Resulullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"Biriniz öldüğü zaman kıyameti kopmuş demektir. Öyleyse Allahu Teala'ya O'nu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin ve her an
O'na istiğfarda bulunun."
(Kenzü'l-Ummal)
Adiyy b. Hatîm (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden her bir
kimseyle kıyamet günü Rabbi mutlaka konuşacaktır ve arada tercüman da bulunmayacaktır. O
kişi sağ yanına bakacak ancak göndermiş olduğu amelleri görecektir. Sonra sol yanına bakacak
yine yapıp ettiği şeyleri görecek karşısına bakınca da Cehennemi görecektir. Rasûlullah (s.a.v.),
şöyle devam etti: Her kim yarım hurmayla bile olsa yüzünü ateşten korumaya gücü yeterse bunu
hemen yapsın.” (Müsned: 18573)
Ebû Berze el Eslemî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde bir kula şu sorular sorulmadıkça yerinden kıpırdayamaz. Ömrünü
nerede ve nasıl tüketti, öğrendiği bilgilerle ne yaptı? Malını nereden kazandı ve nerede harcadı
vücudunu nerede yıprattı.” (Dârimî, Mukaddime: 18)
Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İflas eden
kimdir? Biliyor musunuz?” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bize göre, müflis parası ve malı olmayan
kimsedir” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimin müflisi o kimsedir ki
kıyamet günü kıldığı namazıyla tuttuğu orucuyla ve verdiği zekatıyla getirilecek aynı zamanda
işlediği günahlardan; sövdüğü zina isnadında bulunduğu, haksız yere mal yediği ve haksız yere
kan akıttığı ve ona buna vurduğu şerlerde ortaya konacaktır. Ve böylece o kişi yaptıklarının
hesabını vermeye oturacak ve yaptığı kötülüklere karşılık iyilikleri takas edilecektir. İyilikleri
bitince takas işlemi onun günahlarının buna verilmesi bunun sevaplarının da ona verilmesiyle
devam edilecektir. Sonucunda da cezasını ateşle çekmek üzere Cehenneme atılacaktır. İşte müflis
budur.” (Müslim, Birr ve Sıla: 74)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mal ve namus
meselesinde bir kulun bir kardeşinde bir hakkı bulunur da bu dünya hayatında onunla helalleşirse
Allah o kuluna rahmet etsin. Çünkü kıyamette ne dinar nede dirhem bulunmayacaktır. Eğer o
kimsenin iyilik ve sevapları varsa onlar alınıp haksızlık edilen kimseye verilecektir. Şayet sevapları
yoksa haksızlık yapılan kimsenin günahları buna verilmek suretiyle hesaplaşma
tamamlanacaktır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Saîd el Makburî hadisi olarak bu hadis hasen sahihtir. Mâlik b. Enes Saîd el Makburî’den,
Ebû Hüreyre’den bu hadisin bir benzerini bize nakletmiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde
tüm haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz hayvanın bile boynuzludan hakkı
alınacaktır.” (Müslim, Birr ve Sıla: 79)
Bu konuda Ebû Zerr ve Abdullah b. Üneys’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
Rasûlullah (s.a.v.)’in arkadaşlarından Mıkdad (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kıyamet günü güneş kulların üzerine bir mil veya
iki mil mesafeye kadar yaklaştırılacaktır.” Süleym diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in milden neyi
kastettiğini bilemiyorum ya uzunluk ölçüsü olan mil veya göze sürme çekilen mil. Rasûlullah (s.a.v.)şöyle devam etti: “Güneş onları adeta eritecek ve herkes yaptığı amelleri oranınca sıkıntıdan
ter içinde kalacaktır. Kimi topuğuna kadar kimi diz kapaklarına kadar kimi de beline kadar kimi
de ağzına kadar ter içinde kalacaktır.” Rasûlullah (s.a.v.) bu sözü söylerken ağzına işaret ediyor ve;
“Ağzına gem vuracak kadar” diyordu. (Müslim, Cennet: 15)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Ebû Saîd ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, (Hammad bu hadis merfu hükmündedir) dedi. Mutaffifin
sûresi 6. ayeti: “O gün insanlar alemlerin rabbi huzurunda kalkıp dikilecekler” şöyle demiştir:
Kulakların yarısına kadar ter içinde kalacaklardır. (Müslim, Cennet: 15; İbn Mâce, Zühd: 68)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Hennâd, İsa b. Yusuf vasıtasıyla İbn Avn’dan, Nafi’den, İbn Ömer’den geçen hadisin bir benzerini bize
aktarmıştır.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanlar kıyamet
günü mahşer yerine ilk yaratıldıkları gibi yalınayak, çırılçıplak ve sünnetsiz olarak
toplanacaklardır” dedi ve Enbiya sûresi 104. ayeti “... Tüm kâinâtı ilk kez nasıl yarattıysak, o
gökyüzünü de yeniden yine öyle tekrar yaratacağız. Gerçekleştirilmesini kendi üzerimize
aldığımız bir sözdür bu. Şüphesiz biz herşeyi yapabilecek güçteyiz.” Ni okudu ve şöyle
devam etti: yaratıklar içersinde ilk giydirilecek olan İbrahim (a.s.) dır. Ashabımdan kimileri
bana yaklaştırılmamak için sağa sola itilecekler de ben de Ya Rabbi! Onlar benim
ashabımdır diyeceğim ve bana şöyle denilecek: Senden sonra onların ne bidatlar ortaya
çıkardıklarını sen bilmezsin sen onların arasından ayrıldıktan sonra onlar dinlerinden çıkıp
eski şirklerine dönmüşlerdir. Bunun üzerine ben de Salih kul İsa’nın söylediği şu sözü
söyleyeceğim: “Şayet onları azaba çarptırırsan, şüphesiz onlar senin kullarındır. Ve eğer
