Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 151 Surah :  4 - NisaGörüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 176 - Sure no: 4
1.
[4:31]
in tectenibû kebâira mâ tünhevne `anhü nükeffir `anküm seyyiâtiküm venüdḫilküm müdḫalen kerîmâ.إن تجتنبوا كبائر ما تنهون عنه نكفر عنكم سيئاتكم وندخلكم مدخلا كريما
إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا
Elmalılı Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.
Y. AliIf ye (but) eschew the most heinous of the things which ye are forbidden to do, We shall expel out of you all the evil in you, and admit you to a gate of great honour.
 Words|إن - If| تجتنبوا - you avoid| كبائر - great (sins)| ما - (of) what| تنهون - you are forbidden| عنه - from [it],| نكفر - We will remove| عنكم - from you| سيئاتكم - your evil deeds| وندخلكم - and We will admit you| مدخلا - (to) an entrance| كريما - noble.|
2.
[4:32]
velâ tetemennev mâ feḍḍale-llâhü bihî ba`ḍaküm `alâ ba`ḍ. lirricâli neṣîbüm mimme-ktesebû velinnisâi neṣîbüm mimme-ktesebn. ves'elü-llâhe min faḍlih. inne-llâhe kâne bikülli şey'in `alîmâ.ولا تتمنوا ما فضل الله به بعضكم على بعض للرجال نصيب مما اكتسبوا وللنساء نصيب مما اكتسبن واسألوا الله من فضله إن الله كان بكل شيء عليما
وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Elmalılı Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Y. AliAnd in no wise covet those things in which Allah Hath bestowed His gifts More freely on some of you than on others: To men is allotted what they earn, and to women what they earn: But ask Allah of His bounty. For Allah hath full knowledge of all things.
 Words|ولا - And (do) not| تتمنوا - covet| ما - what| فضل - (has) bestowed| الله - Allah| به - [with it]| بعضكم - some of you| على - over| بعض - others.| للرجال - For men| نصيب - (is) a share| مما - of what| اكتسبوا - they earned,| وللنساء - and for women| نصيب - (is) a share| مما - of what| اكتسبن - they earned.| واسألوا - And ask| الله - Allah| من - of| فضله - His bounty.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| بكل - of every| شيء - thing| عليما - All-Knower.|
3.
[4:33]
veliküllin ce`alnâ mevâliye mimmâ terake-lvâlidâni vel'aḳrabûn. velleẕîne `aḳadet eymânüküm feâtûhüm neṣîbehüm. inne-llâhe kâne `alâ külli şey'in şehîdâ.ولكل جعلنا موالي مما ترك الوالدان والأقربون والذين عقدت أيمانكم فآتوهم نصيبهم إن الله كان على كل شيء شهيدا
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا
Elmalılı Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
Y. AliTo (benefit) every one, We have appointed shares and heirs to property left by parents and relatives. To those, also, to whom your right hand was pledged, give their due portion. For truly Allah is witness to all things.
 Words|ولكل - And for all| جعلنا - We (have) made| موالي - heirs| مما - of what| ترك - (is) left| الوالدان - (by) the parents| والأقربون - and the relatives.| والذين - And those whom| عقدت - pledged| أيمانكم - your right hands -| فآتوهم - then give them| نصيبهم - their share.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| على - over| كل - every| شيء - thing| شهيدا - a Witness.|
4.
[4:34]
erricâlü ḳavvâmûne `ale-nnisâi bimâ feḍḍale-llâhü ba`ḍahüm `alâ ba`ḍiv vebimâ enfeḳû min emvâlihim. feṣṣâliḥâtü ḳânitâtün ḥâfiżâtül lilgaybi bimâ ḥafiża-llâh. vellâtî teḫâfûne nüşûzehünne fe`iżûhünne vehcürûhünne fi-lmeḍâci`i vaḍribûhünn. fein eṭa`neküm felâ tebgû `aleyhinne sebîlâ. inne-llâhe kâne `aliyyen kebîrâ.الرجال قوامون على النساء بما فضل الله بعضهم على بعض وبما أنفقوا من أموالهم فالصالحات قانتات حافظات للغيب بما حفظ الله واللاتي تخافون نشوزهن فعظوهن واهجروهن في المضاجع واضربوهن فإن أطعنكم فلا تبغوا عليهن سبيلا إن الله كان عليا كبيرا
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا
Elmalılı Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Y. AliMen are the protectors and maintainers of women, because Allah has given the one more (strength) than the other, and because they support them from their means. Therefore the righteous women are devoutly obedient, and guard in (the husband's) absence what Allah would have them guard. As to those women on whose part ye fear disloyalty and ill-conduct, admonish them (first), (Next), refuse to share their beds, (And last) beat them (lightly); but if they return to obedience, seek not against them Means (of annoyance): For Allah is Most High, great (above you all).
