Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :  43 - ZuhrufGörüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 89 - Sure no: 43
1.
[43:31]
veḳâlû levlâ nüzzile hâẕe-lḳur'ânü `alâ racülim mine-lḳaryeteyni `ażîm.وقالوا لولا نزل هذا القرآن على رجل من القريتين عظيم
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ
Elmalılı Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
Y. AliAlso, they say: "Why is not this Qur'an sent down to some leading man in either of the two (chief) cities?"
 Words|وقالوا - And they say,| لولا - "Why not| نزل - was sent down| هذا - this| القرآن - the Quran| على - to| رجل - a man,| من - from| القريتين - the two towns,| عظيم - great?"|
2.
[43:32]
ehüm yaḳsimûne raḥmete rabbik. naḥnü ḳasemnâ beynehüm me`îşetehüm fi-lḥayâti-ddünyâ verafa`nâ ba`ḍahüm fevḳa ba`ḍin deracâtil liyetteḫiẕe ba`ḍuhüm ba`ḍan suḫriyyâ. veraḥmetü rabbike ḫayrum mimmâ yecme`ûn.أهم يقسمون رحمت ربك نحن قسمنا بينهم معيشتهم في الحياة الدنيا ورفعنا بعضهم فوق بعض درجات ليتخذ بعضهم بعضا سخريا ورحمت ربك خير مما يجمعون
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
Elmalılı Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Y. AliIs it they who would portion out the Mercy of thy Lord? It is We Who portion out between them their livelihood in the life of this world: and We raise some of them above others in ranks, so that some may command work from others. But the Mercy of thy Lord is better than the (wealth) which they amass.
 Words|أهم - Do they| يقسمون - distribute| رحمت - (the) Mercy| ربك - (of) your Lord?| نحن - We| قسمنا - [We] distribute| بينهم - among them| معيشتهم - their livelihood| في - in| الحياة - the life| الدنيا - (of) the world,| ورفعنا - and We raise| بعضهم - some of them| فوق - above| بعض - others| درجات - (in) degrees| ليتخذ - so that may take,| بعضهم - some of them,| بعضا - others,| سخريا - (for) service.| ورحمت - But (the) Mercy| ربك - (of) your Lord| خير - (is) better| مما - than what| يجمعون - they accumulate.|
3.
[43:33]
velevlâ ey yekûne-nnâsü ümmetev vâḥidetel lece`alnâ limey yekfüru birraḥmâni libüyûtihim süḳufem min fiḍḍativ veme`ârice `aleyhâ yażherûn.ولولا أن يكون الناس أمة واحدة لجعلنا لمن يكفر بالرحمن لبيوتهم سقفا من فضة ومعارج عليها يظهرون
وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ
Elmalılı Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
Y. AliAnd were it not that (all) men might become of one (evil) way of life, We would provide, for everyone that blasphemes against (Allah) Most Gracious, silver roofs for their houses and (silver) stair-ways on which to go up,
 Words|ولولا - And if not| أن - that| يكون - (would) become| الناس - [the] mankind| أمة - a community| واحدة - one,| لجعلنا - We (would have) made| لمن - for (one) who| يكفر - disbelieves| بالرحمن - in the Most Gracious| لبيوتهم - for their houses| سقفا - roofs| من - of| فضة - silver| ومعارج - and stairways| عليها - upon which| يظهرون - they mount|
4.
[43:34]
velibüyûtihim ebvâbev vesüruran `aleyhâ yettekiûn.ولبيوتهم أبوابا وسررا عليها يتكئون
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ
Elmalılı Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.
Y. AliAnd (silver) doors to their houses, and thrones (of silver) on which they could recline,
 Words|ولبيوتهم - And for their houses| أبوابا - doors| وسررا - and couches| عليها - upon which| يتكئون - they recline|
5.
