1. [2:75] | efetaṭme`ûne ey yü'minû leküm veḳad kâne ferîḳum minhüm yesme`ûne kelâme-llâhi ŝümme yüḥarrifûnehû mim ba`di mâ `aḳalûhü vehüm ya`lemûn. | أفتطمعون أن يؤمنوا لكم وقد كان فريق منهم يسمعون كلام الله ثم يحرفونه من بعد ما عقلوه وهم يعلمون أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُّؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi. |
Y. Ali | Can ye (o ye men of Faith) entertain the hope that they will believe in you?- Seeing that a party of them heard the Word of Allah, and perverted it knowingly after they understood it.
|
Words | | |
2. [5:84] | vemâ lenâ lâ nü'minü billâhi vemâ câenâ mine-lḥaḳḳi venaṭme`u ey yüdḫilenâ rabbünâ me`a-lḳavmi-ṣṣâliḥîn. | وما لنا لا نؤمن بالله وما جاءنا من الحق ونطمع أن يدخلنا ربنا مع القوم الصالحين وَمَا لَنَا لاَ نُؤْمِنُ بِاللّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَن يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ |
---|
Elmalılı | "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!". |
Y. Ali | "What cause can we have not to believe in Allah and the truth which has come to us, seeing that we long for our Lord to admit us to the company of the righteous?"
|
Words | | |
3. [7:46] | vebeynehümâ ḥicâb. ve`ale-l'a`râfi ricâlüy ya`rifûne küllem bisîmâhüm. venâdev aṣḥâbe-lcenneti en selâmün `aleyküm lem yedḫulûhâ vehüm yaṭme`ûn. | وبينهما حجاب وعلى الأعراف رجال يعرفون كلا بسيماهم ونادوا أصحاب الجنة أن سلام عليكم لم يدخلوها وهم يطمعون وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ وَنَادَوْاْ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir. |
Y. Ali | Between them shall be a veil, and on the heights will be men who would know every one by his marks: they will call out to the Companions of the Garden, "peace on you": they will not have entered, but they will have an assurance (thereof).
|
Words | | |
4. [7:56] | velâ tüfsidû fi-l'arḍi ba`de iṣlâḥihâ ved`ûhü ḫavfev veṭame`â. inne raḥmete-llâhi ḳarîbüm mine-lmuḥsinîn. | ولا تفسدوا في الأرض بعد إصلاحها وادعوه خوفا وطمعا إن رحمت الله قريب من المحسنين وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır. |
Y. Ali | Do no mischief on the earth, after it hath been set in order, but call on Him with fear and longing (in your hearts): for the Mercy of Allah is (always) near to those who do good.
|
Words | | |
5. [13:12] | hüve-lleẕî yürîkümü-lberḳa ḫavfev veṭame`av veyünşiü-sseḥâbe-ŝŝiḳâl. | هو الذي يريكم البرق خوفا وطمعا وينشئ السحاب الثقال هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِىءُ السَّحَابَ الثِّقَالَ |
---|
Elmalılı | Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana getiren O'dur. |
Y. Ali | It is He Who doth show you the lightning, by way both of fear and of hope: It is He Who doth raise up the clouds, heavy with (fertilising) rain!
|
Words | | |
6. [26:51] | innâ naṭme`u ey yagfira lenâ rabbünâ ḫaṭâyânâ en künnâ evvele-lmü'minîn. | إنا نطمع أن يغفر لنا ربنا خطايانا أن كنا أول المؤمنين إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | "Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz" |
Y. Ali | "Only, our desire is that our Lord will forgive us our faults, that we may become foremost among the believers!"
|
Words | | |
7. [26:82] | velleẕî aṭme`u ey yagfira lî ḫaṭîetî yevme-ddîn. | والذي أطمع أن يغفر لي خطيئتي يوم الدين وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ |
---|
Elmalılı | "Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur." |
Y. Ali | "And who, I hope, will forgive me my faults on the day of Judgment.
|
Words | | |
8. [30:24] | vemin âyâtihî yürîkümü-lberḳa ḫavfev veṭame`av veyünezzilü mine-ssemâi mâen feyuḥyî bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn. | ومن آياته يريكم البرق خوفا وطمعا وينزل من السماء ماء فيحيي به الأرض بعد موتها إن في ذلك لآيات لقوم يعقلون وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır. |
Y. Ali | And among His Signs, He shows you the lightning, by way both of fear and of hope, and He sends down rain from the sky and with it gives life to the earth after it is dead: verily in that are Signs for those who are wise.
|
Words | | |
9. [32:16] | tetecâfâ cünûbühüm `ani-lmeḍâci`i yed`ûne rabbehüm ḫavfev veṭame`â. vemimmâ razaḳnâhüm yünfiḳûn. | تتجافى جنوبهم عن المضاجع يدعون ربهم خوفا وطمعا ومما رزقناهم ينفقون تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler. |
Y. Ali | Their limbs do forsake their beds of sleep, the while they call on their Lord, in Fear and Hope: and they spend (in charity) out of the sustenance which We have bestowed on them.
|
Words | | |
10. [33:32] | yâ nisâe-nnebiyyi lestünne keeḥadim mine-nnisâi ini-tteḳaytünne felâ taḫḍa`ne bilḳavli feyaṭme`a-lleẕî fî ḳalbihî meraḍuv veḳulne ḳavlem ma`rûfâ. | يا نساء النبي لستن كأحد من النساء إن اتقيتن فلا تخضعن بالقول فيطمع الذي في قلبه مرض وقلن قولا معروفا يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاءِ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا |
---|
Elmalılı | Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin. |
Y. Ali | O Consorts of the Prophet! Ye are not like any of the (other) women: if ye do fear (Allah), be not too complacent of speech, lest one in whose heart is a disease should be moved with desire: but speak ye a speech (that is) just.
|
Words | | |
11. [70:38] | eyaṭme`u küllü-mriim minhüm ey yüdḫale cennete ne`îm. | أيطمع كل امرئ منهم أن يدخل جنة نعيم أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ |
---|
Elmalılı | Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? |
Y. Ali | Does every man of them long to enter the Garden of Bliss?
|
Words | | |
12. [74:15] | ŝümme yaṭme`u en ezîd. | ثم يطمع أن أزيد ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ |
---|
Elmalılı | Sonra da şiddetle arzu eder ki daha da artırayım. |
Y. Ali | Yet is he greedy-that I should add (yet more);-
|
Words | | |