 Words|الرجال - [The] men| قوامون - (are) protectors| على - of| النساء - the women| بما - because| فضل - (has) bestowed| الله - Allah| بعضهم - some of them| على - over| بعض - others| وبما - and because| أنفقوا - they spend| من - from| أموالهم - their wealth.| فالصالحات - So the righteous women| قانتات - (are) obedient,| حافظات - guarding| للغيب - in the unseen| بما - that which| حفظ - (orders) them to guard| الله - (by) Allah.| واللاتي - And those (from) whom| تخافون - you fear| نشوزهن - their ill-conduct| فعظوهن - then advise them,| واهجروهن - and forsake them| في - in| المضاجع - the bed| واضربوهن - and [finally] strike them.| فإن - Then if| أطعنكم - they obey you| فلا - then (do) not| تبغوا - seek| عليهن - against them| سبيلا - a way.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| عليا - Most High,| كبيرا - Most Great.|
5.
[4:35]
vein ḫiftüm şiḳâḳa beynihimâ feb`aŝû ḥakemem min ehlihî veḥakemem min ehlihâ. iy yürîdâ iṣlâḥay yüveffiḳi-llâhü beynehümâ. inne-llâhe kâne `alîmen ḫabîrâ.وإن خفتم شقاق بينهما فابعثوا حكما من أهله وحكما من أهلها إن يريدا إصلاحا يوفق الله بينهما إن الله كان عليما خبيرا
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحًا يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا
Elmalılı Eğer karıkoca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karıkoca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
Y. AliIf ye fear a breach between them twain, appoint (two) arbiters, one from his family, and the other from hers; if they wish for peace, Allah will cause their reconciliation: For Allah hath full knowledge, and is acquainted with all things.
 Words|وإن - And if| خفتم - you fear| شقاق - a dissension| بينهما - between (the) two of them,| فابعثوا - then send| حكما - an arbitrator| من - from| أهله - his family| وحكما - and an arbitrator| من - from| أهلها - her family.| إن - If| يريدا - they both wish| إصلاحا - reconciliation,| يوفق - will cause reconciliation| الله - Allah| بينهما - between both of them.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| عليما - All-Knower,| خبيرا - All-Aware.|
6.
[4:36]
va`büdü-llâhe velâ tüşrikû bihî şey'ev vebilvâlideyni iḥsânev vebiẕi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîni velcâri ẕi-lḳurbâ velcâri-lcünübi veṣṣâḥibi bilcembi vebni-ssebîli vemâ meleket eymânüküm. inne-llâhe lâ yüḥibbü men kâne muḫtâlen feḫûrâ.واعبدوا الله ولا تشركوا به شيئا وبالوالدين إحسانا وبذي القربى واليتامى والمساكين والجار ذي القربى والجار الجنب والصاحب بالجنب وابن السبيل وما ملكت أيمانكم إن الله لا يحب من كان مختالا فخورا
وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
Elmalılı Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.
Y. AliServe Allah, and join not any partners with Him; and do good- to parents, kinsfolk, orphans, those in need, neighbours who are near, neighbours who are strangers, the companion by your side, the wayfarer (ye meet), and what your right hands possess: For Allah loveth not the arrogant, the vainglorious;-
 Words|واعبدوا - And worship| الله - Allah| ولا - And (do) not| تشركوا - associate| به - with Him| شيئا - anything,| وبالوالدين - and to the parents| إحسانا - (do) good,| وبذي - and with| القربى - the relatives,| واليتامى - and the orphans,| والمساكين - and the needy| والجار - and the neighbor| ذي - (who is)| القربى - near,| والجار - and the neighbor| الجنب - (who is) farther away,| والصاحب - and the companion| بالجنب - by your side| وابن - and the| السبيل - traveler| وما - and what| ملكت - possess[ed]| أيمانكم - your right hands.| إن - Indeed,| الله - Allah| لا - (does) not| يحب - love| من - (the one) who| كان - is| مختالا - [a] proud| فخورا - (and) [a] boastful.|
7.
[4:37]
elleẕîne yebḫalûne veye'mürûne-nnâse bilbuḫli veyektümûne mâ âtâhümü-llâhü min faḍlih. vea`tednâ lilkâfirîne `aẕâbem mühînâ.الذين يبخلون ويأمرون الناس بالبخل ويكتمون ما آتاهم الله من فضله وأعتدنا للكافرين عذابا مهينا
الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Elmalılı Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.
