1. [23:19] | feenşe'nâ leküm bihî cennâtim min neḫîliv vea`nâb. leküm fîhâ fevâkihü keŝîratüv veminhâ te'külûn. | فأنشأنا لكم به جنات من نخيل وأعناب لكم فيها فواكه كثيرة ومنها تأكلون فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ |
---|
Elmalılı | Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz. |
Y. Ali | With it We grow for you gardens of date-palms and vines: in them have ye abundant fruits: and of them ye eat (and have enjoyment),-
|
Words | | |
2. [36:55] | inne aṣḥâbe-lcennehi-lyevme fî şügulin fâkihûn. | إن أصحاب الجنة اليوم في شغل فاكهون إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ |
---|
Elmalılı | Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler. |
Y. Ali | Verily the Companions of the Garden shall that Day have joy in all that they do;
|
Words | | |
3. [36:57] | lehüm fîhâ fâkihetüv velehüm mâ yedde`ûn. | لهم فيها فاكهة ولهم ما يدعون لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır. |
Y. Ali | (Every) fruit (enjoyment) will be there for them; they shall have whatever they call for;
|
Words | | |
4. [37:42] | fevâkih. vehüm mükramûn. | فواكه وهم مكرمون فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ |
---|
Elmalılı | Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir. |
Y. Ali | Fruits (Delights); and they (shall enjoy) honour and dignity,
|
Words | | |
5. [38:51] | müttekiîne fîhâ yed`ûne fîhâ bifâkihetin keŝîrativ veşerâb. | متكئين فيها يدعون فيها بفاكهة كثيرة وشراب مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ |
---|
Elmalılı | İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir. |
Y. Ali | Therein will they recline (at ease): Therein can they call (at pleasure) for fruit in abundance, and (delicious) drink;
|
Words | | |
6. [43:73] | leküm fîhâ fâkihetün keŝîratüm minhâ te'külûn. | لكم فيها فاكهة كثيرة منها تأكلون لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ |
---|
Elmalılı | Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz. |
Y. Ali | Ye shall have therein abundance of fruit, from which ye shall have satisfaction.
|
Words | | |
7. [44:27] | vena`metin kânû fîhâ fâkihîn. | ونعمة كانوا فيها فاكهين وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ |
---|
Elmalılı | Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah! |
Y. Ali | And wealth (and conveniences of life), wherein they had taken such delight!
|
Words | | |
8. [44:55] | yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn. | يدعون فيها بكل فاكهة آمنين يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler. |
Y. Ali | There can they call for every kind of fruit in peace and security;
|
Words | | |
9. [52:18] | fâkihîne bimâ âtâhüm rabbühüm. veveḳâhüm rabbühüm `aẕâbe-lceḥîm. | فاكهين بما آتاهم ربهم ووقاهم ربهم عذاب الجحيم فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
---|
Elmalılı | Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur. |
Y. Ali | Enjoying the (Bliss) which their Lord hath bestowed on them, and their Lord shall deliver them from the Penalty of the Fire.
|
Words | | |
10. [52:22] | veemdednâhüm bifâkihetiv velaḥmim mimmâ yeştehûn. | وأمددناهم بفاكهة ولحم مما يشتهون وَأَمْدَدْنَاهُم بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik. |
Y. Ali | And We shall bestow on them, of fruit and meat, anything they shall desire.
|
Words | | |
11. [55:11] | fîhâ fâkiheh. vennaḫlü ẕâtü-l'ekmâm. | فيها فاكهة والنخل ذات الأكمام فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ |
---|
Elmalılı | Orada meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları vardır. |
Y. Ali | Therein is fruit and date-palms, producing spathes (enclosing dates);
|
Words | | |
12. [55:52] | fîhimâ min külli fâkihetin zevcân. | فيهما من كل فاكهة زوجان فِيهِمَا مِن كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ |
---|
Elmalılı | İkisinde de her türlü meyvadan çift çift vardır. |
Y. Ali | In them will be Fruits of every kind, two and two.
|
Words | | |
13. [55:68] | fîhimâ fâkihetüv venaḫlüv verummân. | فيهما فاكهة ونخل ورمان فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ |
---|
Elmalılı | İkisinde de her türlü meyva, hurma ve nar vardır. |
Y. Ali | In them will be Fruits, and dates and pomegranates:
|
Words | | |
14. [56:20] | vefâkihetim mimmâ yeteḫayyerûn. | وفاكهة مما يتخيرون وَفَاكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Beğendikleri meyvalar, |
Y. Ali | And with fruits, any that they may select:
|
Words | | |
15. [56:32] | vefâkihetin keŝîrah. | وفاكهة كثيرة وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ |
---|
Elmalılı | Pek çok meyva arasında, |
Y. Ali | And fruit in abundance.
|
Words | | |
16. [56:65] | lev neşâü lece`alnâhü ḥuṭâmen feżaltüm tefekkehûn. | لو نشاء لجعلناه حطاما فظلتم تفكهون لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ |
---|
Elmalılı | Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz. |
Y. Ali | Were it Our Will, We could crumble it to dry powder, and ye would be left in wonderment,
|
Words | | |
17. [77:42] | vefevâkihe mimmâ yeştehûn. | وفواكه مما يشتهون وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ |
---|
Elmalılı | Canlarının çektiğinden türlü meyveler arasındadırlar. |
Y. Ali | And (they shall have) fruits,- all they desire.
|
Words | | |
18. [80:31] | vefâkihetev veebbâ. | وفاكهة وأبا وَفَاكِهَةً وَأَبًّا |
---|
Elmalılı | Meyveler, çayırlar bitirdik. |
Y. Ali | And fruits and fodder,-
|
Words | | |
19. [83:31] | veiẕe-nḳalebû ilâ ehlihimü-nḳalebû fekihîn. | وإذا انقلبوا إلى أهلهم انقلبوا فكهين وَإِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمُ انقَلَبُواْ فَكِهِينَ |
---|
Elmalılı | Evlerine döndükleri zaman zevklenerek dönüyorlardı. |
Y. Ali | And when they returned to their own people, they would return jesting;
|
Words | | |