Sureler (İsim) Sureler (No.) Kökler  Yardım
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
1.
[53:1]
vennecmi iẕâ hevâ.والنجم إذا هوى
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى
Elmalılı H. Yazır İnmekte olan yıldıza andolsun ki,
Yusuf AliBy the Star when it goes down,-
 Words|والنجم - By the star| إذا - when| هوى - it goes down,|
2.
[53:2]
mâ ḍalle ṣâḥibüküm vemâ gavâ.ما ضل صاحبكم وما غوى
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Elmalılı H. Yazır Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.
Yusuf AliYour Companion is neither astray nor being misled.
 Words|ما - Not| ضل - has strayed| صاحبكم - your companion| وما - and not| غوى - has he erred,|
3.
[53:3]
vemâ yenṭiḳu `ani-lhevâ.وما ينطق عن الهوى
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Elmalılı H. Yazır O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
Yusuf AliNor does he say (aught) of (his own) Desire.
 Words|وما - And not| ينطق - he speaks| عن - from| الهوى - the desire.|
4.
[53:4]
in hüve illâ vaḥyüy yûḥâ.إن هو إلا وحي يوحى
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Elmalılı H. Yazır O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.
Yusuf AliIt is no less than inspiration sent down to him:
 Words|إن - Not| هو - it| إلا - (is) except| وحي - a revelation| يوحى - revealed,|
5.
[53:5]
`allemehû şedîdü-lḳuvâ.علمه شديد القوى
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى
Elmalılı H. Yazır Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti
Yusuf AliHe was taught by one Mighty in Power,
 Words|علمه - Has taught him| شديد - the (one) mighty| القوى - (in) power,|
6.
[53:6]
ẕû mirrah. festevâ.ذو مرة فاستوى
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى
Elmalılı H. Yazır (Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.
Yusuf AliEndued with Wisdom: for he appeared (in stately form);
 Words|ذو - Possessor of soundness.| مرة - Possessor of soundness.| فاستوى - And he rose,|
7.
[53:7]
vehüve bil'üfüḳi-l'a`lâ.وهو بالأفق الأعلى
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
Elmalılı H. Yazır O, en yüksek ufukta idi.
Yusuf AliWhile he was in the highest part of the horizon:
 Words|وهو - While he| بالأفق - (was) in the horizon -| الأعلى - the highest.|
8.
[53:8]
ŝümme denâ fetedellâ.ثم دنا فتدلى
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
Elmalılı H. Yazır Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
Yusuf AliThen he approached and came closer,
 Words|ثم - Then| دنا - he approached| فتدلى - and came down,|
9.
[53:9]
fekâne ḳâbe ḳavseyni ev ednâ.فكان قاب قوسين أو أدنى
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
Elmalılı H. Yazır Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
Yusuf AliAnd was at a distance of but two bow-lengths or (even) nearer;
 Words|فكان - And was| قاب - (at) a distance| قوسين - (of) two bow-(lengths)| أو - or| أدنى - nearer.|
10.
[53:10]
feevḥâ ilâ `abdihî mâ evḥâ.فأوحى إلى عبده ما أوحى
فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
Elmalılı H. Yazır (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
Yusuf AliSo did (Allah) convey the inspiration to His Servant- (conveyed) what He (meant) to convey.
 Words|فأوحى - So he revealed| إلى - to| عبده - His slave| ما - what| أوحى - he revealed.|
11.
[53:11]
mâ keẕebe-lfüâdü mâ raâ.ما كذب الفؤاد ما رأى
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
Elmalılı H. Yazır Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
Yusuf AliThe (Prophet's) (mind and) heart in no way falsified that which he saw.
 Words|ما - Not| كذب - lied| الفؤاد - the heart| ما - what| رأى - it saw.|
12.
[53:12]
efetümârûnehû `alâ mâ yerâ.أفتمارونه على ما يرى
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
Elmalılı H. Yazır Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.
Yusuf AliWill ye then dispute with him concerning what he saw?
 Words|أفتمارونه - Then will you dispute with him| على - about| ما - what| يرى - he saw?|
13.
[53:13]
veleḳad raâhü nezleten uḫrâ.ولقد رآه نزلة أخرى
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
Elmalılı H. Yazır Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
Yusuf AliFor indeed he saw him at a second descent,
 Words|ولقد - And certainly| رآه - he saw him| نزلة - (in) descent| أخرى - another,|
14.
[53:14]
`inde sidrati-lmüntehâ.عند سدرة المنتهى
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
Elmalılı H. Yazır Sidretü'lMüntehâ'nın yanında.
