardı. Medîne’ye gelince
yine o gün oruç tuttu Müslümanlara da oruç tutmalarını emretti. Sonra Ramazan orucu farz
kılınca farz oruç olarak Ramazan kaldı. Aşûrâ orucu bırakıldı. Ondan sonra dileyen tuttu dileyen
de tutmadı.” (Müslim, Sıyam: 19; Ebû Dâvûd, Sıyam: 64)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, Kays b. Sa’d, Câbir b. Semure, İbn Ömer ve Muaviye’den de hadis
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İlim adamları Âişe hadisiyle amel ederler ve bu hadis sahihtir. Aşûrâ orucunun vâcib olmadığı
kanaatindedirler. Değerli ve kıymetli bir gün olmasından dolayı dileyen o gün oruç tutulabilir.
Hakem b. A’rec (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Zemzem kuyusu yanında elbisesini
yastık yapmış vaziyette duran İbn Abbâs’ın yanına varmıştım. Dedim ki: “Aşûrâ günü hangi gündür
bana haber ver o gün oruç tutacağım. Dedi ki: Muharrem ayının hilalini gördüğünde günleri say
ve dokuzuncu günü oruçlu ol” dedi. Ben de: “Muhammed (s.a.v.)’de Aşûrâ orucunu böyle mi
tutardı dedim. İbn Abbâs “Evet” cevabını verdi. (Müslim, Sıyam: 19; Ebû Dâvûd, Savm: 65)
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Aşûrâ orucunun onuncu gün
tutulmasını emretti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.
İlim adamları Aşûrâ günü hakkında değişik görüşler ortaya koydular kimisi Muharrem ayının
dokuzuncu günü olduğunu söylerken kimileride onuncu günüdür demişlerdir. İbn Abbâs’ın şöyle dediği de
rivâyet edilmiştir. “Dokuzuncu ve onuncu günleri oruç tutarak Yahudilere muhalefet ediniz...” Ahmed,
İshâk ve Şâfii’de aynı görüştedirler.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)’i
Zilhicce’nin on gününde hiç oruçlu görmedim.” (Ebû Dâvûd, Savm: 62; İbn Mâce, Savm: 39)
Tirmîzî: Pek çok kimse bu hadisi A’meş’den, İbrahim’den, Esved’den ve Âişe’den rivâyet
etmişlerdir. Sevrî ve diğerleri bu hadisi Mansur’dan ve İbrahim’den rivâyet ederek “Peygamber (s.a.v.)’in
Zilhicce’nin on gününde oruçlu görülmediğini” söylüyorlar.
Ebûl Ahvas’ta; Mansur, İbrahim ve Âişe’den rivâyet etmiş olup “Esved” i zikretmemişlerdir. Bu
hadiste Mansûr hakkında ihtilaf edilmiştir. A’meş’in rivâyeti daha sahih isnad yönünden de daha güzeldir.
Tirmîzî: Muhammed b. Ebân’dan işittim şöyle diyordu: Vekî’den işittim şöyle diyordu: A’meş,
İbrahim’in hadisini Mansur’dan daha iyi bilendir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Hiçbir
gün yoktur ki o günlerde işlenen ameli salih bu Zilhicce’nin on gününde işlenen işlerden Allah’a daha
sevimli olsun. Ya Rasûlullah! Dediler. Allah yolunda cihat etmekte mi? Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Allah yolunda cihat da daha sevimli değildir. Ancak kişi canı ve malı ile cihada çıkar ve hiçbiri ile
geri dönmezse o hariçtir.” (Ebû Dâvûd, Savm: 61; İbn Mâce, Sıyam: 39)
Bu konuda İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Amr ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahih garibtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Zilhicce’nin on
gününde işlenen ameller diğer günlerde işlenen ameller ve yapılan kulluktan daha sevimlidir. Bu on
günde tutulacak her oruç bir senenin orucuna denktir. Her gecesini namazla değerlendirmekte Kadir
gecesini değerlendirme gibidir.” (İbn Mâce, Sıyam: 39; Ebû Dâvûd, Savm: 61)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece Mes’ûd b. Vasıl’ın Nehhas’ın rivâyetinden bilmekteyiz.
Muhammed’e bu hadisi sordum. Bu şekilde ve bu rivâyetle bildiğini başka türlü bilmediğini belirtti ve
şöyle dedi “Katâde’den, Saîd b. Müseyyeb’den ve Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak buna benzer
bir şey rivâyet edilmiştir.”
Yahya b. Saîd, Nehhas hakkında hafızası yönünde ileri geri konuşmuştur.
Ebû Eyyûb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Kim Ramazan orucunu tutar ona Şevval’den altı gün daha eklerse tüm seneyi oruçlu geçirmiş
gibidir.” (Müslim, Sıyam: 39; İbn Mâce, Sıyam: 33)
Bu konuda Câbir, Ebû Hüreyre ve Sevbân’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Eyyûb hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarından bir kısmı bu hadisle Şevval’de altı oruç
tutmayı müstehab görmüşlerdir.
