1. [2:59] | febeddele-lleẕîne żalemû ḳavlen gayra-lleẕî ḳîle lehüm feenzelnâ `ale-lleẕîne żalemû riczem mine-ssemâi bimâ kânû yefsüḳûn. | فبدل الذين ظلموا قولا غير الذي قيل لهم فأنزلنا على الذين ظلموا رجزا من السماء بما كانوا يفسقون فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنْـزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزاً مِّنَ السَّمَآءِ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik. |
Y. Ali | But the transgressors changed the word from that which had been given them; so We sent on the transgressors a plague from heaven, for that they infringed (Our command) repeatedly.
|
Words | | |
2. [2:235] | velâ cünâḥa `aleyküm fîmâ `arraḍtüm bihî min ḫiṭbeti-nnisâi ev eknentüm fî enfüsiküm. `alime-llâhü enneküm seteẕkürûnehünne velâkil lâ tüvâ`idûhünne sirran illâ en teḳûlû ḳavlem ma`rûfâ. velâ ta`zimû `uḳdete-nnikâḥi ḥattâ yeblüga-lkitâbü eceleh. va`lemû enne-llâhe ya`lemü mâ fî enfüsiküm faḥẕerûh. va`lemû enne-llâhe gafûrun ḥalîm. | ولا جناح عليكم فيما عرضتم به من خطبة النساء أو أكننتم في أنفسكم علم الله أنكم ستذكرونهن ولكن لا تواعدوهن سرا إلا أن تقولوا قولا معروفا ولا تعزموا عقدة النكاح حتى يبلغ الكتاب أجله واعلموا أن الله يعلم ما في أنفسكم فاحذروه واعلموا أن الله غفور حليم وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَـكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّى يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır. |
Y. Ali | There is no blame on you if ye make an offer of betrothal or hold it in your hearts. Allah knows that ye cherish them in your hearts: But do not make a secret contract with them except in terms Honourable, nor resolve on the tie of marriage till the term prescribed is fulfilled. And know that Allah Knoweth what is in your hearts, and take heed of Him; and know that Allah is Oft-forgiving, Most Forbearing.
|
Words | | |
3. [4:5] | velâ tü'tü-ssüfehâe emvâlekümü-lletî ce`ale-llâhü leküm ḳiyâmev verzüḳûhüm fîhâ veksûhüm veḳûlû lehüm ḳavlem ma`rûfâ. | ولا تؤتوا السفهاء أموالكم التي جعل الله لكم قياما وارزقوهم فيها واكسوهم وقولوا لهم قولا معروفا وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا |
---|
Elmalılı | Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. |
Y. Ali | To those weak of understanding Make not over your property, which Allah hath made a means of support for you, but feed and clothe them therewith, and speak to them words of kindness and justice.
|
Words | | |
4. [4:8] | veiẕâ ḥaḍara-lḳismete ülü-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkînü ferzüḳûhüm minhü veḳûlû lehüm ḳavlem ma`rûfâ. | وإذا حضر القسمة أولو القربى واليتامى والمساكين فارزقوهم منه وقولوا لهم قولا معروفا وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا |
---|
Elmalılı | Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın. |
Y. Ali | But if at the time of division other relatives, or orphans or poor, are present, feed them out of the (property), and speak to them words of kindness and justice.
|
Words | | |
5. [4:9] | velyaḫşe-lleẕîne lev terakû min ḫalfihim ẕürriyyeten ḍi`âfen ḫâfû `aleyhim. felyetteḳu-llâhe velyeḳûlû ḳavlen sedîdâ. | وليخش الذين لو تركوا من خلفهم ذرية ضعافا خافوا عليهم فليتقوا الله وليقولوا قولا سديدا وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُواْ مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُواْ عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللّهَ وَلْيَقُولُواْ قَوْلاً سَدِيدًا |
---|
Elmalılı | Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler. |
Y. Ali | Let those (disposing of an estate) have the same fear in their minds as they would have for their own if they had left a helpless family behind: Let them fear Allah, and speak words of appropriate (comfort).
|
Words | | |
6. [4:63] | ülâike-lleẕîne ya`lemü-llâhü mâ fî ḳulûbihim fea`riḍ `anhüm ve`iżhüm veḳul lehüm fî enfüsihim ḳavlem belîgâ. | أولئك الذين يعلم الله ما في قلوبهم فأعرض عنهم وعظهم وقل لهم في أنفسهم قولا بليغا أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغًا |
---|
Elmalılı | Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle! |
Y. Ali | Those men,-Allah knows what is in their hearts; so keep clear of them, but admonish them, and speak to them a word to reach their very souls.
|
Words | | |
7. [7:162] | febeddele-lleẕîne żalemû minhüm ḳavlen gayra-lleẕî ḳîle lehüm feerselnâ `aleyhim riczem mine-ssemâi bimâ kânû yażlimûn. | فبدل الذين ظلموا منهم قولا غير الذي قيل لهم فأرسلنا عليهم رجزا من السماء بما كانوا يظلمون فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنْهُمْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُواْ يَظْلِمُونَ |
---|
Elmalılı | İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık. |
Y. Ali | But the transgressors among them changed the word from that which had been given them so we sent on them a plague from heaven. For that they repeatedly transgressed.