onları bağışlarsan, doğrusu sen çok güçlü ve üstün olansın. Yaptığın her şeyi yerli yerince
yapansın.” (Maide sûresi: 118) (Buhârî, Rıkak: 44; Müslim, Cennet: 19)
Muhammed b. Beşşâr ve Muhammed b. Müsenna, Muhammed b. Cafer vasıtasıyla Şu’be’den,
Muğîre b. Numân’dan aynı senedle bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmişlerdir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Behz b. Hakîm (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle
buyurduğunu işittim: “Kıyamet günü sizler yaya olarak binitli olarak ve yüzüstü sürünerek
mahşer yerine toplanacaksınız.” (Müsned: 19171)
Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Hesabı konusunda kiminle
münakaşa edilirse o kimse helak olmuştur. Bunun üzerine ben şöyle dedim: Ey Allah’ın Rasûlü! Allah, İnşikak
sûresi 7 ve 8. ayetlerinde şöyle buyurmuyor mu? “Kimin sicili sağ eline verilirse artık o kimsenin hesabı
kolayca görülür.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “O hesab değil o arz’dır.” (Buhârî, İlim: 17;
Müslim, Cennet: 18)
Tirmizî: Bu hadis sahih hasendir. Eyyûb’ta aynı şekilde İbn ebî Müleyke’den bu hadisi rivâyet
etmiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Zilzal sûresi 4. ayeti
olan: “İşte o gün yeryüzü tüm haberlerini ortaya dökecektir.” Ayetini okudu ve yeryüzünün haberleri
nedir? Bilir misiniz? Buyurdu. Ashab: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler. Buyurdu ki: “Yeryüzünün
haberleri erkek ve kadın her kimse hakkında yeryüzünde yaptıkları hoş iş konusunda falan kişi
falan gün ve saatte falan yerde şöyle yaptı demesidir işte haber budur. (Müsned: 8512)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
Abdullah b. Amr b. As (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir bedevî Peygamber
(s.a.v.)’e gelerek sûr nedir? Diye sordu; Rasûlullah (s.a.v.)’de: “Kendisiyle kıyametin haber verileceği
üflenmek suretiyle ses çıkaran bir alettir” buyurdular. (Müsned: 10614)
Tirmizî: Bu hadis hasen olup pek çok kimse Süleyman et Teymî’den rivâyet etmişlerdir. Ancak bu
şekliyle bilmekteyiz.
Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sûr’a
üfürecek kişi sûr’u eline almış üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken ben
bu dünyada nasıl zevk içerisinde yaşayabilirim? Bu söz ashaba ağır gelmiş olacak ki Rasûlullah
(s.a.v.), onlara şöyle buyurdu: “Daima Allah’a güveniyoruz en güzel vekil odur sadece Allah’a
güveniriz” deyiniz. (Ebû Dâvûd, Sünnet: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen olup başka şekillerde Atıyye’den, Ebû Saîd’den buna benzer şekilde
rivâyet edilmiştir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’den kıyamet gününde
bana şefaat etmesini istedim şefaat ederim buyurdu. Ey Allah’ın Rasûlü! dedim seni nerde
arıyayım? Buyurdular ki: İlk olarak sırat üzerinde ara, Enes: Sizi sırat üzerinde bulamaz isem,
Rasûlullah (s.a.v.): Amellerin tartılacağı alet olan mizan denilen terazinin yanında ara buyurdu.
Enes, terazinin yanında sizi bulamaz isem? Rasûlullah (s.a.v.): O zaman Kevser havuzunun
yanında ara beni buyurarak ben mutlaka bu üç yerden birinde bulunurum dedi.” (Müsned: 12360)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir bu şekliyle bilmekteyiz.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e et getirildi
ve ön but kısmı takdim edildi çünkü o etin bu kısmından hoşlanırdı. Etten bir parça ısırdı ve şöyle
buyurdu: “Kıyamet günü insanların en saygıdeğeri ben olacağım bunun niçin böyle
olacağını biliyor musunuz? Dinleyin! Anlatayım; Allah bütün insanları öncekileriyle ve
sonrakileriyle hepsini büyük ve düz bir alanda toplayacak ve söyleyeceği her söz tüm
insanlığa duyurulacak gözler bu manzaralara şâhid olacak, güneş kendilerine o kadar
yaklaştırılacak ki sıkıntı ve keder güç yetiremeyecek, çekilmez hale gelecek ve insanlar
birbirlerine; Başınıza gelenleri görmüyor musunuz? Rabbiniz yanında size şefaat
edebilecek birine bakmıyor musunuz? İnsanlar birbirlerine, Adem’e müracaat ediniz deyip
ona gelecekler ve şöyle konuşacaklar: Sen tüm insanların babasısın, Allah seni eliyle
yarattı ruhundan üfürdü ve meleklere secde etmelerini emretti, onlar da sana secde ettiler.
Rabbinin yanında bize şefaat et. Ne durumda olduğumuzu görüyorsun, görüyorsun ki
halimizi! Adem onlara şöyle diyecek: “Rabbim bugün o derece gazablanmış ki, bu güne
kadar bu şekilde gazablanmamış ve bundan sonra da böylesine gazablanmayacaktır.
Cennet’te bir ağaca yaklaşma demişti de ben hata edip o ağacın meyvesinden yemiştim.
Ben kendi derdime düşmüşüm! Başka birine gidin; Nuh'a gelecekler ve diyecekler ki: “Ey
Nuh! Yeryüzüne gönderilen peygamberlerin ilk olanlarındansın. “Allah, seni çok şükreden
kul” olarak vasıflandırmıştır. Rabbinin yanında bize şefaat et! Ne halde olduğumuzu görü-
yor ve ne duruma geldiğimizi biliyorsun!” Nuh (a.s) onlara şöyle cevap verecek: “Rabbim
bugün o derece gazablanmış ki, bugüne kadar bu şekilde hiç gazablanmamış bundan
sonra da böylesine gazablanmayacaktır. Ben de kavmime beddua edip Allah’a karşı bir
suç işlemiştim bu yüzden benim derdim bana yeter siz başkasına gidin, İbrahim'e gidiniz!
