1. [69:44] | velev teḳavvele `aleynâ ba`ḍa-l'eḳâvîl. | ولو تقول علينا بعض الأقاويل وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ |
---|
Elmalılı | O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, |
Y. Ali | And if the messenger were to invent any sayings in Our name,
|
Words | | |
2. [71:11] | yürsili-ssemâe `aleyküm midrârâ. | يرسل السماء عليكم مدرارا يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا |
---|
Elmalılı | "Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın." |
Y. Ali | "'He will send rain to you in abundance;
|
Words | | |
3. [72:19] | veennehû lemmâ ḳâme `abdü-llâhi yed`ûhü kâdû yekûnûne `aleyhi libedâ. | وأنه لما قام عبد الله يدعوه كادوا يكونون عليه لبدا وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا |
---|
Elmalılı | Allah'ın kulu (Hz. Peygamber) kalkmış O'na dua ederken, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. |
Y. Ali | "Yet when the Devotee of Allah stands forth to invoke Him, they just make round him a dense crowd."
|
Words | | |
4. [73:4] | ev zid `aleyhi verattili-lḳur'âne tertîlâ. | أو زد عليه ورتل القرآن ترتيلا أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا |
---|
Elmalılı | Veya bunu artır ve ağır ağır Kur'ân oku. |
Y. Ali | Or a little more; and recite the Qur'an in slow, measured rhythmic tones.
|
Words | | |
5. [73:5] | innâ senülḳî `aleyke ḳavlen ŝeḳîlâ. | إنا سنلقي عليك قولا ثقيلا إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız (Kur'an vahyedeceğiz). |
Y. Ali | Soon shall We send down to thee a weighty Message.
|
Words | | |
6. [73:15] | innâ erselnâ ileyküm rasûlen şâhiden `aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir`avne rasûlâ. | إنا أرسلنا إليكم رسولا شاهدا عليكم كما أرسلنا إلى فرعون رسولا إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz size tanıklık edecek bir elçi gönderdik. Nitekim Firavun'a da bir elçi göndermiştik. |
Y. Ali | We have sent to you, (O men!) a messenger, to be a witness concerning you, even as We sent a messenger to Pharaoh.
|
Words | | |
7. [73:20] | inne rabbeke ya`lemü enneke teḳûmü ednâ min ŝülüŝeyi-lleyli veniṣfehû veŝülüŝehû veṭâifetüm mine-lleẕîne me`ak. vellâhü yüḳaddiru-lleyle vennehâr. `alime el len tuḥṣûhü fetâbe `aleyküm faḳraû mâ teyessera mine-lḳur'ân. `alime en seyekûnü minküm merḍâ veâḫarûne yaḍribûne fi-l'arḍi yebtegûne min faḍli-llâhi veâḫarûne yüḳâtilûne fî sebîli-llâh. faḳraû mâ teyessera minhü veeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâte veaḳriḍü-llâhe ḳarḍan ḥasenâ. vemâ tüḳaddimû lienfüsiküm min ḫayrin tecidûhü `inde-llâhi hüve ḫayrav vea`żame ecrâ. vestagfirü-llâh. inne-llâhe gafûrur raḥîm. | إن ربك يعلم أنك تقوم أدنى من ثلثي الليل ونصفه وثلثه وطائفة من الذين معك والله يقدر الليل والنهار علم أن لن تحصوه فتاب عليكم فاقرءوا ما تيسر من القرآن علم أن سيكون منكم مرضى وآخرون يضربون في الأرض يبتغون من فضل الله وآخرون يقاتلون في سبيل الله فاقرءوا ما تيسر منه وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة وأقرضوا الله قرضا حسنا وما تقدموا لأنفسكم من خير تجدوه عند الله هو خيرا وأعظم أجرا واستغفروا الله إن الله غفور رحيم إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ |
---|
Elmalılı | Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. |
Y. Ali | Thy Lord doth know that thou standest forth (to prayer) nigh two-thirds of the night, or half the night, or a third of the night, and so doth a party of those with thee. But Allah doth appoint night and day in due measure He knoweth that ye are unable to keep count thereof. So He hath turned to you (in mercy): read ye, therefore, of the Qur'an as much as may be easy for you. He knoweth that there may be (some) among you in ill-health; others travelling through the land, seeking of Allah's bounty; yet others fighting in Allah's Cause, read ye, therefore, as much of the Qur'an as may be easy (for you); and establish regular Prayer and give regular Charity; and loan to Allah a Beautiful Loan. And whatever good ye send forth for your souls ye shall find it in Allah's Presence,- yea, better and greater, in Reward and seek ye the Grace of Allah: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
|
Words | | |
8. [74:30] | `aleyhâ tis`ate `aşer. | عليها تسعة عشر عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ |
