Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 151 Surah :  6 - En'amGörüntülenen ayetler : 61 ... 90 | 165 - Sure no: 6
1.
[6:61]
vehüve-lḳâhiru fevḳa `ibâdihî veyürsilü `aleyküm ḥafeżah. ḥattâ iẕâ câe eḥadekümü-lmevtü teveffethü rusülünâ vehüm lâ yüferriṭûn.وهو القاهر فوق عباده ويرسل عليكم حفظة حتى إذا جاء أحدكم الموت توفته رسلنا وهم لا يفرطون
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُم حَفَظَةً حَتَّىَ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لاَ يُفَرِّطُونَ
Elmalılı O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar.
Y. AliHe is the irresistible, (watching) from above over His worshippers, and He sets guardians over you. At length, when death approaches one of you, Our angels take his soul, and they never fail in their duty.
 Words|وهو - And He| القاهر - (is) the Subjugator| فوق - over| عباده - His slaves,| ويرسل - and He sends| عليكم - over you| حفظة - guardians| حتى - until| إذا - when| جاء - comes| أحدكم - (to) anyone of you| الموت - the death| توفته - take him| رسلنا - Our messengers,| وهم - and they| لا - (do) not| يفرطون - fail.|
2.
[6:62]
ŝümme ruddû ile-llâhi mevlâhümü-lḥaḳḳ. elâ lehü-lḥukmü vehüve esra`u-lḥâsibîn.ثم ردوا إلى الله مولاهم الحق ألا له الحكم وهو أسرع الحاسبين
ثُمَّ رُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ أَلاَ لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ
Elmalılı Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.
Y. AliThen are men returned unto Allah, their protector, the (only) reality: Is not His the command? and He is the swiftest in taking account.
 Words|ثم - Then| ردوا - they are returned| إلى - to| الله - Allah| مولاهم - their Protector -| الحق - [the] True,| ألا - Unquestionably,| له - for Him| الحكم - (is) the judgment?| وهو - And He| أسرع - (is) swiftest| الحاسبين - (of) the Reckoners.|
3.
[6:63]
ḳul mey yüneccîküm min żulümâti-lberri velbaḥri ted`ûnehû teḍarru`av veḫufyeh. lein encânâ min hâẕihî lenekûnenne mine-şşâkirîn.قل من ينجيكم من ظلمات البر والبحر تدعونه تضرعا وخفية لئن أنجانا من هذه لنكونن من الشاكرين
قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَـذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Elmalılı De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?
Y. AliSay: "Who is it that delivereth you from the dark recesses of land and sea, when ye call upon Him in humility and silent terror: 'If He only delivers us from these (dangers), (we vow) we shall truly show our gratitude'?"
 Words|قل - Say,| من - "Who| ينجيكم - saves you| من - from| ظلمات - darkness[es]| البر - (of) the land| والبحر - and the sea,| تدعونه - you call Him| تضرعا - humbly| وخفية - and secretly,| لئن - "If| أنجانا - He saves us| من - from| هذه - this,| لنكونن - surely we will be| من - from| الشاكرين - the grateful ones."|
4.
[6:64]
ḳuli-llâhü yüneccîküm minhâ vemin külli kerbin ŝümme entüm tüşrikûn.قل الله ينجيكم منها ومن كل كرب ثم أنتم تشركون
قُلِ اللّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ
Elmalılı De ki: "Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız".
Y. AliSay "It is Allah that delivereth you from these and all (other) distresses: and yet ye worship false gods!"
 Words|قل - Say,| الله - "Allah| ينجيكم - saves you| منها - from it| ومن - and from| كل - every| كرب - distress,| ثم - yet| أنتم - you| تشركون - associate partners (with Allah)."|
5.
[6:65]
ḳul hüve-lḳâdiru `alâ ey yeb`aŝe `aleyküm `aẕâbem min fevḳiküm ev min taḥti ercüliküm ev yelbiseküm şiye`av veyüẕîḳa ba`ḍaküm be'se ba`ḍ. ünżur keyfe nüṣarrifü-l'âyâti le`allehüm yefḳahûn.قل هو القادر على أن يبعث عليكم عذابا من فوقكم أو من تحت أرجلكم أو يلبسكم شيعا ويذيق بعضكم بأس بعض انظر كيف نصرف الآيات لعلهم يفقهون
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
Elmalılı De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak, âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.