Sonra İbrahim’e gelirler ve şöyle derler: Ey İbrahim! Sen Allah'ın Peygamberi ve yeryüzü
halkı içerisinde O'nun tek dostusun. Rabbin yanında bizim için şefaat ediver! Ne halde
olduğumuzu görüyorsun? İbrahim şöyle der: “Rabbim bugün o derece gazablanmış ki,
bugüne kadar bu şekilde hiç gazablanmamış bundan sonra da bu şekilde
gazablanmayacaktır. Ben hayatım boyunca üç yerde yalan söylemiştim Ebû Hayyan’ın
rivayetinde bu, yalan söylediği üç yer sayılır) Dolayısıyla benim derdim bana yeter siz
başkasına gidin, Musa'ya gidin! Sonra insanlar Musa'ya gelirler ve şöyle derler: Ey Musa!
“Sen Allah'ın Rasûlüsün Allah sana, kitap vererek ve seninle konuşarak seni insanlardan
üstün kılmıştır. Rabbin yanında bize şefaat et! Durumuzu görmüyor musun! Musa’da
şöyle diyecek: “Rabbim bugün çook şiddetli derecede gazablanmış ki, bugüne kadar bu
şekilde hiç gazablanmamış bundan sonra da bu şekilde gazablanmayacaktır. Ben de bir
zamanlar bana emredilmemesine rağmen bir adam öldürmüştüm o şuç bana yeter.
Dolayısıyla benim derdim bana yeter siz başkasına gidin, İsa'ya gidin! Sonra İsa'ya gelirler
ve şöyle derler, “Sen Allah'ın rasûlü ve Meryem'e ilka ettiği kelimesi ve Ruhundan
üfürdüğü kimsesin. Beşikte insanlarla konuşan sensin, Rabbinin yanında bize şefaat et!
Durumumuzu görüyorsun! İsa şöyle diyecek: “Rabbim bugün o derece gazablanmış ki,
bugüne kadar bu şekilde hiç gazablanmamış bundan sonra da bu şekilde
gazablanmayacaktır. İsa, kendi için işlediği bir günah zikretmemiştir. Benim de kendi
derdim bana yeter siz başkasına gidin, Muhammed (s.a.v.)’e gidin! Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Muhammed (s.a.v.)’e gelecekler ve şöyle diyecekler Ey Muhammed! Sen,
Allah'ın Rasûlü, peygamberlerin sonuncususun. Geçmiş ve gelecek bütün günahları
bağışlanan sensin. Rabbin yanında bize şefaat et! Durumumuzu görüyorsun! Bende
hemen hareket edip arşın altına gelir ve Rabbime secdeye kapanırım. Sonra Allah, o anda
benden önce kimseye nasip etmediği hamd ve övgülerden öyle şeyler bana ilham
edecektir. Sonra “Ya Muhammed!” denilecek, “kaldır başını secdeden; iste isteğin yerine
getirilecektir. Şefaat et şefaatin de kabul edilecektir. Başımı kaldıracağım ve “Ya Rabbi,
ümmetim! Ya Rabbi, ümmetim! Ya Rabbi, ümmetim!” diyeceğim. Allah, Ya Muhammed!
diyecek, ümmetinden hesaplaşması olmayanları, Cennet kapılarının sağından girdir bu
girecek kimseler diğer tüm kapılardan da girebilirler. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyledevam etti: Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki Cennet kapılarından iki kanadın arası Mekke ile Hecer veya Mekke ile Busra arası kadardır.” (Buhârî, Ehadisül
Enbiya: 23; Müslim, İman: 72)
Bu konuda Ebû Bekir es Sıddîk, Enes, Ukbe b. Âmir ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şefaatim,
ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” (İbn Mâce, Zühd: 37; Ebû Dâvûd, Edeb: 21)
Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir. Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim içinde
büyük guruplara şefaat edecek kimse vardır. Bir kabile kadar insan gurubuna şefaat edecek kimse
vardır. Belli bir guruba şefaat edecek kimseler de vardır. Kimi de bir kişiye şefaat edecektir ve bu
şefaat edilenler Cennete gireceklerdir.” (Müsned: 10721)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benim
havuzumun çevresinde gökteki yıldızlar sayısınca ibrikler vardır.” (Buhârî, Rıkak: 94; İbn Mâce,
Zühd: 38)
Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir
İbn Abbâs (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.) Mîrâc’a
çıkarıldığında beraberinde büyük toplumlar bulunan bir ve birkaç peygambere, yine beraberinde
birer cemaat bulunan bir ve birkaç peygambere, beraberinde hiç kimse bulunmayan bir ve birkaç
peygambere uğramıştı ki, sonunda çok büyük bir kalabalığa uğradım ve bunlar kimlerdir? diye
sordum. “Musa ve kavmi!” dediler. Fakat başını kaldır ve bak! Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Şu yandan ve bu yandan tamamen ufku kaplamış bir kalabalık gözüme ilişti, işte bunlar
senin ümmetindir denildi. Ve bunlardan başka yetmişbin kişi hesapsız bir şekilde cennete
girecektir” denildi. Bu sözleri söyleyince Rasûlullah (s.a.v.), hanımlarından birinin odasına girdi
bunların kimler olduğunu kimse sormamıştı. Kendisi de bir tefsirde bulunmadı. Sonra Asbab:
Kendi aralarında onlar biziz! dediler. Bir kısmı da onlar; fıtrat üzerine doğan ve Müslüman olarak
ölenlerdir! Dediler. Bu arada Rasûlullah (s.a.v.) çıktı ve şöyle buyurdu: “Onlar tedavi olarak
dağlanmayan, kulak hırsızlığı yapmayan, Uğursuzluk inancına sahip olmayan ve Allah’a
her zaman ve her yerde güvenip dayanan kimselerdir” Ukkaşe b. Mıhsan ayağa kalktı ve
“Ey Allah’ın Rasûlü!” dedi, ben onlardan mıyım? Rasûlullah (s.a.v.) “evet!” buyurdu. Sonra bir
başkası kalktı ve “ben de onlardan mıyım?” deyince; Rasûlullah (s.a.v.), “Ukkaşe seni geçti!”
buyurdu. (Buhârî, Tıp: 11; Müslim, İman: 23)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim
Allah’ın azabından korkup sakınırsa cenneti elde etmek için hemen yola koyulur. Kim
de yola koyulursa arzusuna kavuşur. Ama dikkat edin! Allah’ın ticaret için ortaya
koyduğu malı çok pahalıdır. Dikkat edin! Allah’ın ticaret eşyası ise cennettir.” (Tirmizî
rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Ebûn Nadr hadisi olarak bilmekteyiz.