İbn’ül Mübarek der ki: Her aydan üç gün oruç tutmak güzel bir oruçtur. Bazı hadislerde bu orucun
Ramazan orucuna ilave edileceğini ve bu ayın ilk günlerinde tutulmasını tercih ettiğini fakat değişik günlerde
de tutulursa caiz olacağını söyler.
Tirmîzî: Abdulaziz b. Muhammed bu hadisi Saffan b. Süleym’den, Sa’d b. Saîd’den, Ömer b.
Sabit’den ve Ebû Eyyûb’tan bu şekilde rivâyet etmiştir. Şu’be ise Verka b. Ömer’den, Sa’d b. Saîd’den bu
hadisi rivâyet etmiştir. Sa’d b. Said, Yahya b. Saîd el Ensarî’nin kardeşidir. Bazı hadisçiler Sa’d b. Saîd’i
hafızası yönünden tenkit etmişlerdir. Hennâd’ın bize bildirdiğine göre; Huseyn b. Ali el Cufî, İsrail’den, Ebû
Musa’dan, Hasan’ı Basrî’den aktardığına göre Hasan’ı Basrî’ye, Şevval’den tutulacak altı gün orucu
hatırlatıldığında diyor ki: “Bu ayda tutulan oruçla Allah; Tüm seneyi oruçla geçirmiş gibi razı olmuştur.”
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bana üç şeyi tavsiye
etmişti: “Vitiri kılmadan uyumamayı, her aydan üç gün oruç tutmayı ve kuşluk namazını
kılmayı.” (Müslim, Sıyam: 36; Ebû Dâvûd, Sıyam: 68) _
Musa b. Talha (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Zerr’den işittim diyordu ki:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Ebû Zerr! Her aydan tutacağın üç gün oruç, o ayın onüç,
ondört ve onbeşinci günleri olsun.” (Müslim, Sıyam: 36; Ebû Dâvûd, Sıyam: 68)
Bu konuda Ebû Katâde, Abdullah b. Amr, Kurrete b. İyas el Müzenî, Abdullah b. Mes’ûd, Ebû
Akreb, İbn Abbâs, Âişe, Katâde, İbn Milhan, Osman b. ebil Âs ve Cerir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Zerr hadisi hasendir. Bazı hadislerde şöyle rivâyet edilmiştir: “Her aydan üç gün, oruç
tutmak tüm yılı oruç tutmuş gibidir.”
Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim her aydan üç
gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap kazanır Allah bunun ölçüsünü kitabında
şöyle bildirmektedir: “Kim Allah’ın huzuruna iyi bir iş ve davranışla çıkarsa, bu yaptığının on katını
kazanacaktır. Ama kim de kötü bir iş ile Rabbinin huzuruna çıkarsa, onun aynısıyla
cezalandırılacaktır. Ve kimseye de haksızlık yapılmayacaktır.” (En’âm: 160) Bir gün on gün sayılır.
(Müslim, Sıyam: 36; Ebû Dâvûd, Sıyam: 68)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Şu’be bu hadisi Ebû Şimr ve Ebû-t Teyyah, Ebû Osman ve Ebû
Hüreyre’den rivâyet etmiştir.
Muâze (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir: “Âişe (r.anha)’ya Rasûlullah (s.a.v.) her aydan üç
gün oruç tutar mıydı dedim. Evet dedi. Hangi günler tutardı dedim. Hangi günde olursa olsun
aldırış etmezdi.” Dedi. (Müslim, Sıyam: 36; Ebû Dâvûd, Sıyam: 68)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Tirmîzî: Yezîd er Rişk, Yezîd ed Dubaî’dir. Yezîd el Kâsım ve Kassam’da yine o’dur. Basra halkı
dilinde Rişk el Kassam demektir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Rabbiniz
buyuruyor ki; Her iyiliğe on katından başlayarak yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Oruç ise böyle
bir değerlendirmeye tabi olmayıp onun mükafatı bana ait olup onu ben mükafatlandıracağım. Oruç
ateşe karşı koruyucu bir kalkandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha
hoştur. Bilgisiz biri siz oruçlu iken size sataşırsa ben oruçluyum desin başka cevap
vermesin.” (Buhârî, Savm: 2; Müslim, Sıyam: 30)
Bu konuda Muâz b. Cebel, Sehl b. Sa’d, Ka’b b. Ucre, Selame b. Kayser, Beşîr b. Hasasıyye ki adı
Zahm b. Mabed’tir. Hasasıyye ise annesidir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi bu yönüyle hasen garibtir.