Y. AliSay: "He hath power to send calamities on you, from above and below, or to cover you with confusion in party strife, giving you a taste of mutual vengeance - each from the other." See how We explain the signs by various (symbols); that they may understand.
 Words|قل - Say,| هو - "He| القادر - (is) All-Capable| على - [on]| أن - to| يبعث - send| عليكم - upon you| عذابا - punishment| من - from| فوقكم - above you| أو - or| من - from| تحت - beneath| أرجلكم - your feet| أو - or| يلبسكم - (to) confuse you| شيعا - (into) sects| ويذيق - and make (you) taste -| بعضكم - some of you| بأس - violence| بعض - (of) others."| انظر - See| كيف - how| نصرف - We explain| الآيات - the Signs| لعلهم - so that they may| يفقهون - understand.|
6.
[6:66]
vekeẕẕebe bihî ḳavmüke vehüve-lḥaḳḳ. ḳul lestü `aleyküm bivekîl.وكذب به قومك وهو الحق قل لست عليكم بوكيل
وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
Elmalılı Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir. De ki: " Ben sizin vekiliniz değilim".
Y. AliBut thy people reject this, though it is the truth. Say: "Not mine is the responsibility for arranging your affairs;
 Words|وكذب - But denied| به - it -| قومك - your people| وهو - while it| الحق - (is) the truth.| قل - Say,| لست - "I am not| عليكم - over you| بوكيل - a manager."|
7.
[6:67]
likülli nebeim müsteḳarr. vesevfe ta`lemûn.لكل نبإ مستقر وسوف تعلمون
لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.
Y. AliFor every message is a limit of time, and soon shall ye know it."
 Words|لكل - For every| نبإ - news| مستقر - (is) a fixed time,| وسوف - and soon| تعلمون - you will know.|
8.
[6:68]
veiẕâ raeyte-lleẕîne yeḫûḍûne fî âyâtinâ fea`riḍ `anhüm ḥattâ yeḫûḍû fî ḥadîŝin gayrih. veimmâ yünsiyenneke-şşeyṭânü felâ taḳ`ud ba`de-ẕẕikrâ me`a-lḳavmi-żżâlimîn.وإذا رأيت الذين يخوضون في آياتنا فأعرض عنهم حتى يخوضوا في حديث غيره وإما ينسينك الشيطان فلا تقعد بعد الذكرى مع القوم الظالمين
وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.
Y. AliWhen thou seest men engaged in vain discourse about Our signs, turn away from them unless they turn to a different theme. If Satan ever makes thee forget, then after recollection, sit not thou in the company of those who do wrong.
 Words|وإذا - And when| رأيت - you see| الذين - those who| يخوضون - engage (in vain talks)| في - about| آياتنا - Our Verses,| فأعرض - then turn away| عنهم - from them| حتى - until| يخوضوا - they engage| في - in| حديث - a talk| غيره - other than it.| وإما - And if| ينسينك - causes you to forget| الشيطان - the Shaitaan,| فلا - then (do) not| تقعد - sit| بعد - after| الذكرى - the reminder| مع - with| القوم - the people -| الظالمين - the wrongdoers.|
9.
[6:69]
vemâ `ale-lleẕîne yetteḳûne min ḥisâbihim min şey'iv velâkin ẕikrâ le`allehüm yetteḳûn.وما على الذين يتقون من حسابهم من شيء ولكن ذكرى لعلهم يتقون
وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَلَـكِن ذِكْرَى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Elmalılı Allah'tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.
Y. AliOn their account no responsibility falls on the righteous, but (their duty) is to remind them, that they may (learn to) fear Allah.
 Words|وما - And not| على - (is) on| الذين - those who| يتقون - fear (Allah)| من - of| حسابهم - their account| من - [of]| شيء - anything;| ولكن - but| ذكرى - (for) reminder,| لعلهم - so that they may| يتقون - fear (Allah).|
10.
[6:70]
veẕeri-lleẕîne-tteḫaẕû dînehüm le`ibev velehvev vegarrathümü-lḥayâtü-ddünyâ veẕekkir bihî en tübsele nefsüm bimâ kesebet. leyse lehâ min dûni-llâhi veliyyüv velâ şefî`. vein ta`dil külle `adlil lâ yü'ḫaẕ minhâ. ülâike-lleẕîne übsilû bimâ kesebû. lehüm şerâbüm min ḥamîmiv ve`aẕâbün elîmüm bimâ kânû yekfürûn.وذر الذين اتخذوا دينهم لعبا ولهوا وغرتهم الحياة الدنيا وذكر به أن تبسل نفس بما كسبت ليس لها من دون الله ولي ولا شفيع وإن تعدل كل عدل لا يؤخذ منها أولئك الذين أبسلوا بما كسبوا لهم شراب من حميم وعذاب أليم بما كانوا يكفرون
وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللّهِ وَلِيٌّ وَلاَ شَفِيعٌ وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لاَّ يُؤْخَذْ مِنْهَا أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ
Elmalılı Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.
