Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 Surah :  23 - MüminunGörüntülenen ayetler : 61 ... 90 | 118 - Sure no: 23
1.
[23:61]
ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn.أولئك يسارعون في الخيرات وهم لها سابقون
أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
Elmalılı İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
Y. AliIt is these who hasten in every good work, and these who are foremost in them.
 Words|أولئك - (It is) those| يسارعون - who hasten| في - in| الخيرات - the good (deeds)| وهم - and they| لها - in them| سابقون - (are) foremost.|
2.
[23:62]
velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn.ولا نكلف نفسا إلا وسعها ولدينا كتاب ينطق بالحق وهم لا يظلمون
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Elmalılı Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Y. AliOn no soul do We place a burden greater than it can bear: before Us is a record which clearly shows the truth: they will never be wronged.
 Words|ولا - And not| نكلف - We burden| نفسا - any soul| إلا - except| وسعها - (to) its capacity,| ولدينا - and with Us| كتاب - (is) a Record| ينطق - (which) speaks| بالحق - with the truth;| وهم - and they| لا - (will) not| يظلمون - be wronged.|
3.
[23:63]
bel ḳulûbühüm fî gamratim min hâẕâ velehüm a`mâlüm min dûni ẕâlike hüm lehâ `âmilûn.بل قلوبهم في غمرة من هذا ولهم أعمال من دون ذلك هم لها عاملون
بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِن دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Elmalılı Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
Y. AliBut their hearts are in confused ignorance of this; and there are, besides that, deeds of theirs, which they will (continue) to do,-
 Words|بل - Nay,| قلوبهم - their hearts| في - (are) in| غمرة - confusion| من - over| هذا - this,| ولهم - and for them| أعمال - (are) deeds| من - besides| دون - besides| ذلك - that,| هم - they| لها - for it| عاملون - (are) doers|
4.
[23:64]
ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.حتى إذا أخذنا مترفيهم بالعذاب إذا هم يجأرون
حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ
Elmalılı Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
Y. AliUntil, when We seize in Punishment those of them who received the good things of this world, behold, they will groan in supplication!
 Words|حتى - Until| إذا - when| أخذنا - We seize| مترفيهم - their affluent ones| بالعذاب - with the punishment,| إذا - behold!| هم - They| يجأرون - cry for help.|
5.
[23:65]
lâ tec'erü-lyevme inneküm minnâ lâ tünṣarûn.لا تجأروا اليوم إنكم منا لا تنصرون
لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ
Elmalılı Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.
Y. Ali(It will be said): "Groan not in supplication this day: for ye shall certainly not be helped by Us.
 Words|لا - "(Do) not| تجأروا - cry for help| اليوم - today.| إنكم - Indeed, you| منا - from Us| لا - not| تنصرون - will be helped.|
6.
[23:66]
ḳad kânet âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm `alâ a`ḳâbiküm tenkisûn.قد كانت آياتي تتلى عليكم فكنتم على أعقابكم تنكصون
قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ
Elmalılı Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.
Y. Ali"My Signs used to be rehearsed to you, but ye used to turn back on your heels-
 Words|قد - Verily,| كانت - were| آياتي - My Verses| تتلى - recited| عليكم - to you,| فكنتم - but you used| على - (to) on| أعقابكم - your heels| تنكصون - turn back|
7.
[23:67]
müstekbirîne bih. sâmiran tehcürûn.مستكبرين به سامرا تهجرون
مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ
Elmalılı Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.
Y. Ali"In arrogance: talking nonsense about the (Qur'an), like one telling fables by night."
 Words|مستكبرين - (Being) arrogant| به - about it,| سامرا - conversing by night,| تهجرون - speaking evil."|
8.
[23:68]
efelem yeddebberü-lḳavle em câehüm mâ lem ye'ti âbâehümü-l'evvelîn.أفلم يدبروا القول أم جاءهم ما لم يأت آباءهم الأولين
أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Y. AliDo they not ponder over the Word (of Allah), or has anything (new) come to them that did not come to their fathers of old?
 Words|أفلم - Then, do not| يدبروا - they ponder| القول - the Word| أم - or| جاءهم - has come to them| ما - what| لم - not| يأت - (had) come| آباءهم - (to) their forefathers?| الأولين - (to) their forefathers?|
9.
[23:69]
em lem ya`rifû rasûlehüm fehüm lehû münkirûn.أم لم يعرفوا رسولهم فهم له منكرون
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
Elmalılı Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
Y. AliOr do they not recognise their Messenger, that they deny him?
 Words|أم - Or| لم - (do) not| يعرفوا - they recognize| رسولهم - their Messenger,| فهم - so they| له - (are) rejecting him?| منكرون - (are) rejecting him?|
10.
[23:70]
em yeḳûlûne bihî cinneh. bel câehüm bilḥaḳḳi veekŝeruhüm lilḥaḳḳi kârihûn.أم يقولون به جنة بل جاءهم بالحق وأكثرهم للحق كارهون
أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Elmalılı Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.
