Kelime

Kelime<not selected>
Kökظلل
Konum[:]
NoTkrKelime
1 3 ظل
2 3 ظلل
3 3 الظل
4 2 ظلال
5 2 وظللنا
6 2 وظل
7 1 ظليل
8 1 فظلت
9 1 فيظللن
10 1 كالظلل
11 1 ظلالها
12 1 فظلتم
13 1 ظلالا
14 1 ظليلا
15 1 ظلت
16 1 وظلها
17 1 فظلوا
18 1 ظلا
19 1 لظلوا
20 1 فنظل
21 1 ظلة
22 1 وظلالهم
23 1 الظلة
24 1 ظلاله
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 Surah :   - -Görüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 31 - Kök: ظلل
1.
[2:57]
veżallelnâ `aleykümü-lgamâme veenzelnâ `aleykümü-lmenne vesselvâ. külû min ṭayyibâti mâ razaḳnâküm. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.وظللنا عليكم الغمام وأنزلنا عليكم المن والسلوى كلوا من طيبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـكِنْ كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Elmalılı Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Y. AliAnd We gave you the shade of clouds and sent down to you Manna and quails, saying: "Eat of the good things We have provided for you:" (But they rebelled); to us they did no harm, but they harmed their own souls.
 Words|
2.
[2:210]
hel yenżurûne illâ ey ye'tiyehümü-llâhü fî żulelim mine-lgamâmi velmelâiketü veḳuḍiye-l'emr. veile-llâhi türce`u-l'ümûr.هل ينظرون إلا أن يأتيهم الله في ظلل من الغمام والملائكة وقضي الأمر وإلى الله ترجع الأمور
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن يَأْتِيَهُمُ اللّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلآئِكَةُ وَقُضِيَ الأَمْرُ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ
Elmalılı Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp götürülür.
Y. AliWill they wait until Allah comes to them in canopies of clouds, with angels (in His train) and the question is (thus) settled? but to Allah do all questions go back (for decision).
 Words|
3.
[4:57]
velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti senüdḫilühüm cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. lehüm fîhâ ezvâcüm müṭahherah. venüdḫilühüm żillen żalîlâ.والذين آمنوا وعملوا الصالحات سندخلهم جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا لهم فيها أزواج مطهرة وندخلهم ظلا ظليلا
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِـلاًّ ظَلِيلاً
Elmalılı İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
Y. AliBut those who believe and do deeds of righteousness, We shall soon admit to Gardens, with rivers flowing beneath,- their eternal home: Therein shall they have companions pure and holy: We shall admit them to shades, cool and ever deepening.
 Words|
4.
[7:160]
veḳaṭṭa`nâhümü-ŝnetey `aşrate esbâṭan ümemâ. veevḥaynâ ilâ mûsâ iẕi-stesḳâhü ḳavmüh eni-ḍrib bi`aṣâke-lḥacer. fembeceset minhü-ŝnetâ `aşrate `aynâ. ḳad `alime küllü ünâsim meşrabehüm. veżallelnâ `aleyhimü-lgamâme veenzelnâ `aleyhimü-lmenne vesselvâ. külû min ṭayyibâti mâ razaḳnâküm. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.وقطعناهم اثنتي عشرة أسباطا أمما وأوحينا إلى موسى إذ استسقاه قومه أن اضرب بعصاك الحجر فانبجست منه اثنتا عشرة عينا قد علم كل أناس مشربهم وظللنا عليهم الغمام وأنزلنا عليهم المن والسلوى كلوا من طيبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون
وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Elmalılı Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Y. AliWe divided them into twelve tribes or nations. We directed Moses by inspiration, when his (thirsty) people asked him for water: "Strike the rock with thy staff": out of it there gushed forth twelve springs: Each group knew its own place for water. We gave them the shade of clouds, and sent down to them manna and quails, (saying): "Eat of the good things We have provided for you": (but they rebelled); to Us they did no harm, but they harmed their own souls.
 Words|
5.
