1. [12:99] | felemmâ deḫalû `alâ yûsüfe âvâ ileyhi ebeveyhi veḳâle-dḫulû miṣra in şâe-llâhü âminîn. | فلما دخلوا على يوسف آوى إليه أبويه وقال ادخلوا مصر إن شاء الله آمنين فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَاءَ اللّهُ آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve "Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin" dedi. |
Y. Ali | Then when they entered the presence of Joseph, he provided a home for his parents with himself, and said: "Enter ye Egypt (all) in safety if it please Allah."
|
Words | | |
2. [15:46] | üdḫulûhâ biselâmin âminîn. | ادخلوها بسلام آمنين ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Onlara: "Selametle güven içinde oraya girin" denir. |
Y. Ali | (Their greeting will be): "Enter ye here in peace and security."
|
Words | | |
3. [15:82] | vekânû yenḥitûne mine-lcibâli büyûten âminîn. | وكانوا ينحتون من الجبال بيوتا آمنين وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı. |
Y. Ali | Out of the mountains did they hew (their) edifices, (feeling themselves) secure.
|
Words | | |
4. [26:146] | etütrakûne fî mâ hâhünâ âminîn. | أتتركون في ما هاهنا آمنين أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?" |
Y. Ali | "Will ye be left secure, in (the enjoyment of) all that ye have here?-
|
Words | | |
5. [34:18] | vece`alnâ beynehüm vebeyne-lḳura-lletî bâraknâ fîhâ ḳuran żâhiratev veḳaddernâ fîhe-sseyr. sîrû fîhâ leyâliye veeyyâmen âminîn. | وجعلنا بينهم وبين القرى التي باركنا فيها قرى ظاهرة وقدرنا فيها السير سيروا فيها ليالي وأياما آمنين وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlar da muntazam gidiş geliş düzenledik. (Onlara): Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gezip yürüyün (dedik). |
Y. Ali | Between them and the Cities on which We had poured our blessings, We had placed Cities in prominent positions, and between them We had appointed stages of journey in due proportion: "Travel therein, secure, by night and by day."
|
Words | | |
6. [44:55] | yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn. | يدعون فيها بكل فاكهة آمنين يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler. |
Y. Ali | There can they call for every kind of fruit in peace and security;
|
Words | | |
7. [48:27] | leḳad ṣadeḳa-llâhü rasûlehü-rru'yâ bilḥaḳḳ. letedḫulünne-lmescide-lḥarâme in şâe-llâhü âminîne müḥalliḳîne ruûseküm vemüḳaṣṣirîne lâ teḫâfûn. fe`alime mâ lem ta`lemû fece`ale min dûni ẕâlike fetḥan ḳarîbâ. | لقد صدق الله رسوله الرؤيا بالحق لتدخلن المسجد الحرام إن شاء الله آمنين محلقين رءوسكم ومقصرين لا تخافون فعلم ما لم تعلموا فجعل من دون ذلك فتحا قريبا لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِن شَاءَ اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِن دُونِ ذَلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا |
---|
Elmalılı | Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinzi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi. |
Y. Ali | Truly did Allah fulfil the vision for His Messenger: ye shall enter the Sacred Mosque, if Allah wills, with minds secure, heads shaved, hair cut short, and without fear. For He knew what ye knew not, and He granted, besides this, a speedy victory.
|
Words | | |