1. [3:29] | ḳul in tuḫfû mâ fî ṣudûriküm ev tübdûhü ya`lemhü-llâh. veya`lemü mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. vellâhü `alâ külli şey'in ḳadîr. | قل إن تخفوا ما في صدوركم أو تبدوه يعلمه الله ويعلم ما في السماوات وما في الأرض والله على كل شيء قدير قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye kadirdir. |
Y. Ali | Say: "Whether ye hide what is in your hearts or reveal it, Allah knows it all: He knows what is in the heavens, and what is on earth. And Allah has power over all things.
|
Words | | |
2. [3:142] | em ḥasibtüm en tedḫulü-lcennete velemmâ ya`lemi-llâhü-lleẕîne câhedû minküm veya`leme-ṣṣâbirîn. | أم حسبتم أن تدخلوا الجنة ولما يعلم الله الذين جاهدوا منكم ويعلم الصابرين أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız? |
Y. Ali | Did ye think that ye would enter Heaven without Allah testing those of you who fought hard (In His Cause) and remained steadfast?
|
Words | | |
3. [6:3] | vehüve-llâhü fi-ssemâvâti vefi-l'arḍ. ya`lemü sirraküm vecehraküm veya`lemü mâ teksibûn. | وهو الله في السماوات وفي الأرض يعلم سركم وجهركم ويعلم ما تكسبون وَهُوَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ |
---|
Elmalılı | O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir. |
Y. Ali | And He is Allah in the heavens and on earth. He knoweth what ye hide, and what ye reveal, and He knoweth the (recompense) which ye earn (by your deeds).
|
Words | | |
4. [6:59] | ve`indehû mefâtiḥu-lgaybi lâ ya`lemühâ illâ hû. veya`lemü mâ fi-lberri velbaḥr. vemâ tesḳuṭu miv veraḳatin illâ ya`lemühâ velâ ḥabbetin fî żulümâti-l'arḍi velâ raṭbiv velâ yâbisin illâ fî kitâbim mübîn. | وعنده مفاتح الغيب لا يعلمها إلا هو ويعلم ما في البر والبحر وما تسقط من ورقة إلا يعلمها ولا حبة في ظلمات الأرض ولا رطب ولا يابس إلا في كتاب مبين وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın. |
Y. Ali | With Him are the keys of the unseen, the treasures that none knoweth but He. He knoweth whatever there is on the earth and in the sea. Not a leaf doth fall but with His knowledge: there is not a grain in the darkness (or depths) of the earth, nor anything fresh or dry (green or withered), but is (inscribed) in a record clear (to those who can read).
|
Words | | |
5. [6:60] | vehüve-lleẕî yeteveffâküm billeyli veya`lemü mâ ceraḥtüm binnehâri ŝümme yeb`aŝüküm fîhi liyuḳḍâ ecelüm müsemmâ. ŝümme ileyhi merci`uküm ŝümme yünebbiüküm bimâ küntüm ta`melûn. | وهو الذي يتوفاكم بالليل ويعلم ما جرحتم بالنهار ثم يبعثكم فيه ليقضى أجل مسمى ثم إليه مرجعكم ثم ينبئكم بما كنتم تعملون وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُّسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir. |
Y. Ali | It is He who doth take your souls by night, and hath knowledge of all that ye have done by day: by day doth He raise you up again; that a term appointed be fulfilled; In the end unto Him will be your return; then will He show you the truth of all that ye did.
|
Words | | |
6. [11:6] | vemâ min dâbbetin fi-l'arḍi illâ `ale-llâhi rizḳuhâ veya`lemü müsteḳarrahâ vemüstevde`ahâ. küllün fî kitâbim mübîn. | وما من دابة في الأرض إلا على الله رزقها ويعلم مستقرها ومستودعها كل في كتاب مبين وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır. |
Y. Ali | There is no moving creature on earth but its sustenance dependeth on Allah: He knoweth the time and place of its definite abode and its temporary deposit: All is in a clear Record.
|
Words | | |
7. [21:110] | innehû ya`lemü-lcehra mine-lḳavli veya`lemü mâ tektümûn. | إنه يعلم الجهر من القول ويعلم ما تكتمون إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir. |
Y. Ali | "It is He Who knows what is open in speech and what ye hide (in your hearts).
|
Words | | |
8. [27:25] | ellâ yescüdû lillâhi-lleẕî yuḫricü-lḫab'e fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tuḫfûne vemâ tü`linûn. | ألا يسجدوا لله الذي يخرج الخبء في السماوات والأرض ويعلم ما تخفون وما تعلنون أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
---|
Elmalılı | "Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmezler." |
Y. Ali | "(Kept them away from the Path), that they should not worship Allah, Who brings to light what is hidden in the heavens and the earth, and knows what ye hide and what ye reveal.
|
Words | | |
9. [31:34] | inne-llâhe `indehû `ilmü-ssâ`ah. veyünezzilü-lgayŝ. veya`lemü mâ fi-l'erḥâm. vemâ tedrî nefsüm mâẕâ teksibü gadâ. vemâ tedrî nefsüm bieyyi arḍin temût. inne-llâhe `alîmün ḫabîr. | إن الله عنده علم الساعة وينزل الغيث ويعلم ما في الأرحام وما تدري نفس ماذا تكسب غدا وما تدري نفس بأي أرض تموت إن الله عليم خبير إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. |
Y. Ali | Verily the knowledge of the Hour is with Allah (alone). It is He Who sends down rain, and He Who knows what is in the wombs. Nor does any one know what it is that he will earn on the morrow: Nor does any one know in what land he is to die. Verily with Allah is full knowledge and He is acquainted (with all things).
|
Words | | |
10. [42:25] | vehüve-lleẕî yaḳbelü-ttevbete `an `ibâdihî veya`fû `ani-sseyyiâti veya`lemü mâ tef`alûn. | وهو الذي يقبل التوبة عن عباده ويعفو عن السيئات ويعلم ما تفعلون وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُواْ عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ |
---|
Elmalılı | Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur. |
Y. Ali | He is the One that accepts repentance from His Servants and forgives sins: and He knows all that ye do.
|
Words | | |
11. [42:35] | veya`leme-lleẕîne yücâdilûne fî âyâtinâ. mâ lehüm mim meḥîṣ. | ويعلم الذين يجادلون في آياتنا ما لهم من محيص وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur. |
Y. Ali | But let those know, who dispute about Our Signs, that there is for them no way of escape.
|
Words | | |
12. [64:4] | ya`lemü mâ fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tüsirrûne vemâ tü`linûn. vellâhü `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr. | يعلم ما في السماوات والأرض ويعلم ما تسرون وما تعلنون والله عليم بذات الصدور يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde olanları, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilir. Allah, göğüslerin özünü bilir. |
Y. Ali | He knows what is in the heavens and on earth; and He knows what ye conceal and what ye reveal: yea, Allah knows well the (secrets) of (all) hearts.
|
Words | | |