Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 Surah :  51 - ZariyatGörüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 60 - Sure no: 51
1.
[51:31]
ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.قال فما خطبكم أيها المرسلون
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Elmalılı İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
Y. Ali(Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
 Words|قال - He said,| فما - "Then what| خطبكم - (is) your mission,| أيها - O messengers?"| المرسلون - O messengers?"|
2.
[51:32]
ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.قالوا إنا أرسلنا إلى قوم مجرمين
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Elmalılı Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Y. AliThey said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
 Words|قالوا - They said,| إنا - "Indeed, we| أرسلنا - [we] have been sent| إلى - to| قوم - a people| مجرمين - criminal,|
3.
[51:33]
linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.لنرسل عليهم حجارة من طين
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Elmalılı Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Y. Ali"To bring on, on them, (a shower of) stones of clay (brimstone),
 Words|لنرسل - That we may send down| عليهم - upon them| حجارة - stones| من - of| طين - clay,|
4.
[51:34]
müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.مسومة عند ربك للمسرفين
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Elmalılı O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.
Y. Ali"Marked as from thy Lord for those who trespass beyond bounds."
 Words|مسومة - Marked| عند - by your Lord| ربك - by your Lord| للمسرفين - for the transgressors."|
5.
[51:35]
feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.فأخرجنا من كان فيها من المؤمنين
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Y. AliThen We evacuated those of the Believers who were there,
 Words|فأخرجنا - Then We brought out| من - (those) who| كان - were| فيها - therein| من - of| المؤمنين - the believers.|
6.
[51:36]
femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.فما وجدنا فيها غير بيت من المسلمين
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
Elmalılı Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.
Y. AliBut We found not there any just (Muslim) persons except in one house:
 Words|فما - But not| وجدنا - We found| فيها - therein| غير - other than| بيت - a house| من - of| المسلمين - the Muslims.|
7.
[51:37]
veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.وتركنا فيها آية للذين يخافون العذاب الأليم
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Elmalılı Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.
Y. AliAnd We left there a Sign for such as fear the Grievous Penalty.
 Words|وتركنا - And We left| فيها - therein| آية - a Sign| للذين - for those who| يخافون - fear| العذاب - the punishment| الأليم - the painful.|
8.
[51:38]
vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.وفي موسى إذ أرسلناه إلى فرعون بسلطان مبين
وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
Y. AliAnd in Moses (was another Sign): Behold, We sent him to Pharaoh, with authority manifest.
 Words|وفي - And in| موسى - Musa,| إذ - when| أرسلناه - We sent him| إلى - to| فرعون - Firaun| بسلطان - with an authority| مبين - clear.|
9.
[51:39]
fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.فتولى بركنه وقال ساحر أو مجنون
فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Elmalılı Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti.
Y. AliBut (Pharaoh) turned back with his Chiefs, and said, "A sorcerer, or one possessed!"
 Words|فتولى - But he turned away| بركنه - with his supporters| وقال - and said,| ساحر - "A magician| أو - or| مجنون - a madman."|
10.
[51:40]
feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.فأخذناه وجنوده فنبذناهم في اليم وهو مليم
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Elmalılı Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
Y. AliSo We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.
 Words|فأخذناه - So We took him| وجنوده - and his hosts| فنبذناهم - and threw them| في - into| اليم - the sea,| وهو - while he| مليم - (was) blameworthy.|
11.
[51:41]
vefî `âdin iẕ erselnâ `aleyhimü-rrîḥa-l`aḳîm.وفي عاد إذ أرسلنا عليهم الريح العقيم
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
Elmalılı Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik.
Y. AliAnd in the 'Ad (people) (was another Sign): Behold, We sent against them the devastating Wind:
 Words|وفي - And in| عاد - Aad,| إذ - when| أرسلنا - We sent| عليهم - against them| الريح - the wind| العقيم - the barren.|
12.
[51:42]
mâ teẕeru min şey'in etet `aleyhi illâ ce`alethü kelramîm.ما تذر من شيء أتت عليه إلا جعلته كالرميم
مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
Elmalılı O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.
Y. AliIt left nothing whatever that it came up against, but reduced it to ruin and rottenness.
 Words|ما - Not| تذر - it left| من - any| شيء - thing| أتت - it came| عليه - upon it,| إلا - but| جعلته - it made it| كالرميم - like disintegrated ruins.|
13.