Yusuf AliNear the Lote-tree beyond which none may pass:
 Words|عند - Near| سدرة - (the) Lote Tree| المنتهى - (of) the utmost boundary,|
15.
[53:15]
`indehâ cennetü-lme'vâ.عندها جنة المأوى
عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
Elmalılı H. Yazır Ki Cennetü'lMe'vâ onun yanındadır.
Yusuf AliNear it is the Garden of Abode.
 Words|عندها - Near it| جنة - (is the) Garden| المأوى - (of) Abode.|
16.
[53:16]
iẕ yagşe-ssidrate mâ yagşâ.إذ يغشى السدرة ما يغشى
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى
Elmalılı H. Yazır Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.
Yusuf AliBehold, the Lote-tree was shrouded (in mystery unspeakable!)
 Words|إذ - When| يغشى - covered| السدرة - the Lote Tree| ما - what| يغشى - covers,|
17.
[53:17]
mâ zâga-lbeṣaru vemâ ṭagâ.ما زاغ البصر وما طغى
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى
Elmalılı H. Yazır (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
Yusuf Ali(His) sight never swerved, nor did it go wrong!
 Words|ما - Not| زاغ - swerved| البصر - the sight| وما - and not| طغى - it transgressed.|
18.
[53:18]
leḳad raâ min âyâti rabbihi-lkübrâ.لقد رأى من آيات ربه الكبرى
لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى
Elmalılı H. Yazır Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
Yusuf AliFor truly did he see, of the Signs of his Lord, the Greatest!
 Words|لقد - Certainly| رأى - he saw| من - of| آيات - (the) Signs| ربه - (of) his Lord| الكبرى - the Greatest.|
19.
[53:19]
eferaeytümü-llâte vel`uzzâ.أفرأيتم اللات والعزى
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى
Elmalılı H. Yazır Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?
Yusuf AliHave ye seen Lat. and 'Uzza,
 Words|أفرأيتم - So have you seen| اللات - the Lat| والعزى - and the Uzza,|
20.
[53:20]
vemenâte-ŝŝâliŝete-l'uḫrâ.ومناة الثالثة الأخرى
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى
Elmalılı H. Yazır Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?
Yusuf AliAnd another, the third (goddess), Manat?
 Words|ومناة - And Manat| الثالثة - the third,| الأخرى - the other?|
21.
[53:21]
elekümü-ẕẕekeru velehü-l'ünŝâ.ألكم الذكر وله الأنثى
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى
Elmalılı H. Yazır Size erkek O'na dişi öyle mi?
Yusuf AliWhat! for you the male sex, and for Him, the female?
 Words|ألكم - Is for you| الذكر - the male| وله - and for Him| الأنثى - the female?|
22.
[53:22]
tilke iẕen ḳismetün ḍîzâ.تلك إذا قسمة ضيزى
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى
Elmalılı H. Yazır Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim.
Yusuf AliBehold, such would be indeed a division most unfair!
 Words|تلك - This,| إذا - then,| قسمة - (is) a division| ضيزى - unfair.|
23.
[53:23]
in hiye illâ esmâün semmeytümûhâ entüm veâbâüküm mâ enzele-llâhü bihâ min sülṭân. iy yettebi`ûne ille-żżanne vemâ tehve-l'enfüs. veleḳad câehüm mir rabbihimü-lhüdâ.إن هي إلا أسماء سميتموها أنتم وآباؤكم ما أنزل الله بها من سلطان إن يتبعون إلا الظن وما تهوى الأنفس ولقد جاءهم من ربهم الهدى
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى
Elmalılı H. Yazır Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Yusuf AliThese are nothing but names which ye have devised,- ye and your fathers,- for which Allah has sent down no authority (whatever). They follow nothing but conjecture and what their own souls desire!- Even though there has already come to them Guidance from their Lord!
 Words|إن - Not| هي - they| إلا - (are) except| أسماء - names| سميتموها - you have named them,| أنتم - you| وآباؤكم - and your forefathers,| ما - not| أنزل - has Allah sent down| الله - has Allah sent down| بها - for it| من - any| سلطان - authority.| إن - Not| يتبعون - they follow| إلا - except| الظن - assumption| وما - and what| تهوى - desire| الأنفس - the(ir) souls.| ولقد - And certainly| جاءهم - has come to them| من - from| ربهم - their Lord| الهدى - the guidance.|
24.
