1. [37:151] | elâ innehüm min ifkihim leyeḳûlûn. | ألا إنهم من إفكهم ليقولون أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ |
---|
Elmalılı | Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. |
Y. Ali | Is it not that they say, from their own invention,
|
Words | |ألا - No doubt,| إنهم - indeed, they| من - of| إفكهم - their falsehood| ليقولون - [they] say,| |
2. [37:152] | velede-llâhü veinnehüm lekâẕibûn. | ولد الله وإنهم لكاذبون وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
---|
Elmalılı | Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. |
Y. Ali | "Allah has begotten children"? but they are liars!
|
Words | |ولد - "Allah has begotten,"| الله - "Allah has begotten,"| وإنهم - and indeed, they| لكاذبون - surely (are) liars.| |
3. [37:153] | aṣṭafe-lbenâti `ale-lbenîn. | أصطفى البنات على البنين أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ |
---|
Elmalılı | (Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş? |
Y. Ali | Did He (then) choose daughters rather than sons?
|
Words | |أصطفى - Has He chosen| البنات - [the] daughters| على - over| البنين - sons?| |
4. [37:154] | mâ leküm. keyfe taḥkümûn. | ما لكم كيف تحكمون مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ |
---|
Elmalılı | Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz? |
Y. Ali | What is the matter with you? How judge ye?
|
Words | |ما - What is with you?| لكم - What is with you?| كيف - How| تحكمون - you judge?| |
5. [37:155] | efelâ teẕekkerûn. | أفلا تذكرون أَفَلَا تَذَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Hiç düşünmüyor musunuz? |
Y. Ali | Will ye not then receive admonition?
|
Words | |أفلا - Then will not| تذكرون - you pay heed?| |
6. [37:156] | em leküm sülṭânüm mübîn. | أم لكم سلطان مبين أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa sizin için açık bir delil mi var? |
Y. Ali | Or have ye an authority manifest?
|
Words | |أم - Or| لكم - (is) for you| سلطان - an authority| مبين - clear?| |
7. [37:157] | fe'tû bikitâbiküm in küntüm ṣâdiḳîn. | فأتوا بكتابكم إن كنتم صادقين فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
---|
Elmalılı | O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı. |
Y. Ali | Then bring ye your Book (of authority) if ye be truthful!
|
Words | |فأتوا - Then bring| بكتابكم - your book,| إن - if| كنتم - you are| صادقين - truthful.| |
8. [37:158] | vece`alû beynehû vebeyne-lcinneti nesebâ. veleḳad `alimeti-lcinnetü innehüm lemuḥḍarûn. | وجعلوا بينه وبين الجنة نسبا ولقد علمت الجنة إنهم لمحضرون وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir. |
Y. Ali | And they have invented a blood-relationship between Him and the Jinns: but the Jinns know (quite well) that they have indeed to appear (before his Judgment-Seat)!
|
Words | |وجعلوا - And they have made| بينه - between Him| وبين - and between| الجنة - the jinn| نسبا - a relationship,| ولقد - but certainly,| علمت - know| الجنة - the jinn| إنهم - that they| لمحضرون - (will) surely be brought.| |
9. [37:159] | sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn. | سبحان الله عما يصفون سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ |
---|
Elmalılı | Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. |
Y. Ali | Glory to Allah! (He is free) from the things they ascribe (to Him)!
|
Words | |سبحان - Glory be| الله - (to) Allah| عما - above what| يصفون - they attribute,| |
10. [37:160] | illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn. | إلا عباد الله المخلصين إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ |
---|
Elmalılı | Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk ile vasıflamazlar). |
Y. Ali | Not (so do) the Servants of Allah, sincere and devoted.
|
Words | |إلا - Except| عباد - (the) slaves| الله - (of) Allah| المخلصين - the chosen.| |
11. [37:161] | feinneküm vemâ ta`büdûn. | فإنكم وما تعبدون فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ |
---|
Elmalılı | Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. |
Y. Ali | For, verily, neither ye nor those ye worship-
|
Words | |فإنكم - So indeed, you| وما - and what| تعبدون - you worship,| |
12. [37:162] | mâ entüm `aleyhi bifâtinîn. | ما أنتم عليه بفاتنين مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ |
---|
Elmalılı | Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. |
Y. Ali | Can lead (any) into temptation concerning Allah,
|
Words | |ما - Not| أنتم - you| عليه - from Him| بفاتنين - can tempt away (anyone).| |
13. [37:163] | illâ men hüve ṣâli-lceḥîm. | إلا من هو صال الجحيم إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ |
---|
Elmalılı | Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. |
Y. Ali | Except such as are (themselves) going to the blazing Fire!
|
Words | |إلا - Except| من - who| هو - he| صال - (is) to burn| الجحيم - (in) the Hellfire.| |
14. [37:164] | vemâ minnâ illâ lehû meḳâmüm ma`lûm. | وما منا إلا له مقام معلوم وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ |
---|
Elmalılı | (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. |
Y. Ali | (Those ranged in ranks say): "Not one of us but has a place appointed;
|
Words | |وما - "And not| منا - among us| إلا - except| له - for him| مقام - (is) a position| معلوم - known.| |
15. [37:165] | veinnâ lenaḥnu-ṣṣâffûn. | وإنا لنحن الصافون وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ |
---|
Elmalılı | (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. |
Y. Ali | "And we are verily ranged in ranks (for service);
|
Words | |وإنا - And indeed, we| لنحن - surely, [we]| الصافون - stand in rows.| |
16. [37:166] | veinnâ lenaḥnü-lmüsebbiḥûn. | وإنا لنحن المسبحون وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ |
---|
Elmalılı | (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. |
Y. Ali | "And we are verily those who declare (Allah's) glory!"
|
Words | |وإنا - And indeed, we| لنحن - surely, [we]| المسبحون - glorify (Allah)."| |
17. [37:167] | vein kânû leyeḳûlûn. | وإن كانوا ليقولون وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ |
---|
Elmalılı | (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." |
Y. Ali | And there were those who said,
|
Words | |وإن - And indeed,| كانوا - they used to| ليقولون - say,| |
18. [37:168] | lev enne `indenâ ẕikram mine-l'evvelîn. | لو أن عندنا ذكرا من الأولين لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ |
---|
Elmalılı | (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." |
Y. Ali | "If only we had had before us a Message from those of old,
|
Words | |لو - "If| أن - that| عندنا - we had| ذكرا - a reminder| من - from| الأولين - the former (people),| |
19. [37:169] | lekünnâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn. | لكنا عباد الله المخلصين لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ |
---|
Elmalılı | (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." |
Y. Ali | "We should certainly have been Servants of Allah, sincere (and devoted)!"
|
Words | |لكنا - Certainly, we (would) have been| عباد - slaves| الله - (of) Allah| المخلصين - the chosen."| |
20. [37:170] | fekeferû bih. fesevfe ya`lemûn. | فكفروا به فسوف يعلمون فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir. |
Y. Ali | But (now that the Qur'an has come), they reject it: But soon will they know!
|
Words | |فكفروا - But they disbelieved| به - in it,| فسوف - so soon| يعلمون - they will know.| |
21. [37:171] | veleḳad sebeḳat kelimetünâ li`ibâdine-lmürselîn. | ولقد سبقت كلمتنا لعبادنا المرسلين وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." |
Y. Ali | Already has Our Word been passed before (this) to our Servants sent (by Us),
|
Words | |ولقد - And verily,| سبقت - has preceded| كلمتنا - Our Word| لعبادنا - for Our slaves,| المرسلين - the Messengers,| |
22. [37:172] | innehüm lehümü-lmenṣûrûn. | إنهم لهم المنصورون إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." |
Y. Ali | That they would certainly be assisted,
|
Words | |إنهم - Indeed they,| لهم - surely they| المنصورون - (would be) the victorious.| |
23. [37:173] | veinne cündenâ lehümü-lgâlibûn. | وإن جندنا لهم الغالبون وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." |
Y. Ali | And that Our forces,- they surely must conquer.
|
Words | |وإن - And indeed,| جندنا - Our host| لهم - surely, they| الغالبون - (will be) those who overcome.| |
24. [37:174] | fetevelle `anhüm ḥattâ ḥîn. | فتول عنهم حتى حين فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ |
---|
Elmalılı | Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. |
Y. Ali | So turn thou away from them for a little while,
|
Words | |فتول - So turn away| عنهم - from them| حتى - until| حين - a time.| |
25. [37:175] | veebṣirhüm fesevfe yübṣirûn. | وأبصرهم فسوف يبصرون وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara (inecek azabı) gözetle. Yakında onlar da göreceklerdir. |
Y. Ali | And watch them (how they fare), and they soon shall see (how thou farest)!
|
Words | |وأبصرهم - And see them,| فسوف - so soon| يبصرون - they will see.| |
26. [37:176] | efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn. | أفبعذابنا يستعجلون أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
---|
Elmalılı | Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? |
Y. Ali | Do they wish (indeed) to hurry on our Punishment?
|
Words | |أفبعذابنا - Then is (it) for Our punishment| يستعجلون - they hasten?| |
27. [37:177] | feiẕâ nezele bisâḥatihim fesâe ṣabâḥu-lmünẕerîn. | فإذا نزل بساحتهم فساء صباح المنذرين فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ |
---|
Elmalılı | Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür! |
Y. Ali | But when it descends into the open space before them, evil will be the morning for those who were warned (and heeded not)!
|
Words | |فإذا - But when| نزل - it descends| بساحتهم - in their territory,| فساء - then evil (will be)| صباح - (the) morning| المنذرين - (for) those who were warned.| |
28. [37:178] | vetevelle `anhüm ḥattâ ḥîn. | وتول عنهم حتى حين وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ |
---|
Elmalılı | Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. |
Y. Ali | So turn thou away from them for a little while,
|
Words | |وتول - So turn away| عنهم - from them| حتى - for| حين - a time.| |
29. [37:179] | veebṣir fesevfe yübṣirûn. | وأبصر فسوف يبصرون وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | (İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir. |
Y. Ali | And watch (how they fare) and they soon shall see (how thou farest)!
|
Words | |وأبصر - And see,| فسوف - so soon| يبصرون - they will see.| |
30. [37:180] | sübḥâne rabbike rabbi-l`izzeti `ammâ yeṣifûn. | سبحان ربك رب العزة عما يصفون سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ |
---|
Elmalılı | Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. |
Y. Ali | Glory to thy Lord, the Lord of Honour and Power! (He is free) from what they ascribe (to Him)!
|
Words | |سبحان - Glory| ربك - (be to) your Lord,| رب - (the) Lord| العزة - (of) Honor,| عما - above what| يصفون - they attribute.| |