Sehl b. Sa’d (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cennet’te
Reyyan denilen bir kapı vardır. Oruç tutanlardan o kapıdan çağrılacaklardır. Kim gerçekten oruç
tutanlardan ise o kapıdan Cennete girecektir. Kim de, o kapıdan girerse ebedi olaral susuzluk
çekmeyecektir.” (Buhârî, Savm: 2; Müslim, Sıyam: 30)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih garibtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Oruçlunun
iki sevinç zamanı vardır; Birincisi iftar ettiği an diğeri Cennet’te Rabbiyle karşılaştığı
andır.” (Müslim, Sıyam: 1)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Katâde (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e şöyle denildi: Yıl boyu oruç tutan
kimse hakkında ne dersiniz? Buyurdular ki: “Böylesi bir kimse ne oruç tutmuş nede iftar etmiştir.
Yahut oruçta tutmamıştır, iftarda etmemiştir.” (Müslim, Sıyam: 36; Ebû Dâvûd, Savm: 5)
Bu konuda Abdullah b. Amr, Abdullah b. Şıhhîr, Imrân b. Husayn ve Ebû Musa’dan da hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Katâde hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının bir kısmı yıl boyu oruç tutmayı hoş görmezler. Bir
kısmı ise buna cevaz vermişlerdir. Hoş görmeyenler şöyle demektedirler: Bütün seneyi oruçla geçirmek demek
Ramazan bayramı, Kurban bayramı ve Teşrik günlerini de oruçla geçirmek demektir. Kim bu günlerde oruç tutmazsa
kerahiyet sınırından dışarı çıkmış olur. Ve bütün seneyi oruç tutmuş sayılmaz. Mâlik b. Enes’den bu şekilde rivâyet
edilmiş olup Şâfii de aynı kanaattedir.
Ahmed ve İshâk’ta yaklaşık olarak böyle söyleyip şöyle demektedirler: Rasûlullah (s.a.v.)’in
yasakladığı oruç tutulamayacak gün sayısı beştir. Ramazan bayramının birinci günü ve Kurban bayramının
dört günü.
Abdullah b. Şakîk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Âişe (r.anha)’ya Rasûlullah
(s.a.v.)’in orucunu sordum şöyle dedi: Öyle oruç tutardı ki bir daha bırakmayacak derdik. Bazen de hiç
oruç tutmayacak deyinceye kadar oruç tutmazdı. Âişe (r.anha) şöyle devam etti. Rasûlullah (s.a.v.),
Ramazan ayından başka hiçbir ay tam olarak oruç tutmadı. (Müslim, Sıyam: 34; Nesâî, Sıyam: 35; Ebû
Dâvûd, Sıyam: 54; Nesâî, Sıyam: 70)
Bu konuda Enes ve ibn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi sahihtir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, kendisine Rasûlullah (s.a.v.)’in orucundan soruldu da
şöyle buyurdular: “Bir ayda o derece oruç tutardı ki o ayın tamamını oruçla geçirecek zannedilirdi.
Bazı aylarda hiç oruç tutmazdı ki o aydan hiç oruç tutmayacağı zannedilirdi. Onu gece namazı
kılarken görmek istersen mutlaka namazda görürdün, uykuda görmek istersen uykuda
görürdün.” (Buhârî, Savm: 52)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “En
değerli oruç kardeşim Dâvûd’un orucudur. Bir gün oruç tutar bir gün yerdi, düşmanla karşı
karşıya geldiğinde ise kaçmazdı.” (Buhârî, Savm: 58; Müslim, Sıyam: 35)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebûl Abbâs, Mekkeli A’ma şairdir. İsmi Sâib b. Ferruh’tur. Bazı ilim adamları en değerli oruç; bir gün
oruç tutup bir gün tutmamaktır. En ağır olan oruç şekli budur.
Abdurrahman Avf (r.a.)’ın azâdlı kölesi Ebû Ubeyd’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kurban
bayramında Ömer b. Hattâb’ı gördüm hutbeden önce namaza başladı ve dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v.)’in şu iki
günde oruç tutmaktan yasaklandığını kendisinden duydum. Ramazan bayramı günü ki orucunuzu
bıraktığınız gündür ve Müslümanların bayramıdır. Kurban bayramına gelince kestiğiniz kurbanların
etlerinden yeyiniz.” (Buhârî, Savm: 66; Müslim, Sıyam: 22)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdurrahman b. Avf’ın azâdlısı Ebû Ubeyd’in ismi Sa’d’tır. Kendisine Abdurrahman b. Ezher’in azatlısı da
denmektedir. Abdurrahman b. Ezher, Abdurrahman b. Avf’ın amcasının oğludur.
Ebû Saîd el Hudrî’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), iki oruçtan
yasakladı. Kurban bayramı günü ve Ramazan bayramı günü.” (Buhârî, Savm: 66; Müslim, Sıyam: 22)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer, Ali, Âişe, Ebû Hüreyre, Ukbe b. Âmir ve Enes’den de hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle uygulama yaparlar.
Tirmîzî: Amr b. Yahya, İbn Umare b. ebû’l Hasen el Mâzinî el Medenî’dir ve güvenilir bir kimsedir.
Kendisinden Sûfyân es Sevrî, Şu’be, Mâlik b. Enes rivâyette bulunmuşlardır.
