Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 Surah :  17 - İsraGörüntülenen ayetler : 61 ... 90 | 111 - Sure no: 17
1.
[17:61]
veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ḳâle eescüdü limen ḫalaḳte ṭînâ.وإذ قلنا للملائكة اسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس قال أأسجد لمن خلقت طينا
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَآئِكَةِ اسْجُدُواْ لِآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
Elmalılı (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti.
Y. AliBehold! We said to the angels: "Bow down unto Adam": They bowed down except Iblis: He said, "Shall I bow down to one whom Thou didst create from clay?"
 Words|وإذ - And when| قلنا - We said| للملائكة - to the Angels,| اسجدوا - "Prostrate| لآدم - to Adam."| فسجدوا - So they prostrated| إلا - except| إبليس - Iblis.| قال - He said,| أأسجد - "Shall I prostrate| لمن - to (one) whom| خلقت - You created| طينا - (from) clay?"|
2.
[17:62]
ḳâle era'eyteke hâẕe-lleẕî kerramte `aleyy. lein eḫḫarteni ilâ yevmi-lḳiyâmeti leaḥtenikenne ẕürriyyetehû illâ ḳalîlâ.قال أرأيتك هذا الذي كرمت علي لئن أخرتن إلى يوم القيامة لأحتنكن ذريته إلا قليلا
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَـذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلاَّ قَلِيلاً
Elmalılı (Yine İblis) dedi ki: "Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım."
Y. AliHe said: "Seest Thou? this is the one whom Thou hast honoured above me! If Thou wilt but respite me to the Day of Judgment, I will surely bring his descendants under my sway - all but a few!"
 Words|قال - He said,| أرأيتك - "Do You see| هذا - this| الذي - whom| كرمت - You have honored,| علي - above me?| لئن - If| أخرتن - You give me respite| إلى - till| يوم - (the) Day| القيامة - (of) the Resurrection,| لأحتنكن - I will surely destroy| ذريته - his offspring| إلا - except| قليلا - a few."|
3.
[17:63]
ḳâle-ẕheb femen tebi`ake minhüm feinne cehenneme cezâüküm cezâem mevfûrâ.قال اذهب فمن تبعك منهم فإن جهنم جزاؤكم جزاء موفورا
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاءً مَّوْفُورًا
Elmalılı Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
Y. Ali(Allah) said: "Go thy way; if any of them follow thee, verily Hell will be the recompense of you (all)- an ample recompense.
 Words|قال - He said,| اذهب - "Go,| فمن - and whoever| تبعك - follows you| منهم - among them| فإن - then indeed,| جهنم - Hell| جزاؤكم - (is) your recompense -| جزاء - a recompense| موفورا - ample.|
4.
[17:64]
vestefziz meni-steṭa`te minhüm biṣavtike veeclib `aleyhim biḫaylike veraclike veşârikhüm fi-l'emvâli vel'evlâdi ve`idhüm. vemâ ye`idühümü-şşeyṭânü illâ gurûrâ.واستفزز من استطعت منهم بصوتك وأجلب عليهم بخيلك ورجلك وشاركهم في الأموال والأولاد وعدهم وما يعدهم الشيطان إلا غرورا
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
Elmalılı "Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun." Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
Y. Ali"Lead to destruction those whom thou canst among them, with thy (seductive) voice; make assaults on them with thy cavalry and thy infantry; mutually share with them wealth and children; and make promises to them." But Satan promises them nothing but deceit.
 Words|واستفزز - And incite| من - whoever| استطعت - you can| منهم - among them| بصوتك - with your voice,| وأجلب - and assault| عليهم - [on] them| بخيلك - with your cavalry| ورجلك - and infantry| وشاركهم - and be a partner| في - in| الأموال - the wealth| والأولاد - and the children,| وعدهم - and promise them."| وما - And not| يعدهم - promises them| الشيطان - the Shaitaan| إلا - except| غرورا - delusion.|
5.
[17:65]
inne `ibâdî leyse leke `aleyhim sülṭân. vekefâ birabbike vekîlâ.إن عبادي ليس لك عليهم سلطان وكفى بربك وكيلا
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
Elmalılı Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
Y. Ali"As for My servants, no authority shalt thou have over them:" Enough is thy Lord for a Disposer of affairs.
 Words|إن - "Indeed,| عبادي - My slaves| ليس - not| لك - for you| عليهم - over them| سلطان - any authority.| وكفى - And sufficient| بربك - (is) your Lord| وكيلا - (as) a Guardian."|
6.