[53:24]
em lil'insâni mâ temennâ.أم للإنسان ما تمنى
أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّى
Elmalılı H. Yazır Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak) dir?
Yusuf AliNay, shall man have (just) anything he hankers after?
 Words|أم - Or| للإنسان - (is) for man| ما - what| تمنى - he wishes?|
25.
[53:25]
felillâhi-l'âḫiratü vel'ûlâ.فلله الآخرة والأولى
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى
Elmalılı H. Yazır Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah'ındır.
Yusuf AliBut it is to Allah that the End and the Beginning (of all things) belong.
 Words|فلله - But for Allah| الآخرة - (is) the last| والأولى - and the first.|
26.
[53:26]
vekem mim melekin fi-ssemâvâti lâ tugnî şefâ`atühüm şey'en illâ mim ba`di ey ye'ẕene-llâhü limey yeşâü veyerḍâ.وكم من ملك في السماوات لا تغني شفاعتهم شيئا إلا من بعد أن يأذن الله لمن يشاء ويرضى
وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى
Elmalılı H. Yazır Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.
Yusuf AliHow many-so-ever be the angels in the heavens, their intercession will avail nothing except after Allah has given leave for whom He pleases and that he is acceptable to Him.
 Words|وكم - And how many| من - of| ملك - (the) Angels| في - in| السماوات - the heavens| لا - not| تغني - will avail| شفاعتهم - their intercession| شيئا - anything| إلا - except| من - after| بعد - after| أن - [that]| يأذن - Allah has given permission| الله - Allah has given permission| لمن - for whom| يشاء - He wills| ويرضى - and approves.|
27.
[53:27]
inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati leyüsemmûne-lmelâikete tesmiyete-l'ünŝâ.إن الذين لا يؤمنون بالآخرة ليسمون الملائكة تسمية الأنثى
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى
Elmalılı H. Yazır Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar
Yusuf AliThose who believe not in the Hereafter, name the angels with female names.
 Words|إن - Indeed,| الذين - those who| لا - (do) not| يؤمنون - believe| بالآخرة - in the Hereafter,| ليسمون - surely they name| الملائكة - the Angels| تسمية - name(s)| الأنثى - (of) female,|
28.
[53:28]
vemâ lehüm bihî min `ilm. iy yettebi`ûne ille-żżanne. veinne-żżanne lâ yugnî mine-lḥaḳḳi şey'â.وما لهم به من علم إن يتبعون إلا الظن وإن الظن لا يغني من الحق شيئا
وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا
Elmalılı H. Yazır Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.
Yusuf AliBut they have no knowledge therein. They follow nothing but conjecture; and conjecture avails nothing against Truth.
 Words|وما - And not| لهم - for them| به - about it| من - any| علم - knowledge.| إن - Not| يتبعون - they follow| إلا - but| الظن - assumption.| وإن - And indeed,| الظن - the assumption| لا - (does) not| يغني - avail| من - against| الحق - the truth| شيئا - anything.|
29.
[53:29]
fea`riḍ `am men tevellâ `an ẕikrinâ velem yürid ille-lḥayâte-ddünyâ.فأعرض عن من تولى عن ذكرنا ولم يرد إلا الحياة الدنيا
فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
Elmalılı H. Yazır Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
Yusuf AliTherefore shun those who turn away from Our Message and desire nothing but the life of this world.
 Words|فأعرض - So turn away| عن - from| من - (him) who| تولى - turns away| عن - from| ذكرنا - Our Reminder| ولم - and not| يرد - he desires| إلا - except| الحياة - the life| الدنيا - (of) the world.|
30.
[53:30]
ẕâlike mebleguhüm mine-l`ilm. inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlihî vehüve a`lemü bimeni-htedâ.ذلك مبلغهم من العلم إن ربك هو أعلم بمن ضل عن سبيله وهو أعلم بمن اهتدى
ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى
Elmalılı H. Yazır İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.
Yusuf AliThat is as far as knowledge will reach them. Verily thy Lord knoweth best those who stray from His Path, and He knoweth best those who receive guidance.
 Words|ذلك - That| مبلغهم - (is) their sum| من - of| العلم - knowledge.| إن - Indeed,| ربك - your Lord| هو - (is) He (Who)| أعلم - knows best| بمن - (he) who| ضل - strays| عن - from| سبيله - His Path,| وهو - and He| أعلم - knows best| بمن - (he) who| اهتدى - is guided.|
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz.
Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız.
   Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir. - IP Numaranız: 18.191.23.195