1. [12:69] | velemmâ deḫalû `alâ yûsüfe âvâ ileyhi eḫâhü ḳâle innî ene eḫûke felâ tebteis bimâ kânû ya`melûn. | ولما دخلوا على يوسف آوى إليه أخاه قال إني أنا أخوك فلا تبتئس بما كانوا يعملون وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ قَالَ إِنِّي أَنَاْ أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!" |
Y. Ali | Now when they came into Joseph's presence, he received his (full) brother to stay with him. He said (to him): "Behold! I am thy (own) brother; so grieve not at aught of their doings."
|
Words | | |
2. [12:76] | febedee biev`iyetihim ḳable vi`âi eḫîhi ŝümme-staḫracehâ miv vi`âi eḫîh. keẕâlike kidnâ liyûsüf. mâ kâne liye'ḫuẕe eḫâhü fî dîni-lmeliki illâ ey yeşâe-llâh. nerfe`u deracâtim men neşâ'. vefevḳa külli ẕî `ilmin `alîm. | فبدأ بأوعيتهم قبل وعاء أخيه ثم استخرجها من وعاء أخيه كذلك كدنا ليوسف ما كان ليأخذ أخاه في دين الملك إلا أن يشاء الله نرفع درجات من نشاء وفوق كل ذي علم عليم فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاءِ أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاءَ اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاءُ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. |
Y. Ali | So he began (the search) with their baggage, before (he came to) the baggage of his brother: at length he brought it out of his brother's baggage. Thus did We plan for Joseph. He could not take his brother by the law of the king except that Allah willed it (so). We raise to degrees (of wisdom) whom We please: but over all endued with knowledge is one, the All-Knowing.
|
Words | | |
3. [19:53] | vevehebnâ lehû mir raḥmetinâ eḫâhü hârûne nebiyyâ. | ووهبنا له من رحمتنا أخاه هارون نبيا وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا |
---|
Elmalılı | Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik. Meâli Şerifi |
Y. Ali | And, out of Our Mercy, We gave him his brother Aaron, (also) a prophet.
|
Words | | |
4. [25:35] | veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ. | ولقد آتينا موسى الكتاب وجعلنا معه أخاه هارون وزيرا وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا |
---|
Elmalılı | Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık. |
Y. Ali | (Before this,) We sent Moses The Book, and appointed his brother Aaron with him as minister;
|
Words | | |