[17:66]
rabbükümü-lleẕî yüzcî lekümü-lfülke fi-lbaḥri litebtegû min faḍlih. innehû kâne biküm raḥîmâ.ربكم الذي يزجي لكم الفلك في البحر لتبتغوا من فضله إنه كان بكم رحيما
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
Elmalılı Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir.
Y. AliYour Lord is He That maketh the Ship go smoothly for you through the sea, in order that ye may seek of his Bounty. For he is unto you most Merciful.
 Words|ربكم - Your Lord| الذي - (is) the One Who| يزجي - drives| لكم - for you| الفلك - the ship| في - in| البحر - the sea,| لتبتغوا - that you may seek| من - of| فضله - His Bounty.| إنه - Indeed, He| كان - is| بكم - to you| رحيما - Ever Merciful.|
7.
[17:67]
veiẕâ messekümu-ḍḍurru fi-lbaḥri ḍalle men ted`ûne illâ iyyâh. felemmâ neccâküm ile-lberri a`raḍtüm. vekâne-l'insânü kefûrâ.وإذا مسكم الضر في البحر ضل من تدعون إلا إياه فلما نجاكم إلى البر أعرضتم وكان الإنسان كفورا
وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا
Elmalılı Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
Y. AliWhen distress seizes you at sea, those that ye call upon - besides Himself - leave you in the lurch! but when He brings you back safe to land, ye turn away (from Him). Most ungrateful is man!
 Words|وإذا - And when| مسكم - touches you| الضر - the hardship| في - in| البحر - the sea,| ضل - lost| من - (are) who| تدعون - you call| إلا - except| إياه - Him Alone.| فلما - But when| نجاكم - He delivers you| إلى - to| البر - the land| أعرضتم - you turn away.| وكان - And is| الإنسان - man| كفورا - ungrateful.|
8.
[17:68]
efeemintüm ey yaḫsife biküm cânibe-lberri ev yürsile `aleyküm ḥâṣiben ŝümme lâ tecidû leküm vekîlâ.أفأمنتم أن يخسف بكم جانب البر أو يرسل عليكم حاصبا ثم لا تجدوا لكم وكيلا
أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً
Elmalılı (Denizden karaya çıktığınızda) O'nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga gördermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
Y. AliDo ye then feel secure that He will not cause you to be swallowed up beneath the earth when ye are on land, or that He will not send against you a violent tornado (with showers of stones) so that ye shall find no one to carry out your affairs for you?
 Words|أفأمنتم - Do you then feel secure| أن - that (not)| يخسف - He will cause to swallow| بكم - you,| جانب - side| البر - (of) the land| أو - or| يرسل - send| عليكم - against you| حاصبا - a storm of stones?| ثم - Then| لا - not| تجدوا - you will find| لكم - for you| وكيلا - a guardian?|
9.
[17:69]
em emintüm ey yü`îdeküm fîhi târaten uḫrâ feyürsile `aleyküm ḳâṣifem mine-rrîḥi feyugriḳaküm bimâ kefertüm ŝümme lâ tecidû leküm `aleynâ bihî tebî`â.أم أمنتم أن يعيدكم فيه تارة أخرى فيرسل عليكم قاصفا من الريح فيغرقكم بما كفرتم ثم لا تجدوا لكم علينا به تبيعا
أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا
Elmalılı Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermeyeceğinden ve böylece ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra bu yaptığımıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız.
Y. AliOr do ye feel secure that He will not send you back a second time to sea and send against you a heavy gale to drown you because of your ingratitude, so that ye find no helper. Therein against Us?
 Words|أم - Or| أمنتم - do you feel secure| أن - that (not)| يعيدكم - He will send you back| فيه - into it| تارة - another time,| أخرى - another time,| فيرسل - and send| عليكم - upon you| قاصفا - a hurricane| من - of| الريح - the wind,| فيغرقكم - and drown you| بما - because| كفرتم - you disbelieved?| ثم - Then| لا - not| تجدوا - you will find| لكم - for you| علينا - against Us| به - therein| تبيعا - an avenger?|
10.