Y. AliLeave alone those who take their religion to be mere play and amusement, and are deceived by the life of this world. But proclaim (to them) this (truth): that every soul delivers itself to ruin by its own acts: it will find for itself no protector or intercessor except Allah: if it offered every ransom, (or reparation), none will be accepted: such is (the end of) those who deliver themselves to ruin by their own acts: they will have for drink (only) boiling water, and for punishment, one most grievous: for they persisted in rejecting Allah.
 Words|وذر - And leave| الذين - those who| اتخذوا - take| دينهم - their religion| لعبا - (as) a play| ولهوا - and amusement| وغرتهم - and deluded them| الحياة - the life| الدنيا - (of) the world.| وذكر - But remind| به - with it,| أن - lest| تبسل - is given up to destruction| نفس - a soul| بما - for what| كسبت - it (has) earned,| ليس - not| لها - (is) for it| من - from| دون - besides| الله - Allah| ولي - any protector| ولا - and not| شفيع - any intercessor.| وإن - And if| تعدل - it offers ransom -| كل - every| عدل - ransom,| لا - not| يؤخذ - will it be taken| منها - from it.| أولئك - Those| الذين - (are) ones who| أبسلوا - are given to destruction| بما - for what| كسبوا - they earned.| لهم - For them| شراب - (will be) a drink| من - of| حميم - boiling water| وعذاب - and a punishment| أليم - painful| بما - because| كانوا - they used to| يكفرون - disbelieve.|
11.
[6:71]
ḳul ened`û min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`unâ velâ yeḍurrunâ venüraddü `alâ a`ḳâbinâ ba`de iẕ hedâne-llâhü kelleẕi-stehvethü-şşeyâṭînü fi-l'arḍi ḥayrân. lehû aṣḥâbüy yed`ûnehû ile-lhüde-'tinâ. ḳul inne hüde-llâhi hüve-lhüdâ. veümirnâ linüslime lirabbi-l`âlemîn.قل أندعو من دون الله ما لا ينفعنا ولا يضرنا ونرد على أعقابنا بعد إذ هدانا الله كالذي استهوته الشياطين في الأرض حيران له أصحاب يدعونه إلى الهدى ائتنا قل إن هدى الله هو الهدى وأمرنا لنسلم لرب العالمين
قُلْ أَنَدْعُواْ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra ardımıza mı dönelim? Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri ahmak gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün âlemlerin Rabb'ine teslim olmamız emrolundu".
Y. AliSay: "Shall we indeed call on others besides Allah,- things that can do us neither good nor harm,- and turn on our heels after receiving guidance from Allah? - like one whom the evil ones have made into a fool, wandering bewildered through the earth, his friends calling, come to us', (vainly) guiding him to the path." Say: "Allah's guidance is the (only) guidance, and we have been directed to submit ourselves to the Lord of the worlds;-
 Words|قل - Say,| أندعو - "Shall we call| من - from| دون - besides| الله - Allah| ما - what| لا - not| ينفعنا - benefits us| ولا - and not| يضرنا - harms us,| ونرد - and we turn back| على - on| أعقابنا - our heels| بعد - after| إذ - [when]| هدانا - (has) guided us| الله - Allah?| كالذي - Like the one| استهوته - whom (has been) enticed| الشياطين - (by) the Shaitaan| في - in| الأرض - the earth,| حيران - confused,| له - he has| أصحاب - companions| يدعونه - who call him| إلى - towards| الهدى - the guidance,| ائتنا - 'Come to us.'"| قل - Say,| إن - "Indeed,| هدى - (the) Guidance| الله - (of) Allah,| هو - it| الهدى - (is) the Guidance,| وأمرنا - and we have been commanded| لنسلم - that we submit| لرب - to (the) Lord| العالمين - (of) the worlds|
12.