[7:171]
veiẕ netaḳne-lcebele fevḳahüm keennehû żulletüv veżannû ennehû vâḳi`um bihim. ḫuẕû mâ âteynâküm biḳuvvetiv veẕkürû mâ fîhi le`alleküm tetteḳûn.وإذ نتقنا الجبل فوقهم كأنه ظلة وظنوا أنه واقع بهم خذوا ما آتيناكم بقوة واذكروا ما فيه لعلكم تتقون
وَإِذ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّواْ أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Elmalılı Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sırada demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."
Y. AliWhen We shook the Mount over them, as if it had been a canopy, and they thought it was going to fall on them (We said): "Hold firmly to what We have given you, and bring (ever) to remembrance what is therein; perchance ye may fear Allah."
 Words|
6.
[13:15]
velillâhi yescüdü men fi-ssemâvâti vel'arḍi ṭav`av vekerhev veżilâlühüm bilgudüvvi vel'eṣâl.ولله يسجد من في السماوات والأرض طوعا وكرها وظلالهم بالغدو والآصال
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ
Elmalılı Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler.
Y. AliWhatever beings there are in the heavens and the earth do prostrate themselves to Allah (Acknowledging subjection),- with good-will or in spite of themselves: so do their shadows in the morning and evenings.
 Words|
7.
[13:35]
meŝelü-lcenneti-lletî vu`ide-lmütteḳûn. tecrî min taḥtihe-l'enhâr. ükülühâ dâimüv veżillühâ. tilke `uḳbe-lleẕîne-tteḳav. ve`uḳbe-lkâfirîne-nnâr.مثل الجنة التي وعد المتقون تجري من تحتها الأنهار أكلها دائم وظلها تلك عقبى الذين اتقوا وعقبى الكافرين النار
مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَآئِمٌ وِظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ
Elmalılı Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir.
Y. AliThe parable of the Garden which the righteous are promised!- beneath it flow rivers: perpetual is the enjoyment thereof and the shade therein: such is the end of the Righteous; and the end of Unbelievers in the Fire.
 Words|
8.
[15:14]
velev fetaḥnâ `aleyhim bâbem mine-ssemâi feżallû fîhi ya`rucûn.ولو فتحنا عليهم بابا من السماء فظلوا فيه يعرجون
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاءِ فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
Elmalılı Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
Y. AliEven if We opened out to them a gate from heaven, and they were to continue (all day) ascending therein,
 Words|
9.
[16:48]
evelem yerav ilâ mâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iy yetefeyyeü żilâlühû `ani-lyemîni veşşemâili süccedel lillâhi vehüm dâḫirûn.أولم يروا إلى ما خلق الله من شيء يتفيأ ظلاله عن اليمين والشمائل سجدا لله وهم داخرون
أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِّلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
Elmalılı Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.
Y. AliDo they not look at Allah's creation, (even) among (inanimate) things,- How their (very) shadows turn round, from the right and the left, prostrating themselves to Allah, and that in the humblest manner?
 Words|
10.
[16:58]
veiẕâ büşşira eḥadühüm bil'ünŝâ żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.وإذا بشر أحدهم بالأنثى ظل وجهه مسودا وهو كظيم
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالْأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Elmalılı Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir.
Y. AliWhen news is brought to one of them, of (the birth of) a female (child), his face darkens, and he is filled with inward grief!
 Words|
11.
[16:81]
vellâhü ce`ale leküm mimmâ ḫaleḳa żilâlev vece`ale leküm mine-lcibâli eknânev vece`ale leküm serâbîle teḳîkümü-lḥarra veserabîle teḳîküm be'seküm. keẕâlike yütimmü ni`metehû `aleyküm le`alleküm tüslimûn.والله جعل لكم مما خلق ظلالا وجعل لكم من الجبال أكنانا وجعل لكم سرابيل تقيكم الحر وسرابيل تقيكم بأسكم كذلك يتم نعمته عليكم لعلكم تسلمون
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
Elmalılı Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
Y. AliIt is Allah Who made out of the things He created, some things to give you shade; of the hills He made some for your shelter; He made you garments to protect you from heat, and coats of mail to protect you from your (mutual) violence. Thus does He complete His favours on you, that ye may bow to His Will (in Islam).
 Words|
12.