[17:70]
veleḳad kerramnâ benî âdeme veḥamelnâhüm fi-lberri velbaḥri verazaḳnâhüm mine-ṭṭayyibâti vefeḍḍalnâhüm `alâ keŝîrim mimmen ḫalaḳnâ tefḍîlâ.ولقد كرمنا بني آدم وحملناهم في البر والبحر ورزقناهم من الطيبات وفضلناهم على كثير ممن خلقنا تفضيلا
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Elmalılı Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
Y. AliWe have honoured the sons of Adam; provided them with transport on land and sea; given them for sustenance things good and pure; and conferred on them special favours, above a great part of our creation.
 Words|ولقد - And certainly,| كرمنا - We have honored| بني - (the) children of Adam| آدم - (the) children of Adam| وحملناهم - and We carried them| في - on| البر - the land| والبحر - and the sea,| ورزقناهم - and We have provided them| من - of| الطيبات - the good things| وفضلناهم - and We preferred them| على - over| كثير - many| ممن - of those whom| خلقنا - We have created| تفضيلا - (with) preference.|
11.
[17:71]
yevme ned`û külle ünâsim biimâmihim. femen ûtiye kitâbehû biyemînihî feülâike yaḳraûne kitâbehüm velâ yużlemûne fetîlâ.يوم ندعو كل أناس بإمامهم فمن أوتي كتابه بيمينه فأولئك يقرءون كتابهم ولا يظلمون فتيلا
يَوْمَ نَدْعُواْ كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُوْلَـئِكَ يَقْرَؤُونَ كِتَابَهُمْ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً
Elmalılı Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar.
Y. AliOne day We shall call together all human beings with their (respective) Imams: those who are given their record in their right hand will read it (with pleasure), and they will not be dealt with unjustly in the least.
 Words|يوم - (The) Day| ندعو - We will call| كل - all| أناس - human beings| بإمامهم - with their record,| فمن - then whoever| أوتي - is given| كتابه - his record| بيمينه - in his right hand,| فأولئك - then those| يقرءون - will read| كتابهم - their records,| ولا - and not| يظلمون - they will be wronged| فتيلا - (even as much as) a hair on a date seed.|
12.
[17:72]
vemen kâne fî hâẕihî a`mâ fehüve fi-l'âḫirati a`mâ veeḍallü sebîlâ.ومن كان في هذه أعمى فهو في الآخرة أعمى وأضل سبيلا
وَمَن كَانَ فِي هَـذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Elmalılı Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır.
Y. AliBut those who were blind in this world, will be blind in the hereafter, and most astray from the Path.
 Words|ومن - And whoever| كان - is| في - in| هذه - this (world)| أعمى - blind,| فهو - then he| في - in| الآخرة - the Hereafter| أعمى - (will be) blind,| وأضل - and more astray| سبيلا - (from the) path.|
13.
[17:73]
vein kâdû leyeftinûneke `ani-lleẕî evḥaynâ ileyke litefteriye `aleynâ gayrah. veiẕel letteḫaẕûke ḫalîlâ.وإن كادوا ليفتنونك عن الذي أوحينا إليك لتفتري علينا غيره وإذا لاتخذوك خليلا
وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلاً
Elmalılı (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.
Y. AliAnd their purpose was to tempt thee away from that which We had revealed unto thee, to substitute in our name something quite different; (in that case), behold! they would certainly have made thee (their) friend!
 Words|وإن - And indeed,| كادوا - they were about (to)| ليفتنونك - tempt you away| عن - from| الذي - that which| أوحينا - We revealed,| إليك - to you| لتفتري - that you invent| علينا - about Us| غيره - other (than) it.| وإذا - And then| لاتخذوك - surely they would take you| خليلا - (as) a friend.|
14.
[17:74]
velevlâ en ŝebbetnâke leḳad kitte terkenü ileyhim şey'en ḳalîlâ.ولولا أن ثبتناك لقد كدت تركن إليهم شيئا قليلا
وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلاً
Elmalılı Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.