[6:72]
veen eḳîmu-ṣṣalâte vetteḳûh. vehüve-lleẕî ileyhi tuḥşerûn.وأن أقيموا الصلاة واتقوه وهو الذي إليه تحشرون
وَأَنْ أَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Elmalılı Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur.
Y. Ali"To establish regular prayers and to fear Allah: for it is to Him that we shall be gathered together."
 Words|وأن - And to| أقيموا - establish| الصلاة - the prayer| واتقوه - and fear Him.| وهو - And He| الذي - (is) the One| إليه - to Him| تحشرون - you will be gathered."|
13.
[6:73]
vehüve-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. veyevme yeḳûlü kün feyekûn. ḳavlühü-lḥaḳḳ. velehü-lmülkü yevme yünfeḫu fi-ṣṣûr. `âlimü-lgaybi veşşehâdeh. vehüve-lḥakîmü-lḫabîr.وهو الذي خلق السماوات والأرض بالحق ويوم يقول كن فيكون قوله الحق وله الملك يوم ينفخ في الصور عالم الغيب والشهادة وهو الحكيم الخبير
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Elmalılı Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.
Y. AliIt is He who created the heavens and the earth in true (proportions): the day He saith, "Be," behold! it is. His word is the truth. His will be the dominion the day the trumpet will be blown. He knoweth the unseen as well as that which is open. For He is the Wise, well acquainted (with all things).
 Words|وهو - And (it is) He| الذي - Who| خلق - created| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth| بالحق - in truth.| ويوم - And (the) Day| يقول - He says,| كن - "Be"| فيكون - and it is,| قوله - His word| الحق - (is) the truth.| وله - And for Him| الملك - (is) the Dominion| يوم - (on the) Day| ينفخ - will be blown| في - in| الصور - the trumpet.| عالم - (He is) All-Knower| الغيب - (of) the unseen| والشهادة - and the seen.| وهو - And He| الحكيم - (is) the All-Wise,| الخبير - the All-Aware.|
14.
[6:74]
veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi âzera etetteḫiẕü aṣnâmen âliheten. innî erâke veḳavmeke fî ḍalâlim mübîn.وإذ قال إبراهيم لأبيه آزر أتتخذ أصناما آلهة إني أراك وقومك في ضلال مبين
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
Elmalılı İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum".
Y. AliLo! Abraham said to his father Azar: "Takest thou idols for gods? For I see thee and thy people in manifest error."
 Words|وإذ - And when| قال - said| إبراهيم - Ibrahim| لأبيه - to his father| آزر - Azar,| أتتخذ - "Do you take| أصناما - idols| آلهة - (as) gods?| إني - Indeed, I| أراك - [I] see you| وقومك - and your people| في - in| ضلال - error| مبين - manifest."|
15.
[6:75]
vekeẕâlike nürî ibrâhîme melekûte-ssemâvâti vel'arḍi veliyekûne mine-lmûḳinîn.وكذلك نري إبراهيم ملكوت السماوات والأرض وليكون من الموقنين
وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
Elmalılı Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.
Y. AliSo also did We show Abraham the power and the laws of the heavens and the earth, that he might (with understanding) have certitude.
 Words|وكذلك - And thus| نري - We show(ed)| إبراهيم - Ibrahim| ملكوت - the kingdom| السماوات - (of) the heavens| والأرض - and the earth,| وليكون - so that he would be| من - among| الموقنين - the ones who are certain.|
16.
[6:76]
felemmâ cenne `aleyhi-lleylü raâ kevkebâ. ḳâle hâẕâ rabbî. felemmâ efele ḳâle lâ üḥibbü-l'âfilîn.فلما جن عليه الليل رأى كوكبا قال هذا ربي فلما أفل قال لا أحب الآفلين
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا قَالَ هَـذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لاَ أُحِبُّ الْآفِلِينَ
Elmalılı Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da: " Ben batanları sevmem" dedi.
Y. AliWhen the night covered him over, He saw a star: He said: "This is my Lord." But when it set, He said: "I love not those that set."
 Words|فلما - So when| جن - covered| عليه - over him| الليل - the night,| رأى - he saw| كوكبا - a star.| قال - He said,| هذا - "This| ربي - (is) my Lord."| فلما - But when| أفل - it set,| قال - he said| لا - "Not| أحب - (do) I like| الآفلين - the ones that set."|
17.