Ukbe b. Âmir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Arefe günü,
bayram günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayram günleri ve yiyip içme günlerimizdir.” (Buhârî,
Savm: 66; Müslim, Sıyam: 22)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Sa’d, Ebû Hüreyre, Câbir, Nübeyşe, Bişr b. Suhaym, Abdullah b. Huzafe,
Enes, Hamza b. Amr el Eslemî, Ka’b b. Mâlik, Âişe, Amr b. As ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Ukbe b. Âmir hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler ve teşrik günleri
denilen Kurban bayramı günlerinde oruç tutulmasını hoş karşılamazlar. Ama Peygamber (s.a.v.)’in
ashabından ve sonrakilerden bazı ilim adamları; Temettü haccı yapan ve kurban bulamayan kimselerin teşrik
günlerinde oruç tutmalarına izin vermişlerdir. Mâlik b. Enes, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Tirmîzî: Iraklılar: “Musa b. Ali b. Rebah” derler. Mısırlılar ise: “Musa b. Ali” derler.
Tirmîzî: Kuteybe’den işittim şöyle diyordu: Leys b. Sa’d’ın şöyle dediğini işittim: Babamın adını küçültme
şeklinde söyleyen (Ali kelimesini Uley demek) hiçbir kimseye hakkımı helal etmem.
Rafi’ b. Hadîç (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kan aldıran
kimsenin ve alan kimsenin orucu bozulmuş demektir.” (Buhârî, Savm: 32; İbn Mâce, Sıyam: 18)
Bu konuda Ali, Sa’d, Şeddâd b. Evs, Sevbân, Üsâme b. Zeyd, Âişe Ma’kıl b. Sinan (Makıl İbn Yesâr),
Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Ebû Musa, Bilâl ve Sa’d tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Rafi’ b. Hadîç hadisi hasen sahihtir.Ahmed b. Hanbel, şöyle demiştir: “Bu konuda en sağlam rivâyet Rafi’ b. Hadîç’in rivâyetidir.”
Ali b. Abdullah’dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bu konuda en sahih rivâyet Sevbân ve Şeddâd
b. Evs hadisidir. Çünkü Yahya b. ebî Kesir, Ebû Kılâbe’den iki hadisin tamamını rivâyet etmiştir. Sevbân ve
Şeddâd hadislerini...
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bir kısım ilim adamları oruçlunun kan aldırmasını
hoş karşılamamışlar hatta bazı sahabîler geceleyin kan aldırmışlardır. Ebû Musa el Eşarî ve İbn Ömer
bunlardandır. İbn’ül Mübarek’te aynı görüştedir.
Tirmîzî: İshâk b. Mansur’dan işittim şöyle diyordu: Abdurrahman b. Mehdî; “Her kim oruçlu iken kan
aldırırsa o orucu kaza etmesi gerekir.” demişlerdir.
İshâk b. Mansur: Ahmed ve İshâk’da aynı görüştedirler. Za’feranî, Şâfii’nin şöyle dediğini bana anlattı:
Rasûlullah (s.a.v.)’in “Oruçlu olduğu halde kan aldırdığı ayrıca kan aldıran ve alan kimsenin de
orucunun bozulduğu” konusunda hadisler bize kadar gelmiştir. Dolayısıyla bu iki hadisten hangisinin sabit
olduğunu bilemiyorum. Fakat oruçlu kimsenin kan aldırmaması bana daha sevimli gelir. Yinede zaruri olur da
oruçlu kan aldırırsa orucunun bozulacağını sanmıyorum.
Tirmîzî: Şâfii’nin Bağdat’taki görüşü böyle idi. Fakat Mısır’da oruçlu kimsenin kan aldırabileceği yönüne
meyletmiş, oruçlunun kan aldırmasında bir sakınca görmemiş bu konuda da Rasûlullah (s.a.v.)’in veda haccında
ihramlı iken kan aldırdığını delil olarak göstermiştir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı ve oruçlu iken kan
aldırmıştır” demiştir. (Buhârî, Savm: 32; Müslim, Hac: 11)
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) oruçlu iken kan
aldırmıştır.” (Buhârî, Savm: 32; Müslim, Hac: 11)
Bu hadis bu şekliyle hasen sahihtir.
Yine İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) Mekke ile Medîne arasında
ihramlı ve oruçlu olduğu halde kan aldırmıştır.” (Buhârî, Savm: 32; Müslim, Hac: 11)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, Câbir ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönemlerden bazı ilim adamları oruçlunun kan
aldırmasında bir sakınca görmemektedirler Sûfyân es Sevrî, Mâlik b. Enes ve Şâfii bunlardandır.
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.); “Orucu birbirine iftar
etmeksizin birleştirmeyin” buyurdu. Bunun üzerine Ey Allah’ın Rasûlü sen bu işi yapıyorsun dediler.
