Sureler (İsim) Sureler (No.) Kökler  Yardım
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
1.
[51:1]
veẕẕâriyâti ẕervâ.والذاريات ذروا
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
Elmalılı H. Yazır O tozdurup savuranlara,
Yusuf AliBy the (Winds) that scatter broadcast;
 Words|والذاريات - By those scattering,| ذروا - dispersing,|
2.
[51:2]
felḥâmilâti viḳrâ.فالحاملات وقرا
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Elmalılı H. Yazır Derken bir ağırlık taşıyanlara,
Yusuf AliAnd those that lift and bear away heavy weights;
 Words|فالحاملات - And those carrying| وقرا - a load,|
3.
[51:3]
felcâriyâti yüsrâ.فالجاريات يسرا
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Elmalılı H. Yazır Derken bir kolaylıkla akanlara,
Yusuf AliAnd those that flow with ease and gentleness;
 Words|فالجاريات - And those sailing| يسرا - (with) ease,|
4.
[51:4]
felmüḳassimâti emrâ.فالمقسمات أمرا
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Elmalılı H. Yazır Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,
Yusuf AliAnd those that distribute and apportion by Command;-
 Words|فالمقسمات - And those distributing| أمرا - Command,|
5.
[51:5]
innemâ tû`adûne leṣâdiḳ.إنما توعدون لصادق
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Elmalılı H. Yazır O size vaad edilen elbette doğrudur.
Yusuf AliVerily that which ye are promised is true;
 Words|إنما - Indeed, what| توعدون - you are promised| لصادق - (is) surely true,|
6.
[51:6]
veinne-ddîne levâḳi`.وإن الدين لواقع
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Elmalılı H. Yazır Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.
Yusuf AliAnd verily Judgment and Justice must indeed come to pass.
 Words|وإن - And indeed,| الدين - the Judgment| لواقع - (is) surely to occur.|
7.
[51:7]
vessemâi ẕâti-lḥubük.والسماء ذات الحبك
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ
Elmalılı H. Yazır Yollara sahip göğe andolsun ki,
Yusuf AliBy the Sky with (its) numerous Paths,
 Words|والسماء - By the heaven| ذات - full of| الحبك - pathways.|
8.
[51:8]
inneküm lefî ḳavlim muḫtelif.إنكم لفي قول مختلف
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
Elmalılı H. Yazır Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.
Yusuf AliTruly ye are in a doctrine discordant,
 Words|إنكم - Indeed, you| لفي - (are) surely in| قول - a speech| مختلف - differing.|
9.
[51:9]
yü'fekü `anhü men üfik.يؤفك عنه من أفك
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Elmalılı H. Yazır Ondan çevrilen (imana) çevrilir.
Yusuf AliThrough which are deluded (away from the Truth) such as would be deluded.
 Words|يؤفك - Deluded away| عنه - from it| من - (is he) who| أفك - is deluded.|
10.
[51:10]
ḳutile-lḫarrâṣûn.قتل الخراصون
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
Elmalılı H. Yazır Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!
Yusuf AliWoe to the falsehood-mongers,-
 Words|قتل - Cursed be| الخراصون - the liars,|
11.
[51:11]
elleẕîne hüm fî gamratin sâhûn.الذين هم في غمرة ساهون
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
Elmalılı H. Yazır Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.
Yusuf AliThose who (flounder) heedless in a flood of confusion:
 Words|الذين - Those who| هم - [they]| في - (are) in| غمرة - flood| ساهون - (of) heedlessness.|
12.
[51:12]
yes'elûne eyyâne yevmü-ddîn.يسألون أيان يوم الدين
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
Elmalılı H. Yazır Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar.
Yusuf AliThey ask, "When will be the Day of Judgment and Justice?"
 Words|يسألون - They ask,| أيان - "When| يوم - (is the) Day| الدين - (of) Judgment?"|
13.
[51:13]
yevme hüm `ale-nnâri yüftenûn.يوم هم على النار يفتنون
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Elmalılı H. Yazır O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.
Yusuf Ali(It will be) a Day when they will be tried (and tested) over the Fire!
 Words|يوم - A Day,| هم - they| على - over| النار - the Fire| يفتنون - will be tried,|
14.
[51:14]
ẕûḳû fitneteküm. hâẕe-lleẕî küntüm bihî testa`cilûn.ذوقوا فتنتكم هذا الذي كنتم به تستعجلون
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
Elmalılı H. Yazır Onlara: "Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!" denecektir.
Yusuf Ali"Taste ye your trial! This is what ye used to ask to be hastened!"
 Words|ذوقوا - "Taste| فتنتكم - your trial.| هذا - This| الذي - (is) what| كنتم - you were| به - for it| تستعجلون - seeking to hasten."|
15.
[51:15]
inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.إن المتقين في جنات وعيون
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı H. Yazır Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Yusuf AliAs to the Righteous, they will be in the midst of Gardens and Springs,
 Words|إن - Indeed,| المتقين - the righteous| في - (will be) in| جنات - Gardens| وعيون - and springs,|
16.
[51:16]
âḫiẕîne mâ âtâhüm rabbühüm. innehüm kânû ḳable ẕâlike muḥsinîn.آخذين ما آتاهم ربهم إنهم كانوا قبل ذلك محسنين
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
Elmalılı H. Yazır Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Yusuf AliTaking joy in the things which their Lord gives them, because, before then, they lived a good life.
