1. [29:53] | veyesta`cilûneke bil`aẕâb. velevlâ ecelüm müsemmel lecâehüm-l`aẕâb. veleye'tiyennehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn. | ويستعجلونك بالعذاب ولولا أجل مسمى لجاءهم العذاب وليأتينهم بغتة وهم لا يشعرون وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir. |
Y. Ali | They ask thee to hasten on the Punishment (for them): had it not been for a term (of respite) appointed, the Punishment would certainly have come to them: and it will certainly reach them,- of a sudden, while they perceive not!
|
Words | | |
2. [29:54] | yesta`cilûneke bil`aẕâb. veinne cehenneme lemüḥîṭatüm bilkâfirîn. | يستعجلونك بالعذاب وإن جهنم لمحيطة بالكافرين يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ |
---|
Elmalılı | (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır. |
Y. Ali | They ask thee to hasten on the Punishment: but, of a surety, Hell will encompass the Rejecters of Faith!-
|
Words | | |
3. [37:176] | efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn. | أفبعذابنا يستعجلون أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
---|
Elmalılı | Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? |
Y. Ali | Do they wish (indeed) to hurry on our Punishment?
|
Words | | |
4. [38:16] | veḳâlû rabbenâ `accil lenâ ḳiṭṭanâ ḳable yevmi-lḥisâb. | وقالوا ربنا عجل لنا قطنا قبل يوم الحساب وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | Bir de: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver" dediler. |
Y. Ali | They say: "Our Lord! hasten to us our sentence (even) before the Day of Account!"
|
Words | | |
5. [42:18] | yesta`cilü bihe-lleẕîne lâ yü'minûne bihâ. velleẕîne âmenû müşfiḳûne minhâ veya`lemûne ennehe-lḥaḳḳ. elâ inne-lleẕîne yümârûne fi-ssâ`ati lefî ḍalâlim be`îd. | يستعجل بها الذين لا يؤمنون بها والذين آمنوا مشفقون منها ويعلمون أنها الحق ألا إن الذين يمارون في الساعة لفي ضلال بعيد يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
---|
Elmalılı | O'na inanmayanlar kıyametin çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise O'ndan korkarlar ve O'nun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet saati hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. |
Y. Ali | Only those wish to hasten it who believe not in it: those who believe hold it in awe, and know that it is the Truth. Behold, verily those that dispute concerning the Hour are far astray.
|
Words | | |
6. [46:24] | felemmâ raevhü `âriḍam müstaḳbile evdiyetihim ḳâlû hâẕâ `âriḍum mümṭirunâ. bel hüve me-sta`celtüm bih. rîḥun fîhâ `aẕâbün elîm. | فلما رأوه عارضا مستقبل أوديتهم قالوا هذا عارض ممطرنا بل هو ما استعجلتم به ريح فيها عذاب أليم فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hud ise: "O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır. |
Y. Ali | Then, when they saw the (Penalty in the shape of) a cloud traversing the sky, coming to meet their valleys, they said, "This cloud will give us rain!" "Nay, it is the (Calamity) ye were asking to be hastened!- A wind wherein is a Grievous Penalty!
|
Words | | |
7. [46:35] | faṣbir kemâ ṣabera ülü-l`azmi mine-rrusüli velâ testa`cil lehüm. keennehüm yevme yeravne mâ yû`adûne lem yelbeŝû illâ sâ`atem min nehâr. belâg. fehel yühlekü ille-lḳavmü-lfâsiḳûn. | فاصبر كما صبر أولو العزم من الرسل ولا تستعجل لهم كأنهم يوم يرون ما يوعدون لم يلبثوا إلا ساعة من نهار بلاغ فهل يهلك إلا القوم الفاسقون فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi? |
Y. Ali | Therefore patiently persevere, as did (all) messengers of inflexible purpose; and be in no haste about the (Unbelievers). On the Day that they see the (Punishment) promised them, (it will be) as if they had not tarried more than an hour in a single day. (Thine but) to proclaim the Message: but shall any be destroyed except those who transgress?
|
Words | | |
8. [48:20] | ve`adekümü-llâhü megânime keŝîraten te'ḫuẕûnehâ fe`accele leküm hâẕihî vekeffe eydiye-nnâsi `anküm. velitekûne âyetel lilmü'minîne veyehdiyeküm ṣirâṭam müsteḳîmâ. | وعدكم الله مغانم كثيرة تأخذونها فعجل لكم هذه وكف أيدي الناس عنكم ولتكون آية للمؤمنين ويهديكم صراطا مستقيما وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا |
---|
Elmalılı | Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin. |
Y. Ali | Allah has promised you many gains that ye shall acquire, and He has given you these beforehand; and He has restrained the hands of men from you; that it may be a Sign for the Believers, and that He may guide you to a Straight Path;
|
Words | | |
9. [51:14] | ẕûḳû fitneteküm. hâẕe-lleẕî küntüm bihî testa`cilûn. | ذوقوا فتنتكم هذا الذي كنتم به تستعجلون ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara: "Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!" denecektir. |
Y. Ali | "Taste ye your trial! This is what ye used to ask to be hastened!"
|
Words | | |
10. [51:26] | ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn. | فراغ إلى أهله فجاء بعجل سمين فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ |
---|
Elmalılı | İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi. |
Y. Ali | Then he turned quickly to his household, brought out a fatted calf,
|
Words | | |
11. [51:59] | feinne lilleẕîne żalemû ẕenûbem miŝle ẕenûbi aṣḥâbihim felâ yesta`cilûn. | فإن للذين ظلموا ذنوبا مثل ذنوب أصحابهم فلا يستعجلون فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ |
---|
Elmalılı | Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler. |
Y. Ali | For the Wrong-doers, their portion is like unto the portion of their fellows (of earlier generations): then let them not ask Me to hasten (that portion)!
|
Words | | |
12. [75:16] | lâ tüḥarrik bihî lisâneke lita`cele bih. | لا تحرك به لسانك لتعجل به لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ |
---|
Elmalılı | Onu hemen okumak için dilini depretme. |
Y. Ali | Move not thy tongue concerning the (Qur'an) to make haste therewith.
|
Words | | |
13. [75:20] | kellâ bel tüḥibbûne-l`âcileh. | كلا بل تحبون العاجلة كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ |
---|
Elmalılı | Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da |
Y. Ali | Nay, (ye men!) but ye love the fleeting life,
|
Words | | |
14. [76:27] | inne hâülâi yüḥibbûne-l`âcilete veyeẕerûne verâehüm yevmen ŝeḳîlâ. | إن هؤلاء يحبون العاجلة ويذرون وراءهم يوما ثقيلا إِنَّ هَؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا |
---|
Elmalılı | Çünkü onlar bu dünyayı seviyorlar ve önlerindeki ağır bir günü arkaya atıyorlar. |
Y. Ali | As to these, they love the fleeting life, and put away behind them a Day (that will be) hard.
|
Words | | |