Sureler (İsim) Sureler (No.) Kökler  Yardım
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
1.
[68:1]
nûn. velḳalemi vemâ yesṭurûn.ن والقلم وما يسطرون
ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Elmalılı H. Yazır Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
Yusuf AliNun. By the Pen and the (Record) which (men) write,-
 Words|ن - Nun.| والقلم - By the pen| وما - and what| يسطرون - they write,|
2.
[68:2]
mâ ente bini`meti rabbike bimecnûn.ما أنت بنعمة ربك بمجنون
مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Elmalılı H. Yazır Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.
Yusuf AliThou art not, by the Grace of thy Lord, mad or possessed.
 Words|ما - Not| أنت - you (are),| بنعمة - by (the) Grace| ربك - (of) your Lord,| بمجنون - a madman.|
3.
[68:3]
veinne leke leecran gayra memnûn.وإن لك لأجرا غير ممنون
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Elmalılı H. Yazır Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.
Yusuf AliNay, verily for thee is a Reward unfailing:
 Words|وإن - And indeed,| لك - for you| لأجرا - surely (is) a reward| غير - without| ممنون - end.|
4.
[68:4]
veinneke le`alâ ḫulüḳin `ażîm.وإنك لعلى خلق عظيم
وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Elmalılı H. Yazır Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
Yusuf AliAnd thou (standest) on an exalted standard of character.
 Words|وإنك - And indeed, you| لعلى - surely (are)| خلق - (of) a moral character| عظيم - great.|
5.
[68:5]
fesetübṣiru veyübṣirûn.فستبصر ويبصرون
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
Elmalılı H. Yazır Sen de göreceksin, onlar da görecek.
Yusuf AliSoon wilt thou see, and they will see,
 Words|فستبصر - So you will see| ويبصرون - and they will see,|
6.
[68:6]
bieyyikümü-lmeftûn.بأييكم المفتون
بِأَيـيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Elmalılı H. Yazır Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.
Yusuf AliWhich of you is afflicted with madness.
 Words|بأييكم - Which of you| المفتون - (is) the afflicted one.|
7.
[68:7]
inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlih. vehüve a`lemü bilmühtedîn.إن ربك هو أعلم بمن ضل عن سبيله وهو أعلم بالمهتدين
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Elmalılı H. Yazır Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O'dur.
Yusuf AliVerily it is thy Lord that knoweth best, which (among men) hath strayed from His Path: and He knoweth best those who receive (true) Guidance.
 Words|إن - Indeed,| ربك - your Lord,| هو - He| أعلم - (is) most knowing| بمن - of (he) who| ضل - has strayed| عن - from| سبيله - His way,| وهو - and He| أعلم - (is) most knowing| بالمهتدين - of the guided ones.|
8.
[68:8]
felâ tüṭi`i-lmükeẕẕibîn.فلا تطع المكذبين
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı H. Yazır O halde, yalanlayıcılara itaat etme.
Yusuf AliSo hearken not to those who deny (the Truth).
 Words|فلا - So (do) not| تطع - obey| المكذبين - the deniers.|
9.
[68:9]
veddû lev tüdhinü feyüdhinûn.ودوا لو تدهن فيدهنون
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Elmalılı H. Yazır Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
Yusuf AliTheir desire is that thou shouldst be pliant: so would they be pliant.
 Words|ودوا - They wish| لو - that| تدهن - you should compromise,| فيدهنون - so they would compromise.|
10.
[68:10]
velâ tüṭi` külle ḥallâfim mehîn.ولا تطع كل حلاف مهين
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ
Elmalılı H. Yazır Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,
Yusuf AliHeed not the type of despicable men,- ready with oaths,
 Words|ولا - And (do) not| تطع - obey| كل - every| حلاف - habitual swearer| مهين - worthless,|
11.
