1. [54:46] | beli-ssâ`atü mev`idühüm vessâ`atü edhâ veemerr. | بل الساعة موعدهم والساعة أدهى وأمر بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ |
---|
Elmalılı | Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır. |
Y. Ali | Nay, the Hour (of Judgment) is the time promised them (for their full recompense): And that Hour will be most grievous and most bitter.
|
Words | | |
2. [83:30] | veiẕâ merrû bihim yetegâmezûn. | وإذا مروا بهم يتغامزون وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara uğradıkları vakit birbirlerine göz kırpıyorlardı. |
Y. Ali | And whenever they passed by them, used to wink at each other (in mockery);
|
Words | | |