Hanzale eI Üseydî (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Ey Ashabım sizler her zaman benim yanımda olduğunuz haldeki gibi
iman üzere olabilseydiniz melekler sizleri kanatlarıyla gölgelendirirlerdi.” (İbn Mâce,
Zühd: 28; Müslim, Tevbe: 3)
Tirmizî: Bu hadis, bu şekliyle hasen garibtir. Bu hadis Hanzala el Üseydî tarafından değişik şekillerde
de rivâyet edilmiştir. Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Enes (r.a.)’den rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanoğlu
ihtiyarlar, fakat onun iki özelliği gençleşir: Mal hırsı ve uzun yaşama hırsı.” (Müslim,
Zekat: 38; Dârimî, Rıkak: 62)
Tirmizî: Bu hadis sahih'tir.
Abdullah b. Şıhhîr (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ademoğlu, çevresini kuşatan doksandokuz bela ve musibetle temsil edildi.
Bunlardan birini veya hepsini atlatmış olsa bile ihtiyarlık onu bulur.” (Tirmizî rivâyet
etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir.
Übey b. Ka'b (r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.), gecenin üçte ikisi
geçince kalkar ve şöyle derdi: “Ey insanlar! Kalkın Allah'ın büyüklüğünü ve size verdiği
imkanları düşünüp gereğini yerine getirin. Râcife (bütün canlılara ölüm getirecek olan
ilk sûra üfürülmenin) zamanı geldi, bunun hemen ardından da Radife (bütün canlıları
diriltecek olan üfleniş) gelecektir. Ölüm, her türlü şiddet ve sancılarıyla mutlaka
gelecektir; ölüm, mutlaka herkesi bulacaktır.” Übeyy diyor ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! ben
sana çok dua edip salevat getiriyorum; dualarımın ne kadarını sana ayırayım?”
Rasûlullah (s.a.v.): “dilediğin kadar!” buyurdu. Dualarımın “dörtte birini mi?” dedim;
“dilediğin kadarını!” buyurdu, “şayet artırırsan senin için daha hayırlıdır!” buyurdu.
Bende “yarısını ayırayım mı? diye sordum; “dilediğin kadarını!” buyurdu, “şayet
artırırsan senin için daha hayırlıdır!” Ben de “üçte ikisini mi?” dedim; “dilediğin
kadarını!” buyurdu, “şayet artırırsan senin için daha hayırlıdır!” buyurdu. Ben de o
halde “bütün dualarımı senin için yapacağım” dedim. Bunun üzerine buyurdular ki:
“Sıkıntıların giderilecek ve günahların affedilecektir.” (Müsned: 20289)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Allah’tan gereği biçimde haya edin!” Bunun üzerine “Ey Allah’ın
Peygamberi!” dedik, “Zaten; hayalı davranıyoruz Elhamdülillah!” Buyurdu ki: “O sizin
anladığınız utanma hissi değildir! Allah’tan gereği biçimde haya etmek demek; baş ve
başta bulunan organlarla, karın ve karının içersine aldığı organları her türlü günah ve
haramlardan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi daima hatırlamaktır. Ahireti
isteyen dünyanın süsünü bırakır. Kim bu şekilde davranırsa Allah’tan gereği biçimde
haya etmiş olur.” (Müsned: 3489)
Tirmizî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece, Ebân b. İshâk’ın Sabbah b. Muhammed’denrivayetiyle bilmekteyiz.
Şeddâd b. Evs (r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Gerçekten zeki ve akıllı kişi, nefsinin kötü arzularına hâkim olup ölümden sonrası
için çalışandır. Aciz kişi ise, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyarak hayatını
devam ettirip, Allah’tan her şeyi ve Cenneti isteyen kişidir.” (İbn Mâce, Zühd: 31)
Tirmizî: Bu hadis hasen'dir. Hadiste geçen: “Nefsine hâkim olmak” demek, kıyamet gününde
hesaba çekilmeden önce dünyada iken kendisini hesaba çekip hayatını ayarlayan kimsedir. Ömer b. Hattâb’ın
şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, büyük hesap günü için
kendinizi donatın! Çünkü kıyamet gününde hesap, ancak dünyada iken kendisini hesaba çekenler için
kolay olacaktır.”
Meymûn b. Mihran’ın da şöyle dediği rivayet edilir: “Bir kul, ortağına yemesi nereden, giymesi
nereden? diye hesap sorduğu gibi kendi nefsine de hesap sormadıkça mütteki yani Allah’a karşı sorumluluk
bilinci taşımış olamaz.”
Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in
yanına girdim, kuru hasırın üzerine yaslanmış vaziyette buldum. Yan tarafında hasırın
izini gördüm.” (Buhârî, Mezâlim: 77; Müslim, Talak: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir, bu hadis buradakinden uzuncadır.
Amr b. Avf (r.a.) (ki bu beni Âmir b. Lüey’in yetkilisi ve Bedir savaşına Peygamber
(s.a.v.) ile birlikte katılan kimsedir) (r.a.)’ın haber verdiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Ubeyde b.
Cerrâh'ı, Bahreyn'e göndermişti o da oradan bir miktar mal ile geldi. Ensâr, Ebû Ubeyde'nin
gelişini işitip sabah namazını Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte sabah namazını kılmağa geldiler.
Rasûlullah (s.a.v.), namazı bitince kalktı ve Ensâr da Peygamber (s.a.v.)’in önüne durdular.
Rasûlullah (s.a.v.), bu durumu görünce gülümsedi ve şöyle buyurdu: “Sizler, Ebû Ubeyde'nin
bir şeylerle geldiğini işittiniz?” Ensâr, “Evet, ondan dolayı geldik Ey Allah’ın Rasûlü!” de-
diler. “Müjdeler size sizi sevindirecek bir haberi bekleyin!” buyurdu ve şöyle devam etti:
“Allah'a yemin olsun ki sizin için fakirlikten korkmuyorum, sizin için korktuğum şey;
dünya malının sizden öncekilere yayılıp serildiği gibi size de açılması ve dünyalıkyarışına girerek, öncekileri dünyanın
helak ettiği gibi sizi de helak etmesidir.” (Buhârî, Cizye: 24; Müslim, Zühd: 61)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Hakîm b. Hızâm (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den
dünyalık istedim, bana verdi sonra yine istedim, yine bana verdi; sonra yine istedim, yine
verdi ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Hakîm! Dünya malı tatlı ve yemyeşildir. Her kim bu
dünyalığı tok gözlü olarak alır ve elde ederse kendisi için hayırlı ve bereketli kılınır.
