1. [51:59] | feinne lilleẕîne żalemû ẕenûbem miŝle ẕenûbi aṣḥâbihim felâ yesta`cilûn. | فإن للذين ظلموا ذنوبا مثل ذنوب أصحابهم فلا يستعجلون فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ |
---|
Elmalılı | Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler. |
Y. Ali | For the Wrong-doers, their portion is like unto the portion of their fellows (of earlier generations): then let them not ask Me to hasten (that portion)!
|
Words | | |
2. [55:39] | feyevmeiẕil lâ yüs'elü `an ẕembihî insüv velâ cânn. | فيومئذ لا يسأل عن ذنبه إنس ولا جان فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُسْأَلُ عَن ذَنبِهِ إِنسٌ وَلَا جَانٌّ |
---|
Elmalılı | İşte o gün, ne insana ne de cinne günahından sorulmaz. |
Y. Ali | On that Day no question will be asked of man or Jinn as to his sin.
|
Words | | |
3. [61:12] | yagfir leküm ẕünûbeküm veyüdḫilküm cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru vemesâkine ṭayyibeten fî cennâti `adn. ẕâlike-lfevzü-l`ażîm. | يغفر لكم ذنوبكم ويدخلكم جنات تجري من تحتها الأنهار ومساكن طيبة في جنات عدن ذلك الفوز العظيم يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ |
---|
Elmalılı | (Eğer böyle yaparsanız Allah) sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. |
Y. Ali | He will forgive you your sins, and admit you to Gardens beneath which Rivers flow, and to beautiful mansions in Gardens of Eternity: that is indeed the Supreme Achievement.
|
Words | | |
4. [67:11] | fa`terafû biẕembihim. fesuḥḳal liaṣḥâbi-sse`îr. | فاعترفوا بذنبهم فسحقا لأصحاب السعير فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ |
---|
Elmalılı | Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar! |
Y. Ali | They will then confess their sins: but far will be (Forgiveness) from the Companions of the Blazing Fire!
|
Words | | |
5. [71:4] | yagfir leküm min ẕünûbiküm veyüeḫḫirküm ilâ ecelim müsemmâ. inne ecele-llâhi iẕâ câe lâ yü'eḫḫar. lev küntüm ta`lemûn. | يغفر لكم من ذنوبكم ويؤخركم إلى أجل مسمى إن أجل الله إذا جاء لا يؤخر لو كنتم تعلمون يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | "Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.." (inanırdınız). |
Y. Ali | "So He may forgive you your sins and give you respite for a stated Term: for when the Term given by Allah is accomplished, it cannot be put forward: if ye only knew."
|
Words | | |
6. [81:9] | bieyyi ẕembin ḳutilet. | بأي ذنب قتلت بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ |
---|
Elmalılı | "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye. |
Y. Ali | For what crime she was killed;
|
Words | | |
7. [91:14] | fekeẕẕebûhü fe`aḳarûhâ. fedemdeme `aleyhim rabbühüm biẕembihim fesevvâhâ. | فكذبوه فعقروها فدمدم عليهم ربهم بذنبهم فسواها فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا |
---|
Elmalılı | Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti. |
Y. Ali | Then they rejected him (as a false prophet), and they hamstrung her. So their Lord, on account of their crime, obliterated their traces and made them equal (in destruction, high and low)!
|
Words | | |