---|
Elmalılı | Üzerinde ondokuz (melek) vardır. |
Y. Ali | Over it are Nineteen.
|
Words | | |
9. [75:17] | inne `aleynâ cem`ahû veḳur'âneh. | إن علينا جمعه وقرآنه إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ |
---|
Elmalılı | Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. |
Y. Ali | It is for Us to collect it and to promulgate it:
|
Words | | |
10. [75:19] | ŝümme inne `aleynâ beyâneh. | ثم إن علينا بيانه ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ |
---|
Elmalılı | Sonra onu açıklamak da bize aittir. |
Y. Ali | Nay more, it is for Us to explain it (and make it clear):
|
Words | | |
11. [76:14] | vedâniyeten `aleyhim żilâlühâ veẕüllilet ḳuṭûfühâ teẕlîlâ. | ودانية عليهم ظلالها وذللت قطوفها تذليلا وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا |
---|
Elmalılı | Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur. |
Y. Ali | And the shades of the (Garden) will come low over them, and the bunches (of fruit), there, will hang low in humility.
|
Words | | |
12. [76:15] | veyüṭâfü `aleyhim biâniyetim min fiḍḍativ veekvâbin kânet ḳavârîrâ. | ويطاف عليهم بآنية من فضة وأكواب كانت قواريرا وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِآنِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
---|
Elmalılı | Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. |
Y. Ali | And amongst them will be passed round vessels of silver and goblets of crystal,-
|
Words | | |
13. [76:19] | veyeṭûfü `aleyhim vildânüm müḫalledûn. iẕâ raeytehüm ḥasibtehüm lü'lüem menŝûrâ. | ويطوف عليهم ولدان مخلدون إذا رأيتهم حسبتهم لؤلؤا منثورا وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا |
---|
Elmalılı | Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları görünce saçılmış inciler sanırsın. |
Y. Ali | And round about them will (serve) youths of perpetual (freshness): If thou seest them, thou wouldst think them scattered Pearls.
|
Words | | |
14. [76:23] | innâ naḥnü nezzelnâ `aleyke-lḳur'âne tenzîlâ. | إنا نحن نزلنا عليك القرآن تنزيلا إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلًا |
---|
Elmalılı | Kur'ân'ı sana kısım kısım biz indirdik biz. |
Y. Ali | It is We Who have sent down the Qur'an to thee by stages.
|
Words | | |
15. [80:7] | vemâ `aleyke ellâ yezzekkâ. | وما عليك ألا يزكى وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى |
---|
Elmalılı | Onun temizlenmemesinden sana ne? |
Y. Ali | Though it is no blame to thee if he grow not (in spiritual understanding).
|
Words | | |
16. [80:40] | vevucûhüy yevmeiẕin `aleyhâ gaberah. | ووجوه يومئذ عليها غبرة وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ |
---|
Elmalılı | Yüzler de var ki, o gün tozlanmış, |
Y. Ali | And other faces that Day will be dust-stained,
|
Words | | |
17. [82:10] | veinne `aleyküm leḥâfiżîn. | وإن عليكم لحافظين وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ |
---|
Elmalılı | Oysa üzerinizde koruyucular var. |
Y. Ali | But verily over you (are appointed angels) to protect you,-
|
Words | | |
18. [83:13] | iẕâ tütlâ `aleyhi âyâtünâ ḳâle esâṭîru-l'evvelîn. | إذا تتلى عليه آياتنا قال أساطير الأولين إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