Y. Ali(Nor) those who are niggardly or enjoin niggardliness on others, or hide the bounties which Allah hath bestowed on them; for We have prepared, for those who resist Faith, a punishment that steeps them in contempt;-
 Words|الذين - Those who| يبخلون - are stingy| ويأمرون - and order| الناس - the people| بالبخل - [of] stinginess| ويكتمون - and hide| ما - what| آتاهم - (has) given them| الله - Allah| من - of| فضله - His Bounty -| وأعتدنا - and We (have) prepared| للكافرين - for the disbelievers| عذابا - a punishment| مهينا - humiliating.|
8.
[4:38]
velleẕîne yünfiḳûne emvâlehüm riâe-nnâsi velâ yü'minûne billâhi velâ bilyevmi-l'âḫir. vemey yeküni-şşeyṭânü lehû ḳarînen fesâe ḳarînâ.والذين ينفقون أموالهم رئاء الناس ولا يؤمنون بالله ولا باليوم الآخر ومن يكن الشيطان له قرينا فساء قرينا
وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَـاءَ النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاءَ قَرِينًا
Elmalılı Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır!
Y. AliNot those who spend of their substance, to be seen of men, but have no faith in Allah and the Last Day: If any take the Evil One for their intimate, what a dreadful intimate he is!
 Words|والذين - And those who| ينفقون - spend| أموالهم - their wealth| رئاء - to be seen| الناس - (by) the people| ولا - and not| يؤمنون - they believe| بالله - in Allah| ولا - and not| باليوم - in the Day| الآخر - the Last,| ومن - and whoever| يكن - has| الشيطان - the Shaitaan| له - for him| قرينا - (as) companion -| فساء - then evil| قرينا - (is he as) a companion.|
9.
[4:39]
vemâẕâ `aleyhim lev âmenû billâhi velyevmi-l'âḫiri veenfeḳû mimmâ razeḳahümü-llâh. vekâne-llâhü bihim `alîmâ.وماذا عليهم لو آمنوا بالله واليوم الآخر وأنفقوا مما رزقهم الله وكان الله بهم عليما
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ آمَنُواْ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّهُ وَكَانَ اللّهُ بِهِم عَلِيمًا
Elmalılı Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan gösterişsiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir.
Y. AliAnd what burden Were it on them if they had faith in Allah and in the Last Day, and they spent out of what Allah hath given them for sustenance? For Allah hath full knowledge of them.
 Words|وماذا - And what| عليهم - (is) against them| لو - if| آمنوا - they believed| بالله - in Allah| واليوم - and the Day| الآخر - the Last| وأنفقوا - and spent| مما - from what| رزقهم - (has) provided them| الله - Allah?| وكان - And is| الله - Allah| بهم - about them| عليما - All-Knower.|
10.
[4:40]
inne-llâhe lâ yażlimü miŝḳâle ẕerrah. vein tekü ḥasenetey yüḍâ`ifhâ veyü'ti mil ledünhü ecran `ażîmâ.إن الله لا يظلم مثقال ذرة وإن تك حسنة يضاعفها ويؤت من لدنه أجرا عظيما
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا
Elmalılı Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir.
Y. AliAllah is never unjust in the least degree: If there is any good (done), He doubleth it, and giveth from His own presence a great reward.
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah| لا - (does) not| يظلم - wrong| مثقال - (as much as) weight| ذرة - (of) an atom.| وإن - And if| تك - there is| حسنة - a good| يضاعفها - He doubles it| ويؤت - and gives| من - from| لدنه - near Him| أجرا - a reward| عظيما - great.|
11.
[4:41]
fekeyfe iẕâ ci'nâ min külli ümmetim bişehîdiv veci'nâ bike `alâ hâülâi şehîdâ.فكيف إذا جئنا من كل أمة بشهيد وجئنا بك على هؤلاء شهيدا
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَـؤُلاَءِ شَهِيدًا
Elmalılı Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!..
Y. AliHow then if We brought from each people a witness, and We brought thee as a witness against these people!
 Words|فكيف - So how (will it be)| إذا - when| جئنا - We bring| من - from| كل - every| أمة - nation| بشهيد - a witness| وجئنا - and We bring| بك - you| على - against| هؤلاء - these (people)| شهيدا - (as) a witness.|
12.
[4:42]
yevmeiẕiy yeveddü-lleẕîne keferû ve`aṣavu-rrasûle lev tüsevvâ bihimü-l'arḍ. velâ yektümûne-llâhe ḥadîŝâ.يومئذ يود الذين كفروا وعصوا الرسول لو تسوى بهم الأرض ولا يكتمون الله حديثا
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَعَصَوُاْ الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الْأَرْضُ وَلاَ يَكْتُمُونَ اللّهَ حَدِيثًا
Elmalılı Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler.
Y. AliOn that day those who reject Faith and disobey the messenger will wish that the earth Were made one with them: But never will they hide a single fact from Allah!
 Words|يومئذ - (On) that Day| يود - will wish| الذين - those who| كفروا - disbelieved| وعصوا - and disobeyed| الرسول - the Messenger| لو - if| تسوى - was leveled| بهم - with them| الأرض - the earth| ولا - and not| يكتمون - they will (be able to) hide| الله - (from) Allah| حديثا - (any) statement.|
13.
[4:43]
yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ taḳrabu-ṣṣalâte veentüm sükârâ ḥattâ ta`lemû mâ teḳûlûne velâ cünüben illâ `âbirî sebîlin ḥattâ tagtesilû. vein küntüm merḍâ ev `alâ seferin ev câe eḥadüm minküm mine-lgâiṭi ev lemestümü-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû ṣa`îden ṭayyiben femseḥû bivucûhiküm veeydîküm. inne-llâhe kâne `afüvven gafûrâ.يا أيها الذين آمنوا لا تقربوا الصلاة وأنتم سكارى حتى تعلموا ما تقولون ولا جنبا إلا عابري سبيل حتى تغتسلوا وإن كنتم مرضى أو على سفر أو جاء أحد منكم من الغائط أو لامستم النساء فلم تجدوا ماء فتيمموا صعيدا طيبا فامسحوا بوجوهكم وأيديكم إن الله كان عفوا غفورا
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّى تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّى تَغْتَسِلُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِّنكُم مِّنَ الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُواْ مَاءً فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا
Elmalılı Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
Y. AliO ye who believe! Approach not prayers with a mind befogged, until ye can understand all that ye say,- nor in a state of ceremonial impurity (Except when travelling on the road), until after washing your whole body. If ye are ill, or on a journey, or one of you cometh from offices of nature, or ye have been in contact with women, and ye find no water, then take for yourselves clean sand or earth, and rub therewith your faces and hands. For Allah doth blot out sins and forgive again and again.
 Words|يا - O| أيها - O you| الذين - who| آمنوا - believe[d]!| لا - (Do) not| تقربوا - go near| الصلاة - the prayer| وأنتم - while you| سكارى - (are) intoxicated| حتى - until| تعلموا - you know| ما - what| تقولون - you are saying| ولا - and not| جنبا - (when you are) impure| إلا - except| عابري - (when) passing| سبيل - (through) a way| حتى - until| تغتسلوا - you have bathed.| وإن - And if| كنتم - you are| مرضى - ill| أو - or| على - on| سفر - a journey| أو - or| جاء - came| أحد - one| منكم - of you| من - from| الغائط - the toilet,| أو - or| لامستم - you have touched| النساء - the women| فلم - and not| تجدوا - you find| ماء - water,| فتيمموا - then do tayammum| صعيدا - (with) earth| طيبا - clean| فامسحوا - and wipe (with it)| بوجوهكم - your faces| وأيديكم - and your hands.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| عفوا - Oft-Pardoning,| غفورا - Oft-Forgiving.|
14.
[4:44]
elem tera ile-lleẕîne ûtû neṣîbem mine-lkitâbi yeşterûne-ḍḍalâlete veyürîdûne en teḍillü-ssebîl.ألم تر إلى الذين أوتوا نصيبا من الكتاب يشترون الضلالة ويريدون أن تضلوا السبيل
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلاَلَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّواْ السَّبِيلَ
Elmalılı Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
Y. AliHast thou not turned Thy vision to those who were given a portion of the Book? they traffic in error, and wish that ye should lose the right path.
 Words|ألم - Did not| تر - you see,| إلى - [towards]| الذين - those who| أوتوا - were given| نصيبا - a portion| من - of| الكتاب - the Book,| يشترون - purchasing| الضلالة - [the] error| ويريدون - and wishing| أن - that| تضلوا - you stray| السبيل - (from) the way?|
15.
[4:45]
vellâhü a`lemü bia`dâiküm. vekefâ billâhi veliyyâ. vekefâ billâhi neṣîrâ.والله أعلم بأعدائكم وكفى بالله وليا وكفى بالله نصيرا
وَاللّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَى بِاللّهِ وَلِيًّا وَكَفَى بِاللّهِ نَصِيرًا
Elmalılı Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.
