1. [7:83] | feenceynâhü veehlehû ille-mraeteh. kânet mine-lgâbirîn. | فأنجيناه وأهله إلا امرأته كانت من الغابرين فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu. |
Y. Ali | But we saved him and his family, except his wife: she was of those who legged behind.
|
Words | | |
2. [15:60] | ille-mraetehû ḳaddernâ innehâ lemine-lgâbirîn. | إلا امرأته قدرنا إنها لمن الغابرين إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik. |
Y. Ali | "Except his wife, who, We have ascertained, will be among those who will lag behind."
|
Words | | |
3. [26:171] | illâ `acûzen fi-lgâbirîn. | إلا عجوزا في الغابرين إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. |
Y. Ali | Except an old woman who lingered behind.
|
Words | | |
4. [27:57] | feenceynâhü veehlehû ille-mraeteh. ḳaddernâhâ mine-lgâbirîn. | فأنجيناه وأهله إلا امرأته قدرناها من الغابرين فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik. |
Y. Ali | But We saved him and his family, except his wife; her We destined to be of those who lagged behind.
|
Words | | |
5. [29:32] | ḳâle inne fîhâ lûṭâ. ḳâlû naḥnü a`lemü bimen fîhâ. lenünecciyennehû veehlehû ille-mraeteh. kânet mine-lgâbirîn. | قال إن فيها لوطا قالوا نحن أعلم بمن فيها لننجينه وأهله إلا امرأته كانت من الغابرين قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | (İbrahim) dedi ki: "Ama orada Lut var!" Şöyle cevap verdiler: "Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır. " |
Y. Ali | He said: "But there is Lut there." They said: "Well do we know who is there : we will certainly save him and his following,- except his wife: she is of those who lag behind!"
|
Words | | |
6. [29:33] | velemmâ en câet rusülünâ lûṭan sîe bihim veḍâḳa bihim ẕer`av veḳâlû lâ teḫaf velâ taḥzen. innâ müneccûke veehleke ille-mraeteke kânet mine-lgâbirîn. | ولما أن جاءت رسلنا لوطا سيء بهم وضاق بهم ذرعا وقالوا لا تخف ولا تحزن إنا منجوك وأهلك إلا امرأتك كانت من الغابرين وَلَمَّا أَن جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Elçilerimiz Lut'a gelince, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar(ı düşünmesi) sebebiyle takatten düştü. O'na: "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de, aileni de kurtaracağız. Yalnız (azabda) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna" dediler. |
Y. Ali | And when Our Messengers came to Lut, he was grieved on their account, and felt himself powerless (to protect) them: but they said: "Fear thou not, nor grieve: we are (here) to save thee and thy following, except thy wife: she is of those who lag behind.
|
Words | | |
7. [37:135] | illâ `acûzen fi-lgâbirîn. | إلا عجوزا في الغابرين إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç. |
Y. Ali | Except an old woman who was among those who lagged behind:
|
Words | | |
8. [80:40] | vevucûhüy yevmeiẕin `aleyhâ gaberah. | ووجوه يومئذ عليها غبرة وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ |
---|
Elmalılı | Yüzler de var ki, o gün tozlanmış, |
Y. Ali | And other faces that Day will be dust-stained,
|
Words | | |