1. [21:78] | vedâvûde vesüleymâne iẕ yaḥkümâni fi-lḥarŝi iẕ nefeşet fîhi ganemü-lḳavm. vekünnâ liḥukmihim şâhidîn. | وداوود وسليمان إذ يحكمان في الحرث إذ نفشت فيه غنم القوم وكنا لحكمهم شاهدين وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ |
---|
Elmalılı | Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik. |
Y. Ali | And remember David and Solomon, when they gave judgment in the matter of the field into which the sheep of certain people had strayed by night: We did witness their judgment.
|
Words | | |
2. [101:5] | vetekûnü-lcibâlü kel`ihni-lmenfûş. | وتكون الجبال كالعهن المنفوش وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ |
---|
Elmalılı | Dağlar atılmış renkli yünler gibi olur. |
Y. Ali | And the mountains will be like carded wool.
|
Words | | |