[43:35]
vezuḫrufâ. vein küllü ẕâlike lemmâ metâ`u-lḥayâti-ddünyâ. vel'âḫiratü `inde rabbike lilmütteḳîn.وزخرفا وإن كل ذلك لما متاع الحياة الدنيا والآخرة عند ربك للمتقين
وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
Elmalılı Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
Y. AliAnd also adornments of gold. But all this were nothing but conveniences of the present life: The Hereafter, in the sight of thy Lord is for the Righteous.
 Words|وزخرفا - And ornaments of gold.| وإن - And not (is)| كل - all| ذلك - that| لما - but| متاع - an enjoyment| الحياة - (of) the life| الدنيا - (of) the world.| والآخرة - And the Hereafter| عند - with| ربك - your Lord| للمتقين - (is) for the righteous.|
6.
[43:36]
vemey ya`şü `an ẕikri-rraḥmâni nüḳayyiḍ lehû şeyṭânen fehüve lehû ḳarîn.ومن يعش عن ذكر الرحمن نقيض له شيطانا فهو له قرين
وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
Elmalılı Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
Y. AliIf anyone withdraws himself from remembrance of (Allah) Most Gracious, We appoint for him an evil one, to be an intimate companion to him.
 Words|ومن - And whoever| يعش - turns away| عن - from| ذكر - (the) remembrance| الرحمن - (of) the Most Gracious,| نقيض - We appoint| له - for him| شيطانا - a devil,| فهو - then he| له - (is) to him| قرين - a companion.|
7.
[43:37]
veinnehüm leyeṣuddûnehüm `ani-ssebîli veyaḥsebûne ennehüm mühtedûn.وإنهم ليصدونهم عن السبيل ويحسبون أنهم مهتدون
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Y. AliSuch (evil ones) really hinder them from the Path, but they think that they are being guided aright!
 Words|وإنهم - And indeed, they| ليصدونهم - surely, turn them| عن - from| السبيل - the Path| ويحسبون - and they think| أنهم - that they| مهتدون - (are) guided.|
8.
[43:38]
ḥattâ iẕâ câenâ ḳâle yâ leyte beynî vebeyneke bü`de-lmeşriḳayni febi'se-lḳarîn.حتى إذا جاءنا قال يا ليت بيني وبينك بعد المشرقين فبئس القرين
حَتَّى إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
Elmalılı Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der.
Y. AliAt length, when (such a one) comes to Us, he says (to his evil companion): "Would that between me and thee were the distance of East and West!" Ah! evil is the companion (indeed)!
 Words|حتى - Until| إذا - when| جاءنا - he comes to Us| قال - he says,| يا - O| ليت - "O would that| بيني - between me| وبينك - and between you| بعد - (were the) distance| المشرقين - (of) the East and the West."| فبئس - How wretched is| القرين - the companion!|
9.
[43:39]
veley yenfe`akümü-lyevme iż żalemtüm enneküm fi-l`aẕâbi müşterikûn.ولن ينفعكم اليوم إذ ظلمتم أنكم في العذاب مشتركون
وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Elmalılı Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.
Y. AliWhen ye have done wrong, it will avail you nothing, that Day, that ye shall be partners in Punishment!
 Words|ولن - And never| ينفعكم - will benefit you| اليوم - the Day,| إذ - when| ظلمتم - you have wronged,| أنكم - that you| في - (will be) in| العذاب - the punishment| مشتركون - sharing.|
10.
[43:40]
efeente tüsmi`u-ṣṣumme ev tehdi-l`umye vemen kâne fî ḍalâlim mübîn.أفأنت تسمع الصم أو تهدي العمي ومن كان في ضلال مبين
أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
Y. AliCanst thou then make the deaf to hear, or give direction to the blind or to such as (wander) in manifest error?
 Words|أفأنت - Then can you| تسمع - cause to hear| الصم - the deaf| أو - or| تهدي - guide| العمي - the blind| ومن - and (one) who| كان - is| في - in| ضلال - an error| مبين - clear?|
11.