Kim de aç gözlü olarak alırsa kendisi için bereketli olmaz yiyip te doymayan kimse
gibi olur. Veren el, alan elden daima hayırlıdır.”
Hakîm diyor ki: “Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim, “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin
ederim ki dünyadan ayrılıncaya kadar kimseden bir şey istemeyeceğim.” Sonra Ebû
Bekir (r.a.), Halife olduğunda Hakîm'i bahşiş vermek için çağırırdı fakat Hakîm uzak durdu ve
hiçbir şey kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ey Müslümanlar topluluğu! Ben
sizleri şâhid tutarım ki ganimetten kendi payını ona sunuyorum, fakat o bunu almaya
yaklaşmıyor.” Hakîm, Rasûlullah (s.a.v.)’den sonra ve kendisi vefat edinceye kadar halktan
kimsenin malından bir şey istemedi. (Buhârî, Rıkak: 16; Müslim, Zekat: 43)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Abdurrahman b. Avf (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah
(s.a.v.) zamanında sıkıntılı günler geçirdik, sabrettik. Sonra bolluk günlere kavuştuk
fakat tahammül gösteremedik ve dünyaya kapıldık.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Evimizin
kapısında üzeri nakışlı ve süslü bir perdemiz vardı. Rasûlullah (s.a.v.) bunu gördü ve
şöyle buyurdu: “Kaldır onu! Çünkü bana dünyayı hatırlatıyor.” Âişe sözünü şöyle
sürdürdü: “İçinde ipek çizgiler olan kadife bir elbisemiz vardı onu giyerdik.” (Müslim,
Libas: 17; Buhârî, Libas: 27)
Tirmizî: Bu hadis bu yönüyle hasen sahih garibtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir; “Rasûlullah (s.a.v.)’in yatağı
deriden olup içi hurma lifinden doldurulmuş idi.” (Buhârî, Rıkak: 17; Müslim, Libas: 27)
Bu hadis sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber hanımları bir koyun kesmişlerdi
de Rasûlullah (s.a.v.): “Koyundan ne kadarı kaldı.” diye sordu. Âişe, dedi ki: “Sadece
kürek kemiği bölgesi kaldı! Gerisini dağıttık” deyince; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Küreğinden başka hepsi bize sevap olarak kaldı.” (Müsned: 22107)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivayete göre, şöyle demiştir; “Biz Muhammed (s.a.v.)’in
hanımları bir ay boyunca yemek pişirmek için ateş yakmazdık, gıdamız sadece su ve
hurma idi.” (Buhârî, Rıkak: 17; Müslim, Zühd: 1)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayete göre “Bir zamanlar açlık dönemi yaşanmıştı
da Rasûlullah (s.a.v.), tek tek hurma vermişti.” (Buhârî, Etıme: 91; İbn Mâce, Zühd: 47)
Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyet edilmiştir; “Rasûlullah (s.a.v.), bizi bir
müfreze olarak gönderdi ve biz üç yüz kişi idik. Azıklarımızı boyunlarımızdaki
çantalarda taşıyorduk... Derken azığımız tükendi o dereceye geldik ki her kişiye
günde bir hurma düşüyordu! Bunun üzerine Ey Ebû Abdullah bir hurma bir kişiye
nasıl yetsin denildi. Dedi ki bir hurmayı da bulamaz olduğumuz zaman onun
yokluğunu da hissettik. Sonra denize vardık, denizin kıyıya attığı kocaman bir balığa
rastladık, On sekiz gün arzu ettiğimiz kadar o balıktan yedik.” (Buhârî, Şirket: 17; Müslim,
Sayd: 27)
Bu hadis hasen sahihtir. Câbir b. Abdullah’tan değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Mâlik b. Enes,
Vehb b. Kaysan’dan bu hadisi daha mükemmel ve uzunca rivâyet etmiştir.
Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyet edilmiştir; diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.) ile
beraber mescidde oturuyorken Mus'ab b. Umeyr çıkageldi, deriden yapılmış tek parça
elbisesi vardı. Rasûlullah (s.a.v.) onu bu halde görünce önceki konforlu hayatını hatırlayıp
ve bugünkü bu garib durumundan dolayı ağladı. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz akşam bir elbise, sabah bir elbise giydiği zaman, bir tabak yemekkaldırıp ikinci bir tabak konulduğu zaman, evlerinizi Ka’be gibi değişik şeylerle örttüğünüz zaman haliniz ne olacak?” Ashab “Ey Allah’ın Rasûlü o gün biz, bugünkü
halimizden daha iyi oluruz öylece geçimimizi temin eder ve kendimizi ibadete veririz”
dedik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: “Siz, bugün, o günkünden daha
hayırlısınız.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Bu hadis hasendir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir; Ehli Suffe denilen
mescidin yanı başında barınan kimseler Müslümanların misafirleri idiler, ne malları nede
çoluk çocukları vardı.
Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a andolsun ki, açlığın tesirinden yüzükoyun
yatarak ciğerimi yere dayardım ve yine açlığın tesirinden karnıma taş bağlardım. Bir gün,
onların çıktıkları yol üzerine oturdum, Ebû Bekir oradan geçti Allah'ın kitabından bir ayet
sordum maksadım beni doyurması içindi geçti gitti içimden geçirdiğim şeyi yapmadı sonra
Ömer geçti Ona da, Allah’ın kitabından bir ayet sordum sormaktaki maksadım beni doyurması
içindi O da geçti gitti isteğimi yapmadı sonra Ebûl Kâsım Muhammed (s.a.v.) geçti. Beni
görünce gülümsedi ve “Ey Ebû Hüreyre” buyurdu. “Ya Rasûllah! emrine hazırım Ey
Allah’ın Rasûlü!” dedim. Rasûlullah (s.a.v.) “Beni takip et!” buyurdu ve geçti Ben de
peşinden gittim evine girdi. Ben de girmek için izin istedim, izin verildi ve girdim. Evde bir tas
süt gördü ve sordu: Bu süt size nereden geldi? diye. “Falan kimse bize hediye olarak
getirmişti!” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Ebû Hüreyre!” Ben
de “Emrinize hazırım Ey Allah’ın elçisi!” dedim. “Suffelilere git ve onları buraya çağır
onlar Müslümanların misafirleridir. Ne malları, ne de çocukları yoktur onların!” dedi.
