1. [26:99] | vemâ eḍallenâ ille-lmücrimûn. | وما أضلنا إلا المجرمون وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ |
---|
Elmalılı | "Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı." |
Y. Ali | "'And our seducers were only those who were steeped in guilt.
|
Words | | وما - And not| أضلنا - misguided us| إلا - except| المجرمون - the criminals.| |
Pickthal | It was but the guilty who misled us. |
Arberry | It was naught but the sinners that led us astray; |
Shakir | And none but the guilty led us astray; |
Free Minds | "And none misled us except the criminals." |
Qaribullah | It was nothing but the evildoers who led us astray. |
Asad | yet they who have seduced us [into believing in you] are the truly guilty ones! [Lit., "yet none but those guilty ones (al-mujrimun) have led us astray": cf. 7:38, 33:67 - 68, 38:60 - 61 and the corresponding notes.] |
Diyanet Vakfı | Bizi ancak o günahkarlar saptırdı. |
Diyanet | Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler. |
Edip Yüksel | "Bizi saptıranlar suçlulardı." |
Suat Yıldırım | Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] |
Yaşar Nuri Öztürk | "Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi." |
Abdulbaki Gölpınarlı | Bizi, ancak o mücrimler saptırdı. |
Ali Bulaç | "Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı." |
Süleyman Ateş | Ama bizi saptıran o suçlulardır. |
Önceki [26:98]< >[26:100] Sonraki |