[43:41]
feimmâ neẕhebenne bike feinnâ minhüm münteḳimûn.فإما نذهبن بك فإنا منهم منتقمون
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
Elmalılı Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
Y. AliEven if We take thee away, We shall be sure to exact retribution from them,
 Words|فإما - And whether| نذهبن - We take you away,| بك - We take you away,| فإنا - then indeed, We,| منهم - from them| منتقمون - (will) take retribution.|
12.
[43:42]
ev nüriyenneke-lleẕî ve`adnâhüm feinnâ `aleyhim muḳtedirûn.أو نرينك الذي وعدناهم فإنا عليهم مقتدرون
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
Elmalılı Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.
Y. AliOr We shall show thee that (accomplished) which We have promised them: for verily We shall prevail over them.
 Words|أو - Or| نرينك - We show you| الذي - that which| وعدناهم - We have promised them,| فإنا - then indeed, We| عليهم - over them| مقتدرون - have full power.|
13.
[43:43]
festemsik billeẕî ûḥiye ileyk. inneke `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.فاستمسك بالذي أوحي إليك إنك على صراط مستقيم
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Y. AliSo hold thou fast to the Revelation sent down to thee; verily thou art on a Straight Way.
 Words|فاستمسك - So hold fast| بالذي - to that which| أوحي - is revealed| إليك - to you.| إنك - Indeed, you| على - (are) on| صراط - a Path| مستقيم - Straight.|
14.
[43:44]
veinnehû leẕikrul leke veliḳavmik. vesevfe tüs'elûn.وإنه لذكر لك ولقومك وسوف تسألون
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
Elmalılı Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Y. AliThe (Qur'an) is indeed the message, for thee and for thy people; and soon shall ye (all) be brought to account.
 Words|وإنه - And indeed, it| لذكر - (is) surely, a Reminder| لك - for you| ولقومك - and your people,| وسوف - and soon| تسألون - you will be questioned.|
15.
[43:45]
ves'el men erselnâ min ḳablike mir rusülinâ. ece`alnâ min dûni-rraḥmâni âlihetey yü`bedûn.واسأل من أرسلنا من قبلك من رسلنا أجعلنا من دون الرحمن آلهة يعبدون
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
Elmalılı Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?
Y. AliAnd question thou our messengers whom We sent before thee; did We appoint any deities other than (Allah) Most Gracious, to be worshipped?
 Words|واسأل - And ask| من - (those) whom| أرسلنا - We sent| من - before you| قبلك - before you| من - of| رسلنا - Our Messengers;| أجعلنا - did We make| من - besides| دون - besides| الرحمن - the Most Gracious| آلهة - gods| يعبدون - to be worshipped?|
16.
[43:46]
veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ilâ fir`avne vemeleihî feḳâle innî rasûlü rabbi-l`âlemîn.ولقد أرسلنا موسى بآياتنا إلى فرعون وملئه فقال إني رسول رب العالمين
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.
Y. AliWe did send Moses aforetime, with Our Signs, to Pharaoh and his Chiefs: He said, "I am a messenger of the Lord of the Worlds."
 Words|ولقد - And certainly| أرسلنا - We sent| موسى - Musa| بآياتنا - with Our Signs| إلى - to| فرعون - Firaun| وملئه - and his chiefs,| فقال - and he said,| إني - "Indeed, I am| رسول - a Messenger| رب - (of the) Lord| العالمين - (of) the worlds."|
17.
[43:47]
felemmâ câehüm biâyâtinâ iẕâ hüm minhâ yaḍḥakûn.فلما جاءهم بآياتنا إذا هم منها يضحكون
فَلَمَّا جَاءَهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ
Elmalılı Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
Y. AliBut when he came to them with Our Signs, behold they ridiculed them.
 Words|فلما - But when| جاءهم - he came to them| بآياتنا - with Our Signs,| إذا - behold!| هم - They| منها - at them| يضحكون - laughed.|
18.
