1. [19:92] | vemâ yembegî lirraḥmâni ey yetteḫiẕe veledâ. | وما ينبغي للرحمن أن يتخذ ولدا وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا |
---|
Elmalılı | Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz. |
Y. Ali | For it is not consonant with the majesty of (Allah) Most Gracious that He should beget a son.
|
Words | | |
2. [25:18] | ḳâlû sübḥâneke mâ kâne yembegî lenâ en netteḫiẕe min dûnike min evliyâe velâkim metta`tehüm veâbâehüm ḥattâ nesü-ẕẕikr. vekânû ḳavmem bûrâ. | قالوا سبحانك ما كان ينبغي لنا أن نتخذ من دونك من أولياء ولكن متعتهم وآباءهم حتى نسوا الذكر وكانوا قوما بورا قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا |
---|
Elmalılı | Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler. |
Y. Ali | They will say: "Glory to Thee! not meet was it for us that we should take for protectors others besides Thee: But Thou didst bestow, on them and their fathers, good things (in life), until they forgot the Message: for they were a people (worthless and) lost."
|
Words | | |
3. [26:211] | vemâ yembegî lehüm vemâ yesteṭî`ûn. | وما ينبغي لهم وما يستطيعون وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ |
---|
Elmalılı | Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. |
Y. Ali | It would neither suit them nor would they be able (to produce it).
|
Words | | |
4. [36:40] | le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn. | لا الشمس ينبغي لها أن تدرك القمر ولا الليل سابق النهار وكل في فلك يسبحون لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ |
---|
Elmalılı | Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. |
Y. Ali | It is not permitted to the Sun to catch up the Moon, nor can the Night outstrip the Day: Each (just) swims along in (its own) orbit (according to Law).
|
Words | | |
5. [36:69] | vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn. | وما علمناه الشعر وما ينبغي له إن هو إلا ذكر وقرآن مبين وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır. |
Y. Ali | We have not instructed the (Prophet) in Poetry, nor is it meet for him: this is no less than a Message and a Qur'an making things clear:
|
Words | | |
6. [38:35] | ḳâle rabbi-gfir lî veheb lî mülkel lâ yembegî lieḥadim mim ba`dî. inneke ente-lvehhâb. | قال رب اغفر لي وهب لي ملكا لا ينبغي لأحد من بعدي إنك أنت الوهاب قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ |
---|
Elmalılı | Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi. |
Y. Ali | He said, "O my Lord! Forgive me, and grant me a kingdom which, (it may be), suits not another after me: for Thou art the Grantor of Bounties (without measure).
|
Words | | |