1. [37:15] | veḳâlû in hâẕâ illâ siḥrum mübîn. | وقالوا إن هذا إلا سحر مبين وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Ve diyorlar ki: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir." |
Y. Ali | And say, "This is nothing but evident sorcery!
|
Words | | |
2. [37:18] | ḳul ne`am veentüm dâḫirûn. | قل نعم وأنتم داخرون قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)." |
Y. Ali | Say thou: "Yea, and ye shall then be humiliated (on account of your evil)."
|
Words | | |
3. [37:20] | veḳâlû yâ veylenâ hâẕâ yevmü-ddîn. | وقالوا يا ويلنا هذا يوم الدين وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ |
---|
Elmalılı | "Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür." derler. |
Y. Ali | They will say, "Ah! Woe to us! This is the Day of Judgment!"
|
Words | | |
4. [37:28] | ḳâlû inneküm küntüm te'tûnenâ `ani-lyemîn. | قالوا إنكم كنتم تأتوننا عن اليمين قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler. |
Y. Ali | They will say: "It was ye who used to come to us from the right hand (of power and authority)!"
|
Words | | |
5. [37:29] | ḳâlû bel lem tekûnû mü'minîn. | قالوا بل لم تكونوا مؤمنين قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | (İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız." |
Y. Ali | They will reply: "Nay, ye yourselves had no Faith!
|
Words | | |
6. [37:31] | feḥaḳḳa `aleynâ ḳavlü rabbinâ. innâ leẕâiḳûn. | فحق علينا قول ربنا إنا لذائقون فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ |
---|
Elmalılı | "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız." |
Y. Ali | "So now has been proved true, against us, the word of our Lord that we shall indeed (have to) taste (the punishment of our sins).
|
Words | | |
7. [37:35] | innehüm kânû iẕâ ḳîle lehüm lâ ilâhe ille-llâhü yestekbirûn. | إنهم كانوا إذا قيل لهم لا إله إلا الله يستكبرون إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ |
---|
Elmalılı | Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. |
Y. Ali | For they, when they were told that there is no god except Allah, would puff themselves up with Pride,
|
Words | | |
8. [37:36] | veyeḳûlûne einnâ letârikû âlihetinâ lişâ`irim mecnûn. | ويقولون أئنا لتاركو آلهتنا لشاعر مجنون وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ |
---|
Elmalılı | Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı. |
Y. Ali | And say: "What! shall we give up our gods for the sake of a Poet possessed?"
|
Words | | |
9. [37:51] | ḳâle ḳâilüm minhüm innî kâne lî ḳarîn. | قال قائل منهم إني كان لي قرين قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ |
---|
Elmalılı | İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı." |
Y. Ali | One of them will start the talk and say: "I had an intimate companion (on the earth),
|
Words | | |
10. [37:52] | yeḳûlü einneke lemine-lmüṣaddiḳîn. | يقول أإنك لمن المصدقين يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ |
---|
Elmalılı | Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?" |
Y. Ali | "Who used to say, 'what! art thou amongst those who bear witness to the Truth (of the Message)?
|
Words | | |
11. [37:54] | ḳâle hel entüm müṭṭali`ûn. | قال هل أنتم مطلعون قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ |
---|
Elmalılı | "Siz onu tanır mısınız?" der. |
Y. Ali | (A voice) said: "Would ye like to look down?"
|
Words | | |
12. [37:56] | ḳâle tellâhi in kitte letürdîn. | قال تالله إن كدت لتردين قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ |
---|
Elmalılı | Ona şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin." |
Y. Ali | He said: "By Allah! thou wast little short of bringing me to perdition!
|
Words | | |
13. [37:85] | iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâẕâ ta`büdûn. | إذ قال لأبيه وقومه ماذا تعبدون إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ |
---|
Elmalılı | O babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz nelere tapıyorsunuz?" |
