1. [18:86] | ḥattâ iẕâ belega magribe-şşemsi vecedehâ tagrubü fî `aynin ḥamietiv vevecede `indehâ ḳavmâ. ḳulnâ yâ ẕe-lḳarneyni immâ en tü`aẕẕibe veimmâ en tetteḫiẕe fîhim ḥusnâ. | حتى إذا بلغ مغرب الشمس وجدها تغرب في عين حمئة ووجد عندها قوما قلنا يا ذا القرنين إما أن تعذب وإما أن تتخذ فيهم حسنا حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
---|
Elmalılı | Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." |
Y. Ali | Until, when he reached the setting of the sun, he found it set in a spring of murky water: Near it he found a People: We said: "O Zul-qarnain! (thou hast authority,) either to punish them, or to treat them with kindness."
|
Words | | |
2. [28:9] | veḳâleti-mraetü fir`avne ḳurratü `aynil lî velek. lâ taḳtülûh. `asâ ey yenfe`anâ ev netteḫiẕehû veledev vehüm lâ yeş`urûn. | وقالت امرأت فرعون قرت عين لي ولك لا تقتلوه عسى أن ينفعنا أو نتخذه ولدا وهم لا يشعرون وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz" dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı. |
Y. Ali | The wife of Pharaoh said: "(Here is) joy of the eye, for me and for thee: slay him not. It may be that he will be use to us, or we may adopt him as a son." And they perceived not (what they were doing)!
|
Words | | |
3. [34:12] | velisüleymâne-rrîḥa gudüvvuhâ şehruv veravâḥuhâ şehr. veeselnâ lehû `ayne-lḳiṭr. vemine-lcinni mey ya`melü beyne yedeyhi biiẕni rabbihî. vemey yezig minhüm `an emrinâ nüẕiḳhü min `aẕâbi-sse`îr. | ولسليمان الريح غدوها شهر ورواحها شهر وأسلنا له عين القطر ومن الجن من يعمل بين يديه بإذن ربه ومن يزغ منهم عن أمرنا نذقه من عذاب السعير وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ |
---|
Elmalılı | Süleyman'ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır menbaını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi'nin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden dışarı çıkarsa ona ateş azabından tattırırdık. |
Y. Ali | And to Solomon (We made) the Wind (obedient): Its early morning (stride) was a month's (journey), and its evening (stride) was a month's (journey); and We made a Font of molten brass to flow for him; and there were Jinns that worked in front of him, by the leave of his Lord, and if any of them turned aside from our command, We made him taste of the Penalty of the Blazing Fire.
|
Words | | |
4. [37:48] | ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi `în. | وعندهم قاصرات الطرف عين وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ |
---|
Elmalılı | Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır. |
Y. Ali | And besides them will be chaste women, restraining their glances, with big eyes (of wonder and beauty).
|
Words | | |
5. [44:54] | keẕâlik. vezevvecnâhüm biḥûrin `în. | كذلك وزوجناهم بحور عين كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ |
---|
Elmalılı | İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz. |
Y. Ali | So; and We shall join them to fair women with beautiful, big, and lustrous eyes.
|
Words | | |
6. [52:20] | müttekiîne `alâ sürurim maṣfûfeh. vezevvecnâhüm biḥûrin `în. | متكئين على سرر مصفوفة وزوجناهم بحور عين مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ |
---|
Elmalılı | Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik. |
Y. Ali | They will recline (with ease) on Thrones (of dignity) arranged in ranks; and We shall join them to Companions, with beautiful big and lustrous eyes.
|
Words | | |
7. [56:22] | veḥûrun `în. | وحور عين وَحُورٌ عِينٌ |
---|
Elmalılı | İri gözlü hûriler, |
Y. Ali | And (there will be) Companions with beautiful, big, and lustrous eyes,-
|
Words | | |
8. [88:5] | tüsḳâ min `aynin âniyeh. | تسقى من عين آنية تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ |
---|
Elmalılı | Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir. |
Y. Ali | The while they are given, to drink, of a boiling hot spring,
|
Words | | |
9. [88:12] | fîhâ `aynün câriyeh. | فيها عين جارية فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ |
---|
Elmalılı | Orada akan bir kaynak, |
Y. Ali | Therein will be a bubbling spring:
|
Words | | |
10. [102:7] | ŝümme leteravunnehâ `ayne-lyeḳîn. | ثم لترونها عين اليقين ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ |
---|
Elmalılı | Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakin gözüyle göreceksiniz. |
Y. Ali | Again, ye shall see it with certainty of sight!
|
Words | | |