Y. AliAnd had We not given thee strength, thou wouldst nearly have inclined to them a little.
 Words|ولولا - And if not| أن - [that]| ثبتناك - We (had) strengthened you,| لقد - certainly,| كدت - you almost| تركن - (would) have inclined| إليهم - to them| شيئا - (in) something| قليلا - a little.|
15.
[17:75]
iẕel leeẕaḳnâke ḍi`fe-lḥayâti veḍi`fe-lmemâti ŝümme lâ tecidü leke `aleynâ neṣîrâ.إذا لأذقناك ضعف الحياة وضعف الممات ثم لا تجد لك علينا نصيرا
إِذاً لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا
Elmalılı O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.
Y. AliIn that case We should have made thee taste an equal portion (of punishment) in this life, and an equal portion in death: and moreover thou wouldst have found none to help thee against Us!
 Words|إذا - Then| لأذقناك - We (would) have made you taste| ضعف - double| الحياة - (in) the life,| وضعف - and double| الممات - (after) the death.| ثم - Then| لا - not| تجد - you (would) have found| لك - for you| علينا - against Us| نصيرا - any helper.|
16.
[17:76]
vein kâdû leyestefizzûneke mine-l'arḍi liyuḫricûke minhâ veiẕel lâ yelbeŝûne ḫilâfeke illâ ḳalîlâ.وإن كادوا ليستفزونك من الأرض ليخرجوك منها وإذا لا يلبثون خلافك إلا قليلا
وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلاَفَكَ إِلاَّ قَلِيلاً
Elmalılı (Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır.
Y. AliTheir purpose was to scare thee off the land, in order to expel thee; but in that case they would not have stayed (therein) after thee, except for a little while.
 Words|وإن - And indeed,| كادوا - they were about| ليستفزونك - (to) scare you| من - from| الأرض - the land,| ليخرجوك - that they evict you| منها - from it.| وإذا - But then| لا - not| يلبثون - they (would) have stayed| خلافك - after you| إلا - except| قليلا - a little.|
17.
[17:77]
sünnete men ḳad erselnâ ḳableke mir rusülinâ velâ tecidü lisünnetinâ taḥvîlâ.سنة من قد أرسلنا قبلك من رسلنا ولا تجد لسنتنا تحويلا
سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً
Elmalılı Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.
Y. Ali(This was Our) way with the messengers We sent before thee: thou wilt find no change in Our ways.
 Words|سنة - (Such is Our) Way| من - (for) whom| قد - [verily]| أرسلنا - We sent| قبلك - before you| من - of| رسلنا - Our Messengers.| ولا - And not| تجد - you will find| لسنتنا - (in) Our way| تحويلا - any alteration.|
18.
[17:78]
eḳimi-ṣṣalâte lidülûki-şşemsi ilâ gaseḳi-lleyli veḳur'âne-lfecr. inne ḳur'âne-lfecri kâne meşhûdâ.أقم الصلاة لدلوك الشمس إلى غسق الليل وقرآن الفجر إن قرآن الفجر كان مشهودا
أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Elmalılı Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.
Y. AliEstablish regular prayers - at the sun's decline till the darkness of the night, and the morning prayer and reading: for the prayer and reading in the morning carry their testimony.
 Words|أقم - Establish| الصلاة - the prayer,| لدلوك - at the decline| الشمس - (of) the sun| إلى - till| غسق - (the) darkness| الليل - (of) the night| وقرآن - and Quran| الفجر - at dawn,| إن - indeed,| قرآن - the Quran| الفجر - (at) the dawn| كان - is| مشهودا - ever witnessed.|
19.
[17:79]
vemine-lleyli fetehecced bihî nâfiletel lek. `asâ ey yeb`aŝeke rabbüke meḳâmem maḥmûdâ.ومن الليل فتهجد به نافلة لك عسى أن يبعثك ربك مقاما محمودا
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Elmalılı Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makamı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.
Y. AliAnd pray in the small watches of the morning: (it would be) an additional prayer (or spiritual profit) for thee: soon will thy Lord raise thee to a Station of Praise and Glory!
 Words|ومن - And from| الليل - the night| فتهجد - arise from sleep for prayer| به - with it| نافلة - (as) additional| لك - for you;| عسى - it may be| أن - that| يبعثك - will raise you| ربك - your Lord| مقاما - (to) a station| محمودا - praiseworthy.|
20.