Buyurdular ki: “Ben sizin gibi değilim Rabbim beni yedirir ve içirir.” (Buhârî, Savm: 48; Müslim,
Sıyam: 11)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Ebû Hüreyre, Âişe, İbn Ömer, Câbir, Ebû Saîd, Beşîr b. Hasasıyye’den de
hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederek orucu birbirine iftar
etmeksizin birleştirmeyi hoş görmemişlerdir.
Abdullah b. Zübeyr’in günlerce iftar etmeden oruç tuttuğu da rivâyet edilmiştir.
Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarından, Âişe ve Ümmü Seleme (r.anhüma)’dan bize
bildirildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) hanımlarından cünüp olmuş iken fecr vakti girerdi de
guslederek orucunu tutardı.” (Buhârî, Savm: 22; Müslim, Sıyam: 13)
Tirmîzî: Âişe ve Ümmü Seleme hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki
dönem ilim adamlarından çoğunluğu bu hadisle uygulama yapmışlardır. Sûfyân, Şâfii, Ahmed, İshâk
bunlardandır. Tabiin döneminden bazıları şöyle diyorlar: “Kişi cünüp olarak sabahlarsa o günün orucunu
kaza eder.” Birinci görüş daha sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz
yemeğe çağrıldığında daveti kabul etsin şayet oruçlu ise ev sahibine dua etsin.” (Müslim, Sıyam: 28;
Ebû Dâvûd, Savm: 75)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz oruçlu
olduğunda yemeğe çağrılırsa ben oruçluyum” desin. (Müslim, Sıyam: 28; Ebû Dâvûd, Savm: 75)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre’nin iki hadisi de hasen sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kocası
yanında olan bir kadın Ramazan ayı dışında kocasının izni olmadan bir gün bile oruç
tutmasın.” (Müslim, Zekat: 26; Ebû Dâvûd, Sıyam: 74)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. Bu hadis Ebû’z Zinad, Musa b. ebî Osman ve babasından
Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in vefatına kadar
Ramazanlarda tutamadığım oruçların kazasını Şaban ayında kaza ederdim.” (Buhârî, Savm: 39;
Müslim, Sıyam: 26)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Tirmîzî: Bu hadisin bir benzerini Yahya b. Saîd el Ensarî, Ebû Seleme ve Âişe’den rivâyet etmiştir.
Ümmü Umare (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Oruç
tutmayan kimseler oruçlunun yanında yemek yerlerse melekler o oruçlu için dua ve istiğfar
ederler.” (İbn Mâce, Sıyam: 46)
Tirmîzî: Şu’be bu hadisi Habib b. Zeyd’den, Leylâ’dan, ninesinden ve Ümmü Umare’den benzeri
şekilde rivâyet edilmiştir.
Ümmü Umare (r.anha)’nın kızı Ka’b el Ensarîyye’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)
Ümmü Umare’nin evine geldi o da ona yemek ikram etti. Rasûlullah (s.a.v.)’de ona “Sende ye”
buyurdular. Ümmü Umare; “Ben oruçluyum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Oruçlunun yanında yemek yendiği zaman onlar yemeği bırakıncaya kadar veya doyuncaya kadar
melekler oruçlu için dua ve istiğfar ederler.” ( İbn Mâce, Sıyam: 46)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ümmü Umare (r.anha)’nın kızı Ka’b’den, Muhammed b. Beşşâr bu hadisin bir benzerini
rivâyet etmiş olup “Yemeği bırakıncaya veya doyuncaya kadar” bölümünü söylemedi. (İbn Mâce,
Sıyam: 48)
Tirmîzî: Ümmü Umare, Habib b. Zeyd el Ensarî’nin ninesidir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında hayız görür ve
temizlenirdik bize orucu kaza etmemizi emreder, namazı kaza etmemizi emretmezdi.” (Buhârî,
Hayz: 21; Müslim, Hayz: 15)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Muâze ve Âişe’den de aynı şekilde rivâyet edilmiş olup ilim adamları bu
hadisle amel ederler, hayızlı kadının orucu kaza edip namazı kaza etmemesi konusunda farklı bir görüş
olduğunu bilmiyoruz.
