1. [2:129] | rabbenâ veb`aŝ fîhim rasûlem minhüm yetlû `aleyhim âyâtike veyü`allimühümü-lkitâbe velḥikmete veyüzekkîhim. inneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | ربنا وابعث فيهم رسولا منهم يتلو عليهم آياتك ويعلمهم الكتاب والحكمة ويزكيهم إنك أنت العزيز الحكيم رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin. |
Y. Ali | "Our Lord! send amongst them a Messenger of their own, who shall rehearse Thy Signs to them and instruct them in scripture and wisdom, and sanctify them: For Thou art the Exalted in Might, the Wise."
|
Words | | |
2. [3:6] | hüve-lleẕî yüṣavviruküm fi-l'erḥâmi keyfe yeşâ'. lâ ilâhe illâ hüve-l`azîzü-lḥakîm. | هو الذي يصوركم في الأرحام كيف يشاء لا إله إلا هو العزيز الحكيم هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur. |
Y. Ali | He it is Who shapes you in the wombs as He pleases. There is no god but He, the Exalted in Might, the Wise.
|
Words | | |
3. [3:18] | şehide-llâhü ennehû lâ ilâhe illâ hüve velmelâiketü veülü-l`ilmi ḳâimem bilḳisṭ. lâ ilâhe illâ hüve-l`azîzü-lḥakîm. | شهد الله أنه لا إله إلا هو والملائكة وأولو العلم قائما بالقسط لا إله إلا هو العزيز الحكيم شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِماً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır. |
Y. Ali | There is no god but He: That is the witness of Allah, His angels, and those endued with knowledge, standing firm on justice. There is no god but He, the Exalted in Power, the Wise.
|
Words | | |
4. [3:62] | inne hâẕâ lehüve-lḳaṣaṣu-lḥaḳḳ. vemâ min ilâhin ille-llâh. veinne-llâhe lehüve-l`azîzü-lḥakîm. | إن هذا لهو القصص الحق وما من إله إلا الله وإن الله لهو العزيز الحكيم إِنَّ هَـذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ وَمَا مِنْ إِلَـهٍ إِلاَّ اللّهُ وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | This is the true account: There is no god except Allah; and Allah-He is indeed the Exalted in Power, the Wise.
|
Words | | |
5. [3:126] | vemâ ce`alehü-llâhü illâ büşrâ leküm velitaṭmeinne ḳulûbüküm bih. veme-nnaṣru illâ min `indi-llâhi-l`azîzi-lḥakîm. | وما جعله الله إلا بشرى لكم ولتطمئن قلوبكم به وما النصر إلا من عند الله العزيز الحكيم وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ |
---|
Elmalılı | Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır. |
Y. Ali | Allah made it but a message of hope for you, and an assurance to your hearts: (in any case) there is no help except from Allah. The Exalted, the Wise:
|
Words | | |
6. [5:118] | in tü`aẕẕibhüm feinnehüm `ibâdük. vein tagfir lehüm feinneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | إن تعذبهم فإنهم عبادك وإن تغفر لهم فإنك أنت العزيز الحكيم إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin". |
Y. Ali | "If Thou dost punish them, they are Thy servant: If Thou dost forgive them, Thou art the Exalted in power, the Wise."
|
Words | | |
7. [6:96] | fâliḳu-l'iṣbâḥ. vece`ale-lleyle sekenev veşşemse velḳamera ḥusbânâ. ẕâlike taḳdîru-l`azîzi-l`alîm. | فالق الإصباح وجعل الليل سكنا والشمس والقمر حسبانا ذلك تقدير العزيز العليم فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
---|
Elmalılı | Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. |
Y. Ali | He it is that cleaveth the day-break (from the dark): He makes the night for rest and tranquillity, and the sun and moon for the reckoning (of time): Such is the judgment and ordering of (Him), the Exalted in Power, the Omniscient.
|
Words | | |
8. [11:66] | felemmâ câe emrunâ necceynâ ṣâliḥav velleẕîne âmenû me`ahû biraḥmetim minnâ vemin ḫizyi yevmiiẕ. inne rabbeke hüve-lḳaviyyü-l`azîz. | فلما جاء أمرنا نجينا صالحا والذين آمنوا معه برحمة منا ومن خزي يومئذ إن ربك هو القوي العزيز فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ |
---|
Elmalılı | Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür. |
Y. Ali | When Our Decree issued, We saved Salih and those who believed with him, by (special) Grace from Ourselves - and from the Ignominy of that day. For thy Lord - He is the Strong One, and able to enforce His Will.
