1. [4:36] | va`büdü-llâhe velâ tüşrikû bihî şey'ev vebilvâlideyni iḥsânev vebiẕi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîni velcâri ẕi-lḳurbâ velcâri-lcünübi veṣṣâḥibi bilcembi vebni-ssebîli vemâ meleket eymânüküm. inne-llâhe lâ yüḥibbü men kâne muḫtâlen feḫûrâ. | واعبدوا الله ولا تشركوا به شيئا وبالوالدين إحسانا وبذي القربى واليتامى والمساكين والجار ذي القربى والجار الجنب والصاحب بالجنب وابن السبيل وما ملكت أيمانكم إن الله لا يحب من كان مختالا فخورا وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا |
---|
Elmalılı | Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. |
Y. Ali | Serve Allah, and join not any partners with Him; and do good- to parents, kinsfolk, orphans, those in need, neighbours who are near, neighbours who are strangers, the companion by your side, the wayfarer (ye meet), and what your right hands possess: For Allah loveth not the arrogant, the vainglorious;-
|
Words | | |
2. [6:146] | ve`ale-lleẕîne hâdû ḥarramnâ külle ẕî żufür. vemine-lbeḳari velganemi ḥarramnâ `aleyhim şüḥûmehümâ illâ mâ ḥamelet żuhûruhümâ evi-lḥavâyâ ev me-ḫteleṭa bi`ażm. ẕâlike cezeynâhüm bibagyihim. veinnâ leṣâdiḳûn. | وعلى الذين هادوا حرمنا كل ذي ظفر ومن البقر والغنم حرمنا عليهم شحومهما إلا ما حملت ظهورهما أو الحوايا أو ما اختلط بعظم ذلك جزيناهم ببغيهم وإنا لصادقون وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ وِإِنَّا لَصَادِقُونَ |
---|
Elmalılı | Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. |
Y. Ali | For those who followed the Jewish Law, We forbade every (animal) with undivided hoof, and We forbade them that fat of the ox and the sheep, except what adheres to their backs or their entrails, or is mixed up with a bone: this in recompense for their wilful disobedience: for We are true (in Our ordinances).
|
Words | | |
3. [11:3] | veeni-stagfirû rabbeküm ŝümme tûbû ileyhi yümetti`küm metâ`an ḥasenen ilâ ecelim müsemmev veyü'ti külle ẕî faḍlin faḍleh. vein tevellev feinnî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin kebîr. | وأن استغفروا ربكم ثم توبوا إليه يمتعكم متاعا حسنا إلى أجل مسمى ويؤت كل ذي فضل فضله وإن تولوا فإني أخاف عليكم عذاب يوم كبير وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ |
---|
Elmalılı | Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım. |
Y. Ali | "(And to preach thus), 'Seek ye the forgiveness of your Lord, and turn to Him in repentance; that He may grant you enjoyment, good (and true), for a term appointed, and bestow His abounding grace on all who abound in merit! But if ye turn away, then I fear for you the penalty of a great day:
|
Words | | |
4. [12:76] | febedee biev`iyetihim ḳable vi`âi eḫîhi ŝümme-staḫracehâ miv vi`âi eḫîh. keẕâlike kidnâ liyûsüf. mâ kâne liye'ḫuẕe eḫâhü fî dîni-lmeliki illâ ey yeşâe-llâh. nerfe`u deracâtim men neşâ'. vefevḳa külli ẕî `ilmin `alîm. | فبدأ بأوعيتهم قبل وعاء أخيه ثم استخرجها من وعاء أخيه كذلك كدنا ليوسف ما كان ليأخذ أخاه في دين الملك إلا أن يشاء الله نرفع درجات من نشاء وفوق كل ذي علم عليم فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاءِ أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاءَ اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاءُ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. |
Y. Ali | So he began (the search) with their baggage, before (he came to) the baggage of his brother: at length he brought it out of his brother's baggage. Thus did We plan for Joseph. He could not take his brother by the law of the king except that Allah willed it (so). We raise to degrees (of wisdom) whom We please: but over all endued with knowledge is one, the All-Knowing.
|
Words | | |
5. [14:37] | rabbenâ innî eskentü min ẕürriyyetî bivâdin gayri ẕî zer`in `inde beytike-lmüḥarrami rabbenâ liyüḳîmu-ṣṣalâte fec`al ef'idetem mine-nnâsi tehvî ileyhim verzuḳhüm mine-ŝŝemerâti le`allehüm yeşkürûn. | ربنا إني أسكنت من ذريتي بواد غير ذي زرع عند بيتك المحرم ربنا ليقيموا الصلاة فاجعل أفئدة من الناس تهوي إليهم وارزقهم من الثمرات لعلهم يشكرون رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyti Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler. |
Y. Ali | "O our Lord! I have made some of my offspring to dwell in a valley without cultivation, by Thy Sacred House; in order, O our Lord, that they may establish regular Prayer: so fill the hearts of some among men with love towards them, and feed them with fruits: so that they may give thanks.