Lakît b. Sabre (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü bana
abdest hakkında bir şeyler söyle dedim.” Buyurdular ki: “Abdest organlarını tam ve güzel bir
şekilde dikkat ederek güzelce yıka parmaklarının arasına suyu geçir oruçlu olmadığın zamanlarda
ağız ve buruna su verirken içine iyice çek.” (Ebû Dâvûd, Savm: 27; Nesâî, Tahara: 71)
Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları oruçlu kimsenin burnuna ilaç çekmesini hoş görmemişler ve
bu işin orucu bozacağı kanaatindedirler. Bu konuda ve bu hadisle onların bu görüşünü takviye eder
mahiyettedir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) vefat edinceye kadar Ramazan’ın
son on gününü itikaf ederek geçirirdi.” (İbn Mâce, Sıyam: 58; Ebû Dâvûd, Sıyam: 77)
Tirmîzî: Bu konuda Übey b. Ka’b, Ebû Leylâ, Ebû Saîd, Enes ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre ve Âişe hadisi hasen sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) itikaf edeceğinde
Ramazan’ın son on gününün ilk gecesinden önceki sabah namazını kılar ve itikaf edeceği yere
girerdi.” (Buhârî, İtikaf: 7; Müslim, İtikaf: 9)
Tirmîzî: Bu hadis Yahya b. Saîd’den, Amre’den mürsel olarak rivâyet edilmiştir. Mâlik ve pek çok
kimse Yahya b. Saîd’den, Amre’den mürsel olarak rivâyet etmişlerdir. Evzâî, Sûfyân es Sevrî ve başkaları Yahya
b. Saîd’den, Amre’den ve Âişe’den bu hadisi rivâyet etmişlerdir. Bazı ilim adamları bu hadisle amel ederek derler
ki: “İtikaf yapacak kimse sabah namazını kılar ve itikaf edeceği yere girer.” Ahmed ve İshâk b. İbrahim’de
aynı görüştedirler.
Bir kısım ilim adamları ise: “İtikaf yapacak kimse itikafa girmek istediği geceden önce itikaf
edeceği yere girmeli ve güneş, o orada olduğu zaman batmalıdır” demektedirler. Sûfyân es Sevrî ve
Mâlik b. Enes bunlardandır.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ramazan’ın son on
gününde itikaf edeceği yere çekilir ve Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde araştırın” derdi.
(Müslim, Sıyam: 40; İbn Mâce, Sıyam: 56)
Bu konuda Ömer, Übey, Câbir b. Semure, Câbir b. Abdillah, İbn Ömer, Feletan b. Âsım, Enes, Ebû
Saîd, Abdullah b. Üneys ez Zübeyrî, Ebû Bekre, İbn Abbâs, Bilâl ve Ubade b. Sâmit’den de hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Hadiste geçen Yücâviru kelimesi itikafa girer anlamındadır.
Peygamber (s.a.v.)’den gelen çoğu rivâyetlerde “Kadir gecesini son on günün tek günlerinde arayın”
şeklindedir.
Ayrıca Peygamber (s.a.v.)’den kadir gecesinin yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi, yirmi dokuz ve
Ramazan’ın son gecesi olduğu da rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Şâfii diyor ki: Allah daha iyisini bilir ama bence Rasûlullah (s.a.v.) soruların şekline göre
cevap verdiğinden falan falan gecelerde araştırın demiştir. Bence bu konudaki rivâyetlerin en sağlamı yirmi
birinci gece olduğu rivâyetidir.
Tirmîzî: Übey b. Ka’b, Kadir gecesinin yirmi yedinci gece olduğuna dair yemin eder ve şöyle derdi:
Rasûlullah (s.a.v.), Kadir gecesinin alametlerini bize bildirdi bizde saydık ve öğrendik. Ebû Kılâbe’den şöyle
dediği rivâyet edilmiştir: “Kadir gecesi Ramazan’ın son on günlerinde dolaşır durur.” Aynı şekilde Abd b.
Humeyd’te bize bunu Abdurrezzak’tan, Ma’mer’den ve Eyyûb’tan nakletmiştir.
Zirr İbn Hubeyş (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Übey b. Ka’b’a; Ey Ebûl Münzir,
Kadir gecesinin yirmi yedinci gece olduğunu nereden bildin? Dedi ki: Evet biliyorum Rasûlullah
(s.a.v.)’in bize haber verdiğine göre: “O öyle bir gecedir ki sabahında güneş parlak olarak doğmaz”
bunu böylece saydık ve öğrendik.
Allah’a yemin ederim ki; İbn Mes’ûd, o gecenin Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğunu
mutlaka biliyordu. Fakat böyle bir söze güvenirler ve ibadetlerini azaltırlar diye insanlara bu bu gecenin
bu günde olduğunu söylemeyi hoş karşılamamıştır. (Müslim, Sıyam: 40; İbn Mâce, Sıyam: 56)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Uyeyne b. Abdurrahman (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Babam şöyle anlatmıştı: Ebû
Bekre’nin yanında Kadir gecesinden bahsedildi de o da şöyle dedi: Benim, Kadir gecesini Ramazan’ın son on
gününde aramam Rasûlullah (s.a.v.)’den işittiğim bir hadisten dolayıdır. Peygamber (s.a.v.)’den işittiğime göre,
şöyle buyurmuştu: “Kadir gecesini son on günün dokuzunda, yedisinde, beşinde ve üçünde veya son
gecede arayın.” Ebû Bekre, Ramazan’ın yirmi gününde normal olarak bir yıl içindeki kıldığı namaz gibi namaz
kılar son on gün gelince olanca gücünü harcayarak Kadir gecesini bulmaya ve değerlendirmeye çalışırdı. (Tirmîzî
rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ali (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ramazan’ın son on gününde aile
fertlerini ibadet etmeleri için uyandırırdı.” (Müslim, İtikaf: 3; Buhârî, Teravih: 6)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.); Ramazan’ın son on gününde ibadet ve
kulluk için gösterdiği çabayı başka zamanlarda göstermezdi. (Müslim, İtikaf: 3; Buhârî, Teravih: 6)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih garibtir.
