1. [6:54] | veiẕâ câeke-lleẕîne yü'minûne biâyâtinâ feḳul selâmün `aleyküm ketebe rabbüküm `alâ nefsihi-rraḥmete ennehû men `amile minküm sûem bicehâletin ŝümme tâbe mim ba`dihî veaṣleḥa feennehû gafûrur raḥîm. | وإذا جاءك الذين يؤمنون بآياتنا فقل سلام عليكم كتب ربكم على نفسه الرحمة أنه من عمل منكم سوءا بجهالة ثم تاب من بعده وأصلح فأنه غفور رحيم وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir". |
Y. Ali | When those come to thee who believe in Our signs, Say: "Peace be on you: Your Lord hath inscribed for Himself (the rule of) mercy: verily, if any of you did evil in ignorance, and thereafter repented, and amend (his conduct), lo! He is Oft-forgiving, Most Merciful.
|
Words | | |
2. [7:46] | vebeynehümâ ḥicâb. ve`ale-l'a`râfi ricâlüy ya`rifûne küllem bisîmâhüm. venâdev aṣḥâbe-lcenneti en selâmün `aleyküm lem yedḫulûhâ vehüm yaṭme`ûn. | وبينهما حجاب وعلى الأعراف رجال يعرفون كلا بسيماهم ونادوا أصحاب الجنة أن سلام عليكم لم يدخلوها وهم يطمعون وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ وَنَادَوْاْ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir. |
Y. Ali | Between them shall be a veil, and on the heights will be men who would know every one by his marks: they will call out to the Companions of the Garden, "peace on you": they will not have entered, but they will have an assurance (thereof).
|
Words | | |
3. [10:10] | da`vâhüm fîhâ sübḥâneke-llâhümme veteḥiyyetühüm fîhâ selâm. veâḫiru da`vâhüm eni-lḥamdü lillâhi rabbi-l`âlemîn. | دعواهم فيها سبحانك اللهم وتحيتهم فيها سلام وآخر دعواهم أن الحمد لله رب العالمين دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin"; sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek olacaktır. |
Y. Ali | (This will be) their cry therein: "Glory to Thee, O Allah!" And "Peace" will be their greeting therein! and the close of their cry will be: "Praise be to Allah, the Cherisher and Sustainer of the worlds!"
|
Words | | |
4. [11:69] | veleḳad câet rusülünâ ibrâhîme bilbüşrâ ḳâlû selâmâ. ḳâle selâmün femâ lebiŝe en câe bi`iclin ḥanîẕ. | ولقد جاءت رسلنا إبراهيم بالبشرى قالوا سلاما قال سلام فما لبث أن جاء بعجل حنيذ وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُـشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi. |
Y. Ali | There came Our messengers to Abraham with glad tidings. They said, "Peace!" He answered, "Peace!" and hastened to entertain them with a roasted calf.
|
Words | | |
5. [13:24] | selâmün `aleyküm bimâ ṣabertüm feni`me `uḳbe-ddâr. | سلام عليكم بما صبرتم فنعم عقبى الدار سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ |
---|
Elmalılı | "Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir!" |
Y. Ali | "Peace unto you for that ye persevered in patience! Now how excellent is the final home!"
|
Words | | |
6. [14:23] | veüdḫile-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ biiẕni rabbihim. teḥiyyetühüm fîhâ selâm. | وأدخل الذين آمنوا وعملوا الصالحات جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها بإذن ربهم تحيتهم فيها سلام وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ |
---|
Elmalılı | İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri "selâm!"dır. |
Y. Ali | But those who believe and work righteousness will be admitted to gardens beneath which rivers flow,- to dwell therein for aye with the leave of their Lord. Their greeting therein will be: "Peace!"
|
Words | | |
7. [16:32] | elleẕîne teteveffâhümü-lmelâiketü ṭayyibîne yeḳûlûne selâmün `aleykümü-dḫulü-lcennete bimâ küntüm ta`melûn. | الذين تتوفاهم الملائكة طيبين يقولون سلام عليكم ادخلوا الجنة بما كنتم تعملون الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَآئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلاَمٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. "Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e..." derler. |
Y. Ali | (Namely) those whose lives the angels take in a state of purity, saying (to them), "Peace be on you; enter ye the Garden, because of (the good) which ye did (in the world)."