|
Words | | |
9. [12:30] | veḳâle nisvetün fi-lmedîneti-mraetü-l`azîzi türâvidü fetâhâ `an nefsih. ḳad şegafehâ ḥubbâ. innâ lenerâhâ fî ḍalâlim mübîn. | وقال نسوة في المدينة امرأت العزيز تراود فتاها عن نفسه قد شغفها حبا إنا لنراها في ضلال مبين وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..." dediler. |
Y. Ali | Ladies said in the City: "The wife of the (great) 'Aziz is seeking to seduce her slave from his (true) self: Truly hath he inspired her with violent love: we see she is evidently going astray."
|
Words | | |
10. [12:51] | ḳâle mâ ḫaṭbükünne iẕ râvettünne yûsüfe `an nefsih. ḳulne ḥâşe lillâhi mâ `alimnâ `aleyhi min sû'. ḳâleti-mraetü-l`azîzi-l'âne ḥaṣḥaṣa-lḥaḳḳ. ene râvettühû `an nefsihî veinnehû lemine-ṣṣâdiḳîn. | قال ما خطبكن إذ راودتن يوسف عن نفسه قلن حاش لله ما علمنا عليه من سوء قالت امرأت العزيز الآن حصحص الحق أنا راودته عن نفسه وإنه لمن الصادقين قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِ قُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوءٍ قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ أَنَاْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ |
---|
Elmalılı | Hükümdar, o kadınlara "Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız?" dedi. Onlar "Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz" dediler. Aziz'in, karısı da: "Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır" dedi. |
Y. Ali | (The king) said (to the ladies): "What was your affair when ye did seek to seduce Joseph from his (true) self?" The ladies said: "Allah preserve us! no evil know we against him!" Said the 'Aziz's wife: "Now is the truth manifest (to all): it was I who sought to seduce him from his (true) self: He is indeed of those who are (ever) true (and virtuous).
|
Words | | |
11. [12:78] | ḳâlû yâ eyyühe-l`azîzü inne lehû eben şeyḫan kebîran feḫuẕ eḥadenâ mekâneh. innâ nerâke mine-lmuḥsinîn. | قالوا يا أيها العزيز إن له أبا شيخا كبيرا فخذ أحدنا مكانه إنا نراك من المحسنين قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz." |
Y. Ali | They said: "O exalted one! Behold! he has a father, aged and venerable, (who will grieve for him); so take one of us in his place; for we see that thou art (gracious) in doing good."
|
Words | | |
12. [12:88] | felemmâ deḫalû `aleyhi ḳâlû yâ eyyühe-l`azîzü messenâ veehlene-ḍḍurru veci'nâ bibiḍâ`atim müzcâtin feevfi lene-lkeyle veteṣaddaḳ `aleynâ. inne-llâhe yeczi-lmüteṣaddiḳîn. | فلما دخلوا عليه قالوا يا أيها العزيز مسنا وأهلنا الضر وجئنا ببضاعة مزجاة فأوف لنا الكيل وتصدق علينا إن الله يجزي المتصدقين فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيْهِ قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُّزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ إِنَّ اللّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ |
---|
Elmalılı | Sonra (Mısır'a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: "Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükafatlandırır." |
Y. Ali | Then, when they came (back) into (Joseph's) presence they said: "O exalted one! distress has seized us and our family: we have (now) brought but scanty capital: so pay us full measure, (we pray thee), and treat it as charity to us: for Allah doth reward the charitable."