[6:77]
felemmâ rae-lḳamera bâzigan ḳâle hâẕâ rabbî. felemmâ efele ḳâle leil lem yehdinî rabbî leekûnenne mine-lḳavmi-ḍḍâllîn.فلما رأى القمر بازغا قال هذا ربي فلما أفل قال لئن لم يهدني ربي لأكونن من القوم الضالين
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَـذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
Elmalılı Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi.
Y. AliWhen he saw the moon rising in splendour, he said: "This is my Lord." But when the moon set, He said: "unless my Lord guide me, I shall surely be among those who go astray."
 Words|فلما - When| رأى - he saw| القمر - the moon| بازغا - rising| قال - he said,| هذا - "This| ربي - (is) my Lord."| فلما - But when| أفل - it set| قال - he said,| لئن - "If| لم - (does) not| يهدني - guide me| ربي - my Lord,| لأكونن - I will surely be| من - among| القوم - the people| الضالين - who went astray."|
18.
[6:78]
felemmâ rae-şşemse bâzigaten ḳâle hâẕâ rabbî hâẕâ ekber. felemmâ efelet ḳâle yâ ḳavmi innî berîüm mimmâ tüşrikûn.فلما رأى الشمس بازغة قال هذا ربي هذا أكبر فلما أفلت قال يا قوم إني بريء مما تشركون
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَـذَا رَبِّي هَـذَآ أَكْبَرُ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Elmalılı Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".
Y. AliWhen he saw the sun rising in splendour, he said: "This is my Lord; this is the greatest (of all)." But when the sun set, he said: "O my people! I am indeed free from your (guilt) of giving partners to Allah.
 Words|فلما - When| رأى - he saw| الشمس - the sun| بازغة - rising| قال - he said,| هذا - "This (is)| ربي - my Lord,| هذا - this (is)| أكبر - greater."| فلما - But when| أفلت - it set,| قال - he said,| يا - O| قوم - "O my people!| إني - Indeed, I am| بريء - free| مما - of what| تشركون - you associate (with Allah)."|
19.
[6:79]
innî veccehtü vechiye lilleẕî feṭara-ssemâvâti vel'arḍa ḥanîfev vemâ ene mine-lmüşrikîn.إني وجهت وجهي للذي فطر السماوات والأرض حنيفا وما أنا من المشركين
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Elmalılı "Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim".
Y. Ali"For me, I have set my face, firmly and truly, towards Him Who created the heavens and the earth, and never shall I give partners to Allah."
 Words|إني - Indeed, I| وجهت - [I] have turned| وجهي - my face| للذي - to the One Who| فطر - created| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth| حنيفا - (as) a true monotheist,| وما - and not| أنا - I (am)| من - of| المشركين - the polytheists.|
20.
[6:80]
veḥâccehû ḳavmüh. ḳâle etüḥâccûnnî fi-llâhi veḳad hedân. velâ eḫâfü mâ tüşrikûne bihî illâ ey yeşâe rabbî şey'â. vesi`a rabbî külle şey'in `ilmâ. efelâ teteẕekkerûn.وحاجه قومه قال أتحاجوني في الله وقد هدان ولا أخاف ما تشركون به إلا أن يشاء ربي شيئا وسع ربي كل شيء علما أفلا تتذكرون
وَحَآجَّهُ قَوْمُهُ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللّهِ وَقَدْ هَدَانِ وَلاَ أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلاَّ أَن يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا أَفَلاَ تَتَذَكَّرُونَ
Elmalılı Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?"
Y. AliHis people disputed with him. He said: "(Come) ye to dispute with me, about Allah, when He (Himself) hath guided me? I fear not (the beings) ye associate with Allah: Unless my Lord willeth, (nothing can happen). My Lord comprehendeth in His knowledge all things. Will ye not (yourselves) be admonished?
 Words|وحاجه - And argued with him| قومه - his people.| قال - He said,| أتحاجوني - "Do you argue with me| في - concerning| الله - Allah| وقد - while certainly| هدان - He has guided me?| ولا - And not| أخاف - (do) I fear| ما - what| تشركون - you associate| به - with Him,| إلا - unless| أن - [that]| يشاء - wills| ربي - my Lord| شيئا - anything.| وسع - Encompasses| ربي - my Lord| كل - every| شيء - thing| علما - (in) knowledge.| أفلا - Then will not| تتذكرون - you take heed?|
21.