Rasûlullah (s.a.v.)’in kendisine zekat malı geldiğinde ondan hiçbir şey yemez Suffelilere
gönderirdi. Hediye geldiğinde ise onlara haber gönderir, kendisi de bu hediyeden yer onları da
buna ortak ederdi.
Bu Suffelileri çağırma vazifesi hoşuma gitmedi. Peygamber'in elçisi olarak Suffelileri
çağırmaya giderken kendi kendime şöyle dedim: Bir tas süt Suffelilere yetmez ki hem de
Peygamber (s.a.v.) ve ben de varım bu ikram edilecekler arasında Rasûlullah (s.a.v.), o bir tas
sütü onlara dolaştırmamı emredecek ki benim payıma bundan ne düşebilir? Ben açlığımı
giderecek kadar ondan içmek isterdim ama Allah’a ve Rasûlüne itaatten başka çare yok..
Suffelilere geldim ve onları çağırdım. Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına girdiler ve herkes yerini aldı.
Rasûlullah (s.a.v.), “Ey Ebû Hüreyre!” süt tasını al onlara ikram et buyurdu. Ben de tası alıp tek
tek herkese veriyordum her alan doyasıya içiyor sonra bana veriyor bende bir başkasına
veriyordum sonunda Rasûlullah (s.a.v.)’e vardım, bütün cemaat doyuncaya kadar içmişlerdi
Rasûlullah (s.a.v.) süt tasını aldı ellerinin arasına koydu sonra başını kaldırarak gülümsedi ve
“Ebû Hüreyre iç!” buyurdu. içtim. Sonra tekrar “İç!” buyurdu. Ben içmeye devam ediyorum, O
da “İç!” buyuruyordu. Sonunda şöyle dedim: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki,
artık içmeyeceğim...” Sonunda tası eline aldı, AIlah’a hamdetti, besmele çekti ve sütten içti.
(Buhârî, Etıme: 56)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Musa (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber olduğumuz
günlerde yağmura tutulduğumuz da bizi görmüş olsaydın kokumuzu koyun kokusu zannederdin.” (Ebû Dâvûd, Libas: 17; İbn Mâce, Libas: 27)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir. Bu hadisin anlamı şudur: Onların giydikleri elbiseleri yündendi bu yüzden
yağmur değdiği zaman elbiselerden koyun kokusu gibi koku gelmekteydi.
Muâz b. Enes el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her kim gücü yettiği halde Allah için tevazu göstererek pahalı ve kıymetli elbiseler giymeyi terk
ederse Allah, kıyamet gününde herkesin önünde onu çağırarak iman elbiselerinden hangisini
dilerse giymesi için onu serbest bırakacaktır.” (Müsned: 15078)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
“İman elbiseleri” demek; İman ehline Cennet’te verilecek elbiseler demektir.
Hârise b. Mudarrib (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Habbab'ı
hastalığı dolayısıyla ziyarete geldik kendisi yedi sefer dağlanmak suretiyle tedavi görmüştü.
Bize şöyle dedi: Hastalığım uzadı, Rasûlullah (s.a.v.)’den ölümü temenni etmeyiniz!”
buyurduğunu işitmemiş olsaydım mutlaka ölümü temenni ederdim.” Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdu ki: “Kişi yaptığı hertürlü harcamada sevap kazanır ancak toprağa ve binaya yaptığı
yatırımlarda sevap yoktur.” (İbn Mâce, Zühd: 13)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdullah b. Selam (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir; Rasûlullah (s.a.v.),
Medîne’ye geldiklerinde insanlar ona doğru koşuştular. Rasûlullah (s.a.v.) geldi Rasûlullah
(s.a.v.) geldi Rasûlullah (s.a.v.) geldi denildi. O'nu görmek için ben de halkın arasına
katıldım. O’nun yüzünü gördüğüm an onun yalancı bir kimse olmadığını bildim. Konuştuğu
ilk söz şöyle olmuştu: “Ey İnsanlar! Selam'ı aranızda yaygınlaştınız, yemek yediriniz.
İnsanlar uykuda iken namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz.” (İbn Mâce, Etıme: 1; Dârimî,
Salat: 156)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Enes (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.), Medîne'ye gelince Muhâcirler
kendisine gelerek; “Ey Allah’ın Rasûlü!” dediler; “Aralarına girip misafir olduğumuz bu Ensâr
kardeşlerimiz kadar çok olan şeyden bol bol dağıtan, azı da en iyi şekilde taksim eden bir
toplum hiç görmedik. Sıkıntılarımızı giderdiler, mutluluklarına bizi ortak ettiler. Tüm
sevapları alıp götüreceklerinden korktuk.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Hayır öyle değil... Siz onlar için dua ettiğiniz ve kendilerinin yaptığı bu iyilikleri
bildiğiniz sürece onlara karşı vazifenizi yapmış olursunuz.” (Müsned: 12602)
Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle sahih hasen garibtir.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kendisi Cehennem ateşine, Cehennem ateşi de kendisine haram olan bir kişiyi size
bildireyim mi? Her cana yakın, yumuşak huylu, kolaylaştırıcı kimsedir.” (Müsned: 3742)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
Esved b. Yezîd (r.a.)'den rivayete göre, şöyle demiştir: “Ey Âişe!” dedim,
“Rasûlullah (s.a.v.), evine girdiği zaman ne yapardı?” Âişe şöyle cevap verdi: “Ailesinin ev
hizmetlerine yardım eder namaz vakti girince de kalkıp namaz kılardı.” (Buhârî, Ezan: 35)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden önceki toplumlardan bir adam, kıymetli elbisesini içerisinde kurularak çıkmıştı ki,
Allah yeryüzüne emretti de yeryüzü onu içerisine alıverdi o adam kıyamete kadar batmaktadır
veya batıp çıkmaktadır.” (Müsned: 6777)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Amr b. Şuayb (r.a.)’ın dedesinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Dünyada kendini beğenip büyüklük taslayanlar kıyamet günü insan şeklinde
zerrecikler gibi mahşer yerine çıkarılacaklar, heryönden zillet kendilerini kaplayacak.