|
Words | | |
13. [14:1] | elif-lâm-râ. kitâbün enzelnâhü ileyke lituḫrice-nnâse mine-żżulümâti ile-nnûri biiẕni rabbihim ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd. | الر كتاب أنزلناه إليك لتخرج الناس من الظلمات إلى النور بإذن ربهم إلى صراط العزيز الحميد الر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ |
---|
Elmalılı | Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik. |
Y. Ali | A. L. R. A Book which We have revealed unto thee, in order that thou mightest lead mankind out of the depths of darkness into light - by the leave of their Lord - to the Way of (Him) the Exalted in power, worthy of all praise!-
|
Words | | |
14. [14:4] | vemâ erselnâ mir rasûlin illâ bilisâni ḳavmihî liyübeyyine lehüm. feyüḍillü-llâhü mey yeşâü veyehdî mey yeşâ'. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | وما أرسلنا من رسول إلا بلسان قومه ليبين لهم فيضل الله من يشاء ويهدي من يشاء وهو العزيز الحكيم وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir. |
Y. Ali | We sent not a messenger except (to teach) in the language of his (own) people, in order to make (things) clear to them. Now Allah leaves straying those whom He pleases and guides whom He pleases: and He is Exalted in power, full of Wisdom.
|
Words | | |
15. [16:60] | lilleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati meŝelü-ssev'. velillâhi-lmeŝelü-l'a`lâ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | للذين لا يؤمنون بالآخرة مثل السوء ولله المثل الأعلى وهو العزيز الحكيم لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الْأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | To those who believe not in the Hereafter, applies the similitude of evil: to Allah applies the highest similitude: for He is the Exalted in Power, full of Wisdom.
|
Words | | |
16. [26:9] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily, thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
17. [26:68] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
18. [26:104] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
19. [26:122] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
20. [26:140] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
21. [26:159] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
22. [26:175] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might Most Merciful.
|
Words | | |
23. [26:191] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
24. [26:217] | vetevekkel `ale-l`azîzi-rraḥîm. | وتوكل على العزيز الرحيم وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ |
---|
Elmalılı | Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. |
Y. Ali | And put thy trust on the Exalted in Might, the Merciful,-
|
Words | | |
25. [27:9] | yâ mûsâ innehû ene-llâhü-l`azîzü-lḥakîm. | يا موسى إنه أنا الله العزيز الحكيم يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!" |
Y. Ali | "O Moses! verily, I am Allah, the exalted in might, the wise!....
|
Words | | |
26. [27:78] | inne rabbeke yaḳḍî beynehüm biḥukmih. vehüve-l`azîzü-l`alîm. | إن ربك يقضي بينهم بحكمه وهو العزيز العليم إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
---|
Elmalılı | Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir. |
Y. Ali | Verily thy Lord will decide between them by His Decree: and He is Exalted in Might, All-Knowing.
|
Words | | |
27. [29:26] | feâmene lehû lûṭ. veḳâle innî mühâcirun ilâ rabbî. innehû hüve-l`azîzü-lḥakîm. | فآمن له لوط وقال إني مهاجر إلى ربي إنه هو العزيز الحكيم فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَى رَبِّي إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine ona sadece Lut iman etti. (İbrahim) de dedi ki: "Ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphe yok ki O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." |
Y. Ali | But Lut had faith in Him: He said: "I will leave home for the sake of my Lord: for He is Exalted in Might, and Wise."
|
Words | | |
28. [29:42] | inne-llâhe ya`lemü mâ yed`ûne min dûnihî min şey'. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | إن الله يعلم ما يدعون من دونه من شيء وهو العزيز الحكيم إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Allah, onların kendisini bırakıpta hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O mutlak güç ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | Verily Allah doth know of (every thing) whatever that they call upon besides Him: and He is Exalted (in power), Wise.
|
Words | | |
29. [30:5] | binaṣri-llâh. yenṣuru mey yeşâ'. vehüve-l`azîzü-rraḥîm. | بنصر الله ينصر من يشاء وهو العزيز الرحيم بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | (Bu da) Allah'ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, galip kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir. |
Y. Ali | With the help of Allah. He helps whom He will, and He is exalted in might, most merciful.
|
Words | | |
30. [30:27] | vehüve-lleẕî yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû vehüve ehvenü `aleyh. velehü-lmeŝelü-l'a`lâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | وهو الذي يبدأ الخلق ثم يعيده وهو أهون عليه وله المثل الأعلى في السماوات والأرض وهو العزيز الحكيم وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çokgüçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | It is He Who begins (the process of) creation; then repeats it; and for Him it is most easy. To Him belongs the loftiest similitude (we can think of) in the heavens and the earth: for He is Exalted in Might, full of wisdom.
|
Words | | |