Y. AliOr do they say, "He is possessed"? Nay, he has brought them the Truth, but most of them hate the Truth.
 Words|أم - Or| يقولون - they say,| به - "In him| جنة - (is) madness?"| بل - Nay,| جاءهم - he brought them| بالحق - the truth,| وأكثرهم - but most of them| للحق - to the truth,| كارهون - (are) averse.|
11.
[23:71]
velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.ولو اتبع الحق أهواءهم لفسدت السماوات والأرض ومن فيهن بل أتيناهم بذكرهم فهم عن ذكرهم معرضون
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ
Elmalılı Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.
Y. AliIf the Truth had been in accord with their desires, truly the heavens and the earth, and all beings therein would have been in confusion and corruption! Nay, We have sent them their admonition, but they turn away from their admonition.
 Words|ولو - But if| اتبع - (had) followed| الحق - the truth| أهواءهم - their desires,| لفسدت - surely (would) have been corrupted| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth| ومن - and whoever| فيهن - (is) therein.| بل - Nay,| أتيناهم - We have brought them| بذكرهم - their reminder,| فهم - but they,| عن - from| ذكرهم - their reminder,| معرضون - (are) turning away.|
12.
[23:72]
em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.أم تسألهم خرجا فخراج ربك خير وهو خير الرازقين
أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Elmalılı (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Y. AliOr is it that thou askest them for some recompense? But the recompense of thy Lord is best: He is the Best of those who give sustenance.
 Words|أم - Or| تسألهم - you ask them| خرجا - (for) a payment?| فخراج - But the payment| ربك - (of) your Lord| خير - (is) best,| وهو - and He| خير - (is) the Best| الرازقين - (of) the Providers.|
13.
[23:73]
veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.وإنك لتدعوهم إلى صراط مستقيم
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
Y. AliBut verily thou callest them to the Straight Way;
 Words|وإنك - And indeed, you| لتدعوهم - certainly call them| إلى - to| صراط - (the) Path| مستقيم - Straight.|
14.
[23:74]
veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.وإن الذين لا يؤمنون بالآخرة عن الصراط لناكبون
وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Elmalılı Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
Y. AliAnd verily those who believe not in the Hereafter are deviating from that Way.
 Words|وإن - And indeed,| الذين - those who| لا - (do) not| يؤمنون - believe| بالآخرة - in the Hereafter| عن - from| الصراط - the path| لناكبون - surely (are) deviating.|
15.
[23:75]
velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.ولو رحمناهم وكشفنا ما بهم من ضر للجوا في طغيانهم يعمهون
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Elmalılı Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.
Y. AliIf We had mercy on them and removed the distress which is on them, they would obstinately persist in their transgression, wandering in distraction to and fro.
 Words|ولو - And if| رحمناهم - We had mercy on them| وكشفنا - and We removed| ما - what| بهم - (was) on them| من - of| ضر - (the) hardship,| للجوا - surely they would persist| في - in| طغيانهم - their transgression| يعمهون - wandering blindly.|
16.
[23:76]
veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.ولقد أخذناهم بالعذاب فما استكانوا لربهم وما يتضرعون
وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Elmalılı Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.
Y. AliWe inflicted Punishment on them, but they humbled not themselves to their Lord, nor do they submissively entreat (Him)!-
 Words|ولقد - And verily| أخذناهم - We seized them| بالعذاب - with the punishment| فما - but not| استكانوا - they submit| لربهم - to their Lord| وما - and not| يتضرعون - they supplicate humbly|
17.
[23:77]
ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.حتى إذا فتحنا عليهم بابا ذا عذاب شديد إذا هم فيه مبلسون
حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
Elmalılı Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
Y. AliUntil We open on them a gate leading to a severe Punishment: then Lo! they will be plunged in despair therein!
 Words|حتى - Until| إذا - when| فتحنا - We opened| عليهم - for them| بابا - a gate| ذا - of a punishment| عذاب - of a punishment| شديد - severe,| إذا - behold!| هم - They| فيه - in it| مبلسون - (will be in) despair.|
18.
[23:78]
vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.وهو الذي أنشأ لكم السمع والأبصار والأفئدة قليلا ما تشكرون
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Elmalılı Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!
Y. AliIt is He Who has created for you (the faculties of) hearing, sight, feeling and understanding: little thanks it is ye give!
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| أنشأ - produced| لكم - for you| السمع - the hearing| والأبصار - and the sight| والأفئدة - and the feeling;| قليلا - little| ما - (is) what| تشكرون - you give thanks.|
19.
[23:79]
vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.وهو الذي ذرأكم في الأرض وإليه تحشرون
وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Elmalılı Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.
Y. AliAnd He has multiplied you through the earth, and to Him shall ye be gathered back.
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| ذرأكم - multiplied you| في - in| الأرض - the earth| وإليه - and to Him| تحشرون - you will be gathered.|
20.
[23:80]
vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.وهو الذي يحيي ويميت وله اختلاف الليل والنهار أفلا تعقلون
وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Elmalılı Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
Y. AliIt is He Who gives life and death, and to Him (is due) the alternation of Night and Day: will ye not then understand?