Cehennem’de adına “Bûlüs” denilen bir hapishaneye sürülecekler üzerlerinde
ateşlerin ateşi yükselecek. Cehennemliklerin kan irin ve tortuları onlara
içirilecektir.” (Müsned: 6390)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Zerr (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu; “Allah
şöyle buyurur: “Ey kullarım! Hepiniz dalalettesiniz ancak benim hidayet nasib ettiğim
kişiler hariç benden hidayet isteyiniz ki, size hidayet vereyim. Hepiniz fakirsiniz,
ancak benim zengin ettiğim kimseler hariç; benden isteyin, sizi rızıklandırayım. He-
piniz günahkarsınız, benim affettiklerim dışında; içinizden her kim, benim bağışlama
gücüne sahip olduğumu bilir ve benden bağışlanmasını isterse günahlarının
çokluğuna ve büyüklüğüne aldırmaksızın onu affederim.
Sizin öncekileriniz, sonrakileriniz, ölüleriniz ve dirileriniz yaşlarınız ve
kurularınız kullarımdan en takvalı bir kimse gibi olsalar benim saltanatımda
sivrisineğin kanadı kadar bir şey artmaz.
Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, ölüleriniz ve dirileriniz yaşlarınız ve
kurularınız kullarımdan en kötü ve bedbaht bir kimse gibi olsalar benim
saltanatımdan sivrisineğin kanadı kadar bir şey eksilmez.
Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, ölüleriniz ve dirileriniz yaşlarınız ve
kurularınız büyük bir meydanda toplansa ve herkes hayalinde canlandırabileceği her
şeyi istese hepsini veririm ve bu verilenler benim mülkümden hiç bir şey eksiltmez;
ancak bir kişinin denize iğne daldırıp çıkardığında ne kadar su eksilirse o kadar
eksilir. Çünkü ben cömerdim, varlık sahibiyim, güçlüyüm istediğimi yapabilirim,
bağışlamam bir söze bağlıdır. Azabım da yine bir söze bağlıdır. Bir şeyin olmasını
istediğimde sadece ol derim ve o şey hemen oluverir.” (Müslim, Birr ve Sıla: 17; İbn Mâce,
Zühd: 27)
Bu hadis hasendir. Bazıları da bu hadisi Şehr b. Havşeb’den, Ma’dikerb’den ve Ebû Zerr’den
benzeri şekilde rivâyet etmişlerdir.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir; Rasûlullah (s.a.v.)’den bir
hadis işittim ki onu bir, iki, üç, beş yedi ve yediden çok fazla işittim böyle çok işitmeseydim
onu size aktaramazdım Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu işittim: “İsrail
oğuIlarından Kifl adında biri vardı günah işlemekten çekinmezdi. Bir kadın ona geldi
ve cinsel ilişki kurmak için altmış dinar verdi. Bir kocanın karısına hazırlanması gibi o
kadına Kifl hazırlık yapınca kadın titremeğe ve ağlamağa başladı. Kifl: “Neden
ağlıyorsun seni bu işe zorladım mı?” dedi. Kadın: “Hayır!” dedi “Fakat bu iş hiç
yapmadığım bir iştir ve beni bu işe zorlayan da sadece bir ihtiyaçtır. Bunun üzerine
Kifl şöyle dedi: “Sen titriyorsun ve daha önce de bu işi yapmış değilsin, o halde git
ve o altmış dinar da senin olsun.” Kifl dedi ki: “Hayır! hayır!” Vallahi bundan sonra
bir daha Allah'a isyan etmeyeceğim.” Kifl, o gece öldü sabahleyin Kifl’in kapısı
üzerinde “Allah, Kifl'i bağışladı!” yazılı idi.” (Müsned: 4517)
Tirmizî: Bu hadis hasendir, Şeyban ve pek çok kimse bu hadisi A’meş’den merfu olarak rivâyet
etmişlerdir. Bazıları ise A’meş’den merfu olmaksızın rivâyet ettiler.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.), biri kendisinden diğeri Rasûlullah (s.a.v.)’den olmak
üzere iki hadis anlattı: Abdullah dedi ki: “Mü’min kimse günahlarını üzerine düşüverecek
bir dağ gibi büyük görür. Günahkar kişi de günahlarını, burnu üzerine konan ve
kovalayınca kaçıverecek sinek gibi görür.” Ebû Muaviye bu hadisi bu şekilde A’meş’den,
Umare b. Umeyr’den ve Harîs b. Süveyd’den rivâyet etmiştir. (Buhârî, Deavat: 27; Müslim, Tevbe:
17)
Fetar (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden
birinizin tevbesine, Allah o derece sevinir ki; şu örnekte olduğu gibi: Sizden birinizin
ıssız bir çölde üzerinde yiyeceği içeceği ve her şeyi devenin sırtında olan, derken
devesini kaybedip onu aramaya başlayan sonunda ölümle karşı karşıya gelince
“Deveyi kaybettiğim yere döneyim ve orada can vereyim!” deyip eski yerine dönen veuykuya dalan uyandığı zaman yanı başında devesini ve tüm eşyalarını bulan kimsenin sevinmesinden daha çok Allah’ı sevindirir. (Buhârî, Deavat: 27)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’a ve ahiret
gününe inanan kişi misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe inanan kişi mutlaka
hayır söylesin veya sussun.” (Buhârî, Edeb: 27; Müslim, İman: 17)
Bu hadis sahihtir. Bu konuda Âişe ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Abdullah b. Amr’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim gereksiz
ve günah kazandıran sözlerden dillini korursa her türlü sıkıntıdan ve günahtan kurtulur.” (Dârimî,
Rıkak: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Bu hadisi sadece İbn Lehîa’nın Ebû Abdurrahman’dan
rivâyetiyle bilmekteyiz.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Benim için pek çok
şeyler verilse bile hiç kimsenin taklidini yapmaktan hoşlanmam.” (Ebû Dâvûd, Edeb: 27)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Musa (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e hangi Müslüman
daha değerlidir diye soruldu da: “Elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir” buyurdu.
