1. [2:33] | ḳâle yâ âdemü embi'hüm biesmâihim. felemmâ embeehüm biesmâihim ḳâle elem eḳul leküm innî a`lemü gaybe-ssemâvâti vel'arḍi vea`lemü mâ tübdûne vemâ küntüm tektümûn. | قال يا آدم أنبئهم بأسمائهم فلما أنبأهم بأسمائهم قال ألم أقل لكم إني أعلم غيب السماوات والأرض وأعلم ما تبدون وما كنتم تكتمون قَالَ يَا آدَمُ أَنْبِئْهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ |
---|
Elmalılı | (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi. |
Y. Ali | He said: "O Adam! Tell them their names." When he had told them, Allah said: "Did I not tell you that I know the secrets of heaven and earth, and I know what ye reveal and what ye conceal?"
|
Words | | |
2. [12:96] | felemmâ en câe-lbeşîru elḳâhü `alâ vechihî fertedde beṣîrâ. ḳâle elem eḳul leküm innî a`lemü mine-llâhi mâ lâ ta`lemûn. | فلما أن جاء البشير ألقاه على وجهه فارتد بصيرا قال ألم أقل لكم إني أعلم من الله ما لا تعلمون فَلَمَّا أَن جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. |
Y. Ali | Then when the bearer of the good news came, He cast (the shirt) over his face, and he forthwith regained clear sight. He said: "Did I not say to you, 'I know from Allah that which ye know not?'"
|
Words | | |
3. [18:39] | velevlâ iẕ deḫalte cenneteke ḳulte mâ şâe-llâhü lâ ḳuvvete illâ billâh. in terani ene eḳalle minke mâlev veveledâ. | ولولا إذ دخلت جنتك قلت ما شاء الله لا قوة إلا بالله إن ترن أنا أقل منك مالا وولدا وَلَوْلاَ إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاءَ اللَّهُ لاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللَّهِ إِن تَرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنكَ مَالاً وَوَلَدًا |
---|
Elmalılı | "Kendi bağına girdiğin zaman: "Bu Allah'dandır, benim kuvvetimle değil, Allah'ın kuvveti ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da." |
Y. Ali | "Why didst thou not, as thou wentest into thy garden, say: 'Allah's will (be done)! There is no power but with Allah!' If thou dost see me less than thee in wealth and sons,
|
Words | | |
4. [18:72] | ḳâle elem eḳul inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ. | قال ألم أقل إنك لن تستطيع معي صبرا قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا |
---|
Elmalılı | (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi. |
Y. Ali | He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"
|
Words | | |
5. [18:75] | ḳâle elem eḳul leke inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ. | قال ألم أقل لك إنك لن تستطيع معي صبرا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا |
---|
Elmalılı | Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?" |
Y. Ali | He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"
|
Words | | |
6. [68:28] | ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn. | قال أوسطهم ألم أقل لكم لولا تسبحون قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ |
---|
Elmalılı | İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?" |
Y. Ali | Said one of them, more just (than the rest): "Did I not say to you, 'Why not glorify (Allah)?'"
|
Words | | |