[51:43]
vefî ŝemûde iẕ ḳîle lehüm temette`û ḥattâ ḥîn.وفي ثمود إذ قيل لهم تمتعوا حتى حين
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ
Elmalılı Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.
Y. AliAnd in the Thamud (was another Sign): Behold, they were told, "Enjoy (your brief day) for a little while!"
 Words|وفي - And in| ثمود - Thamud,| إذ - when| قيل - was said| لهم - to them,| تمتعوا - "Enjoy (yourselves)| حتى - for| حين - a time."|
14.
[51:44]
fe`atev `an emri rabbihim feeḫaẕethümu-ṣṣâ`iḳatü vehüm yenżurûn.فعتوا عن أمر ربهم فأخذتهم الصاعقة وهم ينظرون
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
Elmalılı Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
Y. AliBut they insolently defied the Command of their Lord: So the stunning noise (of an earthquake) seized them, even while they were looking on.
 Words|فعتوا - But they rebelled| عن - against| أمر - (the) Command| ربهم - (of) their Lord,| فأخذتهم - so seized them| الصاعقة - the thunderbolt| وهم - while they| ينظرون - were looking.|
15.
[51:45]
feme-steṭâ`û min ḳiyâmiv vemâ kânû münteṣirîn.فما استطاعوا من قيام وما كانوا منتصرين
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ
Elmalılı Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
Y. AliThen they could not even stand (on their feet), nor could they help themselves.
 Words|فما - Then not| استطاعوا - they were able to| من - [of]| قيام - stand| وما - and not| كانوا - they could| منتصرين - help themselves.|
16.
[51:46]
veḳavme nûḥim min ḳabl. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.وقوم نوح من قبل إنهم كانوا قوما فاسقين
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Elmalılı Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.
Y. AliSo were the People of Noah before them for they wickedly transgressed.
 Words|وقوم - And (the) people| نوح - (of) Nuh| من - before;| قبل - before;| إنهم - indeed, they| كانوا - were| قوما - a people| فاسقين - defiantly disobedient.|
17.
[51:47]
vessemâe beneynâhâ bieydiv veinnâ lemûsi`ûn.والسماء بنيناها بأيد وإنا لموسعون
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
Elmalılı Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.
Y. AliWith power and skill did We construct the Firmament: for it is We Who create the vastness of pace.
 Words|والسماء - And the heaven| بنيناها - We constructed it| بأيد - with strength,| وإنا - and indeed, We| لموسعون - (are) surely (its) Expanders.|
18.
[51:48]
vel'arḍa feraşnâhâ feni`me-lmâhidûn.والأرض فرشناها فنعم الماهدون
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Elmalılı Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!
Y. AliAnd We have spread out the (spacious) earth: How excellently We do spread out!
 Words|والأرض - And the earth,| فرشناها - We have spread it;| فنعم - how excellent| الماهدون - (are) the Spreaders!|
19.
[51:49]
vemin külli şey'in ḫalaḳnâ zevceyni le`alleküm teẕekkerûn.ومن كل شيء خلقنا زوجين لعلكم تذكرون
وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.
Y. AliAnd of every thing We have created pairs: That ye may receive instruction.
 Words|ومن - And of| كل - every| شيء - thing| خلقنا - We have created| زوجين - pairs,| لعلكم - so that you may| تذكرون - remember.|
20.
[51:50]
fefirrû ile-llâh. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.ففروا إلى الله إني لكم منه نذير مبين
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Ey Muhammed! de ki: "Öyleyse Allah'a koşun, gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Y. AliHasten ye then (at once) to Allah: I am from Him a Warner to you, clear and open!
 Words|ففروا - So flee| إلى - to| الله - Allah,| إني - indeed, I am| لكم - to you| منه - from Him| نذير - a warner| مبين - clear.|
21.
[51:51]
velâ tec`alû me`a-llâhi ilâhen âḫar. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.ولا تجعلوا مع الله إلها آخر إني لكم منه نذير مبين
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O'na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
Y. AliAnd make not another an object of worship with Allah: I am from Him a Warner to you, clear and open!
 Words|ولا - And (do) not| تجعلوا - make| مع - with| الله - Allah| إلها - god| آخر - another.| إني - Indeed, I am| لكم - to you| منه - from Him| نذير - a warner| مبين - clear.|
22.
