1. [6:134] | inne mâ tû`adûne leâtiv vemâ entüm bimü`cizîn. | إن ما توعدون لآت وما أنتم بمعجزين إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ |
---|
Elmalılı | Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz. |
Y. Ali | All that hath been promised unto you will come to pass: nor can ye frustrate it (in the least bit).
|
Words | | |
2. [7:86] | velâ taḳ`udû bikülli ṣirâṭin tû`idûne veteṣuddûne `an sebîli-llâhi men âmene bihî vetebgûnehâ `ivecâ. veẕkürû iẕ küntüm ḳalîlen fekeŝŝeraküm. venżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmüfsidîn. | ولا تقعدوا بكل صراط توعدون وتصدون عن سبيل الله من آمن به وتبغونها عوجا واذكروا إذ كنتم قليلا فكثركم وانظروا كيف كان عاقبة المفسدين وَلاَ تَقْعُدُواْ بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاذْكُرُواْ إِذْ كُنتُمْ قَلِيلاً فَكَثَّرَكُمْ وَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
---|
Elmalılı | Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur. |
Y. Ali | "And squat not on every road, breathing threats, hindering from the path of Allah those who believe in Him, and seeking in it something crooked; But remember how ye were little, and He gave you increase. And hold in your mind's eye what was the end of those who did mischief.
|
Words | | |
3. [21:103] | lâ yaḥzünühümü-lfeza`u-l'ekberu veteteleḳḳâhümü-lmelâikeh. hâẕâ yevmükümü-lleẕî küntüm tû`adûn. | لا يحزنهم الفزع الأكبر وتتلقاهم الملائكة هذا يومكم الذي كنتم توعدون لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar. |
Y. Ali | The Great Terror will bring them no grief: but the angels will meet them (with mutual greetings): "This is your Day,- (the Day) that ye were promised."
|
Words | | |
4. [21:109] | fein tevellev feḳul ehentüküm `alâ sevâ'. vein edrî eḳarîbün em be`îdüm mâ tû`adûn. | فإن تولوا فقل آذنتكم على سواء وإن أدري أقريب أم بعيد ما توعدون فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاءٍ وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: "Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem." |
Y. Ali | But if they turn back, Say: "I have proclaimed the Message to you all alike and in truth; but I know not whether that which ye are promised is near or far.
|
Words | | |
5. [23:36] | heyhâte heyhâte limâ tû`adûn. | هيهات هيهات لما توعدون هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!" |
Y. Ali | "Far, very far is that which ye are promised!
|
Words | | |
6. [36:63] | hâẕihî cehennemü-lletî küntüm tû`adûn. | هذه جهنم التي كنتم توعدون هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | İşte bu size vaad edilen cehennemdir. |
Y. Ali | "This is the Hell of which ye were (repeatedly) warned!
|
Words | | |
7. [38:53] | hâẕâ mâ tû`adûne liyevmi-lḥisâb. | هذا ما توعدون ليوم الحساب هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | O hesap günü için size vaad edilen işte budur. |
Y. Ali | Such is the Promise made, to you for the Day of Account!
|
Words | | |
8. [41:30] | inne-lleẕîne ḳâlû rabbüne-llâhü ŝümme-steḳâmû tetenezzelü `aleyhimü-lmelâiketü ellâ teḫâfû velâ taḥzenû veebşirû bilcenneti-lletî küntüm tû`adûn. | إن الذين قالوا ربنا الله ثم استقاموا تتنزل عليهم الملائكة ألا تخافوا ولا تحزنوا وأبشروا بالجنة التي كنتم توعدون إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin." |
Y. Ali | In the case of those who say, "Our Lord is Allah", and, further, stand straight and steadfast, the angels descend on them (from time to time): "Fear ye not!" (they suggest), "Nor grieve! but receive the Glad Tidings of the Garden (of Bliss), the which ye were promised!
|
Words | | |
9. [50:32] | hâẕâ mâ tû`adûne likülli evvâbin ḥafîż. | هذا ما توعدون لكل أواب حفيظ هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ |
---|
Elmalılı | Onlara denir ki: "İşte size vaad edilen bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan ve O'na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur. |
Y. Ali | (A voice will say:) "This is what was promised for you,- for every one who turned (to Allah) in sincere repentance, who kept (His Law),
|
Words | | |
10. [51:5] | innemâ tû`adûne leṣâdiḳ. | إنما توعدون لصادق إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ |
---|
Elmalılı | O size vaad edilen elbette doğrudur. |
Y. Ali | Verily that which ye are promised is true;
|
Words | | |
11. [51:22] | vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn. | وفي السماء رزقكم وما توعدون وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ |
---|
Elmalılı | Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir. |
Y. Ali | And in heaven is your Sustenance, as (also) that which ye are promised.
|
Words | | |
12. [72:25] | ḳul in edrî eḳarîbüm mâ tû`adûne em yec`alü lehû rabbî emedâ. | قل إن أدري أقريب ما توعدون أم يجعل له ربي أمدا قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَّا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَدًا |
---|
Elmalılı | De ki: "Ben bilmem, o size vaad edilen şey yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar.." |
Y. Ali | Say: "I know not whether the (Punishment) which ye are promised is near, or whether my Lord will appoint for it a distant term.
|
Words | | |
13. [77:7] | innemâ tû`adûne levâḳi`. | إنما توعدون لواقع إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ |
---|
Elmalılı | Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır. |
Y. Ali | Assuredly, what ye are promised must come to pass.
|
Words | | |