[17:80]
veḳur rabbi edḫilnî müdḫale ṣidḳiv veaḫricnî muḫrace ṣidḳiv vec`al lî mil ledünke sülṭânen neṣîrâ.وقل رب أدخلني مدخل صدق وأخرجني مخرج صدق واجعل لي من لدنك سلطانا نصيرا
وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا
Elmalılı (Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver."
Y. AliSay: "O my Lord! Let my entry be by the Gate of Truth and Honour, and likewise my exit by the Gate of Truth and Honour; and grant me from Thy Presence an authority to aid (me)."
 Words|وقل - And say,| رب - "My Lord!| أدخلني - Cause me to enter| مدخل - an entrance| صدق - sound,| وأخرجني - and cause me to exit| مخرج - an exit| صدق - sound| واجعل - and make| لي - for me| من - from| لدنك - near You| سلطانا - an authority| نصيرا - helping."|
21.
[17:81]
veḳul câe-lḥaḳḳu vezeheḳa-lbâṭil. inne-lbâṭile kâne zehûḳâ.وقل جاء الحق وزهق الباطل إن الباطل كان زهوقا
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
Elmalılı (Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur."
Y. AliAnd say: "Truth has (now) arrived, and Falsehood perished: for Falsehood is (by its nature) bound to perish."
 Words|وقل - And say,| جاء - "Has come| الحق - the truth| وزهق - and perished| الباطل - the falsehood.| إن - Indeed,| الباطل - the falsehood| كان - is| زهوقا - (bound) to perish."|
22.
[17:82]
venünezzilü mine-lḳur'âni mâ hüve şifâüv veraḥmetül lilmü'minîne velâ yezîdu-żżâlimîne illâ ḫasârâ.وننزل من القرآن ما هو شفاء ورحمة للمؤمنين ولا يزيد الظالمين إلا خسارا
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلاَّ خَسَارًا
Elmalılı Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.
Y. AliWe send down (stage by stage) in the Qur'an that which is a healing and a mercy to those who believe: to the unjust it causes nothing but loss after loss.
 Words|وننزل - And We reveal| من - from| القرآن - the Quran| ما - that| هو - it| شفاء - (is) a healing| ورحمة - and a mercy| للمؤمنين - for the believers,| ولا - but not| يزيد - it increases| الظالمين - the wrongdoers| إلا - except| خسارا - (in) loss.|
23.
[17:83]
veiẕâ en`amnâ `ale-l'insâni a`raḍa veneâ bicânibih. veiẕâ messehü-şşerru kâne yeûsâ.وإذا أنعمنا على الإنسان أعرض ونأى بجانبه وإذا مسه الشر كان يئوسا
وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَئَا بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا
Elmalılı Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.
Y. AliYet when We bestow Our favours on man, he turns away and becomes remote on his side (instead of coming to Us), and when evil seizes him he gives himself up to despair!
 Words|وإذا - And when| أنعمنا - We bestow favor| على - on| الإنسان - man| أعرض - he turns away| ونأى - and becomes remote| بجانبه - on his side.| وإذا - And when| مسه - touches him| الشر - the evil| كان - he is| يئوسا - (in) despair.|
24.
[17:84]
ḳul küllüy ya`melü `alâ şâkiletih. ferabbüküm a`lemü bimen hüve ehdâ sebîlâ.قل كل يعمل على شاكلته فربكم أعلم بمن هو أهدى سبيلا
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً
Elmalılı De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."
Y. AliSay: "Everyone acts according to his own disposition: But your Lord knows best who it is that is best guided on the Way."
 Words|قل - Say,| كل - "Each| يعمل - works| على - on| شاكلته - his manner,| فربكم - but your Lord| أعلم - (is) most knowing| بمن - of who| هو - [he]| أهدى - (is) best guided| سبيلا - (in) way."|
25.
[17:85]
veyes'elûneke `ani-rrûḥ. ḳuli-rrûḥu min emri rabbî vemâ ûtîtüm mine-l`ilmi illâ ḳalîlâ.ويسألونك عن الروح قل الروح من أمر ربي وما أوتيتم من العلم إلا قليلا
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّنَ الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Elmalılı Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."
Y. AliThey ask thee concerning the Spirit (of inspiration). Say: "The Spirit (cometh) by command of my Lord: of knowledge it is only a little that is communicated to you, (O men!)"