[68:11]
hemmâzim meşşâim binemîm.هماز مشاء بنميم
هَمَّازٍ مَّشَّاءٍ بِنَمِيمٍ
Elmalılı H. Yazır Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,
Yusuf AliA slanderer, going about with calumnies,
 Words|هماز - Defamer| مشاء - going about| بنميم - with malicious gossip,|
12.
[68:12]
mennâ`il lilḫayri mü`tedin eŝîm.مناع للخير معتد أثيم
مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
Elmalılı H. Yazır Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,
Yusuf Ali(Habitually) hindering (all) good, transgressing beyond bounds, deep in sin,
 Words|مناع - A preventer,| للخير - of (the) good,| معتد - transgressor,| أثيم - sinful,|
13.
[68:13]
`utüllim ba`de ẕâlike zenîm.عتل بعد ذلك زنيم
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَلِكَ زَنِيمٍ
Elmalılı H. Yazır Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,
Yusuf AliViolent (and cruel),- with all that, base-born,-
 Words|عتل - Cruel,| بعد - after| ذلك - (all) that| زنيم - utterly useless.|
14.
[68:14]
en kâne ẕâ mâliv vebenîn.أن كان ذا مال وبنين
أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
Elmalılı H. Yazır Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).
Yusuf AliBecause he possesses wealth and (numerous) sons.
 Words|أن - Because| كان - (he) is| ذا - a possessor| مال - (of) wealth| وبنين - and children,|
15.
[68:15]
iẕâ tütlâ `aleyhi âyâtünâ ḳâle esâṭîru-l'evvelîn.إذا تتلى عليه آياتنا قال أساطير الأولين
إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı H. Yazır Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: "Eskilerin masalları" der.
Yusuf AliWhen to him are rehearsed Our Signs, "Tales of the ancients", he cries!
 Words|إذا - When| تتلى - are recited| عليه - to him| آياتنا - Our Verses,| قال - he says,| أساطير - "Stories| الأولين - (of) the former (people)."|
16.
[68:16]
senesimühû `ale-lḫurṭûm.سنسمه على الخرطوم
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Elmalılı H. Yazır Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.
Yusuf AliSoon shall We brand (the beast) on the snout!
 Words|سنسمه - We will brand him| على - on| الخرطوم - the snout.|
17.
[68:17]
innâ belevnâhüm kemâ belevnâ aṣḥâbe-lcenneh. iẕ aḳsemû leyaṣrimünnehâ muṣbiḥîn.إنا بلوناهم كما بلونا أصحاب الجنة إذ أقسموا ليصرمنها مصبحين
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
Elmalılı H. Yazır Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
Yusuf AliVerily We have tried them as We tried the People of the Garden, when they resolved to gather the fruits of the (garden) in the morning.
 Words|إنا - Indeed, We| بلوناهم - have tried them| كما - as| بلونا - We tried| أصحاب - (the) companions| الجنة - (of) the garden,| إذ - when| أقسموا - they swore| ليصرمنها - to pluck its fruit| مصبحين - (in the) morning,|
18.
[68:18]
velâ yesteŝnûn.ولا يستثنون
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Elmalılı H. Yazır İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı).
Yusuf AliBut made no reservation, ("If it be Allah's Will").
 Words|ولا - And not| يستثنون - making exception.|
19.
[68:19]
feṭâfe `aleyhâ ṭâifüm mir rabbike vehüm nâimûn.فطاف عليها طائف من ربك وهم نائمون
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
Elmalılı H. Yazır Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,
Yusuf AliThen there came on the (garden) a visitation from thy Lord, (which swept away) all around, while they were asleep.
 Words|فطاف - So there came| عليها - upon it| طائف - a visitation| من - from| ربك - your Lord,| وهم - while they| نائمون - were asleep.|
20.
[68:20]
feaṣbeḥat keṣṣarîm.فأصبحت كالصريم
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
Elmalılı H. Yazır Bahçe simsiyah kesiliverdi.
Yusuf AliSo the (garden) became, by the morning, like a dark and desolate spot, (whose fruit had been gathered).
 Words|فأصبحت - So it became| كالصريم - as if reaped.|
21.