[6:81]
vekeyfe eḫâfü mâ eşraktüm velâ teḫâfûne enneküm eşraktüm billâhi mâ lem yünezzil bihî `aleyküm sülṭânâ. feeyyü-lferîḳayni eḥaḳḳu bil'emn. in küntüm ta`lemûn.وكيف أخاف ما أشركتم ولا تخافون أنكم أشركتم بالله ما لم ينزل به عليكم سلطانا فأي الفريقين أحق بالأمن إن كنتم تعلمون
وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلاَ تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı "Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?
Y. Ali"How should I fear (the beings) ye associate with Allah, when ye fear not to give partners to Allah without any warrant having been given to you? Which of (us) two parties hath more right to security? (tell me) if ye know.
 Words|وكيف - And how| أخاف - could I fear| ما - what| أشركتم - you associate (with Allah)| ولا - while not| تخافون - you fear| أنكم - that you| أشركتم - have associated| بالله - with Allah| ما - what| لم - not| ينزل - did He send down| به - for it| عليكم - to you| سلطانا - any authority.| فأي - So which| الفريقين - (of) the two parties| أحق - has more right| بالأمن - to security| إن - if| كنتم - you| تعلمون - know?"|
22.
[6:82]
elleẕîne âmenû velem yelbisû îmânehüm biżulmin ülâike lehümü-l'emnü vehüm mühtedûn.الذين آمنوا ولم يلبسوا إيمانهم بظلم أولئك لهم الأمن وهم مهتدون
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
Y. Ali"It is those who believe and confuse not their beliefs with wrong - that are (truly) in security, for they are on (right) guidance."
 Words|الذين - Those who| آمنوا - believed| ولم - and (did) not| يلبسوا - mix| إيمانهم - their belief| بظلم - with wrong,| أولئك - those,| لهم - for them,| الأمن - (is) the security| وهم - and they| مهتدون - (are) rightly guided.|
23.
[6:83]
vetilke ḥuccetünâ âteynâhâ ibrâhîme `alâ ḳavmih. nerfe`u deracâtim men neşâ'. inne rabbeke ḥakîmün `alîm.وتلك حجتنا آتيناها إبراهيم على قومه نرفع درجات من نشاء إن ربك حكيم عليم
وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاءُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Elmalılı İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
Y. AliThat was the reasoning about Us, which We gave to Abraham (to use) against his people: We raise whom We will, degree after degree: for thy Lord is full of wisdom and knowledge.
 Words|وتلك - And this| حجتنا - (is) Our argument,| آتيناها - We gave it| إبراهيم - (to) Ibrahim| على - against| قومه - his people.| نرفع - We raise| درجات - (by) degrees| من - whom| نشاء - We will.| إن - Indeed,| ربك - your Lord| حكيم - (is) All-Wise,| عليم - All-Knowing.|
24.
[6:84]
vevehebnâ lehû isḥâḳa veya`ḳûb. küllen hedeynâ. venûḥan hedeynâ min ḳablü vemin ẕürriyyetihî dâvûde vesüleymâne veeyyûbe veyûsüfe vemûsâ vehârûn. vekeẕâlike neczi-lmuḥsinîn.ووهبنا له إسحاق ويعقوب كلا هدينا ونوحا هدينا من قبل ومن ذريته داوود وسليمان وأيوب ويوسف وموسى وهارون وكذلك نجزي المحسنين
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.
Y. AliWe gave him Isaac and Jacob: all (three) guided: and before him, We guided Noah, and among his progeny, David, Solomon, Job, Joseph, Moses, and Aaron: thus do We reward those who do good:
 Words|ووهبنا - And We bestowed| له - to him| إسحاق - Isaac| ويعقوب - and Yaqub,| كلا - all| هدينا - We guided.| ونوحا - And Nuh,| هدينا - We guided| من - from| قبل - before;| ومن - and of| ذريته - his descendents,| داوود - Dawood| وسليمان - and Sulaiman| وأيوب - and Ayyub| ويوسف - and Yusuf| وموسى - and Musa| وهارون - and Harun.| وكذلك - And thus| نجزي - We reward| المحسنين - the good-doers.|
25.
[6:85]
vezekeriyyâ veyaḥyâ ve`îsâ veilyâs. küllüm mine-ṣṣâliḥîn.وزكريا ويحيى وعيسى وإلياس كل من الصالحين
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.
Y. AliAnd Zakariya and John, and Jesus and Elias: all in the ranks of the righteous:
 Words|وزكريا - And Zakariya| ويحيى - and Yahya| وعيسى - and Isa| وإلياس - and Elijah -| كل - all (were)| من - of| الصالحين - the righteous.|
26.