Âmir b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Soğukta elde
edilen ganimet kış günlerinde tutulan oruçtur.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis mürseldir. Çünkü Âmir b. Mes’ûd, Rasûlullah (s.a.v.)’e yetişmemiştir. İbrahim b. Âmir
el Kureşî’nin babasıdır. Şu’be ve Sevrî kendisinden hadis rivâyet etmiştir.
Seleme b. Ekvâ’ (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Bakara sûresinin 184. ayeti
olan: “... oruç tutmaya gücü yetmeyenlere veya zorla güç yetirip de orucu tutamayıp yiyen kimselerin
üzerine bir yoksulu doyurması gereklidir.” Ayeti nazil olunca dileyenimiz oruç tutmaz fidye verirdi.
Devamındaki 185. ayet nazil olunca bu önceki ayeti hükümsüz kılmış oldu. (Müslim, Sıyam: 25)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Yezîd; Seleme b. el Ekvâ’nın azatlı kölesi Ebû Ubeyde’nin
oğludur.
Muhammed b. Ka’b (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir Ramazan günü yolculuğa çıkmak
isteyen Enes b. Mâlik’in yanına geldim; biniti hazırlanmış yolculuk elbiselerini de giyinmişti. Yemek istedi ve
yedi. Bende ona: “Bu yaptığın sünnet midir?” dedim. “Sünnettir” dedi ve binitine bindi. (Tirmîzî rivâyet
etmiştir.)
Muhammed b. Ka’b’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Enes b. Mâlik’e Ramazanda
geldim...” dedi ve önceki hadisin bir benzerini bize nakletti. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Muhammed b. Cafer, Ebû Kesir’in oğlu olup, Medîneli ve güvenilir bir
kimsedir. İsmail b. Cafer’in de kardeşidir. Abdullah b. Cafer ise Necîh’in oğlu ve Ali b. el Medinî’nin babasıdır.
Yahya b. Maîn onun hadis konusunda zayıf olduğunu söyler.
Bazı ilim adamları bu hadisle amel ederek: “Yolculuğa çıkacak kimsenin çıkmazdan önce evinde
yemeğini yemesi gerektiğini şehrin ve köyün duvarları görünmez oluncaya kadar da namazı kısaltması
gerektiğini” söylerler İshâk b. İbrahim el Hanzalî de aynı kanaattedir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Ramazan bayramı; Müslümanların oruçlarını açtıkları gün, Kurban bayramı ise; Müslümanların
kurban kestikleri gündür.” (İbn Mâce, Sıyam: 9)
Tirmîzî: Muhammed’e sordum; Muhammed b. Münkedir, Âişe’den hadis işitmiş midir? Muhammed
“Evet” dedi ve rivâyetinde “Âişe’den işittim” diyor.
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen garib sahihtir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ramazan’ın
son on gününde itikaf yapardı. Bir sene itikaf yapmamıştı ki; bir sonraki yıl, yirmi gün itikaf
yaptı.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Enes b. Mâlik rivâyeti olarak bu hadis hasen sahih garibtir. İlim adamlarından bir kısmı niyetine
göre tamamlayamayan itikafını bozan kimseye kaza etmesi gerekir derler ve şu hadisi delil olarak kullanırlar:
“Rasûlullah (s.a.v.) bir defasında itikaftan çıktı ve onun yerine Şevval ayında on gün itikaf yapmıştı.”
Mâlik bu görüştedir.
Bir kısım ilim adamları ise: İtikaf yapmayı adak olarak ortaya koyup kendine vâcib hale getirmemiş ise
nafile olarak yaptığı bir ibadeti bozmuş ise kaza etmesi gerekmez. Ancak kendi arzu ve isteği ile yaparsa olabilir. Ama böyle kaza etmek kendisine vâcib değildir. Şâfii’nin görüşü de budur. Şâfii diyor ki: “Hac
ve Umre ibadetleri dışında yapmak mecburiyeti olmadığın bir ibadete girişir sonra da ondan vazgeçer
veya bozarsan kaza etmen gerekmez.”
Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) itikafta iken mescide
bitişik olan odasından bana başını uzatır ben de saçlarını tarardım. Sadece tuvalet ihtiyacı için
itikaf ettiği yerden çıkar eve girerdi.” (Buhârî, Hayz: 3; Müslim, Hayz: 3)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Pek çok kimse bu hadisi Mâlik, Şihâb, Urve, Amre ve Âişe’den
rivâyet etmişlerdir. Bazı kimselerde Mâlik, İbn Şihâb, Urve, Amre ve Âişe’den rivâyet etmekte olup sahih olan
Urve, Amre, Âişe rivâyetidir.