[51:52]
keẕâlike mâ ete-lleẕîne min ḳablihim mir rasûlin illâ ḳâlû sâḥirun ev mecnûn.كذلك ما أتى الذين من قبلهم من رسول إلا قالوا ساحر أو مجنون
كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Elmalılı Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: "Bir sihirbazdır veya bir delidir." dediler.
Y. AliSimilarly, no messenger came to the Peoples before them, but they said (of him) in like manner, "A sorcerer, or one possessed"!
 Words|كذلك - Likewise| ما - not| أتى - came| الذين - (to) those| من - before them| قبلهم - before them| من - any| رسول - Messenger| إلا - but| قالوا - they said,| ساحر - "A magician| أو - or| مجنون - a madman."|
23.
[51:53]
etevâṣav bih. bel hüm ḳavmün ṭâgûn.أتواصوا به بل هم قوم طاغون
أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Elmalılı Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.
Y. AliIs this the legacy they have transmitted, one to another? Nay, they are themselves a people transgressing beyond bounds!
 Words|أتواصوا - Have they transmitted it to them?| به - Have they transmitted it to them?| بل - Nay,| هم - they| قوم - (are) a people| طاغون - transgressing.|
24.
[51:54]
fetevelle `anhüm femâ ente bimelûm.فتول عنهم فما أنت بملوم
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
Elmalılı Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.
Y. AliSo turn away from them: not thine is the blame.
 Words|فتول - So turn away| عنهم - from them,| فما - for not| أنت - you| بملوم - (are) to be blamed.|
25.
[51:55]
veẕekkir feinne-ẕẕikrâ tenfe`u-lmü'minîn.وذكر فإن الذكرى تنفع المؤمنين
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.
Y. AliBut teach (thy Message) for teaching benefits the Believers.
 Words|وذكر - And remind,| فإن - for indeed,| الذكرى - the reminder| تنفع - benefits| المؤمنين - the believers.|
26.
[51:56]
vemâ ḫalaḳtü-lcinne vel'inse illâ liya`büdûn.وما خلقت الجن والإنس إلا ليعبدون
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Elmalılı Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Y. AliI have only created Jinns and men, that they may serve Me.
 Words|وما - And not| خلقت - I have created| الجن - the jinn| والإنس - and the mankind| إلا - except| ليعبدون - that they worship Me.|
27.
[51:57]
mâ ürîdü minhüm mir rizḳiv vemâ ürîdü ey yuṭ`imûn.ما أريد منهم من رزق وما أريد أن يطعمون
مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
Elmalılı Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum.
Y. AliNo Sustenance do I require of them, nor do I require that they should feed Me.
 Words|ما - Not| أريد - I want| منهم - from them| من - any| رزق - provision| وما - and not| أريد - I want| أن - that| يطعمون - they (should) feed Me.|
28.
[51:58]
inne-llâhe hüve-rrazzâḳu ẕü-lḳuvveti-lmetîn.إن الله هو الرزاق ذو القوة المتين
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
Elmalılı Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah'tır.
Y. AliFor Allah is He Who gives (all) Sustenance,- Lord of Power,- Steadfast (for ever).
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah,| هو - He| الرزاق - (is) the All-Provider,| ذو - Possessor| القوة - (of) Power| المتين - the Strong.|
29.
[51:59]
feinne lilleẕîne żalemû ẕenûbem miŝle ẕenûbi aṣḥâbihim felâ yesta`cilûn.فإن للذين ظلموا ذنوبا مثل ذنوب أصحابهم فلا يستعجلون
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Elmalılı Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.
Y. AliFor the Wrong-doers, their portion is like unto the portion of their fellows (of earlier generations): then let them not ask Me to hasten (that portion)!
 Words|فإن - So indeed,| للذين - for those who| ظلموا - do wrong,| ذنوبا - (is) a portion| مثل - like| ذنوب - (the) portion| أصحابهم - (of) their companions,| فلا - so let them not ask Me to hasten.| يستعجلون - so let them not ask Me to hasten.|
30.
[51:60]
feveylül lilleẕîne keferû miy yevmihimü-lleẕî yû`adûn.فويل للذين كفروا من يومهم الذي يوعدون
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
Elmalılı Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!.
Y. AliWoe, then, to the Unbelievers, on account of that Day of theirs which they have been promised!
 Words|فويل - Then woe| للذين - to those who| كفروا - disbelieve| من - from| يومهم - their Day| الذي - which| يوعدون - they are promised.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17