(Nesâî, İman: 8)
Tirmizî: Ebû Musa’nın rivâyeti olarak bu şekliyle bu hadis sahih garibtir.
Ebû’d Derdâ (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Oruç, namaz
ve sadaka vermenin kazandıracağı sevap ve dereceden daha değerlisini size bildireyim mi? Ashab
“evet” dediler; Rasûlullah (s.a.v.): “Müslümanların birbirleriyle aralarının iyi olmasıdır çünkü aranın
bozuk olması dini yok edip bitirir” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb: 50)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle de rivâyet edilmiştir: “Yok edip bitirir
diyorum saçı tıraş eder demiyorum fakat dini tıraş edip bitirir diyorum.”
Ebû Bekre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
ahirette ayırdığı azabla beraber dünyada sahibini acele olarak cezalandıracağı iki günah vardır:
“Azgınlık ve akraba ile ilgiyi kesmek.” (Ebû Dâvûd, Edeb: 43)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Dünyalık sıhhat ve afiyet konularında kendinizden aşağı olan kimselere
bakınız, Üstün olan kimselere bakmayınız! Çünkü Allah’ın size verdiği nimeti küçükgörmemeniz için size uygun davranış budur.” (Müslim, Zühd: 17; İbn Mâce, Zühd: 9)
Bu hadis sahihtir.
Hanzale el Üseydî (r.a.) ki Peygamber (s.a.v.)’in vahiy katiplerindendir. Hanzale, bir
gün ağlayarak Ebû Bekir’in yanına uğradı. Ebû Bekir “Neyin var ey Hanzale!” diye sordu.
Hanzale, “Ey Ebû Bekir!” dedi, “Hanzale münafık olmuştur. Şöyle ki Rasûlullah (s.a.v.)’in
yanında olduğumuz sürece bize Cennet ve Cehennemi hatırlattığında gözümüzle
görüyormuş gibi oluyoruz. Fakat onun yanından ayrılıp çoluk çocuğumuzun ve işlerimizin
başına vardığımızda ise çoğunu unutuyoruz.” Ebû Bekir, “Allah’a yemin olsun ki bizlerde
aynı durumdayız, yürü beraberce Rasûlullah (s.a.v.)’e gidelim dedi. Ve beraberce gittik.
Rasûlullah (s.a.v.), onu görünce “Hanzale, derdin nedir?” diye sordu. Hanzale: “Ey Allah’ın
Rasûlü! Hanzale münafık oldu dedi şöyle ki, senin yanında bulunduğumuz hallerde
Cennet ve Cehennemi hatırlattığında sanki gözümüzle görür gibi oluyoruz. Fakat senin
yanından ayrılıp hanımlarımızın ve işlerimizin başına vardığımızda çok şeyi unutuyoruz.
Ebû Bekir dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her zaman benim
yanımdan kalktığınız durumda olsaydınız melekler oturduğunuz yerlerde yollar üzerinde
ve yataklarınızda sizinle tokalaşırlardı. Fakat Ey Hanzale bazen öyle bazen böyle her an bir
olmaz.” (İbn Mâce, Zühd: 28; Müslim, Tevbe: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden
biriniz kendisi için sevdiğini mü’min kardeşi içinde sevmedikçe gerçek mü’min
olamaz.” (Müslim, İman: 17; Nesâî, İman: 19)
Bu hadis sahihtir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir; Birgün Rasûlullah (s.a.v.)’in
binitinin arkasında idim. Buyurdu ki: “Ey delikanlı! Sana birkaç kelime öğreteceğim:
“Allah’ın emir ve yasaklarına iyi dikkat ederek yaşa ki Allah’ta seni gözetip kollasın.
Allah’ı hiç hatırından çıkarma ki onu her an karşında bulasın. İsteyeceğinde Allah’tan
iste yardım isteyeceğinde Allah’tan yardım iste, bilmiş ol ki tüm insanlar sana bir
konuda fayda vermek için bir araya gelseler ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana faydalı
olabilirler. Eğer tüm insanlar sana zarar vermek konusunda birleşip bir araya gelseler
ancak Allah’ın sana yazdığı kadarıyla zarar verebilirler. Kader kalemleri kalkmış ve
yazılan sahifeler kurumuştur.” (Müsned: 2527)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ebû’l Havra es Sa’dî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Hasan b. Ali’ye
Rasûlullah (s.a.v.)’den ezberlediğin bir şey var mı diye sordum dedi ki, Rasûlullah
(s.a.v.)’den şunu ezberledim: “Şüpheli olanı bırak şüphesiz olana bak, çünkü doğruluk
gönül rahatlığıdır yalancılık ise kuşkudan ibarettir. (Nesâî, Eşribe: 17; Dârimî, Büyü: 27)
Bu hadis biraz uzuncadır.
Tirmizî: Bu hadis sahihtir. Bündar, Muhammed b. Cafer el Mahremî vasıtasıyla Şu’be’den ve
Büreyd’den geçen hadisin bir benzerini bize aktarmıştır.
Sehl b. Muâz b. Enes el Cühenî (r.a.)’den ve babasından rivâyete göre,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Allah için verir ve Allah için engel çıkarırsa,
Allah için sever ve Allah için buğzederse ve Allah için nikahlanıp evlenirse o
kimsenin imanı olgunluğa ermiştir.” (Müsned: 15064)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cennete ilk
girecek kimseler ayın bedir şeklindeki parlak oluşu gibi girecekler ikinci olarak girecekler ise
gökteki parlak yıldızın parlaklığı gibi gireceklerdir. Her bir kimse için iki hanım verilecek, her bir
hanımın yetmiş kat elbisesi olacak bu kadar elbise altından inciklerinin iliği görülecektir.” (Müsned:
10702)