Y. AliBut Allah hath full knowledge of your enemies: Allah is enough for a protector, and Allah is enough for a Helper.
 Words|والله - And Allah| أعلم - knows better| بأعدائكم - about your enemies| وكفى - and (is) sufficient| بالله - Allah| وليا - (as) a Protector,| وكفى - and sufficient| بالله - (is) Allah| نصيرا - (as) a Helper.|
16.
[4:46]
mine-lleẕîne hâdû yüḥarrifûne-lkelime `am mevâḍi`ihî veyeḳûlûne semi`nâ ve`aṣaynâ vesma` gayra müsme`iv verâ`inâ leyyem bielsinetihim veṭa`nen fi-ddîn. velev ennehüm ḳâlû semi`nâ veeṭa`nâ vesma` venżurnâ lekâne ḫayral lehüm veaḳveme velâkil le`anehümü-llâhü biküfrihim felâ yü'minûne illâ ḳalîlâ.من الذين هادوا يحرفون الكلم عن مواضعه ويقولون سمعنا وعصينا واسمع غير مسمع وراعنا ليا بألسنتهم وطعنا في الدين ولو أنهم قالوا سمعنا وأطعنا واسمع وانظرنا لكان خيرا لهم وأقوم ولكن لعنهم الله بكفرهم فلا يؤمنون إلا قليلا
مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَكِن لَّعَنَهُمُ اللّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً
Elmalılı Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki onlar, "İşittik ve itaatettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.
Y. AliOf the Jews there are those who displace words from their (right) places, and say: "We hear and we disobey"; and "Hear what is not Heard"; and "Ra'ina"; with a twist of their tongues and a slander to Faith. If only they had said: "What hear and we obey"; and "Do hear"; and "Do look at us"; it would have been better for them, and more proper; but Allah hath cursed them for their Unbelief; and but few of them will believe.
 Words|من - Of| الذين - those who| هادوا - are Jews,| يحرفون - they distort| الكلم - the words| عن - from| مواضعه - their places| ويقولون - and they say,| سمعنا - "We hear[d]| وعصينا - and we disobey[ed]"| واسمع - and "Hear| غير - not| مسمع - to be heard| وراعنا - and "Raina"| ليا - twisting| بألسنتهم - [with] their tongues| وطعنا - and defaming| في - [in]| الدين - the religion.| ولو - And if| أنهم - [that] they| قالوا - (had) said,| سمعنا - "We hear[d]| وأطعنا - and we obey[ed]"| واسمع - and "Hear| وانظرنا - and look (at) us,"| لكان - surely it (would) have been| خيرا - better| لهم - for them| وأقوم - and more suitable.| ولكن - [And] but| لعنهم - cursed them| الله - Allah| بكفرهم - for their disbelief,| فلا - so not| يؤمنون - they believe| إلا - except| قليلا - a few.|
17.
[4:47]
yâ eyyühe-lleẕîne ûtü-lkitâbe âminû bimâ nezzelnâ müṣaddiḳal limâ me`aküm min ḳabli en naṭmise vucûhen feneruddehâ `alâ edbârihâ ev nel`anehüm kemâ le`annâ aṣḥâbe-ssebt. vekâne emru-llâhi mef`ûlâ.يا أيها الذين أوتوا الكتاب آمنوا بما نزلنا مصدقا لما معكم من قبل أن نطمس وجوها فنردها على أدبارها أو نلعنهم كما لعنا أصحاب السبت وكان أمر الله مفعولا
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ آمِنُواْ بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ وَكَانَ أَمْرُ اللّهِ مَفْعُولاً
Elmalılı Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
Y. AliO ye People of the Book! believe in what We have (now) revealed, confirming what was (already) with you, before We change the face and fame of some (of you) beyond all recognition, and turn them hindwards, or curse them as We cursed the Sabbath-breakers, for the decision of Allah Must be carried out.
 Words|يا - O| أيها - O you| الذين - who| أوتوا - (have) been given| الكتاب - the Book,| آمنوا - believe| بما - in what| نزلنا - We (have) revealed| مصدقا - confirming| لما - what is| معكم - with you,| من - from| قبل - before| أن - [that]| نطمس - We efface| وجوها - faces| فنردها - and turn them| على - on| أدبارها - their backs| أو - or| نلعنهم - We curse them| كما - as| لعنا - We cursed| أصحاب - companions| السبت - (of) the Sabbath.| وكان - And is| أمر - (the) command| الله - (of) Allah| مفعولا - (always) executed.|
18.
