Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Bu kelime için kök bilgisi bulunamadı.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :   - -Görüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 63 - Kök: عين
1.
[28:13]
feradednâhü ilâ ümmihî key teḳarra `aynühâ velâ taḥzene velita`leme enne va`de-llâhi ḥaḳḳuv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.فرددناه إلى أمه كي تقر عينها ولا تحزن ولتعلم أن وعد الله حق ولكن أكثرهم لا يعلمون
فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Y. AliThus did We restore him to his mother, that her eye might be comforted, that she might not grieve, and that she might know that the promise of Allah is true: but most of them do not understand.
 Words|
2.
[32:17]
felâ ta`lemü nefsüm mâ uḫfiye lehüm min ḳurrati a`yün. cezâem bimâ kânû ya`melûn.فلا تعلم نفس ما أخفي لهم من قرة أعين جزاء بما كانوا يعملون
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez.
Y. AliNow no person knows what delights of the eye are kept hidden (in reserve) for them - as a reward for their (good) deeds.
 Words|
3.
[33:19]
eşiḥḥaten `aleyküm. feiẕâ câe-lḫavfü raeytehüm yenżurûne ileyke tedûru a`yünühüm kelleẕî yugşâ `aleyhi mine-lmevt. feiẕâ ẕehebe-lḫavfü seleḳûküm bielsinetin ḥidâdin eşiḥḥaten `ale-lḫayr. ülâike lem yü'minû feaḥbeṭa-llâhü a`mâlehüm. vekâne ẕâlike `ale-llâhi yesîrâ.أشحة عليكم فإذا جاء الخوف رأيتهم ينظرون إليك تدور أعينهم كالذي يغشى عليه من الموت فإذا ذهب الخوف سلقوكم بألسنة حداد أشحة على الخير أولئك لم يؤمنوا فأحبط الله أعمالهم وكان ذلك على الله يسيرا
أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ أُوْلَئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا
Elmalılı Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a göre önemsizdir.
Y. AliCovetous over you. Then when fear comes, thou wilt see them looking to thee, their eyes revolving, like (those of) one over whom hovers death: but when the fear is past, they will smite you with sharp tongues, covetous of goods. Such men have no faith, and so Allah has made their deeds of none effect: and that is easy for Allah.
 Words|
4.
[33:51]
türcî men teşâü minhünne vetü'vî ileyke men teşâ'. vemeni-btegayte mimmen `azelte felâ cünâḥa `aleyk. ẕâlike ednâ en teḳarra a`yünühünne velâ yaḥzenne veyerḍayne bimâ âteytehünne küllühünn. vellâhü ya`lemü mâ fî ḳulûbiküm. vekâne-llâhü `alîmen ḥalîmâ.ترجي من تشاء منهن وتؤوي إليك من تشاء ومن ابتغيت ممن عزلت فلا جناح عليك ذلك أدنى أن تقر أعينهن ولا يحزن ويرضين بما آتيتهن كلهن والله يعلم ما في قلوبكم وكان الله عليما حليما
تُرْجِي مَن تَشَاءُُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاءُ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ذَلِكَ أَدْنَى أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا
Elmalılı Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.
Y. AliThou mayest defer (the turn of) any of them that thou pleasest, and thou mayest receive any thou pleasest: and there is no blame on thee if thou invite one whose (turn) thou hadst set aside. This were nigher to the cooling of their eyes, the prevention of their grief, and their satisfaction - that of all of them - with that which thou hast to give them: and Allah knows (all) that is in your hearts: and Allah is All-Knowing, Most Forbearing.
 Words|
5.
[34:12]
velisüleymâne-rrîḥa gudüvvuhâ şehruv veravâḥuhâ şehr. veeselnâ lehû `ayne-lḳiṭr. vemine-lcinni mey ya`melü beyne yedeyhi biiẕni rabbihî. vemey yezig minhüm `an emrinâ nüẕiḳhü min `aẕâbi-sse`îr.ولسليمان الريح غدوها شهر ورواحها شهر وأسلنا له عين القطر ومن الجن من يعمل بين يديه بإذن ربه ومن يزغ منهم عن أمرنا نذقه من عذاب السعير
وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
Elmalılı Süleyman'ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır menbaını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi'nin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden dışarı çıkarsa ona ateş azabından tattırırdık.