[6:86]
veismâ`île velyese`a veyûnüse velûṭâ. veküllen feḍḍalnâ `ale-l`âlemîn.وإسماعيل واليسع ويونس ولوطا وكلا فضلنا على العالمين
وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
Elmalılı İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
Y. AliAnd Isma'il and Elisha, and Jonas, and Lot: and to all We gave favour above the nations:
 Words|وإسماعيل - And Ishmael| واليسع - and Elisha| ويونس - and Yunus| ولوطا - and Lut,| وكلا - and all| فضلنا - We preferred| على - over| العالمين - the worlds.|
27.
[6:87]
vemin âbâihim veẕürriyyâtihim veiḫvânihim. vectebeynâhüm vehedeynâhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.ومن آبائهم وذرياتهم وإخوانهم واجتبيناهم وهديناهم إلى صراط مستقيم
وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
Y. Ali(To them) and to their fathers, and progeny and brethren: We chose them, and we guided them to a straight way.
 Words|ومن - And from| آبائهم - their fathers| وذرياتهم - and their descendents| وإخوانهم - and their brothers -| واجتبيناهم - and We chose them| وهديناهم - and We guided them| إلى - to| صراط - a path,| مستقيم - straight.|
28.
[6:88]
ẕâlike hüde-llâhi yehdî bihî mey yeşâü min `ibâdih. velev eşrakû leḥabiṭa `anhüm mâ kânû ya`melûn.ذلك هدى الله يهدي به من يشاء من عباده ولو أشركوا لحبط عنهم ما كانوا يعملون
ذَلِكَ هُدَى اللّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَلَوْ أَشْرَكُواْ لَحَبِطَ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Elmalılı İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.
Y. AliThis is the guidance of Allah: He giveth that guidance to whom He pleaseth, of His worshippers. If they were to join other gods with Him, all that they did would be vain for them.
 Words|ذلك - That| هدى - (is the) Guidance| الله - (of) Allah,| يهدي - He guides| به - with it| من - whom| يشاء - He wills| من - of| عباده - His slaves.| ولو - But if| أشركوا - they (had) associated partners (with Allah),| لحبط - surely (would be) worthless| عنهم - for them| ما - what| كانوا - they used to| يعملون - do.|
29.
[6:89]
ülâike-lleẕîne âteynâhümü-lkitâbe velḥukme vennübüvveh. feiy yekfür bihâ hâülâi feḳad vekkelnâ bihâ ḳavmel leysû bihâ bikâfirîn.أولئك الذين آتيناهم الكتاب والحكم والنبوة فإن يكفر بها هؤلاء فقد وكلنا بها قوما ليسوا بها بكافرين
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَـؤُلاَءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُواْ بِهَا بِكَافِرِينَ
Elmalılı İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.
Y. AliThese were the men to whom We gave the Book, and authority, and prophethood: if these (their descendants) reject them, Behold! We shall entrust their charge to a new people who reject them not.
 Words|أولئك - Those -| الذين - (are) ones whom| آتيناهم - We gave them| الكتاب - the Book| والحكم - and the judgment| والنبوة - and the Prophethood.| فإن - But if| يكفر - disbelieve| بها - in it| هؤلاء - these,| فقد - then indeed,| وكلنا - We have entrusted| بها - it| قوما - (to) a people| ليسوا - who are not| بها - therein| بكافرين - disbelievers.|
30.
[6:90]
ülâike-lleẕîne hede-llâhü febihüdâhümu-ḳtedih. ḳul lâ es'elüküm `aleyhi ecrâ. in hüve illâ ẕikrâ lil`âlemîn.أولئك الذين هدى الله فبهداهم اقتده قل لا أسألكم عليه أجرا إن هو إلا ذكرى للعالمين
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
Elmalılı Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki: "Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.
Y. AliThose were the (prophets) who received Allah's guidance: Copy the guidance they received; Say: "No reward for this do I ask of you: This is no less than a message for the nations."
 Words|أولئك - Those| الذين - (are) ones whom| هدى - (have been) guided| الله - (by) Allah| فبهداهم - so of their guidance| اقتده - you follow.| قل - Say,| لا - "Not| أسألكم - I ask you| عليه - for it| أجرا - any reward.| إن - Not| هو - (is) it| إلا - but| ذكرى - a reminder| للعالمين - for the worlds."|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17