[4:48]
inne-llâhe lâ yagfiru ey yüşrake bihî veyagfiru mâ dûne ẕâlike limey yeşâ'. vemey yüşrik billâhi feḳadi-fterâ iŝmen `ażîmâ.إن الله لا يغفر أن يشرك به ويغفر ما دون ذلك لمن يشاء ومن يشرك بالله فقد افترى إثما عظيما
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا
Elmalılı Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.
Y. AliAllah forgiveth not that partners should be set up with Him; but He forgiveth anything else, to whom He pleaseth; to set up partners with Allah is to devise a sin Most heinous indeed.
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah| لا - (does) not| يغفر - forgive| أن - that| يشرك - partners be associated| به - with Him,| ويغفر - but He forgives| ما - from| دون - other than| ذلك - that| لمن - for whom| يشاء - He wills.| ومن - And whoever| يشرك - associates partners| بالله - with Allah,| فقد - then surely| افترى - he has fabricated| إثما - a sin -| عظيما - tremendous.|
19.
[4:49]
elem tera ile-lleẕîne yüzekkûne enfüsehüm. beli-llâhü yüzekkî mey yeşâü velâ yużlemûne fetîlâ.ألم تر إلى الذين يزكون أنفسهم بل الله يزكي من يشاء ولا يظلمون فتيلا
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُمْ بَلِ اللّهُ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً
Elmalılı Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez.
Y. AliHast thou not turned Thy vision to those who claim sanctity for themselves? Nay-but Allah Doth sanctify whom He pleaseth. But never will they fail to receive justice in the least little thing.
 Words|ألم - Do not| تر - you see| إلى - [towards]| الذين - those who| يزكون - claim purity| أنفسهم - (for) themselves?| بل - Nay,| الله - (it is) Allah,| يزكي - He purifies| من - whom| يشاء - He wills| ولا - and not| يظلمون - they will be wronged| فتيلا - (even as much as) a hair on a date-seed.|
20.
[4:50]
ünżur keyfe yefterûne `ale-llâhi-lkeẕib. vekefâ bihî iŝmem mübînâ.انظر كيف يفترون على الله الكذب وكفى به إثما مبينا
انظُرْ كَيفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الكَذِبَ وَكَفَى بِهِ إِثْمًا مُّبِينًا
Elmalılı Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
Y. AliBehold! how they invent a lie against Allah! but that by itself is a manifest sin!
 Words|انظر - See| كيف - how| يفترون - they invent| على - about| الله - Allah| الكذب - [the] lie,| وكفى - and sufficient| به - is it -| إثما - (as) a sin| مبينا - manifest.|
21.
[4:51]
elem tera ile-lleẕîne ûtû neṣîbem mine-lkitâbi yü'minûne bilcibti veṭṭâgûti veyeḳûlûne lilleẕîne keferû hâülâi ehdâ mine-lleẕîne âmenû sebîlâ.ألم تر إلى الذين أوتوا نصيبا من الكتاب يؤمنون بالجبت والطاغوت ويقولون للذين كفروا هؤلاء أهدى من الذين آمنوا سبيلا
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ هَؤُلاَءِ أَهْدَى مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ سَبِيلاً
Elmalılı "Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar.
Y. AliHast thou not turned Thy vision to those who were given a portion of the Book? they believe in sorcery and Evil, and say to the Unbelievers that they are better guided in the (right) way Than the believers!
 Words|ألم - Do not| تر - you see| إلى - [towards]| الذين - those who| أوتوا - were given| نصيبا - a portion| من - of| الكتاب - the Book?| يؤمنون - They believe| بالجبت - in the superstition| والطاغوت - and the false deities,| ويقولون - and they say| للذين - for those who| كفروا - disbelieve[d]| هؤلاء - "These| أهدى - (are) better guided| من - than| الذين - those who| آمنوا - believe[d]| سبيلا - (as to the) way.|
22.
[4:52]
ülâike-lleẕîne le`anehümü-llâh. vemey yel`ani-llâhü felen tecide lehû neṣîrâ.أولئك الذين لعنهم الله ومن يلعن الله فلن تجد له نصيرا
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللّهُ وَمَن يَلْعَنِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ نَصِيرًا
Elmalılı Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.
Y. AliThey are (men) whom Allah hath cursed: And those whom Allah Hath cursed, thou wilt find, have no one to help.
 Words|أولئك - Those| الذين - (are) the ones| لعنهم - (who have been) cursed| الله - (by) Allah,| ومن - and whoever| يلعن - (is) cursed| الله - (by) Allah| فلن - then never| تجد - will you find| له - for him| نصيرا - (any) helper.|
23.