Y. AliAnd to Solomon (We made) the Wind (obedient): Its early morning (stride) was a month's (journey), and its evening (stride) was a month's (journey); and We made a Font of molten brass to flow for him; and there were Jinns that worked in front of him, by the leave of his Lord, and if any of them turned aside from our command, We made him taste of the Penalty of the Blazing Fire.
 Words|
6.
[36:34]
vece`alnâ fîhâ cennâtim min neḫîliv vea`nâbiv vefeccernâ fîhâ mine-l`uyûn.وجعلنا فيها جنات من نخيل وأعناب وفجرنا فيها من العيون
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ
Elmalılı Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
Y. AliAnd We produce therein orchard with date-palms and vines, and We cause springs to gush forth therein:
 Words|
7.
[36:66]
velev neşâü leṭamesnâ `alâ a`yünihim festebeḳu-ṣṣirâṭa feennâ yübṣirûn.ولو نشاء لطمسنا على أعينهم فاستبقوا الصراط فأنى يبصرون
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ
Elmalılı Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?
Y. AliIf it had been our Will, We could surely have blotted out their eyes; then should they have run about groping for the Path, but how could they have seen?
 Words|
8.
[37:45]
yüṭâfü `aleyhim bike'sim mim me`în.يطاف عليهم بكأس من معين
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
Elmalılı İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
Y. AliRound will be passed to them a Cup from a clear-flowing fountain,
 Words|
9.
[37:48]
ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi `în.وعندهم قاصرات الطرف عين
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
Elmalılı Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
Y. AliAnd besides them will be chaste women, restraining their glances, with big eyes (of wonder and beauty).
 Words|
10.
[40:19]
ya`lemü ḫâinete-l'a`yüni vemâ tuḫfi-ṣṣudûr.يعلم خائنة الأعين وما تخفي الصدور
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
Elmalılı Allah, gözlerin hain bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de.
Y. Ali(Allah) knows of (the tricks) that deceive with the eyes, and all that the hearts (of men) conceal.
 Words|
11.
[43:71]
yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn.يطاف عليهم بصحاف من ذهب وأكواب وفيها ما تشتهيه الأنفس وتلذ الأعين وأنتم فيها خالدون
يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.
Y. AliTo them will be passed round, dishes and goblets of gold: there will be there all that the souls could desire, all that their ayes could delight in: and ye shall abide therein (for eye).
 Words|
12.
[44:25]
kem terakû min cennâtiv ve`uyûn.كم تركوا من جنات وعيون
كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
Y. AliHow many were the gardens and springs they left behind,
 Words|
13.
[44:52]
fî cennâtiv ve`uyûn.في جنات وعيون
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
Y. AliAmong Gardens and Springs;
 Words|
14.
[44:54]
keẕâlik. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.كذلك وزوجناهم بحور عين
كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
Elmalılı İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
Y. AliSo; and We shall join them to fair women with beautiful, big, and lustrous eyes.
 Words|
15.
[51:15]
inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.إن المتقين في جنات وعيون
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Y. AliAs to the Righteous, they will be in the midst of Gardens and Springs,
 Words|
16.
[52:20]
müttekiîne `alâ sürurim maṣfûfeh. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.متكئين على سرر مصفوفة وزوجناهم بحور عين
مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
Elmalılı Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.
Y. AliThey will recline (with ease) on Thrones (of dignity) arranged in ranks; and We shall join them to Companions, with beautiful big and lustrous eyes.
 Words|
17.
[52:48]
vaṣbir liḥukmi rabbike feinneke bia`yüninâ vesebbiḥ biḥamdi rabbike ḥîne teḳûm.واصبر لحكم ربك فإنك بأعيننا وسبح بحمد ربك حين تقوم
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ
Elmalılı Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.