Y. Ali | Behold! he said to his father and to his people, "What is that which ye worship?
|
Words | | |
14. [37:89] | feḳâle innî seḳîm. | فقال إني سقيم فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ |
---|
Elmalılı | Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi. |
Y. Ali | And he said, "I am indeed sick (at heart)!"
|
Words | | |
15. [37:91] | ferâga ilâ âlihetihim feḳâle elâ te'külûn. | فراغ إلى آلهتهم فقال ألا تأكلون فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ |
---|
Elmalılı | Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi. |
Y. Ali | Then did he turn to their gods and said, "will ye not eat (of the offerings before you)?...
|
Words | | |
16. [37:95] | ḳâle eta`büdûne mâ tenḥitûn. | قال أتعبدون ما تنحتون قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ |
---|
Elmalılı | İbrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" |
Y. Ali | He said: "Worship ye that which ye have (yourselves) carved?
|
Words | | |
17. [37:97] | ḳâlü-bnû lehû bünyânen feelḳûhü fi-lceḥîm. | قالوا ابنوا له بنيانا فألقوه في الجحيم قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın." dediler. |
Y. Ali | They said, "Build him a furnace, and throw him into the blazing fire!"
|
Words | | |
18. [37:99] | veḳâle innî ẕâhibün ilâ rabbî seyehdîn. | وقال إني ذاهب إلى ربي سيهدين وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ |
---|
Elmalılı | Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir." |
Y. Ali | He said: "I will go to my Lord! He will surely guide me!
|
Words | | |
19. [37:102] | felemmâ belega me`ahü-ssa`ye ḳâle yâ büneyye innî erâ fi-lmenâmi ennî eẕbeḥuke fenżur mâẕâ terâ. ḳâle yâ ebeti-f`al mâ tü'mer. setecidünî in şâe-llâhü mine-ṣṣâbirîn. | فلما بلغ معه السعي قال يا بني إني أرى في المنام أني أذبحك فانظر ماذا ترى قال يا أبت افعل ما تؤمر ستجدني إن شاء الله من الصابرين فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ |
---|
Elmalılı | Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. |
Y. Ali | Then, when (the son) reached (the age of) (serious) work with him, he said: "O my son! I see in vision that I offer thee in sacrifice: Now see what is thy view!" (The son) said: "O my father! Do as thou art commanded: thou will find me, if Allah so wills one practising Patience and Constancy!"
|
Words | | |
20. [37:124] | iẕ ḳâle liḳavmihî elâ tetteḳûn. | إذ قال لقومه ألا تتقون إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ |
---|
Elmalılı | Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi. |
Y. Ali | Behold, he said to his people, "Will ye not fear (Allah)?
|
Words | | |
21. [37:151] | elâ innehüm min ifkihim leyeḳûlûn. | ألا إنهم من إفكهم ليقولون أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ |
---|
Elmalılı | Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. |
Y. Ali | Is it not that they say, from their own invention,
|
Words | | |
22. [37:167] | vein kânû leyeḳûlûn. | وإن كانوا ليقولون وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ |
---|
Elmalılı | (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." |
Y. Ali | And there were those who said,
|
Words | | |
23. [38:4] | ve`acibû en câehüm münẕirum minhüm. veḳâle-lkâfirûne hâẕâ sâḥirun keẕẕâb. | وعجبوا أن جاءهم منذر منهم وقال الكافرون هذا ساحر كذاب وَعَجِبُوا أَن جَاءَهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ |
---|
Elmalılı | İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: "Bu bir sihirbazdır, yalancıdır" dediler. |
Y. Ali | So they wonder that a Warner has come to them from among themselves! and the Unbelievers say, "This is a sorcerer telling lies!
|
Words | | |
24. [38:16] | veḳâlû rabbenâ `accil lenâ ḳiṭṭanâ ḳable yevmi-lḥisâb. | وقالوا ربنا عجل لنا قطنا قبل يوم الحساب وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | Bir de: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver" dediler. |
Y. Ali | They say: "Our Lord! hasten to us our sentence (even) before the Day of Account!"
|
Words | | |
25. [38:17] | iṣbir `alâ mâ yeḳûlûne veẕkür `abdenâ dâvûde ẕe-l'eyd. innehû evvâb. | اصبر على ما يقولون واذكر عبدنا داوود ذا الأيد إنه أواب اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
---|
Elmalılı | Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti. |
Y. Ali | Have patience at what they say, and remember our servant David, the man of strength: for he ever turned (to Allah).