[4:53]
em lehüm neṣîbüm mine-lmülki feiẕel lâ yü'tûne-nnâse neḳîrâ.أم لهم نصيب من الملك فإذا لا يؤتون الناس نقيرا
أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لاَّ يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا
Elmalılı Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
Y. AliHave they a share in dominion or power? Behold, they give not a farthing to their fellow-men?
 Words|أم - Or| لهم - for them| نصيب - (is) a share| من - of| الملك - the Kingdom?| فإذا - Then| لا - not would| يؤتون - they give| الناس - the people| نقيرا - (even as much as the) speck on a date seed.|
24.
[4:54]
em yaḥsüdûne-nnâse `alâ mâ âtâhümü-llâhü min faḍlih. feḳad âteynâ âle ibrâhîme-lkitâbe velḥikmete veâteynâhüm mülken `ażîmâ.أم يحسدون الناس على ما آتاهم الله من فضله فقد آتينا آل إبراهيم الكتاب والحكمة وآتيناهم ملكا عظيما
أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَآ آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا
Elmalılı Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
Y. AliOr do they envy mankind for what Allah hath given them of his bounty? but We had already given the people of Abraham the Book and Wisdom, and conferred upon them a great kingdom.
 Words|أم - Or| يحسدون - are they jealous| الناس - (of) the people| على - for| ما - what| آتاهم - gave them| الله - Allah| من - from| فضله - His Bounty?| فقد - But surely| آتينا - We gave| آل - (the) family| إبراهيم - (of) Ibrahim| الكتاب - the Book| والحكمة - and [the] wisdom| وآتيناهم - and [We] gave them| ملكا - a kingdom| عظيما - great.|
25.
[4:55]
feminhüm men âmene bihî veminhüm men ṣadde `anh. vekefâ bicehenneme se`îrâ.فمنهم من آمن به ومنهم من صد عنه وكفى بجهنم سعيرا
فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُم مَّن صَدَّ عَنْهُ وَكَفَى بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا
Elmalılı İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. O iman etmeyenlere cehennem alevi yeter.
Y. AliSome of them believed, and some of them averted their faces from him: And enough is Hell for a burning fire.
 Words|فمنهم - Then of them| من - (are some) who| آمن - believed| به - in him| ومنهم - and of them| من - (are some) who| صد - turned away| عنه - from him,| وكفى - and sufficient| بجهنم - (is) Hell| سعيرا - (as a) Blazing Fire.|
26.
[4:56]
inne-lleẕîne keferû biâyâtinâ sevfe nuṣlîhim nârâ. küllemâ neḍicet cülûdühüm beddelnâhüm cülûden gayrahâ liyeẕûḳu-l`aẕâb. inne-llâhe kâne `azîzen ḥakîmâ.إن الذين كفروا بآياتنا سوف نصليهم نارا كلما نضجت جلودهم بدلناهم جلودا غيرها ليذوقوا العذاب إن الله كان عزيزا حكيما
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا
Elmalılı Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Y. AliThose who reject our Signs, We shall soon cast into the Fire: as often as their skins are roasted through, We shall change them for fresh skins, that they may taste the penalty: for Allah is Exalted in Power, Wise.
 Words|إن - Indeed,| الذين - those who| كفروا - disbelieved| بآياتنا - in Our Signs,| سوف - soon| نصليهم - We will burn them| نارا - (in) a Fire.| كلما - Every time| نضجت - are roasted| جلودهم - their skins| بدلناهم - We will change their| جلودا - skins| غيرها - for other (than) that,| ليذوقوا - so that they may taste| العذاب - the punishment.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| عزيزا - All-Mighty,| حكيما - All-Wise.|
27.
[4:57]
velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti senüdḫilühüm cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. lehüm fîhâ ezvâcüm müṭahherah. venüdḫilühüm żillen żalîlâ.والذين آمنوا وعملوا الصالحات سندخلهم جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا لهم فيها أزواج مطهرة وندخلهم ظلا ظليلا
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِـلاًّ ظَلِيلاً
Elmalılı İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
Y. AliBut those who believe and do deeds of righteousness, We shall soon admit to Gardens, with rivers flowing beneath,- their eternal home: Therein shall they have companions pure and holy: We shall admit them to shades, cool and ever deepening.
 Words|والذين - And those who| آمنوا - believe[d]| وعملوا - and did| الصالحات - the good deeds| سندخلهم - We will admit them| جنات - (in) Gardens| تجري - flows| من - from| تحتها - underneath it| الأنهار - the rivers,| خالدين - will abide| فيها - in it| أبدا - forever.| لهم - For them| فيها - in it| أزواج - (are) spouses| مطهرة - pure,| وندخلهم - and We will admit them| ظلا - (in the) shade| ظليلا - thick.|
28.
