1. [51:8] | inneküm lefî ḳavlim muḫtelif. | إنكم لفي قول مختلف إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ |
---|
Elmalılı | Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz. |
Y. Ali | Truly ye are in a doctrine discordant,
|
Words | | |
2. [51:25] | iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn. | إذ دخلوا عليه فقالوا سلاما قال سلام قوم منكرون إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ |
---|
Elmalılı | Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti. |
Y. Ali | Behold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."
|
Words | | |
3. [51:27] | feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn. | فقربه إليهم قال ألا تأكلون فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ |
---|
Elmalılı | Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi. |
Y. Ali | And placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"
|
Words | | |
4. [51:28] | feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm. | فأوجس منهم خيفة قالوا لا تخف وبشروه بغلام عليم فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
---|
Elmalılı | Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler. |
Y. Ali | (When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.
|
Words | | |
5. [51:29] | feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm. | فأقبلت امرأته في صرة فصكت وجهها وقالت عجوز عقيم فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi. |
Y. Ali | But his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
|
Words | | |
6. [51:30] | ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm. | قالوا كذلك قال ربك إنه هو الحكيم العليم قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
---|
Elmalılı | Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler. |
Y. Ali | They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
|
Words | | |
7. [51:31] | ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn. | قال فما خطبكم أيها المرسلون قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi. |
Y. Ali | (Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
|
Words | | |
8. [51:32] | ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn. | قالوا إنا أرسلنا إلى قوم مجرمين قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik. |
Y. Ali | They said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
|
Words | | |
9. [51:39] | fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn. | فتولى بركنه وقال ساحر أو مجنون فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
---|
Elmalılı | Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti. |
Y. Ali | But (Pharaoh) turned back with his Chiefs, and said, "A sorcerer, or one possessed!"
|
Words | | |
10. [51:43] | vefî ŝemûde iẕ ḳîle lehüm temette`û ḥattâ ḥîn. | وفي ثمود إذ قيل لهم تمتعوا حتى حين وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ |
---|
Elmalılı | Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti. |
Y. Ali | And in the Thamud (was another Sign): Behold, they were told, "Enjoy (your brief day) for a little while!"
|
Words | | |
11. [51:52] | keẕâlike mâ ete-lleẕîne min ḳablihim mir rasûlin illâ ḳâlû sâḥirun ev mecnûn. | كذلك ما أتى الذين من قبلهم من رسول إلا قالوا ساحر أو مجنون كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
---|
Elmalılı | Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: "Bir sihirbazdır veya bir delidir." dediler. |
Y. Ali | Similarly, no messenger came to the Peoples before them, but they said (of him) in like manner, "A sorcerer, or one possessed"!
|
Words | | |
12. [52:26] | ḳâlû innâ künnâ ḳablü fî ehlinâ müşfiḳîn. | قالوا إنا كنا قبل في أهلنا مشفقين قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ |
---|
Elmalılı | Ve diyorlar ki: "Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık". |
Y. Ali | They will say: "Aforetime, we were not without fear for the sake of our people.
|
Words | | |
13. [52:30] | em yeḳûlûne şâ`irun neterabbeṣu bihî raybe-lmenûn. | أم يقولون شاعر نتربص به ريب المنون أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ |
---|
Elmalılı | Yoksa onlar (senin için): "Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz." mu diyorlar? |
Y. Ali | Or do they say:- "A Poet! we await for him some calamity (hatched) by Time!"
|
Words | | |
14. [52:31] | ḳul terabbeṣû feinnî me`aküm mine-lmüterabbiṣîn. | قل تربصوا فإني معكم من المتربصين قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُتَرَبِّصِينَ |
---|
Elmalılı | De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. |
Y. Ali | Say thou: "Await ye!- I too will wait along with you!"
|
Words | | |
15. [52:33] | em yeḳûlûne teḳavveleh. bel lâ yü'minûn. | أم يقولون تقوله بل لا يؤمنون أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar. |
Y. Ali | Or do they say, "He fabricated the (Message)"? Nay, they have no faith!
|
Words | | |
16. [52:44] | veiy yerav kisfem mine-ssemâi sâḳiṭay yeḳûlû seḥâbüm merkûm. | وإن يروا كسفا من السماء ساقطا يقولوا سحاب مركوم وَإِن يَرَوْا كِسْفًا مِّنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَّرْكُومٌ |
---|
Elmalılı | Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler. |
Y. Ali | Were they to see a piece of the sky falling (on them), they would (only) say: "Clouds gathered in heaps!"
|
Words | | |
17. [54:2] | veiy yerav âyetey yü`riḍû veyeḳûlû siḥrum müstemirr. | وإن يروا آية يعرضوا ويقولوا سحر مستمر وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ |
---|
Elmalılı | Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler. |
Y. Ali | But if they see a Sign, they turn away, and say, "This is (but) transient magic."
|
Words | | |
18. [54:8] | mühti`îne ile-ddâ`. yeḳûlü-lkâfirûne hâẕâ yevmün `asir. | مهطعين إلى الداع يقول الكافرون هذا يوم عسر مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ |
---|
Elmalılı | O çağırana koşarak, kâfirler: "Bu çetin bir gündür." derler. |
Y. Ali | Hastening, with eyes transfixed, towards the Caller!- "Hard is this Day!", the Unbelievers will say.
|
Words | | |
19. [54:9] | keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥin fekeẕẕebû `abdenâ veḳâlû mecnûnüv vezdücira. | كذبت قبلهم قوم نوح فكذبوا عبدنا وقالوا مجنون وازدجر كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ |
---|
Elmalılı | Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: "Cinlenmiştir." dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı. |
Y. Ali | Before them the People of Noah rejected (their messenger): they rejected Our servant, and said, "Here is one possessed!", and he was driven out.
|
Words | | |
20. [54:24] | feḳâlû ebeşeram minnâ vâḥiden nettebi`uhû innâ iẕel lefî ḍalâliv vesü`ur. | فقالوا أبشرا منا واحدا نتبعه إنا إذا لفي ضلال وسعر فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ |
---|
Elmalılı | "Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz." dediler. |
Y. Ali | For they said: "What! a man! a Solitary one from among ourselves! shall we follow such a one? Truly should we then be straying in mind, and mad!
|
Words | | |
21. [54:44] | em yeḳûlûne naḥnü cemî`um münteṣir. | أم يقولون نحن جميع منتصر أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar? |
Y. Ali | Or do they say: "We acting together can defend ourselves"?
|
Words | | |
22. [56:26] | illâ ḳîlen selâmen selâmâ. | إلا قيلا سلاما سلاما إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا |
---|
Elmalılı | Duydukları söz, yalnız "selam", "selam" dır. |
Y. Ali | Only the saying, "Peace! Peace".
|
Words | | |
23. [56:47] | vekânû yeḳûlûne eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn. | وكانوا يقولون أئذا متنا وكنا ترابا وعظاما أإنا لمبعوثون وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ |
---|
Elmalılı | Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?" |
Y. Ali | And they used to say, "What! when we die and become dust and bones, shall we then indeed be raised up again?-
|
Words | | |
24. [56:49] | ḳul inne-l'evvelîne vel'âḫirîn. | قل إن الأولين والآخرين قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Öncekiler ve sonrakiler" |
Y. Ali | Say: "Yea, those of old and those of later times,
|
Words | | |
25. [57:13] | yevme yeḳûlü-lmünâfiḳûne velmünâfiḳâtü lilleẕîne âmenü-nżurûnâ naḳtebis min nûriküm ḳîle-rci`û verâeküm feltemisû nûrâ. feḍuribe beynehüm bisûril lehû bâb. bâṭinühû fîhi-rraḥmetü veżâhiruhû min ḳibelihi-l`aẕâb. | يوم يقول المنافقون والمنافقات للذين آمنوا انظرونا نقتبس من نوركم قيل ارجعوا وراءكم فالتمسوا نورا فضرب بينهم بسور له باب باطنه فيه الرحمة وظاهره من قبله العذاب يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ |
---|
Elmalılı | O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?" Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır. |
Y. Ali | One Day will the Hypocrites- men and women - say to the Believers: "Wait for us! Let us borrow (a Light) from your Light!" It will be said: "Turn ye back to your rear! then seek a Light (where ye can)!" So a wall will be put up betwixt them, with a gate therein. Within it will be Mercy throughout, and without it, all alongside, will be (Wrath and) Punishment!