|
Words | | |
26. [38:22] | iẕ deḫalû `alâ dâvûde fefezi`a minhüm ḳâlû lâ teḫaf. ḫaṣmâni begâ ba`ḍunâ `alâ ba`ḍin faḥküm beynenâ bilḥaḳḳi velâ tüşṭiṭ vehdinâ ilâ sevâi-ṣṣirâṭ. | إذ دخلوا على داوود ففزع منهم قالوا لا تخف خصمان بغى بعضنا على بعض فاحكم بيننا بالحق ولا تشطط واهدنا إلى سواء الصراط إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاءِ الصِّرَاطِ |
---|
Elmalılı | Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar. |
Y. Ali | When they entered the presence of David, and he was terrified of them, they said: "Fear not: we are two disputants, one of whom has wronged the other: Decide now between us with truth, and treat us not with injustice, but guide us to the even Path..
|
Words | | |
27. [38:23] | inne hâẕâ eḫî lehû tis`uv vetis`ûne na`cetev veliye na`cetüv vâḥidetün feḳâle ekfilnîhâ ve`azzenî fi-lḫiṭâb. | إن هذا أخي له تسع وتسعون نعجة ولي نعجة واحدة فقال أكفلنيها وعزني في الخطاب إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ |
---|
Elmalılı | Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı. |
Y. Ali | "This man is my brother: He has nine and ninety ewes, and I have (but) one: Yet he says, 'commit her to my care,' and is (moreover) harsh to me in speech."
|
Words | | |
28. [38:24] | ḳâle leḳad żalemeke bisüâli na`cetike ilâ ni`âcih. veinne keŝîram mine-lḫuleṭâi leyebgî ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍin ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veḳalîlüm mâ hüm. veżanne dâvûdü ennemâ fetennâhü festagfera rabbehû veḫarra râki`av veenâb. | قال لقد ظلمك بسؤال نعجتك إلى نعاجه وإن كثيرا من الخلطاء ليبغي بعضهم على بعض إلا الذين آمنوا وعملوا الصالحات وقليل ما هم وظن داوود أنما فتناه فاستغفر ربه وخر راكعا وأناب قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الْخُلَطَاءِ لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ |
---|
Elmalılı | Davud dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi. |
Y. Ali | (David) said: "He has undoubtedly wronged thee in demanding thy (single) ewe to be added to his (flock of) ewes: truly many are the partners (in business) who wrong each other: Not so do those who believe and work deeds of righteousness, and how few are they?"...and David gathered that We had tried him: he asked forgiveness of his Lord, fell down, bowing (in prostration), and turned (to Allah in repentance).
|
Words | | |
29. [38:32] | feḳâle innî aḥbebtü ḥubbe-lḫayri `an ẕikri rabbî. ḥattâ tevârat bilḥicâb. | فقال إني أحببت حب الخير عن ذكر ربي حتى توارت بالحجاب فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ |
---|
Elmalılı | "Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim." Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi. |
Y. Ali | And he said, "Truly do I love the love of good, with a view to the glory of my Lord,"- until (the sun) was hidden in the veil (of night):
|
Words | | |
30. [38:35] | ḳâle rabbi-gfir lî veheb lî mülkel lâ yembegî lieḥadim mim ba`dî. inneke ente-lvehhâb. | قال رب اغفر لي وهب لي ملكا لا ينبغي لأحد من بعدي إنك أنت الوهاب قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ |
---|
Elmalılı | Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi. |
Y. Ali | He said, "O my Lord! Forgive me, and grant me a kingdom which, (it may be), suits not another after me: for Thou art the Grantor of Bounties (without measure).
|
Words | | |