[43:48]
vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn.وما نريهم من آية إلا هي أكبر من أختها وأخذناهم بالعذاب لعلهم يرجعون
وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Elmalılı Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
Y. AliWe showed them Sign after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).
 Words|وما - And not| نريهم - We showed them| من - of| آية - a Sign| إلا - but| هي - it| أكبر - (was) greater| من - than| أختها - its sister,| وأخذناهم - and We seized them| بالعذاب - with the punishment| لعلهم - so that they may| يرجعون - return.|
19.
[43:49]
veḳâlû yâ eyyühe-ssâḥiru-d`u lenâ rabbeke bimâ `ahide `indeke innenâ lemühtedûn.وقالوا يا أيه الساحر ادع لنا ربك بما عهد عندك إننا لمهتدون
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
Elmalılı Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler.
Y. AliAnd they said, "O thou sorcerer! Invoke thy Lord for us according to His covenant with thee; for we shall truly accept guidance."
 Words|وقالوا - And they said,| يا - O| أيه - "O| الساحر - [the] magician!| ادع - Invoke| لنا - for us| ربك - your Lord| بما - by what| عهد - He has made covenant| عندك - with you.| إننا - Indeed, we| لمهتدون - (will) surely be guided."|
20.
[43:50]
felemmâ keşefnâ `anhümü-l`aẕâbe iẕâ hüm yenküŝûn.فلما كشفنا عنهم العذاب إذا هم ينكثون
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
Elmalılı Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Y. AliBut when We removed the Penalty from them, behold, they broke their word.
 Words|فلما - But when| كشفنا - We removed| عنهم - from them| العذاب - the punishment| إذا - behold!| هم - They| ينكثون - broke (their word).|
21.
[43:51]
venâdâ fir`avnü fî ḳavmihî ḳâle yâ ḳavmi eleyse lî mülkü miṣra vehâẕihi-l'enhâru tecrî min taḥtî. efelâ tübṣirûn.ونادى فرعون في قومه قال يا قوم أليس لي ملك مصر وهذه الأنهار تجري من تحتي أفلا تبصرون
وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Y. AliAnd Pharaoh proclaimed among his people, saying: "O my people! Does not the dominion of Egypt belong to me, (witness) these streams flowing underneath my (palace)? What! see ye not then?
 Words|ونادى - And called out| فرعون - Firaun| في - among| قومه - his people;| قال - he said,| يا - O| قوم - "O my people!| أليس - Is not| لي - for me| ملك - (the) kingdom| مصر - (of) Egypt| وهذه - and these| الأنهار - [the] rivers| تجري - flowing| من - underneath me?| تحتي - underneath me?| أفلا - Then do not| تبصرون - you see?|
22.
[43:52]
em ene ḫayrum min hâẕe-lleẕî hüve mehînüv velâ yekâdü yübîn.أم أنا خير من هذا الذي هو مهين ولا يكاد يبين
أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ
Elmalılı Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
Y. Ali"Am I not better than this (Moses), who is a contemptible wretch and can scarcely express himself clearly?
 Words|أم - Or| أنا - am I| خير - better| من - than| هذا - this,| الذي - one who -| هو - he| مهين - (is) insignificant| ولا - and hardly| يكاد - and hardly| يبين - clear?|
23.
[43:53]
felevlâ ülḳiye `aleyhi esviratüm min ẕehebin ev câe me`ahü-lmelâiketü muḳterinîn.فلولا ألقي عليه أسورة من ذهب أو جاء معه الملائكة مقترنين
فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ
Elmalılı Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"
Y. Ali"Then why are not gold bracelets bestowed on him, or (why) come (not) with him angels accompanying him in procession?"
 Words|فلولا - Then why not| ألقي - are placed| عليه - on him| أسورة - bracelets| من - of| ذهب - gold| أو - or| جاء - come| معه - with him| الملائكة - the Angels| مقترنين - accompanying (him)?"|
24.