|
Words | | |
26. [57:14] | yünâdûnehüm elem neküm me`aküm. ḳâlû belâ velâkinneküm fetentüm enfüseküm veterabbaṣtüm vertebtüm vegarratkümü-l'emâniyyü ḥattâ câe emru-llâhi vegarraküm billâhi-lgarûr. | ينادونهم ألم نكن معكم قالوا بلى ولكنكم فتنتم أنفسكم وتربصتم وارتبتم وغرتكم الأماني حتى جاء أمر الله وغركم بالله الغرور يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ |
---|
Elmalılı | (Münafıklar) onlara: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. (Müminler) de derler ki: "Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı. |
Y. Ali | (Those without) will call out, "Were we not with you?" (The others) will reply, "True! but ye led yourselves into temptation; ye looked forward (to our ruin); ye doubted (Allah's Promise); and (your false) desires deceived you; until there issued the Command of Allah. And the Deceiver deceived you in respect of Allah.
|
Words | | |
27. [58:1] | ḳad semi`a-llâhü ḳavle-lletî tücâdilüke fi zevcihâ veteştekî ile-llâh. vellâhü yesme`u teḥâvurakümâ. inne-llâhe semî`um beṣîr. | قد سمع الله قول التي تجادلك في زوجها وتشتكي إلى الله والله يسمع تحاوركما إن الله سميع بصير قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ |
---|
Elmalılı | Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir. |
Y. Ali | Allah has indeed heard (and accepted) the statement of the woman who pleads with thee concerning her husband and carries her complaint (in prayer) to Allah: and Allah (always) hears the arguments between both sides among you: for Allah hears and sees (all things).
|
Words | | |
28. [58:2] | elleẕîne yüżâhirûne minküm min nisâihim mâ hünne ümmehâtihim. in ümmehâtühüm ille-llâî velednâhüm. veinnehüm leyeḳûlûne münkeram mine-lḳavli vezûrâ. veinne-llâhe le`afüvvun gafûr. | الذين يظاهرون منكم من نسائهم ما هن أمهاتهم إن أمهاتهم إلا اللائي ولدنهم وإنهم ليقولون منكرا من القول وزورا وإن الله لعفو غفور الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ |
---|
Elmalılı | İçinizde zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadındır. Şüphesiz onlar çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedici, bağışlayıcıdır. |
Y. Ali | If any men among you divorce their wives by Zihar (calling them mothers), they cannot be their mothers: None can be their mothers except those who gave them birth. And in fact they use words (both) iniquitous and false: but truly Allah is one that blots out (sins), and forgives (again and again).
|
Words | | |
29. [58:3] | velleẕîne yüżâhirûne min nisâihim ŝümme ye`ûdûne limâ ḳâlû fetaḥrîru raḳabetim min ḳabli ey yetemâssâ. ẕâliküm tû`ażûne bih. vellâhü bimâ ta`melûne ḫabîr. | والذين يظاهرون من نسائهم ثم يعودون لما قالوا فتحرير رقبة من قبل أن يتماسا ذلكم توعظون به والله بما تعملون خبير وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ |
---|
Elmalılı | Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. |
Y. Ali | But those who divorce their wives by Zihar, then wish to go back on the words they uttered,- (It is ordained that such a one) should free a slave before they touch each other: Thus are ye admonished to perform: and Allah is well-acquainted with (all) that ye do.
|
Words | | |
30. [58:8] | elem tera ile-lleẕîne nühû `ani-nnecvâ ŝümme ye`ûdûne limâ nühû `anhü veyetenâcevne bil'iŝmi vel`udvâv vema`ṣiyeti-rrasûl. veiẕâ câûke ḥayyevke bimâ lem yüḥayyike bihi-llâhü veyeḳûlûne fî enfüsihim levlâ yü`aẕẕibüne-llâhü bimâ neḳûl. ḥasbühüm cehennem. yaṣlevnehâ. febi'se-lmeṣîr. | ألم تر إلى الذين نهوا عن النجوى ثم يعودون لما نهوا عنه ويتناجون بالإثم والعدوان ومعصيت الرسول وإذا جاءوك حيوك بما لم يحيك به الله ويقولون في أنفسهم لولا يعذبنا الله بما نقول حسبهم جهنم يصلونها فبئس المصير أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَى ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاؤُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمَصِيرُ |
---|
Elmalılı | Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah'ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar. Kendi içlerinden de "bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası! |
Y. Ali | Turnest thou not thy sight towards those who were forbidden secret counsels yet revert to that which they were forbidden (to do)? And they hold secret counsels among themselves for iniquity and hostility, and disobedience to the Messenger. And when they come to thee, they salute thee, not as Allah salutes thee, (but in crooked ways): And they say to themselves, "Why does not Allah punish us for our words?" Enough for them is Hell: In it will they burn, and evil is that destination!
|
Words | | |