[20:97]
ḳâle feẕheb feinne leke fi-lḥayâti en teḳûle lâ misâs. veinne leke mev`idel len tuḫlefeh. venżur ilâ ilâhike-lleẕî żalte `aleyhi `âkifâ. lenüḥarriḳannehû ŝümme lenensifennehû fi-lyemmi nesfâ.قال فاذهب فإن لك في الحياة أن تقول لا مساس وإن لك موعدا لن تخلفه وانظر إلى إلهك الذي ظلت عليه عاكفا لنحرقنه ثم لننسفنه في اليم نسفا
قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا
Elmalılı (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."
Y. Ali(Moses) said: "Get thee gone! but thy (punishment) in this life will be that thou wilt say, 'touch me not'; and moreover (for a future penalty) thou hast a promise that will not fail: Now look at thy god, of whom thou hast become a devoted worshipper: We will certainly (melt) it in a blazing fire and scatter it broadcast in the sea!"
 Words|
13.
[25:45]
elem tera ilâ rabbike keyfe medde-żżill. velev şâe lece`alehû sâkinâ. ŝümme ce`alne-şşemse `aleyhi delîlâ.ألم تر إلى ربك كيف مد الظل ولو شاء لجعله ساكنا ثم جعلنا الشمس عليه دليلا
أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
Elmalılı Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
Y. AliHast thou not turned thy vision to thy Lord?- How He doth prolong the shadow! If He willed, He could make it stationary! then do We make the sun its guide;
 Words|
14.
[26:4]
in neşe' nünezzil `aleyhim mine-ssemâi âyeten feżallet a`nâḳuhüm lehâ ḫâḍi`în.إن نشأ ننزل عليهم من السماء آية فظلت أعناقهم لها خاضعين
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
Elmalılı Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.
Y. AliIf (such) were Our Will, We could send down to them from the sky a Sign, to which they would bend their necks in humility.
 Words|
15.
[26:71]
ḳâlû na`büdü aṣnâmen feneżallü lehâ `âkifîn.قالوا نعبد أصناما فنظل لها عاكفين
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ
Elmalılı "Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler.
Y. AliThey said: "We worship idols, and we remain constantly in attendance on them."
 Words|
16.
[26:189]
fekeẕẕebûhü feeḫaẕehüm `aẕâbü yevmi-żżulleh. innehû kâne `aẕâbe yevmin `ażîm.فكذبوه فأخذهم عذاب يوم الظلة إنه كان عذاب يوم عظيم
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!
Y. AliBut they rejected him. Then the punishment of a day of overshadowing gloom seized them, and that was the Penalty of a Great Day.
 Words|
17.
[28:24]
feseḳâ lehümâ ŝümme tevellâ ile-żżilli feḳâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min ḫayrin feḳîr.فسقى لهما ثم تولى إلى الظل فقال رب إني لما أنزلت إلي من خير فقير
فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
Elmalılı Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.
Y. AliSo he watered (their flocks) for them; then he turned back to the shade, and said:"O my Lord! truly am I in (desperate) need of any good that Thou dost send me!"
 Words|
18.
[30:51]
velein erselnâ rîḥan feraevhü muṣferral leżallû mim ba`dihî yekfürûn.ولئن أرسلنا ريحا فرأوه مصفرا لظلوا من بعده يكفرون
وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَّظَلُّوا مِن بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ
Elmalılı Andolsun ki biz, bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini) sararmış görseler, mutlaka onun arkasından nankörlüğe başlarlar.
Y. AliAnd if We (but) send a Wind from which they see (their tilth) turn yellow,- behold, they become, thereafter, Ungrateful (Unbelievers)!
 Words|
19.
[31:32]
veiẕâ gaşiyehüm mevcün keżżuleli de`avu-llâhe muḫliṣîne lehü-ddîn. felemmâ neccâhüm ile-lberri feminhüm muḳteṣid. vemâ yecḥadü biâyâtinâ illâ küllü ḫattârin kefûr.وإذا غشيهم موج كالظلل دعوا الله مخلصين له الدين فلما نجاهم إلى البر فمنهم مقتصد وما يجحد بآياتنا إلا كل ختار كفور
وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
Elmalılı Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim âyetlerimizi öyle nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Y. AliWhen a wave covers them like the canopy (of clouds), they call to Allah, offering Him sincere devotion. But when He has delivered them safely to land, there are among them those that halt between (right and wrong). But none reject Our Signs except only a perfidious ungrateful (wretch)!