[43:54]
festeḫaffe ḳavmehû feeṭâ`ûh. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.فاستخف قومه فأطاعوه إنهم كانوا قوما فاسقين
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Elmalılı Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.
Y. AliThus did he make fools of his people, and they obeyed him: truly were they a people rebellious (against Allah).
 Words|فاستخف - So he bluffed| قومه - his people,| فأطاعوه - and they obeyed him.| إنهم - Indeed, they| كانوا - were| قوما - a people| فاسقين - defiantly disobedient.|
25.
[43:55]
felemmâ âsefûne-nteḳamnâ minhüm feagraḳnâhüm ecme`în.فلما آسفونا انتقمنا منهم فأغرقناهم أجمعين
فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.
Y. AliWhen at length they provoked Us, We exacted retribution from them, and We drowned them all.
 Words|فلما - So when| آسفونا - they angered Us,| انتقمنا - We took retribution| منهم - from them,| فأغرقناهم - and We drowned them| أجمعين - all.|
26.
[43:56]
fece`alnâhüm selefev vemeŝelel lil'âḫirîn.فجعلناهم سلفا ومثلا للآخرين
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ
Elmalılı Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.
Y. AliAnd We made them (a people) of the Past and an Example to later ages.
 Words|فجعلناهم - And We made them| سلفا - a precedent| ومثلا - and an example| للآخرين - for the later (generations).|
27.
[43:57]
velemmâ ḍuribe-bnü meryeme meŝelen iẕâ ḳavmüke minhü yeṣiddûn.ولما ضرب ابن مريم مثلا إذا قومك منه يصدون
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
Elmalılı Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.
Y. AliWhen (Jesus) the son of Mary is held up as an example, behold, thy people raise a clamour thereat (in ridicule)!
 Words|ولما - And when| ضرب - is presented,| ابن - (the) son| مريم - (of) Maryam,| مثلا - (as) an example| إذا - behold!| قومك - Your people| منه - about it| يصدون - laughed aloud.|
28.
[43:58]
veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn.وقالوا أآلهتنا خير أم هو ما ضربوه لك إلا جدلا بل هم قوم خصمون
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
Elmalılı Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
Y. AliAnd they say, "Are our gods best, or he?" This they set forth to thee, only by way of disputation: yea, they are a contentious people.
 Words|وقالوا - And they said,| أآلهتنا - "Are our gods| خير - better| أم - or| هو - he?"| ما - Not| ضربوه - they present it| لك - to you| إلا - except| جدلا - (for) argument.| بل - Nay,| هم - they| قوم - (are) a people| خصمون - argumentative.|
29.
[43:59]
in hüve illâ `abdün en`amnâ `aleyhi vece`alnâhü meŝelel libenî isrâîl.إن هو إلا عبد أنعمنا عليه وجعلناه مثلا لبني إسرائيل
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
Elmalılı İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Y. AliHe was no more than a servant: We granted Our favour to him, and We made him an example to the Children of Israel.
 Words|إن - Not| هو - he| إلا - (was) except| عبد - a slave,| أنعمنا - We bestowed Our favor| عليه - on him| وجعلناه - and We made him| مثلا - an example| لبني - for (the) Children of Israel.| إسرائيل - for (the) Children of Israel.|
30.
[43:60]
velev neşâü lece`alnâ minküm melâiketen fi-l'arḍi yaḫlüfûn.ولو نشاء لجعلنا منكم ملائكة في الأرض يخلفون
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
Elmalılı Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Y. AliAnd if it were Our Will, We could make angels from amongst you, succeeding each other on the earth.
 Words|ولو - And if| نشاء - We willed,| لجعلنا - surely We (could have) made| منكم - among you| ملائكة - Angels| في - in| الأرض - the earth| يخلفون - succeeding.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17