1. [6:5] | feḳad keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm. fesevfe ye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn. | فقد كذبوا بالحق لما جاءهم فسوف يأتيهم أنباء ما كانوا به يستهزئون فَقَدْ كَذَّبُواْ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir. |
Y. Ali | And now they reject the truth when it reaches them: but soon shall they learn the reality of what they used to mock at.
|
Words | | |
2. [6:10] | veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn. | ولقد استهزئ برسل من قبلك فحاق بالذين سخروا منهم ما كانوا به يستهزئون وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُواْ مِنْهُم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi. |
Y. Ali | Mocked were (many) messengers before thee; but their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
|
Words | | |
3. [11:8] | velein eḫḫarnâ `anhümü-l`aẕâbe ilâ ümmetim ma`dûdetil leyeḳûlünne mâ yaḥbisüh. elâ yevme ye'tîhim leyse maṣrûfen `anhüm veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | ولئن أخرنا عنهم العذاب إلى أمة معدودة ليقولن ما يحبسه ألا يوم يأتيهم ليس مصروفا عنهم وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler. İyi bilin ki, o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır. |
Y. Ali | If We delay the penalty for them for a definite term, they are sure to say, "What keeps it back?" Ah! On the day it (actually) reaches them, nothing will turn it away from them, and they will be completely encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |
4. [15:11] | vemâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn. | وما يأتيهم من رسول إلا كانوا به يستهزئون وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar. |
Y. Ali | But never came a messenger to them but they mocked him.
|
Words | | |
5. [16:34] | feeṣâbehüm seyyietü mâ `amilû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | فأصابهم سيئات ما عملوا وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُواْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı. |
Y. Ali | But the evil results of their deeds overtook them, and that very (Wrath) at which they had scoffed hemmed them in.
|
Words | | |
6. [21:41] | veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn. | ولقد استهزئ برسل من قبلك فحاق بالذين سخروا منهم ما كانوا به يستهزئون وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi. |
Y. Ali | Mocked were (many) messenger before thee; But their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
|
Words | | |
7. [26:6] | feḳad keẕẕebû feseye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn. | فقد كذبوا فسيأتيهم أنباء ما كانوا به يستهزئون فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون |
---|
Elmalılı | Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. |
Y. Ali | They have indeed rejected (the Message): so they will know soon (enough) the truth of what they mocked at!
|
Words | | |
8. [30:10] | ŝümme kâne `âḳibete-lleẕîne esâü-ssûâ en keẕẕebû biâyâti-llâhi vekânû bihâ yestehziûn. | ثم كان عاقبة الذين أساءوا السوأى أن كذبوا بآيات الله وكانوا بها يستهزئون ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا السُّوأَى أَن كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Sonra o kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini yalan saydılar ve onlarla alay ediyorlardı. |
Y. Ali | In the long run evil in the extreme will be the End of those who do evil; for that they rejected the Signs of Allah, and held them up to ridicule.
|
Words | | |
9. [36:30] | yâ ḥasraten `ale-l`ibâd. mâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn. | يا حسرة على العباد ما يأتيهم من رسول إلا كانوا به يستهزئون يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı. |
Y. Ali | Ah! Alas for (My) Servants! There comes not a messenger to them but they mock him!
|
Words | | |
10. [39:48] | vebedâ lehüm seyyietü mâ kesebû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | وبدا لهم سيئات ما كسبوا وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِءُوْن |
---|
Elmalılı | Öyle ki, yaptıkları amellerin kötülükleri karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeyler, kendilerini sarmıştır. |
Y. Ali | For the evils of their Deeds will confront them, and they will be (completely) encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |
11. [40:83] | felemmâ câethüm rusülühüm bilbeyyinâti feriḥû bimâ `indehüm mine-l`ilmi veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | فلما جاءتهم رسلهم بالبينات فرحوا بما عندهم من العلم وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi. |
Y. Ali | For when their messengers came to them with Clear Signs, they exulted in such knowledge (and skill) as they had; but that very (Wrath) at which they were wont to scoff hemmed them in.
|
Words | | |
12. [43:7] | vemâ ye'tîhim min nebiyyin illâ kânû bihî yestehziûn. | وما يأتيهم من نبي إلا كانوا به يستهزئون وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı. |
Y. Ali | And never came there a prophet to them but they mocked him.
|
Words | | |
13. [45:33] | vebedâ lehüm seyyietü mâ `amilû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | وبدا لهم سيئات ما عملوا وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Derken yaptıkları amellerin kötülüğü gözlerinin önüne serildi, alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi. |
Y. Ali | Then will appear to them the evil (fruits) of what they did, and they will be completely encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |
14. [46:26] | veleḳad mekkennâhüm fîmâ im mekkennâküm fîhi vece`alnâ lehüm sem`av veebṣârav veef'ideh. femâ agnâ `anhüm sem`uhüm velâ ebṣâruhüm velâ ef'idetühüm min şey'in iẕ kânû yecḥadûne biâyâti-llâhi veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | ولقد مكناهم فيما إن مكناكم فيه وجعلنا لهم سمعا وأبصارا وأفئدة فما أغنى عنهم سمعهم ولا أبصارهم ولا أفئدتهم من شيء إذ كانوا يجحدون بآيات الله وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı. |
Y. Ali | And We had firmly established them in a (prosperity and) power which We have not given to you (ye Quraish!) and We had endowed them with (faculties of) hearing, seeing, heart and intellect: but of no profit to them were their (faculties of) hearing, sight, and heart and intellect, when they went on rejecting the Signs of Allah; and they were (completely) encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |