Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 151 181 211 Surah :  26 - ŞuaraGörüntülenen ayetler : 121 ... 150 | 227 - Sure no: 26
1.
[26:121]
inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Y. AliVerily in this is a Sign: but most of them do not believe.
 Words|إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآية - surely, (is) a sign| وما - but not| كان - are| أكثرهم - most of them| مؤمنين - believers.|
2.
[26:122]
veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.وإن ربك لهو العزيز الرحيم
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Y. AliAnd verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
 Words|وإن - And indeed,| ربك - your Lord| لهو - surely, He| العزيز - (is) the All-Mighty,| الرحيم - the Most Merciful.|
3.
[26:123]
keẕẕebet `âdün-lmürselîn.كذبت عاد المرسلين
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Y. AliThe 'Ad (people) rejected the messengers.
 Words|كذبت - Denied| عاد - (the people) of Aad| المرسلين - the Messengers.|
4.
[26:124]
iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm hûdün elâ tetteḳûn.إذ قال لهم أخوهم هود ألا تتقون
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Elmalılı Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
Y. AliBehold, their brother Hud said to them: "Will ye not fear (Allah)?
 Words|إذ - When| قال - said| لهم - to them| أخوهم - their brother| هود - Hud,| ألا - "Will not| تتقون - you fear (Allah)?|
5.
[26:125]
innî leküm rasûlün emîn.إني لكم رسول أمين
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Elmalılı "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim."
Y. Ali"I am to you a messenger worthy of all trust:
 Words|إني - Indeed, I am| لكم - to you| رسول - a Messenger| أمين - trustworthy.|
6.
[26:126]
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.فاتقوا الله وأطيعون
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı "Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
Y. Ali"So fear Allah and obey me.
 Words|فاتقوا - So fear| الله - Allah| وأطيعون - and obey me.|
7.
[26:127]
vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.وما أسألكم عليه من أجر إن أجري إلا على رب العالمين
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. "
Y. Ali"No reward do I ask of you for it: my reward is only from the Lord of the Worlds.
 Words|وما - And not| أسألكم - I ask you| عليه - for it| من - any| أجر - payment.| إن - Not| أجري - (is) my payment| إلا - except| على - from| رب - (the) Lord| العالمين - (of) the worlds.|
8.
[26:128]
etebnûne bikülli rî`in âyeten ta`beŝûn.أتبنون بكل ريع آية تعبثون
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ
Elmalılı "Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?"
Y. Ali"Do ye build a landmark on every high place to amuse yourselves?
 Words|أتبنون - Do you construct| بكل - on every| ريع - elevation| آية - a sign,| تعبثون - amusing yourselves,|
9.
[26:129]
vetetteḫiẕûne meṣâni`a le`alleküm taḫlüdûn.وتتخذون مصانع لعلكم تخلدون
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
Elmalılı "Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?"
Y. Ali"And do ye get for yourselves fine buildings in the hope of living therein (for ever)?
 Words|وتتخذون - And take for yourselves| مصانع - strongholds| لعلكم - that you may| تخلدون - live forever?|
10.
[26:130]
veiẕâ beṭaştüm beṭaştüm cebbârîn.وإذا بطشتم بطشتم جبارين
وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
Elmalılı "Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."
Y. Ali"And when ye exert your strong hand, do ye do it like men of absolute power?
 Words|وإذا - And when| بطشتم - you seize,| بطشتم - you seize| جبارين - (as) tyrants.|
11.
[26:131]
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.فاتقوا الله وأطيعون
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı "Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
Y. Ali"Now fear Allah, and obey me.
 Words|فاتقوا - So fear| الله - Allah| وأطيعون - and obey me.|
12.
[26:132]
vetteḳu-lleẕî emeddeküm bimâ ta`lemûn.واتقوا الذي أمدكم بما تعلمون
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
Elmalılı "O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,"
Y. Ali"Yea, fear Him Who has bestowed on you freely all that ye know.
 Words|واتقوا - And fear| الذي - the One Who| أمدكم - has aided you| بما - with what| تعلمون - you know,|
13.
[26:133]
emeddeküm bien`âmiv vebenîn.أمدكم بأنعام وبنين
أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
Elmalılı "Davarlar, oğullar,"
Y. Ali"Freely has He bestowed on you cattle and sons,-
 Words|أمدكم - He has aided you| بأنعام - with cattle| وبنين - and children,|
14.
[26:134]
vecennâtiv ve`uyûn.وجنات وعيون
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı "Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir."
Y. Ali"And Gardens and Springs.
 Words|وجنات - And gardens| وعيون - and springs.|
15.
[26:135]
innî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin `ażîm.إني أخاف عليكم عذاب يوم عظيم
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Elmalılı "Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum."
Y. Ali"Truly I fear for you the Penalty of a Great Day."
 Words|إني - Indeed, I| أخاف - [I] fear| عليكم - for you| عذاب - (the) punishment| يوم - (of) a Day| عظيم - Great."|
16.
[26:136]
ḳâlû sevâün `aleynâ eve`ażte em lem teküm mine-lvâ`iżîn.قالوا سواء علينا أوعظت أم لم تكن من الواعظين
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ
Elmalılı "Dediler ki: "Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir."
Y. AliThey said: "It is the same to us whether thou admonish us or be not among (our) admonishers!
 Words|قالوا - They said,| سواء - "(It is) same| علينا - to us| أوعظت - whether you advise| أم - or| لم - not| تكن - you are| من - of| الواعظين - the advisors.|
17.
[26:137]
in hâẕâ illâ ḫulüḳu-l'evvelîn.إن هذا إلا خلق الأولين
إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı "Bu sırf eskilerin âdetidir."
Y. Ali"This is no other than a customary device of the ancients,
 Words|إن - Not| هذا - (is) this| إلا - but| خلق - (the) custom| الأولين - (of) the former (people),|
18.
[26:138]
vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.وما نحن بمعذبين
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
Elmalılı "Biz azaba uğratılacak da değiliz."
Y. Ali"And we are not the ones to receive Pains and Penalties!"
 Words|وما - And not| نحن - we| بمعذبين - (are) the ones to be punished."|
19.
[26:139]
fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.فكذبوه فأهلكناهم إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Y. AliSo they rejected him, and We destroyed them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.
 Words|فكذبوه - So they denied him,| فأهلكناهم - then We destroyed them.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآية - surely, is a sign,| وما - but not| كان - are| أكثرهم - most of them| مؤمنين - believers.|
20.
[26:140]
veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.وإن ربك لهو العزيز الرحيم
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Y. AliAnd verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
 Words|وإن - And indeed,| ربك - your Lord| لهو - surely, He| العزيز - (is) the All-Mighty,| الرحيم - the Most Merciful.|
21.
[26:141]
keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn.كذبت ثمود المرسلين
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Y. AliThe Thamud (people) rejected the messengers.
 Words|كذبت - Denied| ثمود - Thamud,| المرسلين - the Messengers|
22.
[26:142]
iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm ṣâliḥun elâ tetteḳûn.إذ قال لهم أخوهم صالح ألا تتقون
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Elmalılı Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
Y. AliBehold, their brother Salih said to them: "Will you not fear (Allah)?
 Words|إذ - When,| قال - said| لهم - to them| أخوهم - their brother| صالح - Salih,| ألا - "Will not| تتقون - you fear (Allah)?|
23.
[26:143]
innî leküm rasûlün emîn.إني لكم رسول أمين
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Elmalılı "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
Y. Ali"I am to you a messenger worthy of all trust.
 Words|إني - Indeed, I am| لكم - to you| رسول - a Messenger| أمين - trustworthy.|
24.
[26:144]
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.فاتقوا الله وأطيعون
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
Y. Ali"So fear Allah, and obey me.
 Words|فاتقوا - So fear| الله - Allah| وأطيعون - and obey me.|
25.
[26:145]
vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.وما أسألكم عليه من أجر إن أجري إلا على رب العالمين
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
Y. Ali"No reward do I ask of you for it: my reward is only from the Lord of the Worlds.
 Words|وما - And not| أسألكم - I ask you| عليه - for it| من - any| أجر - payment.| إن - Not| أجري - (is) my payment| إلا - except| على - from| رب - (the) Lord| العالمين - (of) the worlds.|
26.
[26:146]
etütrakûne fî mâ hâhünâ âminîn.أتتركون في ما هاهنا آمنين
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
Elmalılı "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
Y. Ali"Will ye be left secure, in (the enjoyment of) all that ye have here?-
 Words|أتتركون - Will you be left| في - in| ما - what| هاهنا - (is) here| آمنين - secure,|
27.
[26:147]
fî cennâtiv ve`uyûn.في جنات وعيون
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı "Bahçelerin, pınarların içinde,"
Y. Ali"Gardens and Springs,
 Words|في - In| جنات - gardens| وعيون - and springs,|
28.
[26:148]
vezürû`iv venaḫlin ṭal`uhâ heḍîm.وزروع ونخل طلعها هضيم
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
Elmalılı "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"
Y. Ali"And corn-fields and date-palms with spathes near breaking (with the weight of fruit)?
 Words|وزروع - And cornfields| ونخل - and date-palms| طلعها - its spadix| هضيم - soft?|
29.
[26:149]
vetenḥitûne mine-lcibâli büyûten fârihîn.وتنحتون من الجبال بيوتا فارهين
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
Elmalılı Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
Y. Ali"And ye carve houses out of (rocky) mountains with great skill.
 Words|وتنحتون - And you carve| من - of| الجبال - the mountains,| بيوتا - houses| فارهين - skillfully.|
30.
[26:150]
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.فاتقوا الله وأطيعون
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
Y. Ali"But fear Allah and obey me;
 Words|فاتقوا - So fear| الله - Allah| وأطيعون - and obey me.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17