[4:58]
inne-llâhe ye'müruküm en tü'eddü-l'emenâti ilâ ehlihâ veiẕâ ḥakemtüm beyne-nnâsi en taḥkümû bil`adl. inne-llâhe ni`immâ ye`iżuküm bih. inne-llâhe kâne semî`am beṣîrâ.إن الله يأمركم أن تؤدوا الأمانات إلى أهلها وإذا حكمتم بين الناس أن تحكموا بالعدل إن الله نعما يعظكم به إن الله كان سميعا بصيرا
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّواْ الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
Elmalılı Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
Y. AliAllah doth command you to render back your Trusts to those to whom they are due; And when ye judge between man and man, that ye judge with justice: Verily how excellent is the teaching which He giveth you! For Allah is He Who heareth and seeth all things.
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah| يأمركم - orders you| أن - to| تؤدوا - render| الأمانات - the trusts| إلى - to| أهلها - their owners,| وإذا - and when| حكمتم - you judge| بين - between| الناس - the people| أن - to| تحكموا - judge| بالعدل - with justice.| إن - Indeed,| الله - Allah| نعما - excellently| يعظكم - advises you| به - with it.| إن - Indeed,| الله - Allah| كان - is| سميعا - All-Hearing,| بصيرا - All-Seeing.|
29.
[4:59]
yâ eyyühe-lleẕîne âmenû eṭî`ü-llâhe veeṭî`ü-rrasûle veüli-l'emri minküm. fein tenâza`tüm fî şey'in feruddûhü ile-llâhi verrasûli in küntüm tü'minûne billâhi velyevmi-l'âḫir. ẕâlike ḫayruv veaḥsenü te'vîlâ.يا أيها الذين آمنوا أطيعوا الله وأطيعوا الرسول وأولي الأمر منكم فإن تنازعتم في شيء فردوه إلى الله والرسول إن كنتم تؤمنون بالله واليوم الآخر ذلك خير وأحسن تأويلا
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الْأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Elmalılı Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
Y. AliO ye who believe! Obey Allah, and obey the Messenger, and those charged with authority among you. If ye differ in anything among yourselves, refer it to Allah and His Messenger, if ye do believe in Allah and the Last Day: That is best, and most suitable for final determination.
 Words|يا - O| أيها - O you| الذين - who| آمنوا - believe[d]!| أطيعوا - Obey| الله - Allah| وأطيعوا - and obey| الرسول - the Messenger| وأولي - and those| الأمر - (having) authority| منكم - among you.| فإن - Then if| تنازعتم - you disagree| في - in| شيء - anything,| فردوه - refer it| إلى - to| الله - Allah| والرسول - and the Messenger,| إن - if| كنتم - you| تؤمنون - believe| بالله - in Allah| واليوم - and the Day| الآخر - [the] Last.| ذلك - That| خير - (is) best| وأحسن - and more suitable| تأويلا - (for final) determination.|
30.
[4:60]
elem tera ile-lleẕîne yez`umûne ennehüm âmenû bimâ ünzile ileyke vemâ ünzile min ḳablike yürîdûne ey yeteḥâkemû ile-ṭṭâgûti veḳad ümirû ey yekfürû bih. veyürîdü-şşeyṭânü ey yüḍillehüm ḍalâlem be`îdâ.ألم تر إلى الذين يزعمون أنهم آمنوا بما أنزل إليك وما أنزل من قبلك يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت وقد أمروا أن يكفروا به ويريد الشيطان أن يضلهم ضلالا بعيدا
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Elmalılı Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.
Y. AliHast thou not turned Thy vision to those who declare that they believe in the revelations that have come to thee and to those before thee? Their (real) wish is to resort together for judgment (in their disputes) to the Evil One, though they were ordered to reject him. But Satan's wish is to lead them astray far away (from the right).
 Words|ألم - Do not| تر - you see| إلى - [towards]| الذين - those who| يزعمون - claim| أنهم - that they| آمنوا - believe| بما - in what| أنزل - (is) revealed| إليك - to you| وما - and what| أنزل - was revealed| من - from| قبلك - before you?| يريدون - They wish| أن - to| يتحاكموا - go for judgment| إلى - to| الطاغوت - the false deities| وقد - and surely| أمروا - they were ordered| أن - to| يكفروا - reject| به - [with] it.| ويريد - And wishes| الشيطان - the Shaitaan| أن - to| يضلهم - mislead them| ضلالا - astray -| بعيدا - far away.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17