Y. AliNow await in patience the command of thy Lord: for verily thou art in Our eyes: and celebrate the praises of thy Lord the while thou standest forth,
 Words|
18.
[54:12]
vefeccerne-l'arḍa `uyûnen felteḳe-lmâü `alâ emrin ḳad ḳudir.وفجرنا الأرض عيونا فالتقى الماء على أمر قد قدر
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Elmalılı Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
Y. AliAnd We caused the earth to gush forth with springs, so the waters met (and rose) to the extent decreed.
 Words|
19.
[54:14]
tecrî bia`yüninâ. cezâel limen kâne küfira.تجري بأعيننا جزاء لمن كان كفر
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Elmalılı Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.
Y. AliShe floats under our eyes (and care): a recompense to one who had been rejected (with scorn)!
 Words|
20.
[54:37]
veleḳad râvedûhü `an ḍayfihî feṭamesnâ a`yünehüm feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.ولقد راودوه عن ضيفه فطمسنا أعينهم فذوقوا عذابي ونذر
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Elmalılı Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).
Y. AliAnd they even sought to snatch away his guests from him, but We blinded their eyes. (They heard:) "Now taste ye My Wrath and My Warning."
 Words|
21.
[55:50]
fîhimâ `aynâni tecriyân.فيهما عينان تجريان
فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ
Elmalılı İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.
Y. AliIn them (each) will be two Springs flowing (free);
 Words|
22.
[55:66]
fîhimâ `aynâni neḍḍâḫatân.فيهما عينان نضاختان
فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ
Elmalılı İkisinde de fışkıran iki kaynak vardır.
Y. AliIn them (each) will be two Springs pouring forth water in continuous abundance:
 Words|
23.
[56:18]
biekvâbiv veebârîḳa veke'sim mim me`în.بأكواب وأباريق وكأس من معين
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
Elmalılı Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.
Y. AliWith goblets, (shining) beakers, and cups (filled) out of clear-flowing fountains:
 Words|
24.
[56:22]
veḥûrun `în.وحور عين
وَحُورٌ عِينٌ
Elmalılı İri gözlü hûriler,
Y. AliAnd (there will be) Companions with beautiful, big, and lustrous eyes,-
 Words|
25.
[67:30]
ḳul era'eytüm in aṣbeḥa mâüküm gavran femey ye'tîküm bimâim me`în.قل أرأيتم إن أصبح ماؤكم غورا فمن يأتيكم بماء معين
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاءٍ مَّعِينٍ
Elmalılı De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?"
Y. AliSay: "See ye?- If your stream be some morning lost (in the underground earth), who then can supply you with clear-flowing water?"
 Words|
26.
[76:6]
`ayney yeşrabü bihâ `ibâdü-llâhi yüfeccirûnehâ tefcîrâ.عينا يشرب بها عباد الله يفجرونها تفجيرا
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا
Elmalılı Bir kaynak ki ondan Allah'ın kulları içerler, güzel yollar açarak akıtırlar onu.
Y. AliA Fountain where the Devotees of Allah do drink, making it flow in unstinted abundance.
 Words|
27.
[76:18]
`aynen fîhâ tüsemmâ selsebîlâ.عينا فيها تسمى سلسبيلا
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلًا
Elmalılı Bu orada bir pınardır ki, adına "selsebil" derler.
Y. AliA fountain there, called Salsabil.
 Words|
28.
[77:41]
inne-lmütteḳîne fî żilâliv ve`uyûn.إن المتقين في ظلال وعيون
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır.
Y. AliAs to the Righteous, they shall be amidst (cool) shades and springs (of water).
 Words|
29.
[83:28]
`ayney yeşrabü bihe-lmüḳarrabûn.عينا يشرب بها المقربون
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ
Elmalılı Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır o.
Y. AliA spring, from (the waters) whereof drink those Nearest to Allah.
 Words|
30.
[88:5]
tüsḳâ min `aynin âniyeh.تسقى من عين آنية
تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ
Elmalılı Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir.
Y. AliThe while they are given, to drink, of a boiling hot spring,
 Words|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17