[68:21]
fetenâdev muṣbiḥîn.فتنادوا مصبحين
فَتَنَادَوا مُصْبِحِينَ
Elmalılı H. Yazır Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
Yusuf AliAs the morning broke, they called out, one to another,-
 Words|فتنادوا - And they called one another| مصبحين - (at) morning,|
22.
[68:22]
eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.أن اغدوا على حرثكم إن كنتم صارمين
أَنِ اغْدُوا عَلَى حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
Elmalılı H. Yazır "Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye.
Yusuf Ali"Go ye to your tilth (betimes) in the morning, if ye would gather the fruits."
 Words|أن - That| اغدوا - "Go early| على - to| حرثكم - your crop| إن - if| كنتم - you would| صارمين - pluck (the) fruit."|
23.
[68:23]
fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.فانطلقوا وهم يتخافتون
فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Elmalılı H. Yazır Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.
Yusuf AliSo they departed, conversing in secret low tones, (saying)-
 Words|فانطلقوا - So they went,| وهم - while they| يتخافتون - lowered (their) voices,|
24.
[68:24]
el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.أن لا يدخلنها اليوم عليكم مسكين
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
Elmalılı H. Yazır "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diyorlardı.
Yusuf Ali"Let not a single indigent person break in upon you into the (garden) this day."
 Words|أن - That| لا - "Not| يدخلنها - will enter it| اليوم - today| عليكم - upon you| مسكين - any poor person."|
25.
[68:25]
vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.وغدوا على حرد قادرين
وَغَدَوْا عَلَى حَرْدٍ قَادِرِينَ
Elmalılı H. Yazır (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
Yusuf AliAnd they opened the morning, strong in an (unjust) resolve.
 Words|وغدوا - And they went early| على - with| حرد - determination| قادرين - able.|
26.
[68:26]
felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.فلما رأوها قالوا إنا لضالون
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Elmalılı H. Yazır Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.
Yusuf AliBut when they saw the (garden), they said: "We have surely lost our way:
 Words|فلما - But when| رأوها - they saw it,| قالوا - they said,| إنا - "Indeed, we| لضالون - (are) surely lost.|
27.
[68:27]
bel naḥnü maḥrûmûn.بل نحن محرومون
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Elmalılı H. Yazır "Yok, biz mahrum edilmişiz." (dediler).
Yusuf Ali"Indeed we are shut out (of the fruits of our labour)!"
 Words|بل - Nay!| نحن - We| محرومون - (are) deprived."|
28.
[68:28]
ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn.قال أوسطهم ألم أقل لكم لولا تسبحون
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Elmalılı H. Yazır İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"
Yusuf AliSaid one of them, more just (than the rest): "Did I not say to you, 'Why not glorify (Allah)?'"
 Words|قال - Said| أوسطهم - (the) most moderate of them,| ألم - "Did not| أقل - I tell| لكم - you,| لولا - 'Why not| تسبحون - you glorify (Allah)?'"|
29.
[68:29]
ḳâlû sübḥâne rabbinâ innâ künnâ żâlimîn.قالوا سبحان ربنا إنا كنا ظالمين
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı H. Yazır "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz." (dediler).
Yusuf AliThey said: "Glory to our Lord! Verily we have been doing wrong!"
 Words|قالوا - They said,| سبحان - "Glory be| ربنا - (to) our Lord!| إنا - Indeed, we| كنا - [we] were| ظالمين - wrongdoers."|
30.
[68:30]
feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn.فأقبل بعضهم على بعض يتلاومون
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Elmalılı H. Yazır Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.
Yusuf AliThen they turned, one against another, in reproach.
 Words|فأقبل - Then approached,| بعضهم - some of them| على - to| بعض - others| يتلاومون - blaming each other.|
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
16 farklı meali görmek için lütfen ayet numarasına tıklayınız
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz.
Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız.
   Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir. - IP Numaranız: 18.227.0.249