 Words|
20.
[35:21]
vele-żżillü vele-lḥarûr.ولا الظل ولا الحرور
وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ
Elmalılı Ve ne de gölge ile sıcaklık.
Y. AliNor are the (chilly) shade and the (genial) heat of the sun:
 Words|
21.
[36:56]
hüm veezvâcühüm fî żilâlin `ale-l'erâiki müttekiûn.هم وأزواجهم في ظلال على الأرائك متكئون
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
Elmalılı Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
Y. AliThey and their associates will be in groves of (cool) shade, reclining on Thrones (of dignity);
 Words|
22.
[39:16]
lehüm min fevḳihim żulelüm mine-nnâri vemin taḥtihim żulelün. ẕâlike yüḫavvifü-llâhü bihî `ibâdeh. yâ `ibâdi fetteḳûn.لهم من فوقهم ظلل من النار ومن تحتهم ظلل ذلك يخوف الله به عباده يا عباد فاتقون
لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
Elmalılı Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında yine ateşten tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkutuyor, "Ey kullarım! benden korkun." (diyor).
Y. AliThey shall have Layers of Fire above them, and Layers (of Fire) below them: with this doth Allah warn off his servants: "O My Servants! then fear ye Me!"
 Words|
23.
[42:33]
iy yeşe' yüskini-rrîḥa feyażlelne ravâkide `alâ żahrih. inne fî ẕâlike leâyâtil likülli ṣabbârin şekûr.إن يشأ يسكن الريح فيظللن رواكد على ظهره إن في ذلك لآيات لكل صبار شكور
إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
Elmalılı Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.
Y. AliIf it be His Will He can still the Wind: then would they become motionless on the back of the (ocean). Verily in this are Signs for everyone who patiently perseveres and is grateful.
 Words|
24.
[43:17]
veiẕâ büşşira eḥadühüm bimâ ḍarabe lirraḥmâni meŝelen żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.وإذا بشر أحدهم بما ضرب للرحمن مثلا ظل وجهه مسودا وهو كظيم
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Elmalılı Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Y. AliWhen news is brought to one of them of (the birth of) what he sets up as a likeness to (Allah) Most Gracious, his face darkens, and he is filled with inward grief!
 Words|
25.
[56:30]
veżillim memdûd.وظل ممدود
وَظِلٍّ مَّمْدُودٍ
Elmalılı Uzamış gölgeler,
Y. AliIn shade long-extended,
 Words|
26.
[56:43]
veżillim miy yaḥmûm.وظل من يحموم
وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ
Elmalılı Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
Y. AliAnd in the shades of Black Smoke:
 Words|
27.
[56:65]
lev neşâü lece`alnâhü ḥuṭâmen feżaltüm tefekkehûn.لو نشاء لجعلناه حطاما فظلتم تفكهون
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Elmalılı Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz.
Y. AliWere it Our Will, We could crumble it to dry powder, and ye would be left in wonderment,
 Words|
28.
[76:14]
vedâniyeten `aleyhim żilâlühâ veẕüllilet ḳuṭûfühâ teẕlîlâ.ودانية عليهم ظلالها وذللت قطوفها تذليلا
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا
Elmalılı Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur.
Y. AliAnd the shades of the (Garden) will come low over them, and the bunches (of fruit), there, will hang low in humility.
 Words|
29.
[77:30]
inṭaliḳû ilâ żillin ẕî ŝelâŝi şu`ab.انطلقوا إلى ظل ذي ثلاث شعب
انطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ
Elmalılı "Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme)."
Y. Ali"Depart ye to a Shadow (of smoke ascending) in three columns,
 Words|
30.
[77:31]
lâ żalîliv velâ yugnî mine-lleheb.لا ظليل ولا يغني من اللهب
لاَّ ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ
Elmalılı O, ne gölgelendirir, ne alevden korur.
Y. Ali"(Which yields) no shade of coolness, and is of no use against the fierce Blaze.
 Words|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17