"Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı"
dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret...
Ya dördüncüsü ?...
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle,
madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören...
Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye
yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını
gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey’leri "yatay"
hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye
meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin
dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakk'a inanan, meclisinin
duvarında "Hakimiyet Hakk'ındır"
düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti
Hakk'a kölelikte bilen bir gençlik..."
"Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur:
Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası
büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek
vasiyetim bil!
Allah'ın selâmı üzerine olsun..."
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..