 Words|ويسألونك - And they ask you| عن - concerning| الروح - the soul.| قل - Say,| الروح - "The soul| من - (is) of| أمر - (the) affair| ربي - (of) my Lord.| وما - And not| أوتيتم - you have been given| من - of| العلم - the knowledge| إلا - except| قليلا - a little."|
26.
[17:86]
velein şi'nâ leneẕhebenne billeẕî evḥaynâ ileyke ŝümme lâ tecidü leke bihî `aleynâ vekîlâ.ولئن شئنا لنذهبن بالذي أوحينا إليك ثم لا تجد لك به علينا وكيلا
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً
Elmalılı Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.
Y. AliIf it were Our Will, We could take away that which We have sent thee by inspiration:then wouldst thou find none to plead thy affair in that matter as against Us,-
 Words|ولئن - And if| شئنا - We willed,| لنذهبن - We (would) have surely taken away| بالذي - that which| أوحينا - We have revealed| إليك - to you.| ثم - Then| لا - not| تجد - you would find| لك - for you| به - concerning it| علينا - against Us| وكيلا - any advocate,|
27.
[17:87]
illâ raḥmetem mir rabbik. inne faḍlehû kâne `aleyke kebîrâ.إلا رحمة من ربك إن فضله كان عليك كبيرا
إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا
Elmalılı Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.
Y. AliExcept for Mercy from thy Lord: for his bounty is to thee (indeed) great.
 Words|إلا - Except| رحمة - a mercy| من - from| ربك - your Lord.| إن - Indeed,| فضله - His Bounty| كان - is| عليك - upon you| كبيرا - great.|
28.
[17:88]
ḳul leini-cteme`ati-l'insü velcinnü `alâ ey ye'tû bimiŝli hâẕe-lḳur'âni lâ ye'tûne bimiŝlihî velev kâne ba`ḍuhüm liba`ḍin żahîrâ.قل لئن اجتمعت الإنس والجن على أن يأتوا بمثل هذا القرآن لا يأتون بمثله ولو كان بعضهم لبعض ظهيرا
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَـذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا
Elmalılı Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir."
Y. AliSay: "If the whole of mankind and Jinns were to gather together to produce the like of this Qur'an, they could not produce the like thereof, even if they backed up each other with help and support.
 Words|قل - Say,| لئن - "If| اجتمعت - gathered| الإنس - the mankind| والجن - and the jinn| على - to| أن - [that]| يأتوا - bring| بمثل - the like| هذا - (of) this| القرآن - Quran,| لا - not| يأتون - they (could) bring| بمثله - the like of it,| ولو - even if| كان - were| بعضهم - some of them| لبعض - to some others| ظهيرا - assistants."|
29.
[17:89]
veleḳad ṣarrafnâ linnâsi fî hâẕe-lḳur'âni min külli meŝel. feebâ ekŝeru-nnâsi illâ küfûrâ.ولقد صرفنا للناس في هذا القرآن من كل مثل فأبى أكثر الناس إلا كفورا
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَـذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا
Elmalılı Yemin olsun ki biz bu Kur'ân'da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler.
Y. AliAnd We have explained to man, in this Qur'an, every kind of similitude: yet the greater part of men refuse (to receive it) except with ingratitude!
 Words|ولقد - And verily| صرفنا - We have explained| للناس - to mankind| في - in| هذا - this| القرآن - Quran| من - from| كل - every| مثل - example,| فأبى - but refused| أكثر - most| الناس - (of) the mankind| إلا - except| كفورا - disbelief.|
30.
[17:90]
veḳâlû len nü'mine leke ḥattâ tefcüra lenâ mine-l'arḍi yembû`â.وقالوا لن نؤمن لك حتى تفجر لنا من الأرض ينبوعا
وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنبُوعًا
Elmalılı Kâfirler şöyle dediler: "Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız."
Y. AliThey say: "We shall not believe in thee, until thou cause a spring to gush forth for us from the earth,
 Words|وقالوا - And they say,| لن - "Never| نؤمن - we will believe| لك - in you| حتى - until| تفجر - you cause to gush forth| لنا - for us| من - from| الأرض - the earth| ينبوعا - a spring.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17