|
Words | | |
6. [16:90] | inne-llâhe ye'müru bil`adli vel'iḥsâni veîtâi ẕi-lḳurbâ veyenhâ `ani-lfaḥşâi velmünkeri velbagy. ye`iżuküm le`alleküm teẕekkerûn. | إن الله يأمر بالعدل والإحسان وإيتاء ذي القربى وينهى عن الفحشاء والمنكر والبغي يعظكم لعلكم تذكرون إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. |
Y. Ali | Allah commands justice, the doing of good, and liberality to kith and kin, and He forbids all shameful deeds, and injustice and rebellion: He instructs you, that ye may receive admonition.
|
Words | | |
7. [17:42] | ḳul lev kâne me`ahû âlihetün kemâ yeḳûlûne iẕel lebtegav ilâ ẕi-l`arşi sebîlâ. | قل لو كان معه آلهة كما يقولون إذا لابتغوا إلى ذي العرش سبيلا قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لاَّبْتَغَوْاْ إِلَى ذِي الْعَرْشِ سَبِيلاً |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bu ilâhlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı." |
Y. Ali | Say: If there had been (other) gods with Him, as they say,- behold, they would certainly have sought out a way to the Lord of the Throne!
|
Words | | |
8. [18:83] | veyes'elûneke `an ẕi-lḳarneyn. ḳul seetlû `aleyküm minhü ẕikrâ. | ويسألونك عن ذي القرنين قل سأتلو عليكم منه ذكرا وَيَسْأَلُونَكَ عَن ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُواْ عَلَيْكُم مِّنْهُ ذِكْرًا |
---|
Elmalılı | Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. |
Y. Ali | They ask thee concerning Zul-qarnain. Say, "I will rehearse to you something of his story."
|
Words | | |
9. [38:1] | ṣâd. velḳur'âni ẕi-ẕẕikr. | ص والقرآن ذي الذكر ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ |
---|
Elmalılı | Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak! |
Y. Ali | Sad: By the Qur'an, Full of Admonition: (This is the Truth).
|
Words | | |
10. [39:28] | ḳur'ânen `arabiyyen gayra ẕî `ivecil le`allehüm yetteḳûn. | قرآنا عربيا غير ذي عوج لعلهم يتقون قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ |
---|
Elmalılı | Pürüzsüz Arapça bir Kur'ân (indirdik ki, Allah'ın azabından) korunsunlar. |
Y. Ali | (It is) a Qur'an in Arabic, without any crookedness (therein): in order that they may guard against Evil.
|
Words | | |
11. [39:37] | vemey yehdi-llâhü femâ lehû mim müḍill. eleyse-llâhü bi`azîzin ẕi-ntiḳâm. | ومن يهد الله فما له من مضل أليس الله بعزيز ذي انتقام وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ |
---|
Elmalılı | Her kime de Allah hidayet verirse artık onu da şaşırtacak yoktur. Allah aziz (çok güçlü) ve intikam sahibi değil midir? |
Y. Ali | And such as Allah doth guide there can be none to lead astray. Is not Allah Exalted in Power, (Able to enforce His Will), Lord of Retribution?
|
Words | | |
12. [40:3] | gâfiri-ẕẕembi veḳâbili-ttevbi şedîdi-l`iḳâbi ẕi-ṭṭavl. lâ ilâhe illâ hû. ileyhi-lmeṣîr. | غافر الذنب وقابل التوب شديد العقاب ذي الطول لا إله إلا هو إليه المصير غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
---|
Elmalılı | O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah'tandır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O'nadır. |
Y. Ali | Who forgiveth sin, accepteth repentance, is strict in punishment, and hath a long reach (in all things). there is no god but He: to Him is the final goal.
|
Words | | |
13. [55:78] | tebârake-smü rabbike ẕi-lcelâli vel'ikrâm. | تبارك اسم ربك ذي الجلال والإكرام تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ |
---|
Elmalılı | Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir! |
Y. Ali | Blessed be the name of thy Lord, full of Majesty, Bounty and Honour.
|
Words | | |
14. [70:3] | mine-llâhi ẕi-lme`âric. | من الله ذي المعارج مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ |
---|
Elmalılı | O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır. |
Y. Ali | (A Penalty) from Allah, Lord of the Ways of Ascent.
|
Words | | |
15. [77:30] | inṭaliḳû ilâ żillin ẕî ŝelâŝi şu`ab. | انطلقوا إلى ظل ذي ثلاث شعب انطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ |
---|
Elmalılı | "Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme)." |
Y. Ali | "Depart ye to a Shadow (of smoke ascending) in three columns,
|
Words | | |
16. [81:20] | ẕî ḳuvvetin `inde ẕi-l`arşi mekîn. | ذي قوة عند ذي العرش مكين ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ |
---|
Elmalılı | O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır. |
Y. Ali | Endued with Power, with rank before the Lord of the Throne,
|
Words | | |
17. [89:10] | vefir`avne ẕi-l'evtâd. | وفرعون ذي الأوتاد وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ |
---|
Elmalılı | Kazıklar sahibi (güçlü, kuvvetli) Firavun'a? |
Y. Ali | And with Pharaoh, lord of stakes?
|
Words | | |
18. [90:14] | ev iṭ`âmün fî yevmin ẕî mesgabeh. | أو إطعام في يوم ذي مسغبة أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ |
---|
Elmalılı | Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir, |
Y. Ali | Or the giving of food in a day of privation
|
Words | | |