|
Words | | |
8. [17:23] | veḳaḍâ rabbüke ellâ ta`büdû illâ iyyâhü vebilvâlideyni iḥsânâ. immâ yeblüganne `indeke-lkibera eḥadühümâ ev kilâhümâ felâ teḳul lehümâ üffiv velâ tenherhümâ veḳul lehümâ ḳavlen kerîmâ. | وقضى ربك ألا تعبدوا إلا إياه وبالوالدين إحسانا إما يبلغن عندك الكبر أحدهما أو كلاهما فلا تقل لهما أف ولا تنهرهما وقل لهما قولا كريما وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا |
---|
Elmalılı | Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. |
Y. Ali | Thy Lord hath decreed that ye worship none but Him, and that ye be kind to parents. Whether one or both of them attain old age in thy life, say not to them a word of contempt, nor repel them, but address them in terms of honour.
|
Words | | |
9. [17:28] | veimmâ tü`riḍanne `anhümü-btigâe raḥmetim mir rabbike tercûhâ feḳul lehüm ḳavlem meysûrâ. | وإما تعرضن عنهم ابتغاء رحمة من ربك ترجوها فقل لهم قولا ميسورا وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلاً مَّيْسُورًا |
---|
Elmalılı | Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle. |
Y. Ali | And even if thou hast to turn away from them in pursuit of the Mercy from thy Lord which thou dost expect, yet speak to them a word of easy kindness.
|
Words | | |
10. [17:40] | efeaṣfâküm rabbüküm bilbenîne vetteḫaẕe mine-lmelâiketi inâŝâ. inneküm leteḳûlûne ḳavlen `ażîmâ. | أفأصفاكم ربكم بالبنين واتخذ من الملائكة إناثا إنكم لتقولون قولا عظيما أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلَآئِكَةِ إِنَاثًا إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظِيمًا |
---|
Elmalılı | Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de, kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz. |
Y. Ali | Has then your Lord (O Pagans!) preferred for you sons, and taken for Himself daughters among the angels? Truly ye utter a most dreadful saying!
|
Words | | |
11. [18:93] | ḥattâ iẕâ belegae beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ ḳavmel lâ yekâdûne yefḳahûne ḳavlâ. | حتى إذا بلغ بين السدين وجد من دونهما قوما لا يكادون يفقهون قولا حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوْمًا لاَّ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً |
---|
Elmalılı | Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu. |
Y. Ali | Until, when he reached (a tract) between two mountains, he found, beneath them, a people who scarcely understood a word.
|
Words | | |
12. [20:44] | feḳûlâ lehû ḳavlel leyyinel le`allehû yeteẕekkeru ev yaḫşâ. | فقولا له قولا لينا لعله يتذكر أو يخشى فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى |
---|
Elmalılı | Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar. |
Y. Ali | "But speak to him mildly; perchance he may take warning or fear (Allah)."
|
Words | | |
13. [20:89] | efelâ yeravne ellâ yerci`u ileyhim ḳavlev velâ yemlikü lehüm ḍarrav velâ nef`â. | أفلا يرون ألا يرجع إليهم قولا ولا يملك لهم ضرا ولا نفعا أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
---|
Elmalılı | Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu. |
Y. Ali | Could they not see that it could not return them a word (for answer), and that it had no power either to harm them or to do them good?
|
Words | | |
14. [20:109] | yevmeiẕil lâ tenfe`u-şşefâ`atü illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veraḍiye lehû ḳavlâ. | يومئذ لا تنفع الشفاعة إلا من أذن له الرحمن ورضي له قولا يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا |
---|
Elmalılı | O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. |
Y. Ali | On that Day shall no intercession avail except for those for whom permission has been granted by (Allah) Most Gracious and whose word is acceptable to Him.
|
Words | | |
15. [33:32] | yâ nisâe-nnebiyyi lestünne keeḥadim mine-nnisâi ini-tteḳaytünne felâ taḫḍa`ne bilḳavli feyaṭme`a-lleẕî fî ḳalbihî meraḍuv veḳulne ḳavlem ma`rûfâ. | يا نساء النبي لستن كأحد من النساء إن اتقيتن فلا تخضعن بالقول فيطمع الذي في قلبه مرض وقلن قولا معروفا يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاءِ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا |
---|
Elmalılı | Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin. |
Y. Ali | O Consorts of the Prophet! Ye are not like any of the (other) women: if ye do fear (Allah), be not too complacent of speech, lest one in whose heart is a disease should be moved with desire: but speak ye a speech (that is) just.
|
Words | | |
16. [33:70] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-tteḳu-llâhe veḳûlû ḳavlen sedîdâ. | يا أيها الذين آمنوا اتقوا الله وقولوا قولا سديدا يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا |
---|
Elmalılı | Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin, |
Y. Ali | O ye who believe! Fear Allah, and (always) say a word directed to the Right:
|
Words | | |
17. [36:58] | selâmün ḳavlem mir rabbir raḥîm. | سلام قولا من رب رحيم سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ |
---|
Elmalılı | (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır. |
Y. Ali | "Peace!" - a word (of salutation) from a Lord Most Merciful!
|
Words | | |
18. [41:33] | vemen aḥsenü ḳavlem mimmen de`â ile-llâhi ve`amile ṣâliḥav veḳâle innenî mine-lmüslimîn. | ومن أحسن قولا ممن دعا إلى الله وعمل صالحا وقال إنني من المسلمين وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
---|
Elmalılı | Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: "Ben gerçekten müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir? |
Y. Ali | Who is better in speech than one who calls (men) to Allah, works righteousness, and says, "I am of those who bow in Islam"?
|
Words | | |
19. [73:5] | innâ senülḳî `aleyke ḳavlen ŝeḳîlâ. | إنا سنلقي عليك قولا ثقيلا إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız (Kur'an vahyedeceğiz). |
Y. Ali | Soon shall We send down to thee a weighty Message.
|
Words | | |