 Words|آخذين - Taking| ما - what| آتاهم - their Lord has given them.| ربهم - their Lord has given them.| إنهم - Indeed, they| كانوا - were| قبل - before| ذلك - that| محسنين - good-doers.|
17.
[51:17]
kânû ḳalîlem mine-lleyli mâ yehce`ûn.كانوا قليلا من الليل ما يهجعون
كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Elmalılı H. Yazır Onlar geceleyin pek az uyurlardı.
Yusuf AliThey were in the habit of sleeping but little by night,
 Words|كانوا - They used to| قليلا - little| من - of| الليل - the night| ما - [what]| يهجعون - sleep.|
18.
[51:18]
vebil'esḥâri hüm yestagfirûn.وبالأسحار هم يستغفرون
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Elmalılı H. Yazır Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi.
Yusuf AliAnd in the hour of early dawn, they (were found) praying for Forgiveness;
 Words|وبالأسحار - And in the hours before dawn| هم - they| يستغفرون - would ask forgiveness,|
19.
[51:19]
vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.وفي أموالهم حق للسائل والمحروم
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Elmalılı H. Yazır Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
Yusuf AliAnd in their wealth and possessions (was remembered) the right of the (needy,) him who asked, and him who (for some reason) was prevented (from asking).
 Words|وفي - And in| أموالهم - their wealth| حق - (was the) right| للسائل - (of) those who asked| والمحروم - and the deprived.|
20.
[51:20]
vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.وفي الأرض آيات للموقنين
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
Elmalılı H. Yazır Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
Yusuf AliOn the earth are signs for those of assured Faith,
 Words|وفي - And in| الأرض - the earth| آيات - (are) signs| للموقنين - for those who are certain,|
21.
[51:21]
vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.وفي أنفسكم أفلا تبصرون
وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı H. Yazır Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
Yusuf AliAs also in your own selves: Will ye not then see?
 Words|وفي - And in| أنفسكم - yourselves.| أفلا - Then will not| تبصرون - you see?|
22.
[51:22]
vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.وفي السماء رزقكم وما توعدون
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Elmalılı H. Yazır Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.
Yusuf AliAnd in heaven is your Sustenance, as (also) that which ye are promised.
 Words|وفي - And in| السماء - the heaven| رزقكم - (is) your provision| وما - and what| توعدون - you are promised.|
23.
[51:23]
feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.فورب السماء والأرض إنه لحق مثل ما أنكم تنطقون
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
Elmalılı H. Yazır Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
Yusuf AliThen, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.
 Words|فورب - Then by (the) Lord| السماء - (of) the heaven| والأرض - and the earth,| إنه - indeed, it| لحق - (is) surely (the) truth| مثل - (just) as| ما - [what]| أنكم - you| تنطقون - speak.|
24.
[51:24]
hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.هل أتاك حديث ضيف إبراهيم المكرمين
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
Elmalılı H. Yazır Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Yusuf AliHas the story reached thee, of the honoured guests of Abraham?
 Words|هل - Has| أتاك - reached you| حديث - (the) narration| ضيف - (of the) guests| إبراهيم - (of) Ibrahim| المكرمين - the honored?|
25.
[51:25]
iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.إذ دخلوا عليه فقالوا سلاما قال سلام قوم منكرون
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
Elmalılı H. Yazır Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.
Yusuf AliBehold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."
 Words|إذ - When| دخلوا - they entered| عليه - upon him| فقالوا - and said,| سلاما - "Peace."| قال - He said,| سلام - "Peace,| قوم - a people| منكرون - unknown."|
26.
[51:26]
ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.فراغ إلى أهله فجاء بعجل سمين
فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Elmalılı H. Yazır İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.
Yusuf AliThen he turned quickly to his household, brought out a fatted calf,
 Words|فراغ - Then he went| إلى - to| أهله - his household| فجاء - and came| بعجل - with a calf| سمين - fat,|
27.
[51:27]
feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.فقربه إليهم قال ألا تأكلون
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı H. Yazır Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.
Yusuf AliAnd placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"
 Words|فقربه - And he placed it near| إليهم - [to] them,| قال - he said,| ألا - "Will not| تأكلون - you eat?"|
28.
[51:28]
feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.فأوجس منهم خيفة قالوا لا تخف وبشروه بغلام عليم
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
Elmalılı H. Yazır Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Yusuf Ali(When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.
 Words|فأوجس - Then he felt| منهم - from them| خيفة - a fear.| قالوا - They said,| لا - "(Do) not| تخف - fear,"| وبشروه - and they gave him glad tidings| بغلام - of a son| عليم - learned.|
29.
[51:29]
feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.فأقبلت امرأته في صرة فصكت وجهها وقالت عجوز عقيم
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Elmalılı H. Yazır Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.
Yusuf AliBut his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
 Words|فأقبلت - Then came forward| امرأته - his wife| في - with| صرة - a loud voice,| فصكت - and struck| وجهها - her face| وقالت - and she said,| عجوز - "An old woman| عقيم - barren!"|
30.
[51:30]
ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.قالوا كذلك قال ربك إنه هو الحكيم العليم
قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı H. Yazır Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Yusuf AliThey said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
 Words|قالوا - They said,| كذلك - "Thus| قال - said| ربك - your Lord.| إنه - Indeed, He| هو - [He]| الحكيم - (is) the All-Wise,| العليم - the All-Knower."|
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz.
Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız.
   Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir. - IP Numaranız: 3.145.56.28