|
Words | | |
8. [19:47] | ḳâle selâmün `aleyk. seestagfiru leke rabbî. innehû kâne bî ḥafiyyâ. | قال سلام عليك سأستغفر لك ربي إنه كان بي حفيا قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا |
---|
Elmalılı | İbrahim şöyle dedi: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok lütufkârdır." |
Y. Ali | Abraham said: "Peace be on thee: I will pray to my Lord for thy forgiveness: for He is to me Most Gracious.
|
Words | | |
9. [28:55] | veiẕâ semi`ü-llagve a`raḍû `anhü veḳâlû lenâ a`mâlünâ veleküm a`mâlüküm. selâmün `aleyküm. lâ nebtegi-lcâhilîn. | وإذا سمعوا اللغو أعرضوا عنه وقالوا لنا أعمالنا ولكم أعمالكم سلام عليكم لا نبتغي الجاهلين وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz" derler. |
Y. Ali | And when they hear vain talk, they turn away therefrom and say: "To us our deeds, and to you yours; peace be to you: we seek not the ignorant."
|
Words | | |
10. [33:44] | teḥiyyetühüm yevme yelḳavnehû selâm. vee`adde lehüm ecran kerîmâ. | تحيتهم يوم يلقونه سلام وأعد لهم أجرا كريما تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيْمًا |
---|
Elmalılı | O'na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği selâmdır. (Allah) onlar için cömertçe bir mükafat hazırlamıştır. |
Y. Ali | Their salutation on the Day they meet Him will be "Peace!"; and He has prepared for them a generous Reward.
|
Words | | |
11. [36:58] | selâmün ḳavlem mir rabbir raḥîm. | سلام قولا من رب رحيم سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ |
---|
Elmalılı | (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır. |
Y. Ali | "Peace!" - a word (of salutation) from a Lord Most Merciful!
|
Words | | |
12. [37:79] | selâmün `alâ nûḥin fi-l`âlemîn. | سلام على نوح في العالمين سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun. |
Y. Ali | "Peace and salutation to Noah among the nations!"
|
Words | | |
13. [37:109] | selâmün `alâ ibrâhîm. | سلام على إبراهيم سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ |
---|
Elmalılı | Selam olsun İbrahim'e... |
Y. Ali | "Peace and salutation to Abraham!"
|
Words | | |
14. [37:120] | selâmün `alâ mûsâ vehârûn. | سلام على موسى وهارون سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ |
---|
Elmalılı | Selam olsun, Musa ile Harun'a. |
Y. Ali | "Peace and salutation to Moses and Aaron!"
|
Words | | |
15. [37:130] | selâmün `alâ ilyâsîn. | سلام على إل ياسين سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ |
---|
Elmalılı | Selam olsun İlyâsîn'e. |
Y. Ali | "Peace and salutation to such as Elias!"
|
Words | | |
16. [39:73] | vesîḳa-lleẕîne-tteḳav rabbehüm ile-lcenneti zümerâ. ḥattâ iẕâ câûhâ vefütiḥat ebvâbühâ veḳâle lehüm ḫazenetühâ selâmün `aleyküm ṭibtüm fedḫulûhâ ḫâlidîn. | وسيق الذين اتقوا ربهم إلى الجنة زمرا حتى إذا جاءوها وفتحت أبوابها وقال لهم خزنتها سلام عليكم طبتم فادخلوها خالدين وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ |
---|
Elmalılı | Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilmektedir. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" derler. |
Y. Ali | And those who feared their Lord will be led to the Garden in crowds: until behold, they arrive there; its gates will be opened; and its keepers will say: "Peace be upon you! well have ye done! enter ye here, to dwell therein."
|
Words | | |
17. [43:89] | faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn. | فاصفح عنهم وقل سلام فسوف يعلمون فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler! |
Y. Ali | But turn away from them, and say "Peace!" But soon shall they know!
|
Words | | |
18. [51:25] | iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn. | إذ دخلوا عليه فقالوا سلاما قال سلام قوم منكرون إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ |
---|
Elmalılı | Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti. |
Y. Ali | Behold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."
|
Words | | |
19. [97:5] | selâmün. hiye ḥattâ maṭle`i-lfecr. | سلام هي حتى مطلع الفجر سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ |
---|
Elmalılı | O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir. |
Y. Ali | Peace!...This until the rise of morn!
|
Words | | |