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| يحيي - gives life| ويميت - and causes death| وله - and for Him| اختلاف - (is the) alternation| الليل - (of) the night| والنهار - and the day.| أفلا - Then will not| تعقلون - you reason?|
21.
[23:81]
bel ḳâlû miŝle mâ ḳâle-l'evvelûn.بل قالوا مثل ما قال الأولون
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ
Elmalılı Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
Y. AliOn the contrary they say things similar to what the ancients said.
 Words|بل - Nay,| قالوا - they say| مثل - (the) like| ما - (of) what| قال - said| الأولون - the former (people).|
22.
[23:82]
ḳâlû eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.قالوا أإذا متنا وكنا ترابا وعظاما أإنا لمبعوثون
قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Elmalılı Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"
Y. AliThey say: "What! when we die and become dust and bones, could we really be raised up again?
 Words|قالوا - They said,| أإذا - "What! When| متنا - we are dead| وكنا - and become| ترابا - dust| وعظاما - and bones,| أإنا - would we| لمبعوثون - surely be resurrected?|
23.
[23:83]
leḳad vu`idnâ naḥnü veâbâünâ hâẕâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.لقد وعدنا نحن وآباؤنا هذا من قبل إن هذا إلا أساطير الأولين
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı "Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!"
Y. Ali"Such things have been promised to us and to our fathers before! they are nothing but tales of the ancients!"
 Words|لقد - Verily,| وعدنا - we have been promised| نحن - [we]| وآباؤنا - and our forefathers| هذا - this| من - before;| قبل - before;| إن - not| هذا - (is) this| إلا - but| أساطير - (the) tales| الأولين - (of) the former (people)."|
24.
[23:84]
ḳul limeni-l'arḍu vemen fîhâ in küntüm ta`lemûn.قل لمن الأرض ومن فيها إن كنتم تعلمون
قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı (Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"
Y. AliSay: "To whom belong the earth and all beings therein? (say) if ye know!"
 Words|قل - Say,| لمن - "To whom (belongs)| الأرض - the earth| ومن - and whoever| فيها - (is) in it,| إن - if| كنتم - you| تعلمون - know?"|
25.
[23:85]
seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ teẕekkerûn.سيقولون لله قل أفلا تذكرون
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı "Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.
Y. AliThey will say, "To Allah!" say: "Yet will ye not receive admonition?"
 Words|سيقولون - They will say,| لله - "To Allah."| قل - Say,| أفلا - "Then will not| تذكرون - you remember?"|
26.
[23:86]
ḳul mer rabbü-ssemâvâti-sseb`i verabbü-l`arşi-l`ażîm.قل من رب السماوات السبع ورب العرش العظيم
قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Elmalılı "Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor.
Y. AliSay: "Who is the Lord of the seven heavens, and the Lord of the Throne (of Glory) Supreme?"
 Words|قل - Say,| من - "Who| رب - (is the) Lord| السماوات - (of) the seven heavens| السبع - (of) the seven heavens| ورب - and (the) Lord| العرش - (of) the Throne| العظيم - the Great?"|
27.
[23:87]
seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ tetteḳûn.سيقولون لله قل أفلا تتقون
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Elmalılı "(Onlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.
Y. AliThey will say, "(They belong) to Allah." Say: "Will ye not then be filled with awe?"
 Words|سيقولون - They will say,| لله - "Allah."| قل - Say,| أفلا - "Then will not| تتقون - you fear (Him)?"|
28.
[23:88]
ḳul mem biyedihî melekûtü külli şey'iv vehüve yücîru velâ yücâru `aleyhi in küntüm ta`lemûn.قل من بيده ملكوت كل شيء وهو يجير ولا يجار عليه إن كنتم تعلمون
قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.
Y. AliSay: "Who is it in whose hands is the governance of all things,- who protects (all), but is not protected (of any)? (say) if ye know."
 Words|قل - Say,| من - Who is (it)| بيده - in Whose Hand(s)| ملكوت - (is the) dominion| كل - (of) all| شيء - things,| وهو - and He| يجير - protects| ولا - and no (one)| يجار - (can) be protected| عليه - against Him,| إن - If| كنتم - you| تعلمون - know?"|
29.
[23:89]
seyeḳûlûne lillâh. ḳul feennâ tüsḥarûn.سيقولون لله قل فأنى تسحرون
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ
Elmalılı "(Bunlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?" de.
Y. AliThey will say, "(It belongs) to Allah." Say: "Then how are ye deluded?"
 Words|سيقولون - They will say,| لله - "Allah."| قل - Say,| فأنى - "Then how| تسحرون - are you deluded?"|
30.
[23:90]
bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn.بل أتيناهم بالحق وإنهم لكاذبون
بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Elmalılı Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.
Y. AliWe have sent them the Truth: but they indeed practise falsehood!
 Words|بل - Nay,| أتيناهم - We (have) brought them| بالحق - the truth,| وإنهم - but indeed, they| لكاذبون - surely, (are) liars.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17