Leys b. Sa’d (r.a.)’in, İbn Şihâb’tan, Urve, Amre ve Âişe’den rivâyet ettiği hadis-i şerife
göre: İlim adamları; itikafa giren kimsenin sadece insanî ihtiyaçları olan küçük ve büyük abdestini
gidermek için itikaf yerinden çıkabileceğine topluca karar vermişlerdir.
Diğer konularda yani hasta ziyareti, cumaya katılmak ve cenazeye katılmak gibi durumlarda farklı
görüşler ortaya koymuşlardır. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonrakilerden bir kısmı itikafa girerken
cumaya katılacağını, cenazeye katılacağını ve hasta ziyaret edeceğini şart koşmuş ise bu şart koştuğu şeyleri
yapabilir.
Sûfyân es Sevrî ve İbn’ül Mübarek bu görüştedir. Bir kısım ilim adamları ise bunlardan hiçbirini
yapamaz diyorlar ve itikafa girecek kimsenin bir şehrin Cuma kılınan bir mescidinde girmesi gerektiğini
söylüyorlar. İtikaf yerinden Cumaya gitmesini hoş karşılamıyorlar ve Cumayı terk etmesine de cevaz
vermiyorlar ve “İtikafa sadece Cuma kılınan bir camide girmesi gerekir” diyorlar böylece sadece tuvalet
ihtiyacı için çıkabileceğini diğerleri için itikaf yerini terk etmesinin itikafını bozacağı görüşündedirler. Şâfii ve
Mâlik gibi; Ahmed; Âişe’nin hadisine göre: “Hastayı ziyaret edemez cenazeye de katılamaz” demektedirler.
İshâk ise: İtikafa girmeden önce şart koşmuş ise; “Cenazeye de katılabilir hastayı da ziyaret
edebilir” demektedirler.
Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber oruç tuttuk
Ramazan ayının son haftasına kadar bize farz namazdan başka bir namaz kıldırmadı. Ramazan’ın
bitmesine bir hafta kala gecenin üçte biri geçinceye kadar namaz kıldırdı altıncı gün namaz kıldırmadı
beşinci gün gecenin yarısına kadar bize namaz kıldırdı. Bizde dedik ki: “Ey Allah’ın Rasûlü bu gecenin
geri kalan kısmında da bize nafile namaz kıldırsanız?” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Her kim
imam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılarsa geceyi ibadet etmiş gibi sevap yazılır.”
Sonra Ramazan ayının son üç günü kalıncaya kadar bize namaz kıldırmadı üçüncü gün kıldırdı
çoluk çocuğunu da çağırdı ve “Felah” geçirme korkusuna düşünceye kadar bize namaz kıldırdı. Ebû
Zerr’e “Felah” nedir? dedim. “Sahur” dedi. (Nesâî, Sehv: 103; İbn Mâce, İkame: 173)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ramazan gecelerindeki ibadet konusunda ilim adamları farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı
vitr ile birlikte “kırk bir” rekat kılınması görüşündedirler. Medîneliler bu görüşte olup Medîne’de bu uygulama
geçerlidir. İlim adamlarından pek çoğu ise: Peygamber (s.a.v.)’in ashabından Ömer, Ali ve başkaları
tarafından rivâyet edilen “yirmi” rekat kılınması görüşündedirler. Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Şâfii’de bu
görüştedir.
Şâfii diyor ki: Memleketimiz olan Mekke’de ben “yirmi” rekat kılındığına şâhid oldum.
Ahmed ise: Bu konuda pek çok görüşler vardır diyor ve hiçbiri hakkında bir hüküm ortaya koymuyor.
İshâk ise: Übey b. Ka’b’tan rivâyet edilen “kırk bir” rekat kılmayı tercih ederim demektedir. İbn’ül
Mübarek, Ahmed ve İshâk Ramazan da gece namazının imamla kılınması gerektiğini tercih etmiştir.
Şâfii ise: Okuması düzgün olan kimsenin kendi başına kılabileceğini tercih etmektedir. Bu konuda
Âişe, Numân b. Beşîr ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Zeyd b. Hâlid el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her
kim bir oruçluya iftar yemeği verirse kendisine onun sevâbı kadar sevap vardır oruçlunun
sevâbından bir şey eksiltmeksizin.” (İbn Mâce, Sıyam: 45)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.) kesinlikle emretmeksizin
Müslümanların Ramazan gecelerini ibadetle geçirmelerini teşvik ederek şöyle buyururdu: “Her kiminanarak ve karşılığını da Allah’tan bekleyerek Ramazan gecelerini ibadetle değerlendirirse o kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” Ramazan geceleri bu şekilde
değerlendirilirken Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti Ebû Bekir (r.a.)’ın halifeliği döneminde ve Ömer (r.a.)’ın
halifeliğinin başlarına kadar bu şekilde devam etti. (Müslim, Salatül Müsafirin: 25; Ebû Dâvûd, Ramazan: 1)
Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis aynı şekilde Zührî, Urve ve Âişe’den de
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.