---|
Elmalılı | Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der. |
Y. Ali | When Our Signs are rehearsed to him, he says, "Tales of the ancients!"
|
Words | | |
19. [83:33] | vemâ ürsilû `aleyhim ḥâfiżîn. | وما أرسلوا عليهم حافظين وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ |
---|
Elmalılı | Oysa onlar müminler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi. |
Y. Ali | But they had not been sent as keepers over them!
|
Words | | |
20. [84:21] | veiẕâ ḳurie `aleyhimü-lḳur'ânü lâ yescüdûn. | وإذا قرئ عليهم القرآن لا يسجدون وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ |
---|
Elmalılı | Karşılarında Kur'ân okunduğu vakit secde etmezler? |
Y. Ali | And when the Qur'an is read to them, they fall not prostrate,
|
Words | | |
21. [85:6] | iẕ hüm `aleyhâ ḳu`ûd. | إذ هم عليها قعود إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ |
---|
Elmalılı | Hani o ateşin başına oturmuşlar, |
Y. Ali | Behold! they sat over against the (fire),
|
Words | | |
22. [86:4] | in küllü nefsil lemmâ `aleyhâ ḥâfiż. | إن كل نفس لما عليها حافظ إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ |
---|
Elmalılı | Hiçbir nefis yoktur ki başında bir denetleyici bulunmasın. |
Y. Ali | There is no soul but has a protector over it.
|
Words | | |
23. [88:22] | leste `aleyhim bimüṣayṭir. | لست عليهم بمصيطر لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ |
---|
Elmalılı | Onların üzerinde bir zorba değilsin. |
Y. Ali | Thou art not one to manage (men's) affairs.
|
Words | | |
24. [88:26] | ŝümme inne `aleynâ ḥisâbehüm. | ثم إن علينا حسابهم ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ |
---|
Elmalılı | Sonra da bize hesap verecekler. |
Y. Ali | Then it will be for Us to call them to account.
|
Words | | |
25. [89:13] | feṣabbe `aleyhim rabbüke sevṭa `aẕâb. | فصب عليهم ربك سوط عذاب فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ |
---|
Elmalılı | Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. |
Y. Ali | Therefore did thy Lord pour on them a scourge of diverse chastisements:
|
Words | | |
26. [89:16] | veemmâ iẕâ me-btelâhü feḳadera `aleyhi rizḳahû feyeḳûlü rabbî ehânen. | وأما إذا ما ابتلاه فقدر عليه رزقه فيقول ربي أهانن وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ |
---|
Elmalılı | Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim beni zillete düşürdü." der. |
Y. Ali | But when He trieth him, restricting his subsistence for him, then saith he (in despair), "My Lord hath humiliated me!"
|
Words | | |
27. [90:5] | eyaḥsebü el ley yaḳdira `aleyhi eḥad. | أيحسب أن لن يقدر عليه أحد أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ |
---|
Elmalılı | İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor? |
Y. Ali | Thinketh he, that none hath power over him?
|
Words | | |
28. [90:20] | `aleyhim nârum mü'ṣadeh. | عليهم نار مؤصدة عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌ |
---|
Elmalılı | Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır. |
Y. Ali | On them will be Fire vaulted over (all round).
|
Words | | |
29. [91:14] | fekeẕẕebûhü fe`aḳarûhâ. fedemdeme `aleyhim rabbühüm biẕembihim fesevvâhâ. | فكذبوه فعقروها فدمدم عليهم ربهم بذنبهم فسواها فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا |
---|
Elmalılı | Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti. |
Y. Ali | Then they rejected him (as a false prophet), and they hamstrung her. So their Lord, on account of their crime, obliterated their traces and made them equal (in destruction, high and low)!
|
Words | | |
30. [92:12] | inne `aleynâ lelhüdâ. | إن علينا للهدى إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى |
---|
Elmalılı | Doğru yolu göstermek muhakkak bize aittir. |
Y. Ali | Verily We take upon Ourselves to guide,
|
Words | | |