1. [2:83] | veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳa benî isrâîle lâ ta`büdûne ille-llâhe vebilvâlideyni iḥsânev veẕi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîni veḳûlû linnâsi ḥusnev veeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâh. ŝümme tevelleytüm illâ ḳalîlem minküm veentüm mü`riḍûn. | وإذ أخذنا ميثاق بني إسرائيل لا تعبدون إلا الله وبالوالدين إحسانا وذي القربى واليتامى والمساكين وقولوا للناس حسنا وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة ثم توليتم إلا قليلا منكم وأنتم معرضون وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِىْ إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَّذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَّأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيْلاً مِّنكُمْ وَأَنْتُمْ مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, anababaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz. |
Y. Ali | And remember We took a covenant from the Children of Israel (to this effect): Worship none but Allah; treat with kindness your parents and kindred, and orphans and those in need; speak fair to the people; be steadfast in prayer; and practise regular charity. Then did ye turn back, except a few among you, and ye backslide (even now).
|
Words | | |
2. [3:23] | elem tera ile-lleẕîne ûtû neṣîbem mine-lkitâbi yüd`avne ilâ kitâbi-llâhi liyaḥküme beynehüm ŝümme yetevellâ ferîḳum minhüm vehüm mü`riḍûn. | ألم تر إلى الذين أوتوا نصيبا من الكتاب يدعون إلى كتاب الله ليحكم بينهم ثم يتولى فريق منهم وهم معرضون أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوْتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَى كِتَابِ اللّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُمْ وَهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar. |
Y. Ali | Hast thou not turned Thy vision to those who have been given a portion of the Book? They are invited to the Book of Allah, to settle their dispute, but a party of them Turn back and decline (The arbitration).
|
Words | | |
3. [8:23] | velev `alime-llâhü fîhim ḫayral leesme`ahüm. velev esme`ahüm letevellev vehüm mü`riḍûn. | ولو علم الله فيهم خيرا لأسمعهم ولو أسمعهم لتولوا وهم معرضون وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأَسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Allah onlarda hayır görseydi onlara işittirirdi, işittirseydi yine de aldırmaz arka dönerlerdi. |
Y. Ali | If Allah had found in them any good. He would indeed have made them listen: (As it is), if He had made them listen, they would but have turned back and declined (Faith).
|
Words | | |
4. [9:76] | felemmâ âtâhüm min faḍlihî beḫilû bihî vetevellev vehüm mü`riḍûn. | فلما آتاهم من فضله بخلوا به وتولوا وهم معرضون فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı. |
Y. Ali | But when He did bestow of His bounty, they became covetous, and turned back (from their covenant), averse (from its fulfilment).
|
Words | | |
5. [12:105] | vekeeyyim min âyetin fi-ssemâvâti vel'arḍi yemürrûne `aleyhâ vehüm `anhâ mü`riḍûn. | وكأين من آية في السماوات والأرض يمرون عليها وهم عنها معرضون وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler. |
Y. Ali | And how many Signs in the heavens and the earth do they pass by? Yet they turn (their faces) away from them!
|
Words | | |
6. [21:1] | iḳterabe linnâsi ḥisâbühüm vehüm fî gafletim mü`riḍûn. | اقترب للناس حسابهم وهم في غفلة معرضون اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. |
Y. Ali | Closer and closer to mankind comes their Reckoning: yet they heed not and they turn away.
|
Words | | |
7. [21:24] | emi-tteḫaẕû min dûnihî âliheh. ḳul hâtû bürhâneküm. hâẕâ ẕikru mem me`iye veẕikru men ḳablî. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûne-lḥaḳḳa fehüm mü`riḍûn. | أم اتخذوا من دونه آلهة قل هاتوا برهانكم هذا ذكر من معي وذكر من قبلي بل أكثرهم لا يعلمون الحق فهم معرضون أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler. |
Y. Ali | Or have they taken for worship (other) gods besides him? Say, "Bring your convincing proof: this is the Message of those with me and the Message of those before me." But most of them know not the Truth, and so turn away.
|
Words | | |
8. [21:32] | vece`alne-ssemâe saḳfem maḥfûżâ. vehüm `an âyâtihâ mü`riḍûn. | وجعلنا السماء سقفا محفوظا وهم عن آياتها معرضون وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar. |
Y. Ali | And We have made the heavens as a canopy well guarded: yet do they turn away from the Signs which these things (point to)!
|
Words | | |
9. [21:42] | ḳul mey yekleüküm billeyli vennehâri mine-rraḥmân. bel hüm `an ẕikri rabbihim mü`riḍûn. | قل من يكلؤكم بالليل والنهار من الرحمن بل هم عن ذكر ربهم معرضون قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler. |
Y. Ali | Say: "Who can keep you safe by night and by day from (the Wrath of) (Allah) Most Gracious?" Yet they turn away from the mention of their Lord.
|
Words | | |
10. [23:3] | velleẕîne hüm `ani-llagvi mü`riḍûn. | والذين هم عن اللغو معرضون وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, |
Y. Ali | Who avoid vain talk;
|
Words | | |
11. [23:71] | velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn. | ولو اتبع الحق أهواءهم لفسدت السماوات والأرض ومن فيهن بل أتيناهم بذكرهم فهم عن ذكرهم معرضون وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler. |
Y. Ali | If the Truth had been in accord with their desires, truly the heavens and the earth, and all beings therein would have been in confusion and corruption! Nay, We have sent them their admonition, but they turn away from their admonition.
|
Words | | |
12. [24:48] | veiẕâ dü`û ile-llâhi verasûlihî liyaḥküme beynehüm iẕâ ferîḳum minhüm mü`riḍûn. | وإذا دعوا إلى الله ورسوله ليحكم بينهم إذا فريق منهم معرضون وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler. |
Y. Ali | When they are summoned to Allah and His messenger, in order that He may judge between them, behold some of them decline (to come).
|
Words | | |
13. [38:68] | entüm `anhü mü`riḍûn. | أنتم عنه معرضون أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | "Siz ondan yüz çeviriyorsunuz." |
Y. Ali | "From which ye do turn away!
|
Words | | |
14. [46:3] | mâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ illâ bilḥaḳḳi veecelim müsemmâ. velleẕîne keferû `ammâ ünẕirû mü`riḍûn. | ما خلقنا السماوات والأرض وما بينهما إلا بالحق وأجل مسمى والذين كفروا عما أنذروا معرضون مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar. |
Y. Ali | We created not the heavens and the earth and all between them but for just ends, and for a Term Appointed: But those who reject Faith turn away from that whereof they are warned.
|
Words | | |